Bugün Gerisi zaman içinde görülecek söylemlere ve vaatlere girmiyorum. Beyaz saray randevusundan ne çıktı? Bana göre "Türkiye'nin sınır ötesine nokta operasyonlar yapmasının ABD-Türkiye arasında büyük sorunlara dönüşmeyeceğinin" altı çizilmiştir. Güneydoğu'da Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı'nın Komutanı Osman Pamukoğlu ile devam...Pamukoğlu Paşa, 4 bin komandoyla Kuzey Irak'a geçmişti. Bir gecede, aynı anda 10 PKK kampına baskın yapılmış ve aynı saatlerde 30 sıcak çatışma yaşanmıştı.Sonuç rakamlarını yansıtmıyorum.Ancak... Bu baskınların "başarılı" olduğunu vurgulamakla yetinelim.Sayıdan çok daha önemli olan, baskının anatomisidir.Şöyle ki...1 Sınır ötesi harekât günlerce, haftalarca önceden dillenmiş değildi.Gazete sayfalarında, TV ekranlarında "sınır ötesi operasyon yapılacağı" PKK'lılara adeta "Araziye dağılın, yok olun" anonsu yaparcasına yayımlanmış değildi.PKK kampları tam gafil avlandılar.2 Sınır ötesine timler halinde sızıldı. Aynı anda 10 PKK kampı dört taraftan kuşatıldı.Büyük sayıda hareketlilik olmadığı için timlerin yaklaşmakta oluşu saptanamadı.3 Kampların etrafındaki gözcüler, ateşli silah kullanılmadan etkisiz hale getirildi.4 Sınır ötesi harekât için seçilenler
Bugün Anlatan, Hakkâri ve yöresi Dağ ve Komando Tugayı Komutanı Em. Tümgeneral Osman Pamukoğlu.Gündüz ve gece... İlkbahar-yaz-sonbahar-kış dört mevsim PKK'yı özel timlerle markaja alan ünlü komutan Pamukoğlu, 1995 kış sonu artık içeride dağların temizlendiği kanısındadır.İlkbahar yaklaşırken İran'ın Jerma-Bektar mevkiinde 385 PKK'lının, toplandığı istihbaratını alır.Bunlar havaların ısınmasını beklemektedir. Birkaç hafta sonra gruplar halinde Türkiye'ye sızacak ve eylem koyacaklardır. Zamanlama önemlidir...Ciddi bir baskınla yok edilmeleri gerektiği inancındadır. Bir sınır dışı operasyon öyküsü yansıtacağım. Bu öyküden günümüze ve yarınlara uzanan çok ders var. Jerma-Bektar kampı, Türkiye-İran hududunun sadece 8 km uzaklığındaydı. 3500 m yükseklikteydi. Çevresi tamamen boştu. En yakın köy 12 km uzaktaydı. Yani...Çok iyi düzenlenmiş bir baskınla birkaç saat içinde bu 385 PKK'lı etkisiz hale getirilirdi. Sabahın ilk saatlerinde TSK'nın dağ ve komando güçleri geri çekilmiş ve Türkiye tarafına dönmüş olurlardı. Böyle bir harekâtı İran da mesele yapamazdı.Çünkü...Sürekli "Bizim topraklarımızda PKK kampı yoktur" tezini masaya koyuyordu.Osman Paşa gece gerçekleşecek bu harekâta "yarasa"
Bugün Zülfü Livaneli'nin portakalı "En İyi Film Müziği" dalında...Aslında onun artık gözü yarışmalarda değil. Bu 3. Altın Portakalı...Güzel de bir söylemi var:"Bizim artık altın değil, sarraf olmamız lazım." Bilgece bir bakış bu, hayata...Siyasetçi, kırmızı pasaportlu bir sanat büyükelçisi, hipodrom dolduran ses, en sevilenler arasında yerel ve küresel bir müzik adamı, sinema yönetmeni, kitap ve gazete yazarı...Bu kadar şeyi hem de iyi yapmak, zor şey.Ya zaman?..Onu da "az uyuyarak" diye yanıtlıyor."MUTLULUK" için birkaç gözlem...Özgü Namal ve Murat Han bu filmle en iyi erkek oyuncu ve en iyi kadın oyuncu Altın Portakal ödüllerini hakkıyla aldılar.Özgü, "tüm birikimini kariyer çantasından çıkarıp bu role koyduğunu" söylüyor.Vücut dilinden şivesine, bakışına, giyimine, örtünmesine kadar doğunun kızı...Ancak... Zekâsı ve kişiliği ile kaya gibi komando Cemal'i eritebiliyor.Cemal'i oynayan Murat Han, Bilkent konservatuvardan sonra Marlon Brando ve Robert De Niro'nun yetiştiği Los Angeles'taki Stella Adler Akademisi'ni bitirmiş. Dönüşündeki bu ilk rolü eldiven gibi giymiş.Livaneli'nin yaptığı müzik bir harika...Görüntüler ve yönetim de öyle...Talat Bulut'un hiç yokmuş gibi
Bugün Sınır ötesine, PKK'yı vurmak için 24 kez harekât yapılmış, 25.'sinden ne bekleniyor?Elbette bu "ulusal onur" konusuna dönüştü ama sadece ve sadece "prestij" için sınır ötesine askeri harekât yapılamaz.Bunu Ankara da, siyasi iktidar da, komutanlar da iyi biliyorlar.Daha büyük bir hedef belirlenmesi gerekir.Harekâtın bakış açısı geniş tutulmalı ve aynı sıkıntıların yeniden yaşanmayacağı önlemler alınmalıdır. Ayrıca ABD'nin elinde kapalı tuttuğu kartlar da iyi okunmalı.Her şey görüntüdeki gibi olmayabilir. Sanıyorum -dışarıya tam sızmamakla birlikte- ABD ile görüşmelerde işte bu konuşuluyor.Varsayımlar şöyle:1 "Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" stratejisi mi uygulanıyor?Türkiye açısından bu strateji "yataklık yaptığı" gerekçesiyle Barzani'yi de vurabileceği olasılığını göstererek, PKK'ya daha geniş açılı bir harekât için ABD direnişini kırmak...2ABD açısından ise bu "ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" stratejisine gelince... PKK'nın Türkiye'ye son saldırılarının ansızın yoğunlaşması, büyük gruplar halinde TSK birliklerine baskın yapacak cüreti göstermesi, 1 ayda 45 şehit acaba arkasında ABD'nin olduğu bir mesaj mı?"ABD'nin İran'ı hedef aldığı ve İsrail'in İran nükleer
Bugün Meteoroloji balonundan izlenimleri yansıtayım...1Sadece son 2 haftada ABD yöneticileri durumun ciddiyetini algıladılar.Daha önce PKK, Kuzey Irak ve Türkiye'deki duyarlılık geri plandaydı.Türkiye en üst düzeyde bastırınca hava değişti.2Barzani, Washington'un en iyi lobi şirketlerini ve lobi adamlarını büyük paralarla kiralamış bulunuyor.Aylardır Beyaz Saray'a ve ABD Kongresi'ne bunlar "Türkiye'deki iktidarın aslında Kuzey Irak'a harekât yapmak istemediğini fakat muhalefet ve asker tarafından sınır ötesi harekât için zorlandığını, asıl amacın Kuzey Irak'taki PKK değil, Musul ve Kerkük'e uzanmak, petrol kuyularına el koymak olduğunu" anlattılar.3Türkiye ise lobi faaliyetlerini Ermeni tasarısının Kongre'den geçmemesi hedefine kilitlemişti.Barzani'nin lobicileri o nedenle daha rahat çalıştılar ve etkili oldular.ABD yönetimi onların çekim alanında kaldı.Ayrıca... Kuzey Irak'ın karışmasını istemeyen ve PKK ya da başka örgütlerle uğraşmak zorunda kalmaya hiç de istekli olmayan ABD yönetimine "Barzani lobisine inanmak" daha kolay geldi.4Ne yazık ki, derin kulisten sızıntılara göre, bazı AKP'lilerin de ABD yönetimine, özel görüşmelerde "Sınır ötesi harekât için asker bastırıyor,
Bugün "Başbakan Erdoğan'ın Bush ile görüşmeye gitmeden sınırı geçmek, vurmak, 8 esir askeri almak ve dönmek... Erdoğan'ın Bush ile görüşmesinin bu -kararlılık kanıtı- etkisinde yapılması..." Böyle bir olasılık, diplomatlar ve asker kökenliler arasında ciddi olarak konuşulmakta.Dayanakları şöyle:1 Türkiye'nin 8 esir askerini almak üzere sınır ötesine geçmek hakkı, uluslararası hukuktan kaynaklanıyor.Kuzey Irak'ı işgal altında tutan ABD ve o coğrafyanın yerel Kürt yönetimi, kendi topraklarındaki 8 esir Türk askerini, aradan bunca zaman geçmesine karşın vermemesi, Türkiye'nin bu harekât için gerekçesini oluşturmakta.İsrail kontrol noktasından 2 askerinin kaçırılması üzerine Lübnan topraklarına girdi, savaştı, uçaklarıyla bombaladı. Denizden kuşattı.O süreçte ABD kaşlarını çatmış mıydı?2 Beyaz Saray'daki görüşmede Başkan Bush, Başbakan Erdoğan'a "Kuzey Irak'a girmeyin" derse ne olacak?Buna rağmen Kuzey ırak'a harekât yapılırsa, ilişkiler iki ülkenin doruklarında kopmuş olacaktır. Sonrasının çok sıkıntılar yaşatacağı açıktır.Oysa... Türkiye, sadece PKK'yı hedef alan ve 8 askerini de kurtarmaya odaklanmış bir sınır ötesi harekât yaparsa, Oval Oda'daki görüşmede Bush ve Erdoğan artık bir
Bugün "1 Mart tezkeresinin reddini" savunanların sırtlarına iğneleyerek teşhir etmek gerek.Türkiye'nin "Arap halkları gözünde kişilik sınavı ve itibarı" olarak bu "ret" olayını yorumlayanlar, bilemiyorum, utanarak önlerine bakıyorlar mı?Onların iyi niyetlerinden kuşkum yok. Bazıları dostumdur.Ancak...Gerçeği sütunlarına ve ekranlarına hepsi "doğru" yansıtmış değiller. İşte... DTP'nin "ayrı bayrak, ayrı meclis, dış politika ve maliye dışında hizmet alanlarıyla sınırlı ortak yönetimi öngören, ayrı hükümet" bildirisi.1 Mart tezkeresinin reddinden önce böyle bir bildiriyi kim aklından geçirebilirdi?Tereddüdünüz mü var?İmralı'daki Abdullah Öcalan için aynı bildiride yer alan "Kürt halkının önderi" ifadesi yeterli değil mi? 1 Mart tezkeresinin Türkiye'ye "getirisini ve götürüsünü" DTP'nin yaptığı açıklama ortaya koyuyor. Açıklamadaki bir başka ifadeyi not almalı; "Siyasi partiler yasasının gereği, başkent Ankara'dır ama bu ön kongreyi bizim başkentimiz Diyarbakır'da yaptık" mesajını -özetle- veren ifade...Şeyh Sait İsyanı silahlıydı...Bu bildiri ise "silahsız manifesto..." TSK, PKK'yı vurmak için sınır ötesi harekâtın kırmızı çizgisinde "start" beklerken, bu açıklama açık "meydan
Bugün Film, Marjane Satrapi adlı İranlı bir kadının yaşam öyküsü.Ayetullah Humeyni'nin ihtilal yıllarında çocukluktan başlayan ve sonrasında mollalar yönetimiyle yoğrulan yaşam çizgisi etrafında örülmüş "İran karartmasını" anlatıyor.Marjane, bu animasyon filmin iki yönetmeninden biri. Oscar'a Fransa'nın aday gösterdiği "Persepolis" filmi, bir ulusun nasıl "kara çarşaflara sokulup, kara sakallı mollalara teslim edildiğinin" ve de bu süreçte "solcuların, liberallerin" nasıl kullanıldığının "ibret" belgeseli... Film, Cannes Film Festivali'nde jüri özel ödülünü aldı. Sinemalarda gösterimde. Kafasında soru işareti taşıyanlar mutlaka görmeli.İlk şah Muhammed Rıza Pehlevi, orduda yükselerek ihtilal yapar. Amacını "Ben de Mustafa Kemal gibi cumhuriyet kuracağım, modern Türkiye gibi, İran da modern olacak" diye açıklar.Ancak... İngilizlerin telkiniyle vazgeçer. Böylece şahlık rejimi başlar. Rıza Şah'ı, oğul Pehlevi izler. Oligarşik bir yapı kurulur. Kadınların başları açık, etekleri kısadır. İçki, sigara, dans, bar, disko hepsi vardır ama halk eğitimsiz bırakılır. Kremayla halk arasında büyük uçurumlar oluşur.Sol akımlar, İran'a da yansımıştır. Ortak amaç "Şah rejimini devirmek" olduğu