Kuş gribi / Cuma hutbesi

8 Ocak 2006

Keşke "hayırlara vesile" olabilse...Ama "vakalar" ne yazık ki çoğalıyor.......................850-1250 yılları arası bilimin, tekniğin, tıbbın, coğrafyanın, matematiğin, felsefenin, astronominin ilk basamaklarındaki İslam, hâlâ "karanlık çağı" yaşayan Hıristiyan Avrupa'ya nasıl tepeden bakabilecek gelişimi gösterebilmişti?Sonra... Nasıl ve neden gerilere kaydı?"Uygarlıklar çatışmasında karanlık çağ coğrafyası" nasıl taraf değiştirdi?Açayım..........................850-1250 yılları arası, İslam uygarlığının en pırıltılı dönemiydi.Buna "İslam" ya da "Arap Rönesansı" denebilir.Kadim Yunan'ın yapıtları, düşünce sistemleri Anadolu ve Kuzey/Orta Asya üzerinden Mısır'a, Kuzey Afrika İslam toplumlarına akmıştı.İslam âlimleri, 80 Yunan filozofunun 200 kadar yapıtını tercüme etmişlerdi.Astronomi, fizik, matematikte İslam, ışıl ışıldı.Bu aydınlık şerit, Kuzey Afrika'dan, bugün İspanya'nın bulunduğu topraklara uzanmıştı. Oradaki Endülüs İslam devleti, Hıristiyanlığın en koyu, en katı uygulandığı karanlık çağda, bir meşale gibiydi.........................Dönemin en ünlü bilginlerinden biri, İbni Rüşd idi. Modern çağların liberal ekonomi söylemleri daha o zaman onun öğretileri

Yazının Devamı

Ruhların morgu

7 Ocak 2006

Sinemanın yaşayan "en büyüğü" Lars Von Trier "dogma estetiği"ne odaklanmıştır.Örneğin...Filmlerinde sahte kan, sahte gözyaşı yasaktır.Oyuncunun kafasına tabak fırlatılacak ve alnı kanayacaksa, karton değil, gerçek tabak. Gerçek kan..."Dogma" kanı...Gözyaşı için öyle soğan ya da kimyasal maddeyle ağlatmak yok.Gerçek oyuncuysa, rolünü hissedecek ve ağlayacak.Lars Von Trier, oyuncularının doğal gözyaşı dökmeleri için psikoterapi yöntemleri de uyguluyor.Filmde "seks" varsa... Oyuncular arasında gerçek seks...Kamerayı cesur kullanıyor. Duyarlı anları ve noktaları gösteriyor.Dublör kullanırsa, tenlerde renk ve doku farklılığı, filmin büyüsünü bozabilir.Bu da "dogma estetiğine" aykırı......................Korku, ahlak, siyaset...İşlediği gerçekçi konularla izleyenleri insanlık duygularının morglarında dehşet ürpertileriyle gezdirir.......................Yeni yılın ilk gününden bu yana Türkiye manzaralarında Lars Von Trier'in "dogma estetiği" damgalı bir dehşet filmini izler gibiyim.Her şey ne kadar da yurt gerçeği!..Her yıl ocak ayının ilk sabahı, TF2 kanalında harikulade naklen klasik müzik yayın geleneği vardır.Viyana operasının görkemli salonunda "Strauss"ların valsleri, polkaları

Yazının Devamı

Kuş değil tütün

6 Ocak 2006

Çiğ yumurta yemeyin.Çiğ yumurtayla pişmiş tatlıları da yemeyin. Örneğin İtalyan lezzetlerinden tiramisu... (Zaten Iğdır, Hakkâri, Van yörelerinde tiramisu bulunmaz. Bulunsa da sanıyorum Beethoven konserinden yurdum insanının "Bayburt, Bayburt olalı böyle eziyet çekmedi" söylemine yakın bir durum oluşur.)"Badem" ya da "kayısı" diye adlandırılan sahanda yumurta lezzetlerine de bir süre ara verin.Biraz daha açayım...Hani sahanda yumurtanın beyazı iyice pişer ve üzerinde sabah rüzgârıyla ürperen papatyalar gibi yumurta sarılarının hiç bozulmadan titreştiği pişimleri unutacaksınız.Yumurtanın sarısı da beyazı da en az 80 derecede pişmeli.Rafadan değil, iyice kaynamış, sarısı da beyazı da katılaşmış "lop" yumurta yiyeceksiniz.........................Tavuk eti yiyebilirsiniz. Ancak... Bilinen markaların ambalaj içindeki tavuklarından şaşmayın.Açık satılan çiftlik tavukları gerçi lezzetli oluyor ama bir süre unutun.Kontrol edilmiş ambalaj içindeki tavuklar da iyice piştikten sonra yenilecek.Pembe et kalmayacak.Özellikle kemiklere yakın etler daha zor piştikleri için butlara dikkat.Lokantalarda bu kontrolleri yapmanız zor.O nedenle ya sadece güvendiğiniz lokantalarda tavuk yiyeceksiniz ya

Yazının Devamı

"Sivil itaatsizlik" mi?

5 Ocak 2006

"Sivil itaatsizlik" dalgası ve belki de "bilinçli strateji" oluşumunun "ilk" örneği mi bu?Eğer öyleyse, hadisenin 56 başkan tarafından Danimarka Başbakanı Rasmussen'e gönderilen "ROJ TV yayını sürmeli" tavrı ile kalmayacağı ve yaygınlık kazanacak boyutlar alabileceği tehlikesini seziyorum. Devletin başka uygulamalarına ve yargı kararlarına da "sivil itaatsizlik" tavırlarının çoğaltılacağı yolunda kuşkularım, kaygılarım var.........................Tavrı onaylıyor değilim ama "sivil itaatsizlik" nedir açalım...John Rawls'a göre "sivil itaatsizlik" tanımı şöyle:"Yasaların ya da hükümet politikasının değiştirilmesini hedefleyen kamuoyu önünde icra edilen (aleni), şiddete dayanmayan, vicdani, ancak yasal olmayan politik bir eylemdir.".......................O halde unsurları sıralayalım:- Yasadışıdır: Yani yasalara aykırı bir fiil ya da eylemdir.56 belediye başkanının Başbakan Rasmussen'e ortak başvuruları, bu açıdan -zaten- soruşturuluyor.- Meşru bir eylemdir: Eylemciler, haksız bir uygulamaya karşı bütün yollar denendikten sonra ve yazılı olmayan toplumsal sözleşmenin dışına çıkıldığı yolundaki kaygılarını açıklamak üzere "yasadışı" eylem ya da tavrı koyarlar.56 belediye başkanının

Yazının Devamı

Vanada dostluk olmaz

4 Ocak 2006

.......................Siyasette "ebedi dostluk ve ebedi iktidar yoktur."Buna karşılık... "Devletlerin menfaatları vardır."Ne Erdoğan'ın Türkiye'de, ne de Putin'in Rusya'da sürekli yönetimde kalacaklarını kim öngörebilir?Kişilerin dostlukları elbette bir katkı maddesidir ama o kadar... Devletlerin ilişkileri, "menfaat" hamurunda yoğrulur.Rusya'dan "fazlalık" veren doğalgaz miktarını ve fiyatlarını AKP hükümeti birkaç kez pazarlık masasına koyduğu halde sonuç alabildi mi?Putin, elbette Türkiye'nin doğalgazını kısmayacaktır. Hatta Ukrayna tarafından çalınması olasılığına karşı artıracaktır da..........................Ancak... Avrupa ile Türkiye'nin önemli bir farkı var.Avrupa enerji ihtiyacının yüzde 30'u doğalgaz. Bunun yüzde 70'i Rusya'dan sağlanıyor.Avrupa'nın doğalgaz sağlama seçenek çeşitleri var.Stok kapasitesi büyük.Türkiye ise tüm bu ölçütlerde tekliyor. Rusya'ya bağımlı.Rusya'nın doğalgaz satışı nedeniyle Türkiye'den "parasal" menfaatı, ciddi bir kriz nedeniyle "stratejik" menfaatının gerisinde kalırsa, işte o zaman korkulanlar olur.Bu durumda "Rusya'nın ticari güvenilirliğinin sarsılacağı" yolundaki romantik yorumlara gelince... Avrupa'nın doğalgazını kesmiyorsa,

Yazının Devamı

Kopenhag "..." ölçütü

3 Ocak 2006

Döner şerit etrafında 100'ü aşkın yolcu. Arka şeritte de en az bir o kadar...Yurdum insanı otuz yaşlarında bir adam (!!) sigarasını yaktı, fosur fosur içiyor. Oysa, yasak...Herkes ona ters ters bakmakta.Fransızlar aralarında konuşuyor:"- Şuna bak, 'SİGARA İÇMEK YASAKTIR' yazısını göre göre içiyor.- Polise şikâyet edelim."Türk yolculardan da "Allah Allah, hiç aldırmıyor" gibi mırıltılar...İşin büyüyeceğini hissediyorum. Yanına yaklaşıp usulca uyarıyorum:"Bey kardeşim... Burada sigara içmek yasak." Cevabı "Biliyorum" oluyor."Ya sabır" çekip, "Söndürmeyecek misiniz?" diye soruyorum."Bitince söndüreceğim" cevabını veriyor. Sigarasından derin bir nefes alıp, üflüyor."Ama herkesi rahatsız ediyorsunuz" diyorum.Bu kez cevabı daha da ilginç: "N'apıyım?.. İçmezsem de ben rahatsız oluyorum."Bu arada valizler geliyor.Bana ve etrafına dönerek söylenmeye devam ediyor: "Bu kadar büyütecek ne yaptık? Adam mı yaraladık, adam öldürüp de katil mi olduk? Bir sigara içtik o kadar."Gurbetçi olduğunu tahmin ettiğim daha yaşlıca bir yolcu, kolundan tutup, tam karşısındaki kolona yapıştırılmış yazıyı parmağıyla gösteriyor:"Bak kardeş, burada ne yazıyor... Fransızca bilmiyorsan tercüme edeyim. 'SİGARA

Yazının Devamı

Yılbaşlarım

1 Ocak 2006

Kalın, iri, iyi cins sucuklar... Şarap, rakı, ekmek... Gittik gecekondu mahallesine... Evlere konuk olduk. Birlikte yedik, içtik, türkü söyledik, tabii asıl konuşmamız siyaset eksenli. Çoğu Süleyman Demirel'in AP'sine oy vermiş. Bizi sevdiler. Öyle eylemci tipli falan da olmadığımız için kuşku da duymadılar ama hatır için bile olsa siyasi tercihlerini değiştirebildiğimizi sanmıyorum.....................Bir başka yılbaşı gecesi... Gene hukuk öğrenciliği ve gazetecilik sürüyor.Ankara/Piknik'in üzerindeki Gazeteciler Cemiyeti'nde bekâr gazeteciler erkek erkeğe geyik yaparak sabahlıyoruz.Rakı eşliğinde mezeler donanmış.Şiirler okunuyor.Ağabeylerden eski Rüzgârlı Sokak anıları dinliyoruz. Ortanın soluna ve Bülent Ecevit'e övgüler düzülüyor. O geceden aklımda kalan can arkadaşım merhum Teoman Erel...Nasıl olsa buluşacağız bir gün.........................Strasbourg'da doktora öğrencisiyim...Yeni evliyim.Karşı dairedeki genç doktor ve eşi yılbaşı partisi veriyorlar.Biz de konuklarıyız.Fransızlar burunlarından kıl aldırmazlar. Hele Alsaslılar, üstüne üstlük kapalı muhafazakâr bir toplumdur. Yılbaşı gibi çok özel gecede o arkadaş grubunun içine Türk bir çiftin girmesinden hafif

Yazının Devamı

Gönüldeki aslan

31 Aralık 2005

Yani... Önce bir "bilinmeyenle" başlanır. O çözüldüğünde sıra tek tek diğerlerine gelir. Yakın gelecek için siyasetin çok bilinmeyenli denkleminde "ilk çözüm" gerçekleşmiş sayılır. Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'nda Başbakan Erdoğan, "gönlünde yatan aslanın, Çankaya" olduğunu ortaya koydu.Böylece... "Bir dönem daha başbakanlık yapıp Çankaya Köşkü'ne eşleri örtülü olmayan Devlet Bakanı Mehmet Aydın ya da Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ü gönderme" formülleri geçerliliğini yitirmiştir. Siyasetin gerçekleri de zaten böyle fantezilerle örtüşmez. Şöyle ki........................- Öncelikle, Erdoğan'ın psikolojisini iyi okumak gerek. Erdoğan, yazgıları iki dudağının arasında olan bakanlarından birini cumhurbaşkanı seçtirecek ve onun arkasında yürüyecek. Randevu rica edecek, istemi -lütfen- kabul edilirse, görüşebilecek.Gönderdiği kararnameler, yasalar bazen geri gönderilecek... Erdoğan'ın doğası, bunu mümkünü yok kabullenemez.Ayrıca... Bu sadece Erdoğan'ın değil, her siyasetçinin doğasına aykırı.Özal ve Demirel, cumhurbaşkanı seçilirken başka bir adayı akıllarından geçirdiler mi?"Anavatan'ı Özal'ın, DYP'yi de Demirel'in yarı yolda bırakmayacağı, o nedenle cumhurbaşkanı olmayacakları"

Yazının Devamı