Hayaller hep olmalı

14 Temmuz 2006

Elçibey bir idealist."Azerbaycan Milli Sermayesi olan petrolün, Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılması gerektiği" kanısındadır.Bunu Türk diplomatlarına açıklar.Türkiye'nin, Azeri petrollerini Akdeniz'e akıtmak fikriyle ilk tanışması budur.Elçibey, "Azeri petrolünün, Rusya topraklarından kurtarılması mümkün olmadıkça bu ülkenin bağımsızlığını kazanamayacağı" inancındaydı.Tabii... Bu söyleminin devletlerarası bir "sır" olarak kalmasını da istedi. Özellikle Rusya duymamalıydı.Elçibey idealistti ama realist değildi belki de...Çünkü... Petrolün Bakü'den İran-Nahçıvan-Iğdır-Ceyhan yol haritasında akmasını öngörmüştü.Oysa ambargo altındaki İran için Amerikan-İngiliz petrol şirketleri konsorsiyumunun bu yol haritasına "evet" demeleri mümkün değildi.Batılı petrol şirketleri ise petrolün Rusya üzerinden akmasını istiyorlardı.Batum ve Novorossisk'e akacak petrol, tankerlerle boğazdan geçirilerek pazarlanacaktı...............................Türkiye'nin Elçibey tarafından böylesine kollanmasının bir diğer nedeni de, bu ülkenin bağımsızlığının ilk kez Türkiye tarafından tanınmasıdır.Dönemin büyükelçilik 3. kâtibi Mehmet Ali Bayar tıpkı siyaset eğitimini aldığı Demirel gibi tarihleri ve

Yazının Devamı

Ortak akıl

13 Temmuz 2006

Onların, olağandışı mesajları taşımak misyonları, acil ve zorlu sorunlarda devreye girer. ABD'de bu "uçan büyükelçiler", bazen daha önceki başkanlar bile olabilir. Örneğin Cartel...Başbakanlık danışmanı "büyükelçi" sıfatlı Ahmet Davutoğlu, sanıyorum böyle bir işlevi üstlenerek Başbakan tarafından Suriye'ye gönderildi.Son 3 ayda Almanya, İran, Irak, Kazakistan, ABD gibi önemli 11 ülkeye bu sıfatla gitti.AKP politikalarını ve Ahmet Davutoğlu'nun görüşlerini paylaşmak ya da paylaşmamak bir şeydir... Siyasetin gerçeklerini kabul etmek başka şey...Bir hükümetin başbakanı, kendi adına mesajlarını iletmek, çözüm üretmek üzere özel misyonla kendi danışmanını sancılı coğrafyalara göndermişse, olayı, "olağan diplomatik kanalların dışına çıkmış olmak" sorgulamasına konu yapmak yanlıştır.Buna karşılık... Mesajın içeriği ve politikalar elbette eleştirilebilir.İkisini karıştırmamak gerek...........................Birbirine karıştırılmaması gereken diğer iki boyut ise "muhalefet etmek" ile "ülke yararlarıdır."Eğer... Ortadoğu daha da karışırsa, İsrail, Filistin arasındaki "alevler", dün Lübnan'a sıçradığı gibi Suriye'ye, Irak'a, hatta İran'a da yayılan bir bölge yangınına dönüştüğünde, Türkiye

Yazının Devamı

Ya Figo'nun kafa atışı?..

12 Temmuz 2006

Zidane'ın yaptığı gibi Hollanda Milli Takımı'ndan Van Bommel'e kafa vurmuştu. Hem de öyle göğsüne falan değil, suratına...Ancak... Hakem, olayı, bir "sarı kartla" geçti.İtalyan Materazzi'nin göğsüne kafa vuran Zidane ise, "kırmızı kart"la oyundan çıkarıldı. Dünyanın en büyük futbolcularından biri olarak spor tarihindeki yerini alan Zidane'ın, futbol yaşamını böyle noktalandırmak "adil" mi?Keşke "bir öfkeye mahkum etmeseydi her şeyi..."Ama...Rakip oyuncuya "kafa atmak", kırmızı kartlık suç ise, Figo, nasıl oynamayı sürdürdü?Portekiz-Hollanda maçından sonra olay, maçın hakemi tarafından, "o anın psikolojisi" olarak yorumlanmıştı.Peki... Hakemin "psikoloji yorumlarıyla" Figo'ya gösterdiği bu toleransı, finalde Meksikalı hakem, Zidane'dan hangi nedenle esirgedi?............................Futbolun kuralları yeniden düzenlenmeli.Bu görüş, giderek taraftar kazanıyor.21. yüzyılın insanları, 90 dakika hiç gol atılmayan bir karşılaşma seyretmeyi artık yeterince "güzel bir spor gösterisi" olarak görmüyorlar.Basketbol, sık sık kuralları değiştirilerek, bol sayılı, hızlı, göz zevki veren bir spor karşılaşması haline getirilmekte. Futbolda da buna ihtiyaç var.Futbolu da, çok gollü bir spor

Yazının Devamı

Shakira'nın kalçaları / Hitler

11 Temmuz 2006

Gerçekten Dünya Kupası maçları boyunca Almanya sürekli festival görüntüsündeydi."Katı çalışma kalıplarına" konmuş yaşam, Alman halkında "buzdağına çarpma" şoku yapabilir.Buna karşılık...Parti artık İtalya'da...Herhalde o da uzun sürecek.Şike iddiaları ile havası kaçan ve sönen İtalya'daki futbol tutkusu ve gururu Dünya Şampiyonluğu rüzgârıyla bir gecede yeniden formunu buldu. "Çizme"de, milyonlar caddelere, meydanlara döküldü. Moral çöküntüsünün enkazından "altın küre kupayı" çıkaran İtalyan takımı mucize yarattı.Bunu, şike iddiaları için "genel af" da izleyebilir.Altın ayakları, hangi irade, ligin alt basamaklarına gönderebilir?Gözlemlere devam.................................70 yıl önce Berlin Olimpiyat Stadı'nın Şeref Locası'nda bütün kibir ve görkemiyle Hitler oturuyordu.Dün ise tarihi locada sadece hayali dolaşıyordu belki. Statta, 1936 Olimpiyat Ateşi'nin yakıldığı devasa beyaz platform bir heykeli andırıyor.Bu platformda dün, Shakira, Hitler'in çatık kaşlarıyla dalga geçercesine poposuna harika daireler çizdiriyordu.Shakira ve sahadaki futbol, ışık, ses, konfeti gösterileri, 70 yıl öncesinin Nazi hayaleti izlerini, Olimpiyat Stadı'ndan

Yazının Devamı

Bir futbol sarhoşu

10 Temmuz 2006

Berlin'de finaldeyim.Tarihi Brandenburg Kapısı'nın önüne 100 binler toplanmış. Üzerlerinde "teşekkür (dankey)" yazılı tişörtler...Bir podyum kurulmuş. Ucunda 20 metre çapında dev bir futbol topu...Bu top, Dünya Kupası maçlarının oynandığı bütün Almanya kentlerini dolaştı, final için Berlin'e getirildi.Podyumda, önce 3 kaleciyle başlayarak dünya üçüncülüğünü alan Alman Milli Takımı futbolcularının adları teker teker anons ediliyor. Müzik eşliğinde podyuma çıkıyorlar.Gönül defilesi yapıyorlar. Tişörtlerinin önünde "teşekkür", arkasında "takım ruhu" yazılı.100 binlerin korosu "Siz kalbimizin şampiyonusunuz" sloganı...Futbolcular, tek tek podyumun sonuna kadar geldikten sonra ellerindeki futbol topuna bir vole patlatıyorlar.Her topun üzerinde o oyuncunun imzası var.Çok değerli bir "anı/armağan..."Futbolcular, Alman ulusuna bu büyük gösteriyle teşekkür ediyor. Almanlar da hiç ummadıkları bu üçüncülük için onlara kucak açıyor.Hepsinin gözlerinde mutluluk...Teknik Direktör Klinsmann'ın tamamen gençlerden oluşturduğu bu milli takımdan fazla umut yoktu.Ama...Zamanla göz dolduran futbolu, diriliği ve hırsı ile beklentileri yükseltti.Öylesine bir takım ruhuyla oynadılar ki, Almanlar için

Yazının Devamı

Deniz çekiyor...

9 Temmuz 2006

Davette "türlü çeşitli" yorumlar yapılıyordu. Bunca varlık sahibi birinin, 70 yaşlarında, okyanuslara açılarak aldığı riski tartışıyorlardı.Rüzgâra ve denize tutkulu olanlar gibi ben de Rahmi Koç'u anlıyorum."Deniz çekmiş onu, deniz, kim tutabilirdi ki!"O şiir, "kalbim, gemicilerin şarkısını dinle" dizesiyle noktalanır.Koç, denize gerçekten tutkulu... Ve bunu, "raconu" ve "estetiği" ile yapıyor..............................Buna karşılık... Kaygı duyan yakınlarına büsbütün hak vermiyor da değilim.Özellikle bazen -hiç kara görmeden- 2-3 hafta süren açık deniz seyirlerinde teknede olması onları endişelendirdi.Öncelikle sağlık riski var.Acil bir durumda ne deniz uçağı gelebilir... Ne helikopter inebilir yardıma...Bazı tehlikeli sular da dikkate alınmalı.Kızıldeniz açıklarında Hint Okyanusu dolaylarında korsanlar, böyle "av" tekneleri gözlüyor.Gerçi dünyanın jandarması ABD'nin uydulardan soluğu korsanların enselerinde.Üstelik... Korsanların bulunduğu sularda araya mesafe koyan bir rota çizmişler.Zaten, hava müthiş patlamış. O dalgalar arasında korsanlar da sığındıkları koylardan burunlarını çıkaramazlarmış.Ama... Gene de riskli...............................Ya 3 bin metre derinlikteki

Yazının Devamı

Bakan'ın konseri

8 Temmuz 2006

Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nu dolduran binlerce izleyiciyi büyülemiş durumda.O, 40 yıllık müzik kariyerinde 12 kez altın, 5 kez platin albüm ödülleri kazanan... 7 kez de Grammy Ödülü'ne layık görülen bir müzik gurusu... Ve politikacı.O bir isyankâr...O, bir bilge...............................4 yıl önce seçim kazanan sosyalistlerin lideri eski fabrika işçisi Lula, Brezilya başkanlık koltuğuna oturduğunda, Gil'i de Kültür Bakanlığı'na atamış."Omzunda gitarı, kravatsız, ceketsiz serazat yaşamıyla düzene başkaldıran ruhunu müziğine de yansıtmış. Hapishanede yatmış. bossa nova'dan sonra gelen en önemli müzik hareketi tropicaliayı başlatmış. O zaman 60 yaşında. Nasıl bakanlık yapacak?"Başkan Lula'nın cevabı; "Sahnede ne yapıyorsan, Kültür Bakanlığı'nı da öyle yapacaksın" oluyor.Yol haritasını da çiziyor:"Senden, sanatı halka ulaştırmanı, demokratikleştirmeni bekliyorum.".............................Açıkhava Tiyatrosu'nun sahnesinde de bu misyon sürüyordu. Binlerce izleyenle gözden göze, yürekten yüreğe bütünleşmişti.Brezilya müziğinin notaları, onun gırtlağından ulusal içkileri caiperinha lezzetinde taşarken, bu tadı alan binlerin sesinden yankılar kazanıyordu.Gil, şarkılar arasında

Yazının Devamı

AİHM ve kanser

7 Temmuz 2006

1970 yılında Strasbourg'da öğrenciyken, oradan aldığım 6 bin yeni Fransız frangı ilaç gibi gelmişti.Anlatayım... Hukuku bitirmiş, Strasbourg'da iktisat doktorasına sıvanmıştım.Geçiniyorduk ama zorlanarak...Bir gazeteye ve TRT'ye Avrupa Konseyi'nden haberler geçiyordum. Ankara Gazeteciler Kooperatifi'nden aldığım Çankaya'daki dairemi de satmıştım.Eşim Canan da Avrupa Konseyi Kültür Komisyonu'nun yönetiminde ikinci posttaydı. Bütün bunlar bir araya toplandığında teorik olarak durumun hiç de fena olmaması gerekirdi ama evdeki hesap Strasbourg pazarında tutmamıştı. Bir köşesini yatak odası olarak kullandığımız salon, mutfak ve banyolu "stüdyoda" oturduğumuzu Kurtul Ağbi'ye (Altuğ) yazmıştım. Muhabirlik yılları arkadaşım Can Pulak, stüdyo tuttuğumu duyunca, "Eyvah... Güneri Fransa'ya doktora yapmaya gitti. Fotoğrafçılığa başlamış. Bir şeyler yapmalı" diye telaşlanmış. Arkadaşlar arasında para toplamaya bile kalkışmış. Sonra stüdyonun ne olduğunu izah ederek onu yatıştırmıştım.Bu anıyla, hâlâ aramızda gülüşürüz...........................Akşamüstleri Avrupa Konseyi'nin Basınla İlişkiler Bölümü yöneticilerinden İzzet Ağbi'nin (Sedes) odasında toplanırdık.Radyodan, Türkiye haberlerini

Yazının Devamı