Fransız TVsinde lobi

16 Aralık 2004

Chirac, bir bakıma De Gaulle oldu.Düne kadar Türk toplumunun tepkiyle andığı Fransa Başkanı, 17 Aralıktan sonra çok farklı bir yerde olacak. Fransızlar "EVET... ama" derler, ancak bu kez Chirac "ama"sız "EVET" dedi. Dün Avrupa Parlamentosunda fark atan "EVET"lerden sonra da gece Fransız televizyonunda Chirac da "EVET" dedi. Böylece 17 Aralık aydınlığının şafağını yaşadık. Bu sütunu sürekli okuyanlar bilirler ki, daha baştan itibaren "Chiracın, sonunda Türkiyenin yanında yer alacağını, iç politikaya dönük bazı söylemlerinin böyle okunması gerektiğini" yazdım. Chiracın, Türkiyeyi yönetenlere "Kararı ben vereceğim. Türkiyenin ABye tam üyeliği, günlük politikaların ve kararların konusu olamaz. Tarihi vizyon ve devlet adamlığını gerektirir. Türkiyenin yanında yer alacağım" mesajını gönderdiğini de yazmıştım. Chirac, dün ne "özel statü"den söz etti, ne de "özel şartlar" öne sürdü. "Türkiyenin onurlu bir ulus olduğunu, büyüklüğünü, Türkiyeyi tam üye yapmanın tarihi sorumluluğunu" vurguladı. ABnin Başbakanı denebilecek Komisyon Başkanı Jose Manuel Durao Barroso, eğer bugün toplanacak liderler zirvesinin nabzını yansıtıyorsa, rüzgârlar olumlu. Barroso, sabah programında Fransız 2. Kanalın

Yazının Devamı

Meteo balonu

15 Aralık 2004

Fransa Başkanı Chirac, ülkesinin en fazla izlenen TF - 1 kanalı haberlerine çıkacak. Haberleri sunan deneyimli gazeteci Patrick Poivre dArvornun konuğu olacak. Konuşmanın tek gündemi, Türkiye...Chirac, adının baş harfleriyle kısaca "PPdA" diye anılan gazeteciye, "17 Aralık zirvesinde Türkiye için dile getireceği - belki de ısrarlı olabileceği - Fransa tavrını" açıklayacak. - Tam üyelik... - Özel statü... - Ucu açık müzakere süreci... - Ermeni soykırımının tanınması... - Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınması... - Dolaşım, tarıma katkılar ve yapısal düzenlemelerde istisnaların kalıcı olması...Türkiye için bütün bu duyarlı konularda, Fransanın tavrının ne olacağını, gerekçeleriyle birlikte ortaya koyacak.Türkiyenin AB için değerlendirmesini yapacak. Bugün Türkiye saati ile 21.00, Fransa saati ile 20.00de, AB zirvesinin "işaret fişeği" ateşlenecek. Diplomasinin bilgeleri, Chiracın yapacağı bu konuşmaya büyük önem veriyorlar.Onlara göre Chirac, "PPdA"ya söyleyecekleriyle kendisini ve Fransayı bağlamış olacak.Bir kez bu kadar açık ve net angaje olduktan sonra, 17 Aralıkta tavır değiştirme olasılığı yok denebilir.Genel çizgisinde kalır... Kırılma yapmaz.Belki yüzde 5 - 10 esnemeler

Yazının Devamı

Şarap/AB

14 Aralık 2004

Hoş bir yaz gecesiydi... Davetin birinci bölümü için, IPI (Uluslararası Gazetecilik Enstitüsü) Bordoeaux katılımcıları, saat 18.00de şatonun bahçesinde toplanmıştık. Bu "şarap başkentinde" rüya gibi bir haftanın sonuydu...Enrico Rothschild, bizleri kapıda karşıladı. Şarap rengi, daracık, yakaları göğüste çapraz kavuşan, uzun kadife bir ceket giymişti... İçinde dantel bir gömlek. Altında daracık siyah bir pantolon. Eski zaman asil giysileri içinde dimdikti, zarifti. Bahçede, Lafite Rothschild şaraplar sunulmaktaydı. Çevremiz, yemyeşil bir okyanus gibi uzanan asma bağlarıydı.Ufukta, tek bina, tek şato yoktu.Sadece hemen sağda, birkaç yüz metre ileride bir şato vardı. O da ailenindi. Mouton Rothschild şaraplarını üretiyordu.İki şato dünya pazarlarında kıyasıya rekabet içindeydiler.Şato büyük değildi. İstanbuldaki ikinci derece tarihi eser köşklerden biraz daha irice... 110 yıl önce alınmış. Babaanne Rothschild, Victoria stili döşemiş. Daha sonra aynı masayı paylaştığımız Sadrettin Ağa Hanın eşinden dinlediğime göre "sadece bu şatonun porselen ve seramikleri için bir fabrika, 15 yıl özel üretim yapmış.." Uzanların şaraplarını ve teknesini aldığı iddia edilen Rothschildların

Yazının Devamı

Ben / sen / onlar

12 Aralık 2004

Cevap:"Clinton ile Pariste, tipik bir Fransız bir restoranında..."Soru:"Yemekten sonra el ele Seine Nehri kıyısında romantik bir gezinti... Biraz daha yaklaşmak... Bunları da ister miydiniz?" Cevap:"Hayır... Çünkü, Clinton evli. Hoşuma gidiyor ama evli dedim ya..." Kadın bir süre susuyor sonra yüreğinin şifresini açıyor:"Aslında... Clinton başkan olmasaydı ilk tercihim gene o olur muydu?Sanmıyorum."Erkek, ancak kudretle örtüştüğü zaman çekim alanı yaratıyor anlaşılan...Sorular devam ediyor..."10 yıl sonra bugün gene beraber olsak, şu masada karşılıklı otursak, geride kalan 10 yıl için neler söylemek isterdiniz?Cevap:"Dünyada 10 yıl mı? Ülkemde 10 yıl mı?Yoksa benim 10 yılım mı?"Soru:"Sizin 10 yılınız... Sizin bugünden başlayarak ilerdeki 10 yılınız nasıl geçsin istersiniz?"Cevap:"Ha tamam... Yani ben... Bütün insanlar için en tatlı konuşma ekseni... Ben, ben, ben... (gülüyor, dalga geçiyor)50li yaşlardaki 10 yılımın, 40lı yaşlarda geçirdiğim 10 yılım gibi olmasını isterim. 10 yıl sonra, size eğlenceli bir 10 yıl geçirdim demek hoş olur.Çünkü... Sadece eğlenceli geçen zaman, bize kalandır."Bu konuşmayı sabah Amerikan televizyonlarından birinde izlediğim programdan yansıttım. Burada

Yazının Devamı

Kafayı yemek...

10 Aralık 2004

Bu da ikincisi.....Her iki "yargı" ABye kozlar verildiğinin işaretidir."Çok hevesli görünmek... Başkanlık sistemini tartışmaya erken açmak" usta müzakerecilik işi değildi.Belki de tam tersi yapılmalıydı...Kamuoyunda -kontrol aygıtını elde tutarak- tepkiler kabartılmalıydı.Eksiye basarak inişe geçirilmeliydi.Şimdi yapılmakta olan -sanırım- bu.Ama...Biraz gecikerek. ABde kimilerine göre "AKP, tarih almak için kamuoyuna çok angaje oldu. Tarih almak için bazı duyarlı koşulları kabullenecektir." Bu birincisi... ABde ve içeride kimilerine göre "17 Aralıkta tarih alınırsa, 18 Aralıkta, gündeme Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine geçilmesi gelecektir. Erdoğana Çankaya yolu açılması için tarihe ihtiyaç var... O halde duyarlı bazı koşullar olursa kabullenilir..." Doğruluğu kanıtlanmamış fakat Atatürkün küçük parmağı kadar yakınında olmuş çalışma arkadaşlarından zaman zaman dinlenilmiş bir anlatım şudur:"Atatürk, Hatayı almak istiyordu.O sırada, Suriye, Fransanın koruyuculuğu altındaydı. İsmet Paşa, Hatay sorunu çıkarıp, savaş tehlikesine girmemek görüşündeydi.Atatürk ise, Avrupada Mussolini ve Hitlerin yükselişe geçtiklerini, bela olacaklarını görmüştü.Fransanın da bu sınır

Yazının Devamı

Balinaya yazık

9 Aralık 2004

Bunun anlamı "belki" dir.Kadın "belki" demişse: anlamı "EVET"tir.Peki ya "EVET" demişse? Kadın "EVET" dememeli!Zaman zaman bu söylem, diplomatlar ve siyasetçilere de "referans" olarak kullanılır.Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın dün yabancı gazetecilere sıraladığı "HAYIR... HAYIR... HAYIR" beni düşündürdü.Acaba" mı diye... Kadın "HAYIR" diyorsa: Başbakan Erdoğanın "müzakerelerin ucunun açık olması" bağlamında "HAYIR" tavrını irdeleyelim...Müzakerenin doğasında zaten ucun açık olması vardır.Yoksa...Sonu belliyse, neden müzakere süreci olsun ki? Müzakere sürecinde tarafların anlaşmazlığa düşmeleri her aşamada mümkün. O zaman masadan kalkılır. "Ucu açık" kavramının anlamı budur. O halde "HAYIR" bir bakıma "belki" ya da "EVET" tir.Ama..."Ucu açık müzakere" 17 Aralık karar açıklamasında yer almamalı, satır aralarında kalmalıdır.Görünmemeli, fakat, bilinmelidir.Erdoğanın ikinci "HAYIR"ına gelince:Yani... Müzakerelerin açılması için "Kıbrısın Türkiye tarafından tanınması" koşulu olasılığına... Burada da galiba "HAYIR, belki, EVET" anlam geçirgenliği -gene- söz konusu.Bir devlet müzakere masasına karşı tarafı tanımadan nasıl oturur?Kıbrıs, AB kimlik kartı seri numarasındaki bir rakam

Yazının Devamı

Damlalıkla zehir

8 Aralık 2004

O nedenle, Fransanın 17 Aralık kararına adeta damlalıkla zehir gibi sızdırmaya çalıştığı Türkiyeye "özel statü"lü üyelik seçeneği, hukuki dayanaktan yoksun.AB Kurucu Anlaşması, daha önceki anlaşmaların tümünü kapsayan son anlaşmadır. AB Kurucu Anlaşmasının sadece "tam üyeliği" düzenleyen başka "statü seçeneği" düzenlemeyen 49. maddesi, daha önce 237. maddeydi.1987de Turgut Özal, "Türkiyenin tam üyelik" başvurusunu işte bu 237. maddeye göre yapmıştı. AB Kurucu Anlaşmasının 49. maddesi, "sadece tam üyelik için müzakereyi" öngörmekte. Turgut Özal, o sıralarda Sovyet blokunun çatırdamakta olduğunu sezmişti. Sovyetler dağıldığında, Avrupanın Moskova uydusu devletlerinin kopacağını ve bunların ABye üye yapılacaklarını öngörmüştü.Büyük paketin içinde Türkiyenin de yer alması halinde, süreçten dışlanamayacağı görüşündeydi.Tam zamanında "tam üyelik" başvurusu yaptı.Kimilerine göre, bu başvuru geri çevrilecekti.Oysa, Özal hesabı doğruydu.AB, Türkiyeye dirsek atarsa, ileride AB tarafından kendilerinin de dışlanacağı ve yalnız kalacakları algılaması yapacak Doğu Avrupa ülkeleri, Moskovadan kopmakta tereddüde düşeceklerdi.ABnin, Türkiyenin başvurusunu geri çevirmeyiş nedenlerinden biri de

Yazının Devamı

Putinin 4. sırası

7 Aralık 2004

Anlatayım...Moskovanın, yapımı ENKA tarafından üstlenilen yeni ve görkemli konser salonunun açılışındayız.Başkan Putin, sahneye açılan kapıların birinden girdi.Doğrudan kürsüye çıktı.Güvenli, ciddi, zaman zaman gülümseyen bir ifadeyle kısa açılış konuşmasını yaptı.Sahneden seri adımlarla indi. Kendisine ve protokol mensubu kodamanlara ayrılmış birinci sırayı geçti... İkinci, üçüncü sıraları da geçti.Dördüncü sıranın ortalarında bir koltuğa tek başına oturdu.Ben de altıncı sırada tam Putinin arkasındaydım.Putin ilk sırada oturmayarak "sadelik" örneği mi verdi?İlk yaklaşımda belki öyle görünebilir.Ama... Asıl "müzik kültürü" örneği vermişti galiba...Çünkü, birinci sıradan dinlenen müzikte, orkestranın en önündeki sazların sesleri, arkadaki sazların seslerine egemen olur.Orkestranın ses dokusunda bozulma olur.Ses renklerinin çeşidi ve uyumunun yeterince algılanması için daha arka sıralar yeğlenir.Putinin dördüncü sırada oturmasının nedeni buydu. Moskovada konser izlerken, kendimi, Rusya Başkanı Putinle arka arkaya oturur buldum. Putinin müzik kökleri, ulusunun kültüründe derinlere iniyor olmalı.Bir simgeyle tanımlamaya çalışayım...ENKAnın yapımını üstlendiği bu konser sarayı, 20 ayda

Yazının Devamı