Sorunlu İslam

24 Kasım 2004

Başbakan Erdoğan da dün İslam dünyası sorunlarının alışılmış ulusal kalıplar çerçevesinde çözülemeyeceğini söyledi..Neden...Bir teori şöyle: İSLAM, neden "sorunların, acıların, kanın, yoksulluğun, ezen/ezilenlerin ve sömürünün coğrafyasında?" Müslümanlar, Ortadoğuda, Mezopotamyanın, Suriyenin, Filistinin verimli topraklarında yaşıyorlardı.Varsıllık ölçütleri yüksekti.O nedenle, bilim, sanat, tıp, felsefe alanlarında ilerilerdi.Yönetenler, zamanın koşullarına göre aydın, adil ve topluma hoşgörülüydüler.Sonra... Haçlı Seferleri, her şeyi değiştirdi.Sürekli savaşmak ve topraklarını savunmak zorunda bırakılan Müslümanlar, bu ardı kesilmeyen, dalga dalga üstlerine gelen barbarca saldırılar önünde gerilediler.Çöle, kayalık dağlara, çorak alanlara gerilediler.Yoksullaştılar.Haçlılar, Ortadoğunun verimli topraklarını ele geçirip oraları yönetirken, çöle, dağlara, kıraca çekilen Müslümanlar, giderek bilimde, sanatta, tıpta, felsefede, hoşgörülü yönetimde, adalette de gerilediler.Yönetenlerin, azalan kaynaklardan aslan payını almaları için halkların itaat toplumlarına dönüştürülmesi kaçınılmazdı.İtaat toplumları, devlet zorbalığının yanı sıra, dinde taassubu da gerektiriyordu.Yönetenlere

Yazının Devamı

Tribünde cinayet

23 Kasım 2004

Boş bir stattan daha fazla hüzünlü, kimsesiz tribünlerden daha dilsiz bir şey yoktur."Yukarıdaki satırlar dünyanın en iyi futbol yazarı Eduardo Galeanodan(*).........O halde, dolu tribünlerle oynanacaktır futbol... Başka yolu yok.Boş tribünlere oynanan cezalı takımların maçları nasıl da perhiz yemeği gibi tatsızdır. ÖNCE bir futbol gerçeği... "Siz hiç boş bir stadyuma gittiniz mi? Deneyin bir kez. Sahanın ortasında ya da tribünde durun, dinleyin. Tribünler ne denli dolu olursa olsun lezzetini "fanatikler" verir.Bir tabak dolusu yemek düşünün.Eğer tuzu, biberi, sosu yoksa yenir yutulur şey midir?İşte fanatik de, tribünlerin lezzetidir.O bağıracak, davul, borazan, düdük, kaynana zırıltısı çalacak.Islıklayacaktır. Marşlar, sloganlar uyduracak, topluca haykıracaktır.Taraftarlar onlarla keyiflenir, ateşlenir.Fanatik, ya işsizdir ya ezilen... Karşılıksız aşkının, kırıklıklarının, ezilmişliğin acısını tribünlerde unutur.Egemen gücün bireyidir. Fanatik dediğin Ancak bu süreçte "holiganlar" da var.Onların gözü sahada değil, tribünlerdedir.Aklı topta değil, hır çıkarmaktadır.Hiçbir zaman yalnız değildir. Kendi gibi "kızgınlarla" beraberdir.Çoğu kez bir yolunu bulup stada soktuğu

Yazının Devamı

Sonbaharda Bodrum

21 Kasım 2004

Geriş, Ressam Birol, Ferhan Şensoy gibi ünlülerin de mekân tuttukları Bodrum/Yalıkavaka - her anlamda - tepeden bakan dağ köyü... Rumlardan kalan taş evler dokusu - inşallah - bozulmaz.Geriş, bir güzellik daha kazanmış; "Evgenia" adlı meyhane...Köy meydanından inerken hemen sağda...Eski bir "ağıl..." Adını "İvgen"den almış. İvgen, 30 yaş sendromunda Nişantaşından kopmuş genç bir kadın. Frederic Beigbederin kopuşuna benzer bir yaşamöyküsü var. Frederic, reklamcılığı bırakıp kitap yazdı. Aşkın Ömrü 3 Yıldırı... En çok satanlar listesine girdi. İvgen de reklamcılığı bırakıp Gerişin yamacında sevgilisi Burak ile ağılı, meyhane Evgeniaya dönüştürmüş. Anlatayım... Geride kalan bayramın ilk günü Bodrum... Güneş sıcacık, deniz pırıl pırıl... Dağın yamacındaki Gerişten bakınca, lacivert Egede adalar, yüzen gümüş tepsiler gibi... Çokuluslu bir reklam ajansının portföyündeki en büyük firmanın müşteri temsilcisi... Dolarla maaş alıyor... Nişantaşında oturuyor... 100e yakın ayakkabısı, bir oda dolusu giysisi var... Fakat içi daralmakta. Kafasında Egede bir kıyı köyüne yerleşmek var.Evgeniayı birlikte kurdukları Burak ise İTÜlü. Bir firmanın İzmirde Genel Müdür Yardımcısı... Onun da aklında,

Yazının Devamı

Özal ve Erdoğan

20 Kasım 2004

Turgut Özalın Anavatanı da aynı pırıltılı talihin partisidir. Anavatan da, kurulduğu yıl yapılan seçimlerde tek başına iktidara gelmişti. Recep Tayyip Erdoğan, "parti kuran ve partisini iktidara taşıyan" lider oldu.Turgut Özal da öyle.Erdoğan, "statükoyu kırma ve değişim" söylemleri kullanmakta.Turgut Özal da bu söylemlerle siyasete girdi ve siyaset yaptı.Erdoğan, Erbakanın partisinde siyasete başladı.Turgut Özal da ilk kez aktif siyasete, Erbakanın partisinden İzmir adayı olarak soyunmuştu.Turgut Özal, Nakşibendi tarikatındandı.Erdoğanın da o coğrafyanın uzağında olduğu söylenebilir mi?Özal, o zaman 50 yaşındaydı. Genç sayılırdı. Erdoğan da 48 yaşındaydı.İkisi de sonradan Erbakandan koparak, değişim göstererek kendi politika çizgilerini oluşturarak başarı göstermişlerdir.İkisi de partilerini kurmadan, ABDde nabız tutmuşlardır. ABDde "olumlu" karşılanmışlardır. AKP hükümeti üç yaşında. Kurulduğu yıl tek başına iktidar oldu. Paraleli sürdürelim...Anavatan, 1980 ihtilali yönetiminde bütün partilerin kapandığı bir süreç sonrası kurulmuş ve iktidar olmuştu.Belki...Bu nedenle, AKPden farklı görünebilir.Ancak... Aslında izlerin derininde, paralel çizgiler aynıdır.AKP de, kendine özgü

Yazının Devamı

Yazgı yazısı

19 Kasım 2004

Şans tanıdıklarını önce tepesindeki gözü ile görünceye kadar yükseklere çıkarırmış.Gözü tutarsa ne ala...Yoksa... Aşağıya, boşluğa bırakırmış.Türkiyeye kader, bir süredir şans tanıyor.Örneğin... 11 Eylül sonrasında birden değişen dünya koşullarında, Türkiye, Batı uygarlığının İslam dünyasına karşı "uzlaşma modeli" haline geliverdi. ABnin, bir "U" dönüşüyle, Türkiyeye kapılarını aralamasının arkasındaki neden, kimse kuşku duymasın ki budur. Kader "tepegöz" imiş. AB ülkelerini yönetenlerin ve ABnin Brükseldeki doruk adamlarının masalarında "çok gizli" kayıtlı raporlar var. Bu raporlarda Türkiyenin, uygarlıklar çatışmasını önlemek için "vazgeçilmez olduğuna" işaret edilmekte.Uygarlıklar çatışmasının yerine, uygarlıklar uzlaşması stratejisi ve "Türkiye modelinin, İslam toplumu ile demokrasinin bir arada olabileceğini kanıtladığı" vurgulanmakta.Bu modelin altının çizilerek, kuvvetlendirilmesi, Batı kalitesine ulaştırılması, kalıcılığının güvenceye alınması üzerinde durulmakta.Raporları görmedim.Ancak... Görenleri, okuyanları dinledim.Yani...Elbette son iki yılda Erdoğan ve arkadaşlarının, Kopenhag Kriterlerinin yerine getirilmesi için yaptıkları hiç de azımsanamaz, yadsınamaz ama bunun

Yazının Devamı

Sabit mürekkeple

18 Kasım 2004

Sadece Rod Nordland değil, Bağdatta görev yapan bütün büyük medya kuruluşlarının temsilcilerinin böyle "süper zırhlı" araçları var.Örneğin...CNN, ABC, NBC, CBS, FOX gibi TVler... The New York Times gibi gazeteler...Fakat, sadece araç değil, onların korunma önlemi.ABD güçlerinin koruduğu özel bir mahallede hepsi bir arada yaşıyorlar.Genellikle oradan çıkmıyorlar.Eğer, çıkacaklarsa, ABD birliklerinin arasında, bu zırhlı araçlar içinde... Newsweek Dergisi Bağdat Temsilcisi Rod Nordlanda Almanyada yaptırılan - Türkiyede çalındıktan sonra polisin bulduğu - tank gibi zırhlı araç, müthiş bir şey.... Aracın içinden dışarıya ateş edilmesi için Almanların "bunker" diye anılan beton mevzilerinde olduğu gibi özel delikler var. Bu araca kurşun, roket, alev makinesi işlemiyor. Hepsi de eşlerini, çocuklarını Bağdattan gönderdiler.İngiltereye, ABDye...Bu büro şefleri ve beraber çalıştıkları arkadaşlarına özel takvim uygulanıyor. 3 ay Bağdatta çalışıyor, 1 ay ailelerinin yanına moral iznine gönderiliyorlar.Görev sürelerinin bitmesini iple çekiyorlar.Ancak büyük sıkıntı, kendi kurumlarından hiç kimse, onların yerlerine talip değil. Tayini de kimse kabul etmiyor. Israr edilirse istifa edeceklerini

Yazının Devamı

Fenersiz sandal

14 Kasım 2004

O koyların "Şahidimiz Aydı" aşkları dizisinde, Atatürkün Bulgar Soprano Dimitrina Kovaçeva ile yaşanmış olanını da izlemek isterim.Atatürkün "çoksesli müziğe" yakınlaşmasında Kovaçevanın katkısı olduğuna inanıyorum. Prof. Bernard Lewis, "What Went Wrong" kitabında "demokrasi ile çoksesli müzik arasındaki bağlantıya" işaret etmişti.Üstat Doğan Hızlan da yıllardır bu düşünce ekseni etrafında yazıyor. Nazım Hikmetin Orkestra dizeleri de pusula...Ve... Atatürkten de çoksesli müzik öyküsü...Anlatan, Türkiyenin yetiştirdiği en iyi müzik adamlarından - Nazım Hikmetin deyimiyle çalgıcıların başı - Şef Gürer Aykal... Can Dündarın "Yüzyılın Aşkları" belgeseli, yaşamın gizemli koylarına fenersiz bir sandal gibi usulca giriyor. Adnan Saygun ve Semiha Berksoy, Atatürkün "müzik eğitimi" için yurtdışına gönderdiği gençlerdi.Yıllar sonra değerli bir müzisyen olarak yurda dönen Adnan Saygunu, Atatürk, Çankayaya çağırır. Ondan "bir opera yazmasını" ister."Özsoy" yapıtı işte bu istekle başlar.Daha ertesi sabah Atatürk, telefonla Adnan Saygunu arar ve "Çocuk, çalışman nasıl gidiyor?" diye sorar.Sonraki sabahlar, telefonda, Atadan hep aynı soru...Adnan Saygun, bunun üzerine, o zamanlar Ankaranın tek

Yazının Devamı

Peynir / siyaset

13 Kasım 2004

Fransanın "Tanrı = Dieu" diye anılan eski başkanlarından "de Gaulle" bile olağanüstü yetkilerine eklenen tarihi ağırlığına karşın, gene de şöyle yakınmıştı:"Peyniri bile 400 çeşit olan bu ülkeyi yönetmek çok zor."17 Aralıkta tarih almayı bekleyen Türkiye için ABdeki farklı düşünce gruplarını okuyunca, "de Gaulle"ün "peynir ve yönetim" paralelini anımsadım. 25 AB ülkesinin peynir türü kaç "bin"dir diye düşündüm.Allah, Türkiyenin ABye üyelik dosyası için de, kolaylık versin.17 Aralık zirvesi yaklaşırken birlik içindeki 6 düşünce grubunu TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağasından - özetleyerek - yansıtıyorum. Türkiyede kaç çeşit peynir var? Bilmiyorum. Ama devlet yönetmek zorluğu ile peynir çeşidi sayısı arasında bağ olabilir! 1- KÖKTEN KARŞITLAR: Türkiyeyi kesin istemiyorlar. Sayıca fazla olmasalar da, gürültüleri çok. Uzantılarında ASALA, PKK, radikal Hıristiyan veya aşırı sağ hareketlerin etkileri seziliyor. Türkiye karşıtlığı sayesinde maddi, sosyal ve siyasal "çıkar ağları" oluşturmuş durumdalar.2- ÖZEL STATÜCÜLER: Özellikle Alman ve Avusturyalı Hıristiyan Demokratlar ve Fransız merkez sağında yaygın bir yaklaşım bu. Türkiyeyi önemli görüyorlar ama ABye tam üye olmakla

Yazının Devamı