Bunu siyasete yansıtarak şöyle diyebiliriz:'Hükümet olmak için sandıktan çoğunluk oyları çıkarmak beceri işidir. Devlet yönetmek, kültürü gerektirir.'Yazıya neden böyle bir giriş?..Örnek çok ama içlerinden biri çok duyarlı dengeleri koruyarak geride kalan nesillerden, gelecek nesillere uzanan "devlet yönetim kültürünü" gerektiriyor.Siyasetin esası/esansı, "sorunları sorun olmadan çözmektir." Yoksa..."Kürt sorunu" gibi bir söylemi, en üst düzeyde dile getirmek değil.Bu yanlışın kaleydoskop gibi açıyı değiştirdikçe gözlere yansıyan görüntüleri var.Yerel dillerde ve elbette "Kürtçe" TV yayını o görüntülerden biri......................Roj TV'nin ne yayınlarını, ne de onun arkasındaki PKK'nın zihniyetini paylaşırım. Görüşlerim, her ikisinin de kesinlikle karşısındadır. Ancak... Sanıyorum...Roj TV'nin sponsoru, "yasakçı" zihniyettir. Promosyonu ise, yayın merkezinin bulunduğu ülkelere Türkiye'nin "kapattırma baskıları..."Marjinal bir TV yayını olarak kalacakken, istemeyerek de olsa bu televizyon şişirilmekte ve neredeyse "efsane" imajı çizilmekte. Bu köşede sık sık dile getirdiğim "devlet yönetimi yanlışı" iyi bir "siyaset psikoloğundan yoksunluktur."Öyle olmasa, bir sürü marjinal PKK
"Üç söylenti bir kez çıkmayagörsün, kesin olur; devalüasyon, af ve erken seçim..." 2005 sonu Türkiye'sinde ilk ikisi "mümkün" değil. Çünkü...Devalüasyon bir yana, YTL'nin en az yüzde 30 oranında revalüasyonu (değer kazandırılması) konuşuluyor.Türkiye, "Rahşan Ecevit affı" diye anılan son afla serbest kalan hırsız, kapkaççı, katil, çete, mafya işgalindeyken, yeni bir "af" sözcüğünü ağzına alanı döverler.Ya "erken seçim?"İşte burada işler çatallaşıyor."Rufailer karışır" demeden önce "dünyevi durumu" açayım......................................Yeni cumhurbaşkanı seçimi ile "erken seçim"sorunu iç içe...2007'de Türkiye, yeni cumhurbaşkanını seçecek.Kim?Bu parlamentodaki AKP çoğunluğu istediğini seçebilir.Daha doğrusu..."Erdoğan kimi seçerse onu..."Erdoğan "ben" derse... Elbette rakipsiz.Ama ya sonra?2014'te Köşk'teki görev süresi bitince ne olacak?Tekrar başbakan bile olmayabilir. Parti başkanlığına mı geri dönecek?Onu kesmez!O zaman ikinci seçenek konuşulmakta:Anayasa değiştirilir, "5+5 formülü" getirilir.Yani...Mevcut durumda 7 yıllığına 1 kez görev yapabilen cumhurbaşkanı, 5'er yıldan 2 kez toplam 10 yıl görevde kalabilir.Böylece...AKP'li bir cumhurbaşkanı için henüz duyarlılık
Devlet üniversitelerinde Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe, Galatasaray.......................Bilgi çok daha az mali olanaklarla kuruldu. Koç'la, Sabancı'yla, Bilkent'le kaynakları kıyaslanamazdı.Ama...Saygınlık, özgürlük, farklılık, dünyalılık üreterek büyüdü......................Bilgi gene farklı ve büyük bir projeyi açıkladı: "SANTRAL İSTANBUL..."1911'de kurulan ve 1982'de artık emekli edilerek üretimi durdurulan Silahtarağa Elektrik Santralı ve 140 dönümlük çevresi, Cumhuriyet'in en büyük kültür projesine dönüşüyor.SANTRAL İSTANBUL, "Batı" ile "Doğu sanatının" harmanlanacağı bir çekim merkezi olacak.Ne ilginçtir ki, Londra'daki Bankside Elektrik Santralı ile aynı yılda üretilen bu elektrik santralı, 1982'de aynı yılda üretimlerini durdurmuşlar. Emeklilik yazgıları da aynı... İkisi de müze olarak yaşamlarını sürdürecekler. Londra'daki, Tate Modern Müzesi...Ama Silahtarağa çok daha geniş vizyonlu...Şöyle ki.........................Sanatın sadece sergilendiği ve paylaşıldığı değil, üretildiği yerel ve bölgesel bir cazibe merkezi olmayı amaçlıyor.1950'den başlayarak günümüze uzanan çağdaş sanat müzesi kuruluyor.Neden 1950?Çünkü çok partili siyasi hayatla demokrasinin işlerlik
Başkanı, torun Mustafa Koç'a destek çıkıyor. Nereden nereye?..Anlatayım...Bir akşam yemeği sohbetinde, Merhum Vehbi Koç'tan onun zaman zaman gözleri dolduran bir yılbaşı anısı dinlemiştim.25 Aralık 1978... Gene böyle bir yıl sonu...DİSK, Silahtarağa'daki, Koç grubuna ait Türk Demirdöküm Fabrikası'nda yasadışı direniş başlatır.Olaylar büyür. Direnişçiler üretimi ve tüm çalışmaları durdurmak üzere eyleme geçerler. Kapıları, kaynak makineleriyle menteşelerine bloke ederler.Genel Müdür Yüksel Pulat ve yardımcısı Necati Arıkan ile tüm yöneticileri ve çalışanları içeri hapsederler.Bir gece öyle geçer.Ertesi gün isteyenlerin arka kapıdan çıkabilecekleri mesajını gönderirler.Cesur bir kişi olarak tanınan Yüksel Pulat reddeder. Eşi Gülay Pulat'a telefonda "sakin olmasını, evden çıkmamasını" söyler. Yardımcısı Arıkan ile birlikte 30 Aralık'a kadar 5 gün ve gece fabrikada kalır.O dönemde Cengiz Solakoğlu da Koç Grubu'nun BEKO Teknik Genel Müdürü'dür.Genel Müdür odalarında öyle TV falan bulunmayan yıllardır.Solakoğlu, Pulat ve Arıkan'a BEKO'dan bir televizyon gönderir.Televizyon arka kapıdan sokularak Pulat'a ulaştırılır........................Vehbi Bey öyle kolay kolay gözleri yaşaran adam
Laik Cumhuriyet tarihinin bu karanlık yıldönümünde Kubilay'ın şahsında yaşananları bir kez daha anımsayalım... Ve...Belleklerimizdeki acı izleri hiç silinmesin ki, Kubilay'ın katlinin 100. yıldönümünde Türkiye, ışıltılı olabilsin.Kubilay'ın tertemiz ve asil kanı, boşuna akmış olmasın.Öte yandan...Birkaç bin kişiyi peşine takan 5-10 yobazın bu rezilliği, Kubilay olayının yıldönümü, din istismarının çok uzağında inanç dünyalarında huzur bulan tertemiz mütedeyyin insanlarımızı kıracak söylemlere de konu edilmemeli.....................Yıllar önce bu olayı şöyle anlatmıştım.....................Halifeliğin kaldırılmasına irtica çevreleri sessiz ve derinden tepki geliştiriyorlardı.................................. Elimizdeki bilgilere göre Menemen Olayı şöyle gelişmiştir: Manisa'ya gönderilen Laz İbrahim, Nakşiliği yaymakla görevlendirilmiştir.Teğmen Kubilay'ın başını kesen Derviş Mehmet de, Laz İbrahim'in müritlerindendir.Onun toplantılarından birinde mehdiliğini ilan etmiştir.Aynı ortamdan Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve Ramazan'la birlikte Menemen köylerini dolaşarak "dinin elden gittiği" yolunda propaganda yapmışlardır."770 bin kişilik bir
Tehdit algıladığı dala konmaz. Konmuşsa, tehdit algıladığı an uçar gider. Bu söylem, ekonominin kutsal kitabında önsöz'dür. Türkiye'ye "yabancı sermaye muslukları" açıldı. Tarihinde görülmemiş bir yabancı sermaye akımı var.Neden?Bu soruyu, Türkiye'de en büyük yabancı sermaye yatırımını yapan kuruluşlardan birinin başındaki "kalbi bizden/yabancı" dosta yönelttim.Cevabı "T" cetvelinden çıkmışçasına net.Kafası karışık olanlara yansıtıyorum... Bundan sonraki saptamalar ona ait. Üslup ve özet anlatım ise bana...........................2006, bütün dünyada ekonomilerin göreceli olarak yavaşlayacağı bir yıl olacak.Küresel sermaye, kazanç yapabileceği, istikrarı olan ülkelerin pazarlarına yöneliyor.Orta ve uzun vadeli yatırımlara gireceği istikrar sürelerini dikkate alıyor.Bu arayışta Türkiye tercihlerden biri...Çünkü... "Ekonomi istikrara girmiş" denebilir.Enflasyon yüzde 10'un altına düştü.YTL güven veriyor.Dalgalanma ve kriz beklentileri yok.Sermaye/getiri oranı daha yüksek.Türkiye, dış ya da iç beklenmeyen nedenler oluşsa bile derin krizleri önleyecek ve şokları yumuşatacak hava yastıklarına sahip artık...Siyasi istikrar da sağlanmış bulunmakta. 2007 seçimlerini de AKP'nin alacağı ve
Neden? Anlatayım......................CHP Genel Başkanı Deniz Baykal için şu, "şehir efsanesi" gibi yıllardır söylenir.27 Mayıs 1960 Askeri İhtilali'ne sürüklenmekte olan Türkiye'de, her akşam, Ankara'nın Kızılay Meydanı karışırdı. Dönemin DP iktidarına karşı gençler-memurlar her akşamüstü saat 17.00'de Kızılay Atatürk Bulvarı'nda birikirler ve slogan atarlardı.Onların üzerine atlı polisler gider, sloganlarla atlar/coplar karşı karşıya gelirdi.O gösterilerin tavan yaptığı tarih, 555K idi. Yani... "5. ayın, 5. günü, saat 5'te Kızılay'da..." O gün bu şifreyle 10 binler Kızılay'a akmıştı. Aradan yıllar geçti.O Deniz Baykal 1973'te, çok genç bir milletvekili ve hemen ardından Maliye Bakanı oldu ve nereden, nasıl çıktığı belli olmayan bir "fısıltı" önce kulaktan kulağa yayıldı. Sonra gazete sayfalarına yansıdı:"Deniz Baykal 555K'da, Atatürk Bulvarı üzerindeki İş Bankası önünde, ansızın dönemin Başbakanı Adnan Menderes'le karşı karşıya gelir.Menderes, göstericilerin attığı 'Kahrolası diktatörler, bu dünya size kalır mı?' sloganlarıyla son derece üzgün, tepkili ve duygusaldır. Makam aracından inmiş. Gençlerin arasına dalmış ve rasgele birisine 'İşte yakam. Sarıl yakama, hesap sor.
Orhan Pamuk'un duruşması, özgürlükler adına "ilgi çekim merkezi" oluşturdu.Küresel medyanın yanı sıra AB parlamenterleri de mahkemeye geldiler. Pamuk'un düşünce ve ifade özgürlüğünden yana tavır koydular.Görüşlerini değil ama Pamuk'a verilen desteği ifade özgürlüğü adına paylaşıyorum.Bu bağlamda AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'in "Bu davada, aslında Türkiye yargılanıyor" söylemi "abartılı" görünse de "temelsiz" değil.Simgesel olarak "Türkiye'de düşünce özgürlüğü" yargılanıyor diye algılanabilir bu söylem....................Ya "tarihe" özgürlük? Fransa'da 19 saygın tarihçi bildiri yayımlayarak "tarihe özgürlük" istediler.Fransız parlamentosunun duyarlı tarihi olaylar için yasa çıkararak farklı görüşlerin dile getirilmesine, yazılmasına engel koymasını protesto ettiler.Böyle "yasakçı" yasaların iptalini istediler. Bilim adamlarının onurlu bir tavrıdır bu. "Doğru" olan duruştur.Fransa'da yürürlükte olan ve "tarihe yasak bölgeler çizen" yasalara bakınız...- 13 Temmuz 1990 tarihli "ırk ayrımı ve Yahudi karşıtlığı" başlıklı yasa.- 21 Mayıs 2001 tarihli "kölelik" kanunu.- 29 Ocak 2001 tarihli "Ermeni soykırımı" yasası.- 23 Şubat 2005 tarihli "sömürgeciliğin olumlu yanlarının