Bugün "İşte gizli ajanda, işte kafalarının gerisindeki plan" diye şimşekler çakardı.Ama... Ya tıpkı "Neden sadece milletvekilleri?.. Bürokratlar, askerler, akademisyenler için de dokunulmazlık kalkmalı" örneğinde olduğu gibi, geniş bir yelpaze açılırsa ve içine bu maddeler yedirilirse, işte şimdiki esnek platform oluşur.Gerçekten... Anayasa 1982'de kabul edildi. 1987'den bu yana tam 13 kez değiştirildi. Bunların madde sayısı ise; 84.177 maddelik Anayasa'nın neredeyse yarısı değişmiş oluyor.Peki... Neden gerekli yenilemeler bu metin üzerinde yapılmıyor da, "sivil anayasa" adı altında yeni bir anayasa hazırlanıyor?..Sakın asıl amaç, birkaç anayasa maddesini, dikkatlerin odağı yapmamak ve büyük bir değişiklik paketi içine koyarak şık bir ambalajla sarmalamak olmasın!..Büyük paket, "tümüyle yeni anayasa"dır.Ya ambalaj?.."Sivil anayasa" gibi bir pırıltıdır."İlk kez askerlerin hazırladığı değil, sivil anayasa" gerçekten albenisi olan bir demokrasi şıklığı...Ancak... Pırıltı, tırnakla kazındığında altından başka gerçekler de çıkıyor.1982 Anayasası'nda 84 değişiklik, 1987 yılından itibaren yapılmış.Peki... Bütün bunlar "askeri yönetimin dikte ettiği" maddeler midir?Hayır.Hepsi de halkın
Bugün Yunan ve dünya basınına göre, Mora Yarımadası'nın yarısını yok eden alevlerin hesabı sandıkta sorulacak.Bizim kıyılardaki orman yangınlarının hesapları neden sorulmadan kapatılır?Yunanistan'a dönelim...Ana muhalefet lideri Papandreu, halkına şöyle seslenmekte:"Biz dünyanın en görkemli olimpiyatını düzenledik. Organizasyonun güvenliği için en çağdaş, en etkin yangın söndürme araç gereç, söndürme uçaklarını, helikopterlerini ve insan kaynağını oluşturmuştuk. İktidar bunlardan yararlanamadı.Yangınları söndürmekte beceriksiz kaldı.Bu yangınlar doğal nedenler ya da teröristlerin sabotajı değildi.Çoğunun arkasında emlakçılar var.Yakılmış alanlarda siteler kuracaklar, büyük paralar vuracaklar..." Yunan seçmeni de ormanların yakılmasına ve devletin acizliğine öfkeli.Karamanlis, iktidarı -herhalde- yitirmeyecek ama oy kaybedecek. Halk, çevreye duyarlı küçük partilere de yöneldi. Yunanistan'da bugün seçim var. İktidardaki Yeni Demokrasi Partisi'nin oylarını, son orman yangınları -hayli- tırpanlayacak. Bodrum ormanları bu yaz kaç kez yandı?..Dikkat ettim... "Teröristlerin işi" diye açıklamalar yapıldı, ama nedense hep inşaat rantı getirebilecek alanlar seçilmiş."2B yasasıyla birlikte
Bugün Sonraları başbakanlar da benzer söylemleri tekrarladılar.Peki... Ya "Alevi realitesi?.."Bu ülkede Kürt kökenli yurttaşımız kadar, belki daha da fazla sayıda "Alevi" yurttaşımız var."Anayasal vatandaş" olarak bu ülkede hepimiz tasada-kıvançta ortağız ve eşit haklara sahibiz.Sadece etnik kimlik değil, inançlarda da Türkiye'nin zenginliğini oluşturuyoruz.Bunları "alt ve üst kimlik" diye kategorize etmiyorum.Ancak... Bütünlüğümüzü oluşturan unsurlardan bazıları için "renk körlüğü" neden?Milliyet'e ulaşan bilgilere göre 11. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabının yenilenmiş baskısında da "Aleviliğin" yer aldığı bir bölüm yok.Oysa... Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ücretsiz kitap kampanyası bağlamında dağıtılan bu "yenilenmiş" baskıda "İslam düşüncesinde yorumlar" başlıklı ünitede, "Haricilik, Şiilik, Mütezile, Maturidilik, Eş'arilik, Caferilik, Hanifilik, Malikilik, Şafilik, Hanbelilik" tanımlarıyla yansıtılmakta.Fakat... Alevilik yok.Hatta kitabın arkasındaki "sözlük" kısmında bile "Alevilik" tanımı yapılmamış.Ulusun çok önemli bir bölümünü kapsayan Alevi yurttaşlarımızın, "temel eğitim kitabı" olan "11. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" kitabında kendileri için satırları
Bugün Orhan Pamuk'un Nobel ödülünü bu köşede yürekten kutlamıştım.Bazı söylemlerine katılmasak da, Nobel ödüllü bir yazara sahip olmak bu topraklarda yaşayan tüm nesillerin onurudur.Orhan Pamuk'un "siyasal görüşlerine" eleştirilerde hoyrat olmamak, üsluba özen göstermek gerektiği inancındayım.Hele mahkeme önlerindeki o gösteriler, hakaretler, atılan sloganlar gerçekten çok yanlıştı.Utanç vericiydi.Ancak... Kelimelerimi özenle seçerek ve sadece Pamuk'un değil, "ılımlı İslam"la aynı paralelde olanların TSK için tavırlarını sorgulamakta yarar var. Orhan Pamuk, BBC'ye "Türkiye'deki ılımlı siyasi İslamcılar, demokrasiye laiklerden daha saygılı" demiş. Bir süredir TSK "hedef" haline getirildi.Neredeyse Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Papadopulos'un "En büyük düşmanımız TSK'dır" söyleminin karbon kâğıdından çıkmış kopyası bir genel tavır var.Askeri itelemek, dışlamak, entelektüel olmanın doğal bir gereğiymiş gibi bir platform oluştu.Bunun yanlışlığını öne sürmek "postal kokusu tutkusu" suçlamalarıyla karşılanıyor.Oysa... Bu ordu, ne şahın, ne padişahın, ne aristokrasinin, ne varsılların ordusudur.Halkın içinden ve halkın tüm kesimlerinden gelenlerin oluşturduğu ulusal bir
Bugün El Kaide'nin eylemleri gibi "büyük çapta" bir kent katliamı son anda önlenebildi.Peki, çeyrek yüzyıldır var olan PKK, neden şimdiye kadar kentlerde bu denli iddialı bir eyleme kalkışmadı?Birkaç "çarşı yangını, minibüs uçurmak, çöp bidonunda bomba" gibi eylemleri oldu ama bunlar böyle 600 kiloluk patlayıcı çapında kalkışımlar değildi.Bu analiz "PKK acaba çok ses getirecek kent eylemleri sürecine mi geçti?" sorusuna götürüyor.Abdullah Öcalan ile Bekaa Vadisi'nde yaptığımız konuşmayı anımsıyorum.Kelimeler belki biraz farklı olabilir ama şöyle demişti:"TC, kırsalda benim üzerime çok fazla gelmiyor. Ben de kentlerde TC'yi zorlamıyorum. Eğer kentlerde vurursam TC iktidarı kamuoyu tarafından sıkıştırılır. Benim üzerime daha fazla gelir. Karşılıklı tırmanış olur." Elbette devletle PKK ve onun başındaki Öcalan arasında böyle bir "anlaşma" ya da "zımni anlaşma" olabileceğini iddia ediyor değilim.Ancak... O konuşmayı, röportajın bütünü içinde "dehşet dengesi" yorumuyla yazmıştım.Gerçekten PKK çoğu kez yakalansa da daha ciddi sonuçlar verecek kent eylemleri koyabilirdi. Bunu birkaç örneğin dışında yapmaması belki de Öcalan'ın altını çizdiği "dehşet dengesi" kaygıları nedeniyle
Bugün "Kaderimiz bunlara mı kaldı?" diye sorgulayanlar var... AKP'ye servis yapanlar olarak gösterenler de...En zor işe soyundukları ve ne bir tarafa ne de diğer tarafa yaranamayacakları açıkça görülüyor.Bu da doğal...Yeni anayasalar -genelde- "kurucu meclisler" tarafından hazırlanır ve kabul edilirler.Böylece kural olarak tüm farklı siyasi partilerin ya da siyaset akımlarının görüş birliğine dayandığının bir ulusal uzlaşı yapıldığının altı çizilmiş olur.Sonra da "halkoyuna" sunulurlar.Amaç, yüksek bir katılım ve "EVET" oranıyla bu metni ulusa mal etmektir.Yani...Milli iradenin önce vekilleri, sonra da asilleri bu temel yasayı kabul etmiş olurlar. Yeni anayasa taslağını hazırlayan 6 isim, medyada "hedef" gibi gösterildi. Hazırlanmakta olan yeni anayasa, böyle bir süreçten geçmiyor.Tam tersine...AKP'nin iradesiyle oluşan ya da oluşturulan bilim adamları yeni anayasa taslağını hazırlamışlar.Taslak, AKP'nin bu konuyu yürütmekle görevli yöneticilerine verilmiş.Onlar incelemişler.Katıldıkları ve katılmadıkları maddeleri kendi aralarında tartışmışlar.Bundan böyle AKP yöneticileriyle anayasa taslağını hazırlayan bilim adamları zaman zaman bir araya gelecek ve bir ortak metin oluşturmaya
Bugün Fiziksel ve ruhsal arınmanın gizemini çözme yollarına çıkar.Bodrum'daki "detoks çiftliği" onun yol haritasındaki ilk durağı...Ben ikinci durağı olan SAF 'ı anlatmak istiyorum.Ve yol arkadaşı ABD'li mutfak şefi Chad Sarno'yu...Chad'ın yaşamının bir döneminde, doktorlar "hayvani besin almasını" yasaklamış.O da "organik vejetaryen lezzetleri" üretmeye yönelmiş."Bahçeden masaya" felsefesini oluşturmuş.Chad'a göre, "beslenme diyetleri, sağlıklı yaşamın fiziksel bünye üzerindeki etkisini gözetiyor, ancak damak lezzetinin duygusal boyutu ıskalanıyor." Chad, işte bu ikisini bir araya getirmiş.Görüntü güzelliğini de eklemiş.Onun yenilikçi mönülerine tutkun birkaç küresel ünlü ismi vereyim...Charlize Theron, Tommy Hilfiger, Donna Karan, Jane Fonda...Chad ile Pamuksüzer'in yolları "SAF" restoranda kesişti.SAF'ta organik-bitkisel lezzetler sunuluyor.İsim vererek restoran, mağaza vs. yazmaktan -çok gerekmedikçe- kaçınırım, ancak bu gerçekten bir sağlık boyutu...SAF mönüsünün temel ilkesi, "yağa dönüşen hayvani gıdalardan uzak durmak ve bedene hızla, sürekli enerji veren, kolay hazmedilen besin sunmak..." Lokantanın fiyatları makul.Yakında Londra ve Berlin'de de bu konsepti uygulayan
Bugün Aldığım izlenim şöyle:Büyük patronlar sandıklardan tek başına AKP iktidarı çıkmasıyla rahat bir nefes almışlar. Zaten çoğu da açıklamasa bile -yakın çevrelerinde yaptıkları konuşmalar ortaya koyuyor ki- AKP'ye oy vermişti.Sandıktan "istikrar" çıkınca, rahat nefes aldılar ama cumhurbaşkanı seçimine odaklı kaygıları vardı.Göz ucuyla askeri de kolluyorlardı.Beklenenden az hasarla o aşama da geçildi.AKP iktidarında holdinglerinin, şirketlerinin 3'e, 4'e katlanan borsa değerlerinin yükselişini ve yabancı sermaye girişinin sürmesini bekliyorlar.ABD'nin ve AB'nin de böyle bir Türkiye görüntüsünü destekledikleri görüşündeler."Yol kazası" ya da beklenmedik ve zorunlu bir "makas değiştirme" olmazsa, umutlular."Laiklik" tartışmaları, "türban" gibi sorunları elbette içlerine "tam" sindiriyor değiller ama kısa ve orta vade için fazla dert ettikleri söylenemez.AKP'nin yüzde 47 oyu da patronların AKP'ye oyları da bu ortak paydada birleşmekte. TÜSİAD'ın kaptan köprüsünde dümen tutmuş işadamları, 22 Temmuz sonrası için nasıl renk veriyorlar?.. Ancak... "İyimserlik" hayli "ihtiyatlı." Çünkü... 22 Temmuz sonrası çıkılan arazi düz görüntülü ama mayınlı.DTP'nin Meclis'te yer alması ve sorunun