"2003 yılının başında Irakın Kürdistan Bölgesi fiili bağımsızlığının 12. yılına giriyordu; Bu bağımsızlıkta Peşmergelerin ve ABD ile Britanyanın uçuşa yasak bölge uygulamasının payı büyüktü. Irak Kürtleri için son 12 yıl, bir altın çağdı. Kürtler tarihlerinde ilk kez, kendi kendilerini yönetiyorlardı........4000e yakın köyü yeniden inşa ettiler. Bölgedeki okul sayısını 3 katına çıkardılar. 2 Yeni üniversite açtılar......Ancak, 2003ün başında, ABD ile Irak arasında yaklaşan savaş, Kürtlerin başarılarının ellerinden alınması tehdidini doğrdu; buna kendi kendini yönetmek de dahildi. Erbil, Süleymaniye ve Duhok, Irak mevzilerinin menzilinde bulunduğu için, birçok Kürt, kimyasal saldırılardan korkuyordu. Savaş yaklaşırken bu kentler boşaltıldı........Siyasi bakımdan da Kürtlerin korkusu, daha büyük siyasi stratejik hesaplara kurban edilmekti. Şubatta, Bush yönetimi, Türkiyeye, - Irak Kurdistanına binlerce asker gönderebilirsiniz - sözünü verdi; bunun karşılığında ABDnin, 4. Zırhlı Tümeni, Türk topraklarından Kuzey Iraka geçebilecekti. Harekatın bedeli, Kürdistanın bağımsızlığı olabilirdi......Belki de tarihlerinde ilk kez Kürtlerin şansı yaver gitti. Türkiye Parlamentosu, ABD
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Amerikalı diplomat şöyle yazıyor:
"2003 yılının başında Irak'ın Kürdistan Bölgesi fiili bağımsızlığının 12. yılına giriyordu; Bu bağımsızlıkta Peşmergelerin ve ABD ile Britanya'nın uçuşa yasak bölge uygulamasının payı büyüktü. Irak Kürtleri için son 12 yıl, bir altın çağdı. Kürtler tarihlerinde ilk kez, kendi kendilerini yönetiyorlardı.
.......
4000'e yakın köyü yeniden inşa ettiler. Bölgedeki okul sayısını 3 katına çıkardılar. 2 Yeni üniversite açtılar.
.....
Türkiyeyi ziyaret eden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esadın oturduğu koltuğun ilk sahibidir. Başşar Esadın Türk gazetecileriyle konuşmasında satır aralarına gizlense de hala "Hatay sorunu" söylemini, altını çizercesine tekrarlaması bağlamında gerçeklerin izlerini sürelim. Suriyenin ilk Cumhurbaşkanı, Mekteb -i Sultani (Galatasaray) ve Mekteb - i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunu, yakışıklı, şık ve aydın bir Türk diplomatı olan Suphi Bereketti. Elinde, altın saplı incecik bastonu ile Beyoğlunun ilgi çeken seçkin gençlerindendi. (İstanbulda çok kalpler çaldığı söylenir. G.C.) Bereket, Türkiyenin yetiştirdiği en değerli diplomat ve devlet adamlarından eski Dışişleri Bakanı Büyükelçi Vahit Halefoğlunun eşi Zehra Halefoğlunun babasıdır. Milli Mücadele yıllarıdır. Atatürk, 1921de Fransızlarla Ankara Antlaşmasını imzalar. Suriyede bir federatif devlet kurulacaktır. Halkının çoğunluğu Türk olan Hatay da otonom (muhtar) devlet olarak içinde yer alacaktır. Bu anlaşmanın (belki de bir garantisi olarak... G.C.) Federal Devletin Başkanlığına Suphi Bereket getirilir. 1908 Meclisinde Halep Mebusu Rıfat Bereketin oğlu Suphi Bey, işgalci Fransaya karşı direniş örgütünde de çarpıştığı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Suriye'nin ilk Cumhurbaşkanı, Mekteb -i Sultani (Galatasaray) ve Mekteb - i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunu, yakışıklı, şık ve aydın bir Türk diplomatı olan Suphi Bereket'ti. Elinde, altın saplı incecik bastonu ile Beyoğlu'nun ilgi çeken seçkin gençlerindendi. (İstanbul'da çok kalpler çaldığı söylenir. G.C.) Bereket, Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli diplomat ve devlet adamlarından eski Dışişleri Bakanı Büyükelçi Vahit Halefoğlu'nun eşi Zehra Halefoğlu'nun babasıdır.
Türkiye'yi ziyaret eden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın oturduğu koltuğun ilk sahibidir. Başşar Esad'ın Türk gazetecileriyle konuşmasında satır aralarına gizlense de hala "Hatay sorunu" söylemini, altını çizercesine tekrarlaması bağlamında gerçeklerin izlerini sürelim.
Milli Mücadele yıllarıdır. Atatürk, 1921'de Fransızlarla Ankara Antlaşması'nı imzalar. Suriye'de bir federatif devlet kurulacaktır. Halkının çoğunluğu Türk olan Hatay da otonom (muhtar) devlet olarak içinde yer alacaktır. Bu anlaşmanın (belki de bir garantisi olarak... G.C.) Federal Devlet'in Başkanlığı'na Suphi Bereket getirilir. 1908 Meclisi'nde Halep Mebusu Rıfat Bereket'in oğlu Suphi Bey,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
2004 baharının ilk günleri... Irak karışmış. Irak'taki İngiliz kuvvetleri, Basra kenti dışında kontrolü tamamen yitirmişler.
İtalya ve İspanya, yoğun canlı bomba saldırıları üzerine, kamuoylarının tepkisiyle askerlerini çekmişler.
Polonya ve Ukrayna askerleri, karargahlarından dışarı burunlarını bile çıkarmıyorlar.
Irak'ta Geçici Hükümet Konseyi de ipleri elinden kaçırmış. Şiilerin isyanı yayılıyor. Günde en az 30 intihar saldırısı ile ABD kuvvetleri bunalmıştır.
Bağdat ve çevresine sıkışmıştır.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Seçimlere de bir hafta vardı. Bir arkadaşının "Seçimlere kadar dişini sık" dediğini söyledi. Sonra gülerek aynı arkadaşının "Böylece uykusuz yaşamayı öğrenirsin. Seçimlerden sonra hiç uyuyamayacaksın" diye sözlerini sürdürdüğünü anlattı.
Seçim sonrasını bilemem ama Talat için, hükümet kurma göreviyle birlikte "uykusuz geceler" başlamış olmalı.
Çok zorlu bir uğraşa soyunmuş bulunuyor.
Siyasi kriz eşiğinde, demokrasiler iki çözüm seçeneği ile karşı karşıya kalırlar.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Kara gözlerinin etrafındaki beyazlar kanlanmış... Kıllı, göbekli... Kocaman elleri, ayakları olan, kuşağında 99'luk tespih bir cahiliye diye düşünürdüm.
Lale Devri Ressamı Vanmour'un fırçasıyla görüntüsüne baktım, yıllardır kafamda oluşan Osmanlı magandasıyla ilgisi yok.
Dal gibi incecik... Kumral saçlı. Kumral bıyıklı bir Arnavut genci. Sırtında, göbeğine kadar açık mintanının kenarları kırmızı süslemeli. Kaftanı, sarığı, kuşağı ve şalvarının altındaki yemenileri de kırmızı. Ayak bilekleri narin. Hamam tellağı. Belki de bir gay...
Patrona Halil İsyanı, Lale Devri'ni noktalamıştır.
Dönemin Padişahı III. Ahmed'i tahttan indirmiş, Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın ve onun bazı vezirlerinin başlarını uçurmuştur.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Akmerkez'in "ıssız" galerilerinde volta atarken kendimle barışıktım. TV'lerden kampanyalarına katkı istemişlerdi: "Terör tehdidinden yılmayalım. Sinmeyelim. Konserlere, maça, sinemaya, alışveriş merkezlerine gidelim. Meydanlara çıkalım. Sokaklarda yürüyelim..."
Bu çağrı o günkü gazetelerde yayımlanan - "Polisten, Akmerkez güvenlik sorumlularına canlı bomba uyarısı" haberleri üzerine yapılmaktaydı. Ben de "Yaşam sevinci, bilinci ve yürekliliği, ölüm kültürünü ve tehdidini aşmalı" demiştim.
Lafta kalmamalıydım.
Akmerkez'e gittim. Bomboş galerilerinde gezindim. Vitrinlere baktım. Dükkanlarda lafladım. Kahvelerini içtim.
Fatih Altaylı da aynı duygularla gitmiş Akmerkez'e...