Dağdan inmenin, yurtdışından ülkeye dönmenin, demokratik açılımın ekonomisini düşünen yok.
(1) Kısa sürede dağdan inenler, ülkeye dönenler ne iş yapacak? Geçimlerini nasıl sağlayacak? Yaşamlarını nasıl sürdürecek?
(2) Orta ve uzun dönemde Güneydoğu’da belli şehirlerde veya bölgenin bir bölümünde yönetim sorumluluğunu üstlenecek olanlar o şehirlerde ve bölgelerinde yaşayanların iş ve aş taleplerini nasıl karşılayacak?
Eğer demokratik açılım denilen paket uygulanabilir ve sonuç verirse çok şey değişecek.
- Beğenilsin beğenilmesin, yeterli görülsün görülmesin, hükümetler bugüne kadar Güneydoğu’da Kürtlerin yönetim sorumluluğuna talip oldukları bölgeler için kalkındırma paketleri oluşturuyordu, önemli harcamalar yapıyordu.
Demokratik açılım paketindeki gelişmelerden sonra Güneydoğu’da yönetim sorumluluğunu üstlenecek olan Kürt yönetimleri nereden para bulabilecekler?
- PKK’nın dağlardaki kadroları ile yurtdışındaki kadroları, değişik kaynaklardan parasal destek görüyordu. Kadrolar bu parayla besleniyor, yiyor, içiyor, giyiniyor, savaşıyordu. Silahı bırakanlar, köylerine dönenler ne yiyecek, ne içecek, ne iş yapacak? Nereden para bulacak?
Brezilya’ya borsaya yatırım yapmak veya bono-tahvil satın almak için döviz getirecek yabancılar, getirecekleri dövizin yüzde 2’si kadar vergi ödeyecekler.
Dövizin ülkeler arasında spekülatif olarak gezinmesini caydırmak için, bir ülkeye girerken vergilendirilmesi fikrini ilk kez 1972 yılında Princeton Üniversitesi’ndeki bir konuşmasında Prof. James Tobin tartışmaya açtı. 1978 yılında ise bu görüşünü bir öneri haline getirdi.
Onun içindir ki, ülkeler arasında gezinen sermayeden alınacak vergiye “Tobin vergisi” deniliyor.
Tobin diyor ki, döviz hareketi serbestleşti. İsteyen istediği ülkeye istediği kadar döviz sokuyor, çıkarıyor. Bu dövizler bir gün için, üç gün için bir ülkeye giriyor çıkıyor. Veya daha uzun vadeli yatırımlar için giriyor.
Uzun vadeli yatırımlar için bir ülkeye giren döviz o ülkeye genelde iyilik getiriyor. Ama kısa süreli döviz giriş çıkışları ülke ekonomisinde sarsıntı yaratabiliyor.
Dövizler yüzüyor, geziyor
Ekonominin bugünkü durumunu “yaşayarak değerlendiriyoruz”. Önemli olan “yarını bilebilmek”.
Geçen hafta sonu 2010 Bütçe Taslağı açıklandı. Dün Merkez Bankası (MB) Başkanı konuştu.
Bütçe açıklamalarına ve MB Başkanı’nın açıklamalarına bakanlar, 2010 hakkında az çok bilgi sahibi olabilirler. Buna göre ne yapabileceklerini düşünmeye başlayabilirler.
- Bütçe taslağında yer alan rakamlara ve taslakla ilgili açıklamalara göre, 2010 yılında halkın gelirinde ve refahında iyileşme beklemek yanlış olur. Memur maaşları, emekli maaşları ancak enflasyon kadar artacak.
- Hükümet vergi toparlayabilmek için KDV ve ÖTV gibi vergilerin oranlarına zam yapacak. Bunun sonucu alt gelir gruplarının yaşam şartları biraz zorlanacak.
- Krizden sarsılan, üretimleri yavaşlayan, yatırımları duran işletmelere bütçeden herhangi bir destek sağlanamayacak.
Olanlara bak, olacakları anla
Maliye Bakanı 2010 yılı bütçe tasarısını açıklarken memur maaşlarının ocak ve temmuz aylarında yüzde 2.5+2.5 oranında artırılacağını tekrarladı. Demek ki memur, sigorta ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıkları da benzer oranda artacak.
Geçen hafta Maliye Bakanı memurların maaş artışına ilişkin açıklamayı yaptığı günlerde, medyaya yansıyan bir haber emeklileri umutlandırdı.
Habere göre, aynı emeklilik şartlarına sahip olmalarına aynı primi ödemelerine rağmen farklı rakamlarda emekli aylığı alanların sorununa çözüm aranıyor. Eşit prime eşit emekli aylığı ödenmesine çalışılıyor. Bu habere dayalı olarak hesaplar yapıldı. Çok sayıda emekli maaşının katlanacağı hayaline kapıldı.
Kamu sektöründe, geçici işçi ve geçici personel dahil 3 milyon çalışan var. Bunların 2 milyon 400 bini memur statüsünde çalışıyor.
Bunların maaşları bütçeden ödeniyor. Maaş artışları kamu tarafından belirleniyor.
Sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödeyen işverenler ile esnaf ve işçilerin sayısı 15 milyona yakın. Bunlar sosyal güvenlik kurumunun sağlık şemsiyesi altında sağlık hizmetlerinden yararlanıyor, emekli olduklarında da devletin belirlediği emekli maaşını alıyorlar.
Emekli maaşı alanların sayısı 9
2010 yılı bütçesine göre devlet 193 milyar TL vergi toplayacak. Bu verginin 71 milyar lirası kamu personelinin maaşına ve sigorta primine gidecek. 56 milyar lirası ile faiz ödenecek. Bu iki harcama kalemi vergi gelirinin yüzde 66’sını yutuyor.
31 milyar lirası açığı için kullanılmak üzere sosyal güvenliğe yapılacak 57.7 milyar lira transferi ekleyiniz… Gitti bütün paralar.
Açıklıkla belirtmek gerekir: (1) Kimsenin kamu personelinin maaşında gözü olamaz. Gönül ister ki kamu personelinin maaşları daha çok artsın. (2) Tabii ki kamunun borç faizlerinin zamanında ödenmesi gerekir. (3) Sosyal güvenlik açıklarının kapatılması bir zorunluluktur.
İyi de… Bütçenin tüm imkânları kamu personeli maaş ve ücretlerine, faize, sosyal güvenlik kurumları açıklarına gider ise, (1) Krizden çıkabilmemiz için devlet ekonomiye nereden para bulup da can suyu verecek? (2) Yatırımları, üretimi, istihdamı artırmak için teşvik tedbirlerinin faturasını nasıl ödeyecek?
Kriz döneminde birçok ülke bütçe açığını göze alarak ekonomilerini canlandıracak harcamalara yöneldi.
Maliye Bakanı’nın açıklamalarına göre hükümetin 2009’da ekonomiyi canlandırma amacıyla uyguladığı vergi teşviklerinin faturas
Halkımızın borcu, harcanabilir gelirinin yüzde 23.6’sı dolayında. Açık anlatımıyla yılda 100 TL harcanabilir geliri olan hanelerin ortalama (birikimli) borcu 23.6 TL. Merkez Bankası hanehalkının borçlarını izliyor. Borcun yıllık faiz yükünü belirliyor. Sonra da borç toplamının hanehalkının harcanabilir geliri içindeki büyüklüğünü, milli gelire göre büyüklüğünü ölçüyor.
Böylece hanehalkının ne kadar borç ve faiz yükü altında olduğu ortaya çıkıyor.
Hanehalkı denilince, (1) Bir hane içinde yaşayanlar, kaç kişi olurlar ise olsun, hanehalkı sayılıyor. Hanehalkının toplam geliri ve borcu belirleniyor. Tabii ki hanelerde yaşayanların sayıları farklıdır. Bu tür hesaplarda ülke genelinde bir ortalama esas alınıyor. (2) Tabii ki ülkede çok zengin ve çok fakir haneler var. Bu tür hesaplamalarda ülke genelinde gene ortalama bir hanehalkı geliri kullanılıyor.
Halkın borcu 120 milyar TL
Merkez Bankası’nın belirlemelerine göre 2009 yılı Haziran ayı sonunda Türkiye’deki hanehalkının toplam borcu 120.2 milyar TL’dir.
Hanehalkının borç toplamı milli gelirin yüzde 12.89’u oranındadır.
Vadeli çekleri karşılıksız çıkanlar hapse giriyor ama, alacaklıya borçlarını ödemediklerinden değil, devletin kestiği para cezasını ödemediklerinden hapis yatıyor.
Şimdilerde esnafımızın en büyük dertlerinden biri, “karşılıksız çek” sorunudur.
Sorunun önemini çok kişi ve özellikle Büyük Türk Büyükleri bilmiyor, anlamıyor.
- Ticari hayatta alışverişler her zaman peşin parayla yapılmaz. Kredi kullanılır. Kredi (1) Ya bankadan alınır. Borçlu bankada senet imzalar (2) Ya da banka dışında borçlu alacaklıya bir senet (ödeme vaadi olan imzalı kâğıt) verir.
- Çağdaş hukuka göre insanlar (dolandırıcılık, sahtekârlık gibi özel durumlar hariç) ticari borçları nedeniyle hapsedilemez. Borçlu ödeme yapmazsa, alacağı olan, icra takibiyle parasını tahsil etmeye çalışır.
- Bankalar, bankada hesabı (parası) olanlara çek karnesi verir. Çek bir ödeme aracıdır. Esas olarak çekin karşılığının bankada olması ve de çekin ibrazında bankaca ödenmesidir.
Karşılıksız çek nedeniyle mahkemeye düşenleri mahkemeler borçlarını ödemedikleri için yargılıyor ve de hapis cezası veriyordu.
Bu uygulama uluslararası hukuk ilkeleriyle çelişiyordu. Borcunu ödemeyene hapis cezası bizden başka sadece Fransa’da vardı. O da kaldırıldı. Sadece çok özel kasta bağlı suçlarda hapis söz konusu. Dünyadaki bu gelişmeye benzer şekilde bizde de kanun değişikliği yapıldı ve karşılıksız çekte, borcunu ödemeyenlere (alacak senetlerinde/bonoda olduğu gibi) hapis cezası verilmemeye başladı.
Bu defa bizde yeni bir uygulama ortaya çıktı. Karşılıksız çekten yargılananlara mahkemeler, ödenmeyen miktara göre, “adli” para cezası hükmediyor. Bu “adli” para cezasını ödeyemeyenlere ise, para cezası güne çevrilerek hapis cezası veriliyor.
Uygulamada parası olmayana ve bu nedenle çekini ödeyemeyene devlet para cezası kesiyor. Parası olmadığı için bu cezayı da ödeyemeyenler, ceza miktarı kadar hapis yatıyor. Dikkat buyurulursa, bu cezanın karşılıksız çekin ödenmesiyle hiçbir ilgisi yok. Çünkü para cezasına hükmedilenler bir yerlerden para bularak para cezasını devlete ödeyebilseler de, karşılıksız çekten alacağı olanın eline bir kuruş geçmiyor. Cezayı ödeyemediği için