Gerçek ve sanal

8 Aralık 1998

      "Roosevelt, bir adamın cumhurbaşkanı olabileceğini kanıtladı.
       Truman, herhangi bir adamın cumhurbaşkanı olabileceğini kanıtladı.
       Eisenhover ise, cumhurbaşkanına gerek kalmadığını kanıtladı."
       Ankara'da hükümet arayışları, bundan bir süre önce Hasan Pulur'un 2 ay önce köşesinde yer alan bu satırları anımsatıyor.
       Eğer...
      Bülent Ecevit Başbakanlığı'nda bir "gerçek" hükümet oluşamazsa... Yukarıdaki üç halden birine uyan "sanal" bir hükümet kurulur.
       Şu kritik dönemde, Türkiye'yi taşıyabileceği kuşkuludur.

Yazının Devamı

Keşke...

6 Aralık 1998

      Türkiye'yi çok iyi bilen... Beyaz Saray ile hala ilişkileri olan...
       Başında bulunduğu araştırma kurumuyla, karar odaklarına fikir ve politika üretimi yapan eski bir üst düzey ABD diplomatı.
       Önceki gece, çok dar kapsamlı bir yemekte şöyle diyordu:
      "Biz, ABD olarak, Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyoruz.
       Bunun için çaba gösteriyoruz."
       Sonra...
       Yüzünde kara mizahın gülümsemesi görünüyor ve anında kayboluyor.

Yazının Devamı

Ecevit'in şansı

5 Aralık 1998

      Socrates'e, birisi için "Seyahat onu hiç değiştirmedi" demişler.
       O da, "Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür" cevabını vermiş.
      Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile söyleşi için, Kahire seyahatine de, "kafamızdaki Türkiye sorunlarını" beraber götürdük.
       Beraber geri getirdik.
       Önce...
      Apo konusu...

Yazının Devamı

Savaşa azimliydi

4 Aralık 1998

       Geçen hafta Perşembe sabahı, Milliyet'te, PKK'nın - eski ikinci adamı - Şemdin Sakık ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde yaptığım konuşma yayınlanmıştı.
       Bir hafta sonra, Perşembe...
       Kahire'de Başkanlık Sarayı'nda Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile konuştum.
       Gazeteci yaşamımın çekici yanı, bu olsa gerek.

      6 Ekim 1998, Mısır için çok önemliydi.
       Çünkü...

Yazının Devamı

Arafatlaştıramamak

3 Aralık 1998

       Şu satırları, Kahire'ye uçmadan önceki saatlerde yazıyorum.
      Ortadoğu ülkelerinde zaman zaman görülen aksiliklerden biriyle karşılaşmazsam, herhalde bu sabah Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile Başkanlık Sarayı'nda, Milliyet ve Kanal D için bir söyleşi yapacağım.
       Konumuzun ağırlık merkezi, hiç kuşkusuz Türkiye - Suriye gerilimi bağlamında, Başkan Mübarek'in Ankara ve Şam'a yaptığı gezilerin perde arkası...
      Apo'nun, Suriye'den diş sökercesine koparılışı...
       Ve, olası kaderi gibi bir dizi soruya cevap arayışı...
       Ancak...
       Herhalde, daha uzun bir konuşma olanağı bulursam, Başkan Mübarek'ten, Abdullah Öcalan'ı, sözümona Yaser Arafatlaştırmak çabalarının gerçekçi değerlendirmesini de dinlemek istiyorum.

Yazının Devamı

Ateşten top

2 Aralık 1998

      Galatasaray - Juventus karşılaşmasının siyasi boyutunu yansıtayım.
      Juventus takımı yöneticilerinin, Galatasaray yöneticilerine itrafı şöyle:
      "Maçın ertelenmesi ya da başka bir sahada seyircisiz oynanması için başvuruyu, hükümetimizin baskısıyla yaptık."
       Oyun içinde oyun var.
      İtalyan hükümeti, dünya kamuoyuna şu mesajı vermeye çalışıyor.
      Apo'yu bir yana koyunuz, tarafsız UEFA, Juventus'u bile Türkiye'ye göndermiyor.
      Türkiye, güvenli ülke değil.

Yazının Devamı

İki takvim yaprağı

1 Aralık 1998

      İtalyan Dışişleri Bakanı Lomberto Dini, Rusya'da.
      Kilise avlusunda bulunmuş çocuk gibi kucaklarında kalan Öcalan'dan, İtalya kurtulmak istiyor, Rusya'ya, "size iade edelim" çabasında.
       Bugüne kadar...
       Birbirini tutmayan bir dizi hükümet söyleminden sonra, İtalya'nın tam bir "ne yapacağını bilmez" durumda olduğu açık.
       Bu baş ağrısından kurtulmak istiyor.
       Dün, çok üst düzeyde bir yetkiliden aldığım izlenim şudur:
      "Öyle anlaşılıyor ki, inisiyatif ABD'nin CIA'inde olmak üzere, Türkiye de dahil, ilgili ülkelerin gizli servisleri bir araya gelirler.

Yazının Devamı

Gözlerin ve yüreğin dili

29 Kasım 1998

      "Birgün insan virgülü kaybetti. O zaman, zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleştirince, düşünceleri de basitleşti. Sonra, ünlem işaretini kaybetti; alçak ve tekdüze sesle konuşmaya başladı. Artık kızmıyor, sevinmiyor, heyecanlanmıyordu.
       Bir süre sonra, soru işaretini de kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
       Ne dünya ne kendi toplumu...
       Birkaç sene sonra, iki nokta üst üste işaretini kaybetti. Davranış nedenlerini, başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
       Ömrünün sonuna doğru, elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu."


Yazının Devamı