Recai Kutan, Çarşamba akşamı, Cumhurbaşkanı Demirel tarafından kabul edildikten sonra, Tansu Çiller ile konuşuyor.
Dün de, CHP Genel Başkanı Baykal, MHP Genel Başkanı Bahçeli, BBP Genel Başkanı Yazıcıoğlu ve DEPAR'ın (Değişen Türkiye Partisi) Başkanı Gökhan Çapoğlu ile konuşuyor.
Programında, Ecevit ile görüşmek de vardı.
Mesut Yılmaz ise, dalgalanmaya bırakılmış.
Yaptığı konuşmalardan sonra, FP'deki yakın çevresine yaptığı değerlendirme şöyle:
"1- Hükümeti düşüren partilerin hepsi de, bunalım yaratmadan, sorunu uzatmadan derhal çözüm istiyor.
2- Hükümet bunalımının uzaması halinde, topluma karşı bir fatura öder duruma düşmemeye özen gösteriyorlar.
Yaşamımın çok zor gazetecilik görevleri vardır.
Şemdin Sakık, bunlardan biri.
Daha önce de, Abdullah Öcalan ve Mehmet Ali Ağca... İçimde fırtınalar kopar, sanki kan tutar. İnsanlarımızın, dostlarımızın, günahsız bebelerin kanı... Diyarbakır'da teröristler için ayrılan E tipi cezaevinde, başsavcı odasında Sakık'la konuşurken, 30 bin günahsız insanımızın, bebelerin, kadınların, gençlerin, şehitlerin büyük acısı, yüreğimi yakıyordu.
Daha önce, Apo ile Bekaa'da konuştuğumda, ona şu mesajı vermiştim:
"Kan döken yöntemlerinizin ve bölücü hedeflerinizin kesinlikle karşısındayım.
Siyaset, üçlü sac ayağına oturtuldu.
Seçim...
Hükümet...
Apo...
Önce birincisi...
Anavatan karargahındaki hava, seçimlerin öne alınması.
Örneğin, 7 Şubat 1999 Pazar'a...
Abdullah Öcalan da, Papa'ya başvurdu...
Daha önce, Kuzey İtalya'daki Ancona Cezaevi'nde bir konuşma yaptığım Mehmet Ali Ağca da, Papa'nın korumasını kazanmak çabasındaydı.
"Buradaki cezam bittiğinde, Papa'nın barış elçisi olarak dünyayı dolaşmak istediğimi kendisine ilettim" diyordu.
Kilise, İtalya'da ağırlıklı ve etkindir.
Dış görünüşe göre, Roma'da bir villa... Başbakan ve Adalet Bakanı'nın üstü kapalı himayesi... Papalık'tan bir kardinalin koruma şemsiyesi açtığı izlenimleri... "Türkiye'ye idam cezası nedeniyle, iade edemeyiz" gibi nedenlerle, ibrenin Öcalan'a doğru olduğu sanılabilir.
Oysa...
Durum hayli farklı.
Abdullah Öcalan hakkındaki tutukluluk kararının evde göz hapsine çevrilmesi, sürpriz değildir.
Hafta ortasında, Ankara'da, Adalet Bakanlığı'nın ünlü bir hukukçu konuğu vardı.
Roma'nın 1300 yıllık bir ailesine mensup çok iyi bir avukat.
Güvenlik nedeniyle, adı gizli tutuluyor.
Belki de, hiç görünmeyecek.
Çünkü...
Tek başına değil.
Simyacı'nın yazarı Paulo Coelho şöyle demiş:
"Bir çocuk, aileyi...
Bir aile, mahalleyi...
Mahalle, şehri...
Şehir de, ülkeyi değiştirir...
Derken, bir bakmışsınız dünya değişivermiş."
Gensoru, dünyada değilse de, Türkiye'de neler değiştirecek?
Abdullah Öcalan'ın ve yandaşlarının hayallerinden bir kesit...
Yaser Arafat, 14 Kasım 1974 sabahı, saat 5:00'te, New York'un Kennedy Havaalanı'na indi.
Hemen, olağanüstü güvenlik önlemleriyle helikoptere bindirildi ve Waldorf Astoria Oteli'nin çatısına indirildi.
Daha sonra, BM kürsüsüne çıkacak ve konuşacaktı.
FKÖ'yü, dünyanın her yerinde meşru hale getirecekti.
BM Genel Kurulu'nda, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını destekleyen karar çıkacaktı.
Salona girdiğinde, onu davet etmiş olan 115 ülkenin delegeleri tarafından ayakta alkışlandı.
Abdullah Öcalan ve PKK, siyasallaşma sürecinde başarılı olabilir mi?
Pazartesi gecesi, Türk - Musevi Cemaati tarafından düzenlenen Cem Mansur yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın konseri sonrası, gündemdeki konu buydu.
Stratejik bilgilere sahip uzmanların ortak yorumu şöyle:
"FKÖ lideri Yaser Arafat'ın arkasında, petrol zengini Arap kralları, diktatörleri ve şeyhleri vardı.
Onların, Avrupa ve ABD bankalarındaki yüzmilyarlarca dolarlık hesapları...
Avrupa ve ABD'den yüzmilyarlarca dolarlık ithalat güçleri vardı.
Vanalarını elinde tuttukları Batı'nın hayat suyu petrol, Yaser Arafat'a uluslararası bir güç kazandırıyordu.