Bugün Bir bakan yakınıyor: "Bu cemaat de çok olmaya başladı... El attığı bütün işlerden biz zararlı çıktık. Cemaatsen cemaatliğini bil kardeşim... Fethullah Hoca istihbarat işlerine meraklıdır. Ama onun merakı yüzünden olan, bize oluyor."Bu satırları Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın pazartesi günü yayımlanan yazısından yansıttım.Ahmet Hakan İHL mezunudur. Türkiye'nin din eksenli politika çevrelerinin yabancısı değildir. Gazetecilik yaşamının daha önceki döneminde o çemberin içindeydi.Gerçi artık "tarafsız bölge"de ama, o camianın nabzını tutabileceği dostlukları azalsa da sürdüğünü sanıyorum.Kariyerini riske edecek "asılsız" iddialara imza atacak bir gazeteci değildir.O zaman da ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.Hele bir iddia var ki, ürpertici...Bakana göre "Cemaatçi polisler" ve "cemaatçi savcılar" sorunu varmış.Bir adım attıklarında, "Hükümetin işine yarar mı, yaramaz mı" diye bakmayıp "Cemaatin işine yarar mı, yaramaz mı" diye bakıyorlarmış.Bize göre "cemaatçi ya da hükümetçi polis ve savcı" olmaz, devletin yararını gözeten "devletin polisi ve savcısı" olur.Ahmet Hakan'ın satırlarıyla devam...Bütün sorunlu işlerin ardından "cemaat bağlantısı"
Bugün Birkaç saniye kirpiklerinde asılı duran damlalar, yanaklarına akıyordu.Bir şarkı, daha ilk dakikasında bu kadar mı duygu yükler?..Bu nasıl müzik, nasıl sözlerdir!Kayahan'ın şarkılarının büyük çoğunluğu, milyonları kucaklamıştır. Kalpleri ısıtmıştır.Ama bu "Nasıl Ayrılacağız" başka bir şey.Birbirini seven her çiftin bilinçaltına damardan giriyor.Büyük aşkları düşünün... Herkesin kendi aşkı, en büyüğü olduğu için, kendinizi düşünün...O aşkın taraflarından biri ansızın ölüyor... Geride kalan için nasıl da büyük bir acıdır bu.Yeri dolmayacak büyük boşlukta, sanki uzayın kara deliklerinden birinde yuvarlanır gider.Yaşam artık budur.Daha ileri yaşlarda da o kaygı sürer.Eşlerden hangisi önce gidecek?Öyle çiftler tanırım ki... Dokuları zehirle beslenmiş bu acı soruyu "Keşke aynı anda ve birlikte göçsek bu dünyadan" dileğiyle cevaplar.En sevdiği insanla artık birlikte olmayacak "nihai ayrılığı" içine sindirebilir mi insanoğlu, insankızı?..Elini tutamayacak... Nefesini, tenini, kokusunu hissedemeyecek... Sesini duyamayacak...Kayahan, gidene "iyi geceler" diyerek veda ediyor şarkısında... Gözlerimiz buğulanıyor. Kayahan, "Nasıl Ayrılacağız" şarkısını söylerken bir ara Pelin Batu'yla
Bugün Portekizli yazar Saramago, İtalya'nın ağırlıklı gazetesi Correria Della Sera'daki yazısında "Orhan Pamuk gibi bir yazar, ölüm tehditleri nedeniyle Türkiye'yi terk etmeye zorlandıysa, ortada kaygı verici şeyler var" mesajını veriyor.Saramago'dan satırlar şöyle:"12'den 15'e, ardından 25'e, son olarak da 27'ye ulaştık. Ve şimdi de Türkiye girecek. Şu soruları sormak gerek: Asya'yı içimize mi sokacağız? Herkes Avrupa mıdır? Türkiye nasıl Avrupa olabilir?" Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Jose Saramago'ya göre "Avrupalılarda ancak bir beyin ameliyatı, onları Türkiye'ye açılmak gereğine inandırabilir." Saramago, "Avrupa ülkeleri liderinin Almanya olduğunu, Avrupa'yı Almanya'nın yöneteceğini, diğer ülkelerin kendi çıkarlarını düşündüklerini, Avrupa ve küresel etkinliğe sadece Almanya'nın kafa yorduğunu" iddia ediyor.Ama asıl önemli iddiası, "Faşizm hortluyor."Şöyle yazıyor:"Faşizm, Avrupa'da yeniden sahneye çıkmak için uzun süre beklemişti. Şimdi siyah veya kahverengi kazaklarla, benzeri şeylerle gelmeyecek ama faşist zihniyet orada, döndü. Şu anda krizde olan demokrasinin tam önüne dikilmiş.Avrupa toplumunun, aşırı sağa saptığı yolunda açık göstergeler var.Faşizm artık saklanmıyor.
Bugün Önce, Nokta dergisinin "iyi gazetecilik yaptığına" işaret etmeliyim.Bu güncenin görüşme trafiğini ve birçok doğruyu yansıttığını düşünüyorum.Ancak...Günceyi ele geçirenlerin ve medyaya sızdıranların, ilaveler ve satırlarda oynamalar yapıp yapmadığını bilemiyoruz.Öyle kokular da var.İşin özüne gelince...Anlaşılan, Türkiye 2004'te bir askeri müdahaleden ya da komutanlar muhtırasından "teğet" geçmiş.21. yüzyıl Türkiye'sinde hâlâ bunların konuşulması da, o konuşmalara çanak tutulması da çok üzücü. Bu köşede "Cumhurbaşkanı seçimi yaklaşınca daha çok kâğıtlar uçuşacak" diye yazmıştım. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Em. Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen günce, böyle duyarlı bir süreçte gündeme düştü. Geçmişten bugünlere gelelim...1- 2003-2004 yılına ait bu günce neden 2007 yılına kadar zulada tutuluyor ve tam da cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde servise konuyor. Zamanlama, cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde gözlerin çevrildiği askeri yıpratmak amaçlı olamaz mı? 2- "Erdoğan cumhurbaşkanı olmazsa Hilmi Özkök Çankaya'ya çıkmalı" gibi görüşler siyaset kulislerinde tedavülden hâlâ kalkmış değil. Günce olarak medyaya yansıyan sayfalara göre Yüksek Askeri Şûra öncesi,
Bugün Özellikle Musevi yurttaşlarda hayli yankı buldu.Bunlardan birinden bazı satırları yansıtıyorum..........................Sayın Cıvaoğlu,"Okumuş bir Yahudi" olarak AKP'nin beni rahatsız eden siyasi taktiklerine değinmek istiyorum. Şöyle ki:1- AKP, Milli Görüş geleneğinden devraldığı Yahudi aleyhtarlığını başarıyla İsrail aleyhtarlığıyla ikame etmeyi ve iç politikada seçim platformu olarak kullanmayı becerdi. ABD'deki Yahudi lobisiyle ilişkilerini sıcak tutabilmek için yurtdışında verdiği ılımlı mesajların hilafına, Türkiye'de iç tüketime yönelik keskin İsrail aleyhtarı bir retorikle dikkatleri üzerinde topladı.2- AKP, aynı yaklaşımı geçtiğimiz yaz İsrail-Hizbullah savaşı esnasında da toplumsal desteğe tahvil etmeyi başardı. Kudüs'te Ağlama Duvarı'nda yıkılan ahşap merdivenin tamiratına yönelik altyapı çalışmasını El Aksa'nın temellerini zayıflatmaya yönelik ve durdurulması gereken kazı mealinde sözlerle niteledi. Oysa, aynı duyarlılığı ne Mekke'deki Ecyad Kalesi için ne de aynı şehirdeki tarihi mekânların yıkılıp otel yapılmasına gösterdi. Yeni Şafak bile İbrahim Karagül'ün "Mekke Las Vegas'a döndü" başlıklı makalesiyle tepki verdi. 3- Endişem, İsrail/Kudüs/Filistin konusunun
Bugün "Yoksa hükümet, kendi adamlarını seçtirmek için Çankaya'da değişimi mi bekliyor?" yolundaki kuşkular -bir bakıma- yanıtlanmış oluyor.-Bir bakıma- çünkü... Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi dünkü yazısında bir başka kuşkuya daha işaret etmekte...Ekşi'ye göre "Hükümetin, yüksek yargı organlarına seçim kilidinin açılması için el altından 5 üyelik kontenjan istediği" yolunda söylentiler var.Bu da birincisi kadar düşündürücü.Oysa adalet üzerinde kuşku gölgesi kalmamalı.Kamu vicdanı tatmin edilmezse, 15 Nisan'da hiçbir seçim paslaşması olmayacaksa bile, zihinlerde soru işaretleri oluşabilir."Daha önce, 5 üyelik kontenjanı verilmediği için HSYK gündemine, boş üyeliklere seçim maddesi konulmamıştı. Peki şimdi 15 Nisan'da seçimler yapılması için gündem saptandığına göre, 5 üyelik kontenjan verildi mi? Kilit böyle mi açıldı?" olası sorusundan söz ediyorum.Bağımsız yargıyı, böyle kuşku yüklü bir soru, asit gibi kemirir.Böyle bir pazarlığın yapıldığına ve bağlandığına inanmak istemem ve inanmıyorum.İlgilileri tenzih ederim. Ancak...İş bu raddeye geldikten sonra, seçilenlerin cemazi-ül evvellerinin didik didik edileceği de bilinmelidir.Kuşkulara en iyi yanıt, seçileceklerin laik kimlik
Bugün Sezer'in cumhurbaşkanlığına bütün partilerin ortak adayı olmasının "kamera arkası" öyküsü...Saat 00.30 dolaylarında Çiller, ev telefonundan aranır. Arayan, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'tir.Konu, Ecevit'in "cumhurbaşkanı için aday" önerisidir; Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer.Ecevit, Çiller'den "hemen cevap vermesini" ister.Çiller'in "Değerlendireyim, yetkili kurullarla konuşayım" demesi sonuç vermez.Bunun üzerine "Bari şimdi başkanlık divanımı toplayayım, size sonucu bildireyim" söylemiyle zaman kazanır.O saatte telefon trafiği kurulur... DYP Başkanlık Divanı, Çiller'in Ankara'daki evinde toplanır. Eski Başbakan Tansu Çiller'den, görev süresi bitmek üzere olan Sezer için 7 yıl öncesine ait bir anı dinledim. Onlar konuyu tartışırken, sabaha karşı, Ecevit gene telefonla arar. Sonucu sorar.Çiller, "konuyu tartışmakta olduklarını" söyledikten sonra, "Hayrola Sayın Ecevit, böyle gece yarısını da geçen bir saatte Sayın Sezer'i aday olarak önermeniz biraz ani oldu. Bu saatte aramanızın ve hemen cevap istemenizin özel bir nedeni mi var?" diye sorar.Çiller, belki "İyi saatte olsunlar gene mi devrede?" kuşkusuna düşmüş olabilir.Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Bugün "Diyarbakır'da doğdum. Kürdüm. İstanbul'a geldim. Evlendim. Eşim doğulu ya da Kürt değil. Bir oğlum oldu. Bu oğlum benden ayrılabilir mi? Annesinden ayrılabilir mi? 2000 yılı aşkın süredir bu ülkede yan yana, omuz omuza yaşadık. Bundan böyle de beraber yaşayacağız. Kardeşçe..."Milliyet'in büyük "Biz Kimiz?.." araştırmasına göre, Kırmızıgül'ün oğlu gibi milyonlarca Türk ve Kürt ana-babadan doğmuş çocuklar, yetişkinler var.Hatta bu birlikteliği yansıtan torunlar var.Nüfusun yaklaşık yüzde 3.7'si... Kürt kökenli nüfusun neredeyse yarısı Güneydoğu dışındaki kentlere yayılmış.Türk-Kürt birlikte ve iç içe... Türkiye'de ırkçı ve ayrılıkçı rüzgâr estirenler, Mahsun Kırmızıgül'ün şu mesajını iyice düşünmeliler: İstatistik rakamların yüzü soğuktur. Bilimseldir. Oysa... Mahsun Kırmızıgül gibi toplumun kucakladığı, yaşamları, çizgileri düzgün sanatçılar bu gerçekleri söylerse, çok daha etkili oluyor.Rakamların yerini eti-kemiği, soluğu olan "insanların gerçeği" alıyor.Simgesel bir mesaj haline geliyor. Rol model Kanal D'de bugün yayımlanacak olan ŞEFFAF ODA programımın (11.30) konuğu Mahsun Kırmızıgül.Ona sazları ve sözleriyle Altın Kızlar grubu eşlik ediyor.Mahsun da, Altın Kızlar da