Türkiye Reklam Konseyi, “ İç talebi canlandırarak krizin etkilerini azaltmak” arayışında bir reklam kampanyası başlatacak. İç talep canlanacak ki, üretim artsın.Üretim artsın ki, işi olanlar işini kaybetmesin.İşsiz olanlar iş bulsun.İşyerleri kapanmasın,yaşasın. Ekonominin çarkı dönsün.Üretim artışı sonucu artan gelirden devlete vergi olarak gidecek pay devleti,insanların cebine girecek para insanları rahatlatsın.
Kriz nedeniyle, imkanı (parası) olanların (yarın korkusundan) harcamayı kesmelerinin faturasını tüm ekonomi ( parası olanlar-olmayanlar, işverenler-işciler,kamu kesimi-özel sektör,çiftçi-sanayici) pahalı ödüyor.
Türkiye Reklam Konseyi’nin başlatacağı reklam kampanyası bir “Sosyal Sorumluluk Projesi”dir. Çünkü bu reklam kampanyasının doğrudan hiçbir kuruluşa,kişiye yararı olmayacak. Hedef, önce talebin sonra üretimin canlanmasına katkıda bulunmak.
Tüketim artışı canlılık demek
Tabii ki “ insanlar para harcamaya başlasın” derken insanların neden para harcamadıklarını da dikkate almakta yarar vardır. (1) İnsanların büyük bölümü parası olmadığı için harcayamıyor.Daha önce gelirinin üzerinde harcayanlar borç yükü nedeniyle zor durumda.(2) Parası olanların bir bölümü “zaten
Ezber değişiyor. Halkımız faiz için değil, ”istikbal korkusu” (ihtiyat saiki ile/güvence için) tasarruf etmeye başladı. Merkez Bankası bu değişimin farkında olduğu içindir ki faizi aşağıya çekiyor.
Piyasanın beklentisi, Merkez Bankası faizinin yüzde 7’ye kadar gerilemesi. Fakat mademki enflasyon yüzde 5’ler dolayında gerçekleşecek, o halde Merkez Bankası’nın faizi yüzde 5’e kadar (sıfır reel faize kadar) indirme şansı var demektir.
Merkez Bankası’nın dün aldığı faizi 0.50 puan daha aşağıya çekme kararını, bu yeni oluşumu dikkate alarak değerlendirmek gerekir.
Ezberimiz neydi? (1) Faiz yüksek olmazsa, halk parasını daha çok harcar. (2) Yüksek faiz, tasarrufu artırır. (3) Faiz yüksek olmalı ki halk döviz satın almasın. Faiz indiğinde halk döviz satın almaya koşar ve döviz fiyatı yükselir. (4) Faiz ucuzlarsa, Hazine bono satamaz.(5) Türkiye’ye reel faizin yüksekliği nedeniyle döviz giriyor. Reel faiz aşağıya inince Türkiye’ye döviz girişi olmaz. Daha önce giren döviz çıkar.
Bunları bize “Merkez Bankası yönetimleri” ezberletti. Onlara da “aklı veren IMF uzmanları” idi. İşte bu nedenle, Merkez Bankası uzun yıllar “yüksek faiz/ucuz döviz” uygulamasında ısrarcı oldu. Halka bunun iyi
Başbakan Sayın R. T. Erdoğan Trabzon’da bir konuşma yaptı. AKP iktidara geldiğinde 15 milyar TL olan sosyal güvenlik açığının 50 milyar TL’ye çıktığını, Türkiye’de artık her doğan çocuğun sosyal güvenceyle doğduğunu söyledi.
Başbakan’ın sözünü ettiği sosyal güvenlik harcamaları açığı değil de, 2008 yılında devletin yaptığı sağlık harcamalarının toplamıdır. Bu harcamaların bir bölümü Sosyal Güvenlik Kurumu şemsiyesi altında yapıldı, bir bölümü doğrudan bütçeden çıktı.
Devletin bütçesinden sosyal güvenlik kurumlarının açıkları için 2008 yılında ödenen para 25 milyar TL. Devletin bütçesinden, katkı payı, faturalı ödeme ve ek ödeme olarak da 10 milyar TL çıktı. Sonuçta, 2008 yılında devletin soysal güvenlik hizmetlerinin (sağlık hizmeti ağırlıklı) bütünü için ödenen para 35 milyar TL oldu.
2008 yılında sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı olan 66 milyon kişi için:
- 25 milyar TL sağlık harcaması yapıldı.
- 11 milyar TL ilaç parası ödendi.
- 14 milyar TL tedavi gideri oldu.
Türkiye’de iyi şeyler de oluyor. Sağlık hizmetlerinden nüfusun hemen tamamına yakını yararlanabilir hale geldi. Evet... Hastaneden, doktordan, katkı payından yakınanlar var. Evet, devletin sağlık harcamalarındaki artık, korku veriyor...
Ama bir gerçek var... Dün doktor ve hastane yüzü görmeyenler, ilaç nedir bilmeyenler, bugün sağlık hizmeti ile tanıştı.
Bu kolay bir şey değil. ABD’de başkanlar seçilince hemen sağlık sistemini sosyalleştirme sözü verirler. Beceremezler. Clinton çok çalıştı beceremedi. Bush az-çok çalıştı beceremedi. Obama büyük vaatlerle geldi, şimdi karşısına çıkarılan fatura ve özel sağlık sigortaları ile özel hastanelerin direnci karşısında bir şey yapamıyor.
ABD’de 46 milyon kişi sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Obama’nın hedefi bunların 37 milyonunu sigorta kapsamına alabilmek.
Bız her şeyin en iyisinin ABD’de olduğunu sanırız. Bizde halka sağlanan sağlık hizmeti ABD’den daha iyi.
9 milyon yeşil kartlı
Atlas Okyanusu’nda suya gömülen Air France uçağında bir Türk yolcu olduğunu öğrendik. Üzüldük. Bu yolcunun Rio de Jenario’da verdiği konserden dönem arp sanatçısı Ceren Necipoğlu olduğu yazıldı. Fakat çok kişi gibi ben de Ceren Necipoğlu’nun sanat yönü ile ilgili fazla bilgi edinemedim.
Serhan Bali’nin 6 yıldır düzenli olarak yayımladığı Andante Klasik Müzik dergisinin 40’ıncı sayısında Ceren Necipoğlu hakkında çok sayıda yazı vardı. Andante sayesinde Ceren Necipoğlu’nun ne büyük bir kayıp olduğunu daha iyi anladım. Ceren’in eğitimi, birikimi, deneyimi ve başarılı müzik hayatı hakkında bilgi sahibi olunca üzüntüm daha da arttı.
Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim görevlisi olan Ceren (37), ilkokuldan sonra Alman Lisesi’nde ve Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken müzik eğitimini sürdürmüş. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan sonra ABD’de Louisiana Devlet Üniversitesi ile Indiana Universitesi’nde arp eğitimini sürdürmüş ve lisans üstü derece almış. Fransızca, İngilizce ve Almanca bilirmiş. Yurtiçinde ve yurtdışında sanatı ile öne çıkmış. Yurtdışında aranır bir Türk sanatçısı olmuş.
Bu vesileyle Andante gibi sanat dergilerinin önemini dikkatlerinize sunmak
Vadeli işlem borsalarının kuruluş nedeni, reel ekonomide (yatırımda, üretimde) risk alanların, uzun vadeli kontratlarla/anlaşmalarla risklerinin boyutunu sınırlamak istemeleridir. Kendilerini güvence altına almalarıdır.
Örneğin, bir yıl sonra dolar satacaklar veya dolar satın alacaklar, bir yıl sonra dolar fiyatı 1.50 TL mi, yoksa 2.00 TL mi olacak belirsizliğinden kurtulmak için vadeli işlem borsasına giderek, (örneğin, 1 doları için 1.65 TL fiyatla) alım-satım kontratı/anlaşması yapabilirler.
Bu uzun vadeli kontratın riskini (zararını) ya alıcı ya satıcı ödeyecektir. Dolar bir yıl sonra 1.90 TL dan işlem görürse, doları 1.65’ten alma hakkını kazanan alıcı kazanacak, piyasa fiyatıyla satış fiyatı arasındaki farkı ( 1.90-1.65= 0.25 TL) satıcı ödeyecek, zarar edecektir.
Eğer bir yıl sonra dolar 1.65 TL yerine 1.40 TL’den işlem görürse, bu defa satıcı kazanacaktır. Alıcı 1.40 TL’lik dolar fiyatı ile 1.65 TL’lik kontrat/anlaşma fiyatı arasındaki farkı ( 1.65-1.40=0.25 TL) ödeyecek, zarar edecektir.
Girişimciler için vadeli işlemler çok önemli araçlardır. Girişimciler bu araçlar sayesinde faiz, döviz kuru, parite değişimlerine karşı kendilerini korumakta/güvenceye
Halkımız Vadeli İşlemler Borsasında (VOB) İMKB 30 Endeksi’ni alıp satmaya bayılıyor. Neredeyse İMKB 30 Endeksi işlemleri VOB’un yaptığı tek iş haline gelir oldu.
VOB, Türkiye’nin ilk özel borsası. Bundan 4 yıl önce İzmir’de kuruldu. VOB’u kuranların amacı özellikle emtia ticareti yapmaktı. Özellikle de Ege Bölgesi’nin ihraca konu olan tarım ürünlerini alan satanlar arasında fiyat oluşumuna yardımcı olmaktı.
Vadeli işlem demek, belli bir değerin, belli bir tarihte oluşacak bilinemeyen/ama tahmin edilen fiyatı üzerinden kontrat yapmaktır.
Örneğin bugün 1 dolar 1.50 TL. Bir alıcı çıkıyor. Diyor ki, “Ben 31.12.2009 tarihinde 1000 doları 1.60 TL’den satın almak istiyorum. Bir satıcı “Ben o tarihte 1000 doları 1.60 TL’den satarım” diyor ise, alıcı-satıcı arasında “kontrat/anlaşma” oluşuyor.
31.12.2009 tarihinde 1 dolar 1.70 TL oldu. Daha önce satarım diyen, bu fiyattan 1000 doları 1.60 TL’den satmak zorunda.
31.12 2009 tarihinde 1 dolar 1.50 TL’den işlem görüyor. Daha önce 1.60’dan alırım diyen 1000 doları bu fiyattan almak zorunda.
Bu gibi işlemlerde kontrat/anlaşma fiyatıyla piyasa fiyatı arasındaki fark ödenerek hesap kapatılıyor. Bir taraf kazanıyor, öbür taraf
Yılın ilk 6 ayında döviz açığımız (cari açık) 6.7 milyar dolar oldu. Döviz açığımız genelde “sermaye hareketi” (net doğrudan yabancı sermaye+net portföy yatırımı+net döviz kredisi) ile kapanır. Ama bu yılın ilk 6 ayında sermaye hareketiyle döviz girişi olmadı. Döviz çıkışı oldu. Net olarak ülkeden 5.2 milyar dolar çıktı.
Böylece cari açık ve sermaye hareketiyle çıkan döviz toplamı 12.2 milyar dolara ulaştı.
Sermaye çıkışı var
Normal olarak biz bu açığın tamamını döviz rezervlerimizi eriterek kapatmak zorunda kalacaktık. Ama Allah Baba (veya görünmeyen para babaları) yardım etti. Yılın 6 ayında nereden geldiği belli olmayan 8.4 milyar dolar sayesinde, biz 12.2 milyar dolarlık açığın büyük bölümünü kapattık. Eski döviz birikimlerimizden sadece 3.7 milyar dolar harcadık.
Bu olumsuz gelişme çok kişinin gözünden kaçıyor. Çünkü cari açık (döviz açığı) konusunda açıklamalar yapıldıkça genelde iki konu üzerinde duruluyor:
(1) Oh ne güzel... Geçen yılın ilk 6 ayında açık 27.6 milyar dolar iken, bu yıl 6.7 milyar dolara düştü. Cari açık sorunu bu yıl yaşanmayacak.