Erkeklerin gözdesi.Daniel Auteuil ise "şeytan tüyü" olan adam. Birbirine yakın gözler, çarpık kartal burun, ince uzun bir yüz. Kadınlara göre "yakışıklı değil ama fazlası var". Onu tanımlamak için "Santorini Adasının karanlık sulara inen uçurumu gibi" çekiyor diye satırlar okumuştum. Bu ikisinin görüntüleri ve oyunlarıyla harmanladıkları İhtirasın Bedeli (le prix du desir) filmi, gerçekten "hiç bitmesin" isteğiyle izleniyor.Konusu, daha önceleri Jeremy İrons ve Julliette Binocheun bir filmini anımsatıyor. Jeremy Irons, o filmde bir diplomattır. Oğlunun nişanlısını oynayan Julliette Binoche ile sevişmektedir. Ve bir gün oğlu ansızın kapıyı açar. Yakalanırlar. Oğlu şaşkınlıktan geri geri yürür ve iki kat aşağıdaki apartman girişine düşer, ölür.Jeremy Irons, bu skandal üzerine dışişleri bakanlığından istifa etmek zorunda kalır. Karısı tarafından da terk edilir.Tanrının damı olarak anılan Tibette Budistlerle günah çıkararak yaşamını yapayalnız sürdürür. Yunan asıllı Anna Mouglalis, yılın - belki de - en güzeli... Açık ela gözleri, uzun boyu, kestane renkli saçları, ravioli dolgunu vücuduyla "yüksek gerilim hattı" gibi çarpıcı. Bu filmde Daniel Auteuil, kitapları rekor satışlar yapan
Bu sorunun cevabı, öyle üzerinden geçilip gidilecek cinsten "hafif" değil. Spot ışıkları altında olan siyaset aktörleri, sahnede ne denli "güvenli" görünseler de, kulise döndüklerinde kaygılılar... Peki... 18 Aralık? Türkiyenin 17 Aralıka kitlendiği şu süreçte, 18 Aralık olasılıkları ihmal ediliyor. 18 Aralık için "A, B, C" senaryoları nedir? 17 Aralıkta bazı istenmeyen ifadelerin, yankılar yaratarak çığ koparacağının bilincindeler.Buna, fizikte "kelebek etkisi" deniyor."Pekin/Beijing meydanında uçan ve ömrü sadece bir saat olan bir kelebeğin renkli kanat titreşimlerinin, koşullar bir araya geldiğinde, New Yorkta kasırga yaratabileceği" böyle durumlar için söylenir.17 Aralık etkisi de Türkiyede ve AB coğrafyasında, hatta küresel "uygarlıklar barışı projesinde" derin fay kırıkları ve çöküntüler yapabilir.Örneğin...En kötü olasılık, borsada, döviz kurlarında, döviz pozisyonlarında yaşanabilecek sıkıntılardır.İyi bir senaryonun sonrasında, bu kez müzakerelerin başlaması için Türkiye, önünde, Kıbrısın tanınması, azınlık inanç konuları, Kürt kökenli nüfus için farklı statüler gibi bir dizi duyarlı konuda zorlamalar bulabilir.18 Aralık ve sonrasında, müzakere süreci hiç de sanıldığı
Fransız Sosyalist Partisinin tüm üyeleri sandığa gidecekler ve yeni Avrupa Anayasası için "EVET" veya "HAYIR" oyu kullanacaklar."EVET" oyları daha fazla çıkarsa, zaten merkez sağ partiler de "EVET" eğilimli oldukları için, Cumhurbaşkanı Chiracın eli kuvvetlenecek.Çünkü... Avrupa Anayasası için Fransayı büyük referanduma götürecek olan kişi o.Referandumu alacağı anlaşıldığında siyasi statüsü "proteinlenmiş" olacak.17 Aralıkta Türkiyeye müzakere tarihi verilmesi kararında - daha önce Shcröderle de anlaştıkları için - "yeşil ışık yakılması" tavrını, daha rahat koyabilecek. Bugün Fransada adı konmamış bir "Türkiye referandumu" yapılıyor. O nedenle Sosyalist Parti üyeleri arasında yapılacak olan bugünkü referandum, bir bakıma 17 Aralık kararı için "tünelin ucundaki ışık..." Peki "aydınlığa çıkış" mı?Yoksa..."Üstümüze gelecek bir trenin farları mı?"Bu sorunun cevabı için Fransız Sosyalist Partisinin iç yapısına bakalım.Partinin genel başkanı diyebileceğimiz 1. sekreteri François Holland, Avrupa Anayasasına "evet" görüşünde.Bu bağlamda..."Türkiyeye müzakere tarihi verilmesini" de savunuyor.Partinin ikinci adamı ve Mitterrand döneminin başbakanı Laurent Fabius ise Avrupa Anayasasını "sağa
Rakibi Saadettin Bilgiç, APnin kurucusu ve teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydı. Kurt politikacıydı. "Örgütü avucunda tutan adam" diye biliniyordu. Adaylığını daha bir ay önce açıklayan eski DSİ Genel Müdürü/bürokrat ve sonra bir Amerikan şirketinin temsilciliğini alarak işadamlığına soyunan, henüz 40 yaşındaki bu mühendisin, böylesine iddialı konuşması yadırganmıştı. Kongreden bir gün önce o büroda konuştuğu bazı gazetecilere, "Yarın seçileceğim kesindir. Kaç oyla seçileceğimi de biliyorum" demişti. Ertesi günkü gazetelerde Demirelin iddiasını yansıtan "rakam" yayımlandı... Aynı gün Demirel, Koca Reis Saadettin Bilgiçi çok gerilerde bırakarak genel başkan seçildi.Ya söylediği sayıda oy?Yanılmıştı.Ama aldığı oy, söylediğinden sadece bir eksikti. Yıllar sonra bir söyleşimizde, o bir oy eksiği gülerek şöyle izah etmişti:"Falanca bey aniden hastalanmış, kongreye gelememişti. İşte tek eksik oy onun kullanamadığı oydu, hesap bir oy şaştı..."Demirelle birlikte Türkiye siyasetine "hesap adamı" söylemi girmişti. Demirel hesaba, rakama dayalı konuşmalarıyla beğeni/ilgi kazanıyordu.Bazen gösteriler de yapıyordu. Örneğin... CHPnin devlet planlama örgütü kökenli bir milletvekili,
Ama...Büyük İskenderi oynayan Colin Farrell, dudak dudağa erkekle öpüşmekle yetinmiyor... Annesi rolündeki Angelina Jolie ile de böyle bir sahnesi var. Gerisi, izleyicilerin hayallerine bırakılmış sahneler...Bu tartışmayı meraklılarına bırakıyorum...Ben İskenderin iktidar tutkusunun ürettiği muhteşem bir imparatorluk ve henüz 33 yaşında ihtirasın tükettiği bu dehanın ömrü ile ilgiliyim. Büyük İskender "biseksüel miydi?" Tartışmalar gündeminde bu madde. İzleyenler, cevabı beyazperdede görür. Zaten o dönemde, bu hiç yadırganan bir ilişki türü de değildi. Hasan Pulur, dün bir grup dostla söyleşisinde şöyle dedi:"İhtiras ve sağduyu baş başa koşması gereken bir çift attır.İhtiras önde giderse, araba devrilir.."İsmet Paşa da, istikbal vaat eden bir çalışma arkadaşının silinişini, "ihtirası, aklının bir santim yukarısındaydı" diye izah etmişti.Profesör Vamık Volkan, Atatürkü inceleyen kitabında, "babasının gümrük memuru oluşu" üzerinde durur..."Bilinçaltına, gümrük / sınır kavramının daha çocukluk çağlarında kaydedildiğini, Atatürkün daha sonraki yıllarda, sınır tanımaz fetihler ve ihtiraslarla, ulusunu, sonu felaket olan maceralara sürüklemediğini" yazar. Oysa, başka liderler,
Ancak...Bu ikinci şans, içinde bulunduğumuz - Rusyayı da kapsayan - coğrafyanın "nepotizm" hastalığıyla karşı karşıya getirebilir."Nepotizm"in lügat karşılığı, "eş/dost/akraba/hısım tarafından para kaynaklarının denetime alınması"dır. Fransızlar buna Ortadoğu için "bahşiş sektörü" diyorlar."Komisyon sektörü" ise küresel adı. Türkiye "jeopolitik" şansa sahip. Şimdi "jeoekonomik" şans da, kapısını çalıyor... İstatistiklere göre, Türkiyeye - borsaya, kıymetli devlet kağıtlarına yatmış kısa sürede geri çekilebilecek sıcak para olmayan - kalıcı yabancı sermaye girdisi, 1 milyar 700 milyon dolar.Bunun 1 milyar 400 milyon doları, sahil kasabalarında ev alımı...Sadece 300 milyon doları "reel ekonomi" için yatırım olarak gelmiş.Neden böyle?Çünkü...Bürokrasi, zihniyet, kuşku gibi bir dizi nedenin ötesinde, her yatırımcının karşısına, iktidara yakın olduğu iddiasıyla çıkan "türedi" isimler... Hangi sermaye, hangi alana geliyor?.. Bunlar, onlara göre önemli değil... Önemli olan, "adamın kim."Başbakan Erdoğan, geçmiş yolsuzluk iddialarının üzerine gidiyor ama bu son nesil "nepotizm" mantarlarına dikkat etmeli.Uluslararası sermayeyi temsil edenlerin bulunduğu her toplulukta "nepotizm"
"Ben 3.5 yıl daha Cumhurbaşkanıyım.Önümüzdeki 5 - 6 aylık iç politika dalgalarını aştıktan sonra, ABye tam üyeliği için Türkiyenin tam arkasında olacağım.Şu birkaç aylık iç politika sürecini aşmam lazım.Benden sonra gelecek olan başkanın da bozamayacağı bir koridor inşa edeceğim.Belki bir 7 yıl daha kalabilirim. O zaman zaten Türkiyenin tam üyeliği töreninde Fransa Cumhurbaşkanı olarak bulunurum."Bu söylemi, en az 30 yıldır Türkiyenin uluslararası ilişkilerini en duyarlı lobilerle yürüten ve 30 yıldır hiç "sapması" olmamış bir dost isimden dinledim.Onun, ABD ve AB üst düzey isimleriyle ilişkilerini yansıtan raporlarını geride kalan dönemlerin başbakanlarının masalarında görmüşümdür.Bunlar "çok özel" yazılardı. Fransa Cumhurbaşkanı Chiractan bir işaret: Geride kalan hafta, Osmanlı dönemi Fransız Büyükelçiliği / Cumhuriyet dönemi başkonsolosluğu olan Palais Français binasında "Beaujolais Nouveau" gecesi vardı.Dünyanın her yerinde, 21 Kasımda görücüye çıkan bu Fransız taze şarabının tadıldığı geleneksel gecede, Fransadan getirilmiş jambonlar, peynirler ve ekmeklerle lezzet orjisi yaşandı.Ama...Daha önemlisi...Fransanın yeni Ankara Büyükelçisi Paul Poudadeın o geceyi açış
Deniz Baykal, "vuruşmayı" en sağlam olduğu coğrafyaya çekiyor.Bu coğrafya, siyasetin "etik" vadisidir. Aslında olması gereken. Baykalı daha siyasete girmeden önceki asistanlık yıllarından bu yana tanıyorum. CHP gene kaynıyor. Aynı dergide yazı yazardık.Ankara SBFde asistandı.Ek görev olarak dış politika yazıları yazarken, dışarıya tercümeler de yapardı.Bir kez yürüyerek evlerimize doğru gittiğimizi hatırlıyorum.Galiba Mithat Paşa Caddesinin yukarılarında idik."Çabuk döneyim. Tercüme yapacağım. Çocuğun mama / süt parası için de çalışmalıyım" demişti. Ve gülmüştü. Süt parası Deniz Baykal sade bir genç adamdı. Yaşamı da sadeydi. Özel hayatından çok söz etmeyi sevmezdi. "Süt parasından" konuşması da çok ender anlardan biriydi. Galiba doktora yapmış asistanın bir yandan dergilere yazarak, öte yandan dışarıya tercümeler yaparak zaman yitirmesi ve bilimsel çalışmalarına ait saatlerinden yemesi onu üzüyordu.Deniz Baykal - daha önce de yazmıştım - liseden beri tanıdığı eşi Olcayla sahil kasabası Akçakocada bir sabah vakti nikâhlanmıştı. Çiçekler, davetliler, smokinler, tuvaletler olmayan bir nikâh. Ellerinde mayolarıyla nikâh salonuna girmişlerdi. Şahitleri nikâh dairesinin