Bugün TSK, "siyasete, cumhurbaşkanı seçimine, dış politikaya müdahale ediyor" görüntüsü vermekten kesinlikle kaçındı.Yani... İçeriye de... Başta AB olmak üzere dışarıya da "malzeme" vermedi.Özelde ise hukuk kalıbı içinde mesajlarını gerekli adreslere gönderdi."Nasıl bir cumhurbaşkanı?" sorusunu, "Laikliğe, cumhuriyetin temel değerlerine, sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanı" portresi çizerek yanıtladı. "Cumhurbaşkanı seçme yetkisinin TBMM'de olduğunu, bu özelliklerde bir seçim yapılacağına inandığını" vurguladı.Sonra bu "vurgulamayı" birkaç "çıt" geriye sardı. "Bunu umut ediyorum" dedi.Başbakan Erdoğan'ın o robot portreye uygun aday olup olmadığı yolundaki soruyu, "Konuyu kişiselleştirmek istemem" söylemiyle göğüsledi.Sonuç... Hukuk içinde kalarak belleklere kayıt düşmüş oldu. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'tan izlenimim, genelde "hukuk kalıpları içinde kalmaya özen göstermiş olduğudur". Habertürk'ten Taki Doğan, duyarlı bir soru yöneltti:"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde subay eşlerinin türban takması yasaktır. İhlal ettiği takdirde Silahlı Kuvvetler'den ihraç ediliyor. Acaba TSK'nın başkomutanının eşi türbanlı olursa başkomutanın altında çalışan subay, astsubay ve
Bugün Düşünün... Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa, ya ikinci adam olarak TBMM Başkanı B. Arınç'ın başbakanlığı Türkiye'ye dayatılsaydı!..Gül'ün -olası- başbakanlığı, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı ihtimalini göğüslüyor.Oluşacak sert tepkilerin çıtasını aşağıya çekiyor.Sadece psikolojik olarak değil. Siyasetin kültürel altyapısı olarak. Başbakan Erdoğan'ın büyük şansı; Başbakan Yardımcısı Gül'dür. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması -neredeyse kaçınılmaz ihtimaline- şanstır. Türkiye siyaset tarihinde ilk kez "ikinci birinci adam" biliniyor.R. T. Erdoğan cumhurbaşkanı seçilecek ya da seçilemeyecek... Bu ayrı sorun.Ama...Ondan sonrası, Türkiye Cumhuriyeti siyaset tarihinde ilk kez biliniyor.Abdullah Gül, ya tek başına AKP iktidarının ya da kamuoyu araştırmalarına göre olası bir koalisyon hükümetinin başbakanı olacak.Bu olasılık, "geleceğin siyaset mimarisine odaklanan" tepkilerde, bir bakıma dalgakıran işlevini omuzluyor.Erdoğan'ın, Çankaya yolculuğuna Gül omuz vermekte.Onun yerine radikal İslamcı, radikal söylemlerin sahibi sığ bir ismin başbakanlığı, kamuoyundaki tepkileri, çok daha çoğaltılmış seslere dönüştürmüş olabilirdi.Erdoğan'ın şansı, Gül'ün insani ilişkilerde çizdiği profildir.Özal'ın
Bugün Mevlana, bu psikolojik rahatsızlığı ortaya koymuştur.La Fontane'in masallarında da fil olmaya özenen kurbağanın şişerek çatladığı anlatılır..........................Peter Sellers'ın oynadığı "Kükreyen Fare" filmi, büyük devlete karşı savaş ilan eden bir küçük coğrafyanın eğlenceli öyküsüdür.Büyük devlet, koskoca gövdesiyle bunun tepesine çökse, dünya kamuoyunda "barbar" durumuna düşecek... Hiç aldırmasa, o da olmayacak...Barzani'ye karşı, dünyanın sayılı silahlı kuvvetlerinden birine ve büyük devlet tarihine sahip olan Türkiye'nin durumu böyle... Tarihin bazı dönemlerinde, bazıları kendilerini olduklarından çok daha büyük görürler. Üstelik de kükreyen(!) Barzani'nin arkasında ABD gölgesi var.Bütün sorun, Ankara'dakilerin "çok konuşma hastalığı..."Ankara'dakiler patinaj yaparcasına aylardır her gün konuşuyor, kırmızı çizgiler çekiyor, bir dizi "olmazlar" sıralıyor."İzin vermeyiz" mesajlarını medya üzerinden veriyor.Barzani de "düşük profilli" cevaplarla başladı... Tırmandı... Önceleri kendi tabanını, kendi kamuoyunu tatmin etmek istiyordu... İşi "Sen Kerkük'e gelirsen, ben de Diyarbakır'dan başlayarak yöredeki Kürtleri ayağa kaldırırım" tehdidine vardırdı.Şimdi ne
Bugün İşte biri... Ferzan Özpetek'in ilk filminde "Nil" sürprizi olabilir.Ve kamera arkasına bir Serra Yılmaz belgeseli(!) ile devam...İtalya'da da iyi gişe yapan filmlerin yönetmeni Ferzan Özpetek bugün Kanal D'de yayımlanacak Şeffaf Oda'da anlatıyor:"Bu son filmde (Bir Ömür Yetmez/Saturno Contro), Serra'nın rol gereği 15 yaş genç kocasıyla öpüşme sahnesi vardı.Öpüşmeye başladılar bunlar. Bir süre geçti. Çocuğu bırakmıyor.'Stop, stop' diye sesleniyorum, Serra oralı değil. Öpüşmeyi sürdürüyor.Kamera çekimi durmuş. Bunlar hâlâ devam..." Serra platodakilere takılmış: "Bulmuşum yakışıklıyı, neden bırakayım?.."Ferzan, Serra'ya muzipçe bakarak, "Serra şarap getirtti. Gece yemeği de baş başa yediler" diyor.Tam "paparazzi"lik durum!.. Programı izlerseniz, bunları dinlerken Serra'nın "tatlı muzır" yüz ifadesine dikkat.Usta oyuncu Serra Yılmaz, o sivri dilli, sevimli bilge dost karakterlerle Özpetek filmlerinin büyüsü... Biri dışında, Özpetek'in bütün filmlerinde oynadı.Serra'nın oyun yeteneğinin yanı sıra Ferzan, "Filmler onunla beraber olmamı da sağlıyor. Birlikte çok güzel haftalar geçiriyoruz. Dostluk en önemli şey benim için" diyor.Gerçekten... Ferzan Özpetek'in filmleri "dostluk"
Bugün AKP'nin Meclis'teki milletvekili sayısı bu çıtanın altında; 354... Başkan Arınç oy kullanamadığı için 353.Oysa, AKP'nin görüşü "toplanma sayısının 184, karar sayısının ise 138 olduğu" yolunda. Rektörlerin "oybirliği" ile "toplanma sayısı için 367" uyarısı, kafalarındaki kurguyu bozdu.Türkiye'deki bütün rektörlerin tek ses halinde "Anayasa uyarısında bulunmalarının" ağırlığı vardır. Eğer AKP, Meclis'i, cumhurbaşkanı oylaması için 367'nin altında sayıyla açarsa, daha sonucu beklemeden CHP Anayasa Mahkemesi'ne girebilir. Aynı girişimi bu koşullarda cumhurbaşkanı seçilmesi halinde de yapabilir. Gözler askerdeyken, vuruşu, YÖK yaptı. Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis "toplanma sayısının 367 olması gerektiğini" açıkladı. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu dün sabah CNN Türk'te Yiğit Bulut'a özetle şöyle diyordu."Anayasa'nın 96. maddesine göre kanun görüşmelerinde -Anayasa'ca ve başkaca hüküm yoksa- toplanma için 184, karar için 138 yeter sayılardır. Maddede yer alan -başkaca hüküm yoksa- kaydı önemlidir. Çünkü cumhurbaşkanı seçimi için Anayasa'nın 102. maddesi özel hüküm koyar. O maddede, 'Cumhurbaşkanı seçimi için ilk turda 367 oy gerektiği'
Bugün "Laiklik" ve "ulusal uzlaşma" ekseninde bir tanım bu.Türkiye'nin yanı sıra küresel odaklarda da bu tanım üzerinde örtüşme gözleniyor.Böyle mesajlar için "satır aralarını" iyi okumak gerek.Çünkü... Demokrasinin de bir üslubu var.Demokrasinin sayısal kurallarına göre, Türkiye'de cumhurbaşkanı, TBMM'nin çoğunluk oylarıyla seçilir.AKP, bu çoğunluğa sahip olduğuna göre, Başbakan Erdoğan karar verirse, kendini cumhurbaşkanı seçtirebilir.Ama... Demokrasinin "sayısal kuralı"nın yanı sıra, "ruhu" da önemlidir.Üniversiteden gelen sesler için kimi liderler "kara cüppeliler" diye tepki göstermiş, kulak tıkamışlardır. Yanılmışlardır. Oysa..."Yasaların ruhu", hukuk literatürüne girmiş bir ifadedir. Boş kalıp değildir.Nisan 2007 Türkiye'sinde cumhurbaşkanı seçimi için kanaat önderleri olan kuruluşlar, kurumlar, sağduyu simgesi isimler, cumhurbaşkanı seçilecek kişi için aynı tanımda birleşiyorlarsa, "Rakamlardan önemli bir şeyler daha var mı?" diye düşünmek gerekir. 2 el, 1 baş içindir... Rektörler de cumhurbaşkanı "robot resmini" çizdiler. Cumhurbaşkanının, Meclis'teki AKP çoğunluk oylarının dayatmasıyla değil kolektif aklın telkiniyle seçilmesi gereğini vurguladılar. Cumhurbaşkanı
Bugün -Tartışmalı- güncedeki "darbe" ve "muhtıra" söylemlerini dile getiren komutanlar için "savcıların harekete geçmesi" çağrıları yapılmakta ama o satırlarda bir de "toplu istifa" ortak tavrı var.O satırlar şöyle:"Erzurum'a giderken uçakta Kara Kuvvetleri Komutanı'na 'eğer komutan bizimle aynı fikirde olmazsa, onu da aramıza alarak beşimiz birden istifa edelim. Etmek istemezse zorlarız' dedim. Bu fikir onun çok hoşuna gitti. Umarım iş bu noktaya gelmez. Daha önce atacağımız adımlar da var."Örnek Amiral, o adımları da sıralamış ama "toplu istifa" seçeneğine dönelim.Düşünün... Silahlı Kuvvetler'in zirvesini oluşturan 5 komutan birden "iktidarın laiklik anlayışıyla kendi anlayışlarının örtüşmediği" iddiasını öne sürerek topluca istifa etselerdi ne olurdu?Herhalde siyasal deprem yaşanırdı.Örnek Amiral, en azından kendisinin istifa etmek seçeneğini ciddi düşündüğü anlaşılıyor satırlardan...İstifa, "Demokratik haktır. Tek taraflı kullanılabilen kişisel iradedir. Kişisel özgürlüktür."Böyle bir tavır olsaydı, kimse "onların siyasete müdahale ettiklerini, suç işlediklerini" söyleyemezdi. Fakat... Artık konuşulması bile doğru olmayan "darbe" ya da "muhtıra" gibi söylem ve eylemlerden
Bugün Suudi yönetimine karşıt bir araştırma merkezi olan bu kurumun başındaki Said Ali al-Ahmed'e göre; "Mekke'ye gidenler için artık duygulanacakları görüntülerin yerini, sadece cam ve çimento alacak."Bu satırları, Mecca Journal'de Hassan M. Fattah'ın yazısından yansıttım.Onun bazı ilginç satırlarıyla devam edelim.............................Beyaz pamuklu giysiler içindeki hacılar, artık İslam dünyasının merkezi olan Kâbe'de siyah örtünün yanı sıra, Starbucks, Cartier ve Tiffany gibi doruk markaları da görecekler.Suudi Arabistan'ın en büyük ve en yaygın alışveriş merkezlerinden Abraj al Bait Mall, bu kutsal alanda yükseliyor. Proje tamamlandığında, dünyanın 7. yüksek binası gerçekleşecek.Mekke'de 13 milyar dolarlık inşaat patlaması yaşanıyor.Yörede 130 yeni kule planlanmış. Birinin adı da "Zam Zam (Zem Zem)" kulesi... Oysa eskiden ve özellikle Osmanlı döneminde hiçbir bina, Mekke'deki büyük camiden daha yüksek olamazdı. Bu binalarda 3 yatak odalı bir apartman dairesinin fiyatı 3 milyon dolar. Doğrudan büyük camiye bakanların ise 5 milyon dolar.Reklam panolarında, burada yatırım yapanların yüzde 25 kazanacakları ilan ediliyor. Washington'daki Körfez Sorunları Enstitüsü Direktörü