Aya İrini'de nefesler tutulmuş, gözler ve kulaklar birbirine - neredeyse - inanamıyor.
Piyanonun başındaki genç adam, sağ elini tuşlarda gezdiriyor.
Dede Efendi'nin "Gülnihal"ini Batı Müziği yorumuyla seslendiriyor.
Fakat...
O ne?..
Sol elini kuyruklu piyanonun yukarı kaldırılmış kapağından içeri sokuyor ve tuşlara bağlı olan teller üzerinde parmaklarını gezdirerek, kanun sesiyle "Gülnihal"in nakaratını, alaturka yorumuyla yansıtıyor.
Başını tuşlara eğmiş...
Yalım Erez, dünkü çıkışıyla dikkatlerin odağı oldu.
Siyasi parti liderlerinin kurmayları tepki gösterdiler.
Ama...
İlginçtir. Erez'in sözlerine değil, Erez'in kendisine...
Kişisel tartışmaların dışında kalarak, Erez'in de işaret ettiği soruların yanıtlarını arayalım.
Türkiye siyaseti, bir tıkanma eşiğinde midir?
Bunalımın çözümü işaretleri alınırken, artık yazmakta sakınca yok.
Mesut Yılmaz, "hükümetin gidip geldiği" son sarsıntılı günlerde şöyle bir mesaj verdi:
"Türkiye, artık İtalya'daki gibi siyaset manzaralarına alışmalıdır.
Hükümet sorunları, ekonomiyi, bürokrasiyi etkilemesin.
Herkes kendi işini sürdürsün."
Yani...
Hükümetler düşebilir.
Önce sabahki ortam...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "seçim hükümeti konusunda anlaşma olmazsa, biz artık kendimizi serbest hissederiz" dedi.
Ve köşeleri törpüleyen bir yaklaşımda bulundu:
"Biz illa - bağımsız bir başbakan - demiyoruz. Partili de olabilir. Ama... Partizanlık yapmayacak bir partili... Örneğin, Kaya Erdem ya da Hikmet (Çetin) neden olmasın?" Bunun tercümesi, "gereğinde CHP'nin de bu seçim hükümetinde yer alabileceği... Hem de Başbakan olarak." Hikmet Çetin Meclis Başkanı ama CHP'li. Baykal, bu konuda umutsuz değildi. Yılmaz'ın "Baykal'ı ziyaret edip konuşacağım" sözlerini, "ılımlı" olarak nitelemişti. Daha sonra...
Deniz Baykal, Başbakan Yılmaz ile yaptığı anlaşma bağlamında bir anıyı yansıtıyor:
"Birinci Kıbrıs Barış Harekatı sırasında bizim Dışişleri Bakanımız Merhum Turan Güneş, Cenevre'de İngilizlerle görüşmeleri sürdürmektedir.
Amacı; Girne'de sıkışıp kalmış kuvvetlerimize ikinci hareket için zaman kazandırmaktır. Ve İngilizleri, Amerikalıları, Yunanlıları oyalamaktır.
Merhum Güneş, her öneri karşısında - Ankara'yı telefonla arayayım. Başbakan Ecevit'in görüşünü almalıyım - diyordu. İngiliz Dışişleri Bakanı Kalagan, Güneş'in oyununu anlamıştı. Şöyle demişti: - Ben burada Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı ile konuştuğumu düşünüyorum. Telefon ahizesi ile değil." Deniz Baykal, bu sözleriyle Mesut Yılmaz'a bir gönderme yapmakta. Yılmaz'ın "seçim hükümeti için
Picasso, tablolarının herkes tarafından tam anlaşılmamış olması için şöyle der:
"Ben İngilizce bilmem. İngilizce anlamam.
Ama...
Bu, İngiliz dilinin olmadığı anlamına gelmez."
Türkiye'den siyaset manzaraları ve özellikle"Yılmaz - Baykal 23 Nisan görüşmesinin görüntüleri" Picasso'nun herkes tarafından anlaşılmayan resimleri gibidir.
Herkes tarafından anlaşılmamış olması, bu görüşmenin bazı gerçeklerini değiştirmiyor.
Ne var ki...
Karadeniz'deyiz... 11 yıl önce, burada, yaşamımda ilk ve tek kez gördüğüm olayı anımsıyorum.
"Bir insan selinin elleriyle, omuzlarıyla bir uçağı havalandırışlarını...
Koca uçağın tekerlerinin yerden kesilişini..."
Bu sahneyi, dün, Artvin'de, Deriner Barajı Temel Atma Töreni'nde anımsadım.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, törende konuşuyordu.
O'nu ve konuğu olan iki komşu ülke Cumhurbaşkanı Şevardnadze ile Aliyev'i özel tim - jandarma ve polis, koruma çemberine almıştı.
Demirel, büyük saygı görüyordu.
İzlemeyenler için belirteyim.
Perşembe gecesi DURUM programını 78 yıl önce ilk Meclis'in toplandığı binada yaptık.
Diğer özel konukların yanı sıra ilginç bir "tarihi görüntüyü" ekrana getirdik.
Atatürk'le birlikte milli mücadeleyi gerçekleştiren "dedelerin" milletvekili sıralarında aynı isimleri taşıyan bu kez "torunları" oturdular.
İsmet İnönü'nün torunu İsmet İnönü.
Fethi Okyar'ın torunu Fethi Okyar.
İzzettin Çalışlar'ın torunu İzzettin Çalışlar.