Öncü göstergeler sanayi üretiminde kıpırdamanın başladığını ortaya koyuyor. Sanayi üretiminde kıpırdamanın başlaması krizin sona erdiği anlamına gelmez. Ama çok önemlidir. Çünkü işverenler sanayide daralmanın sona erdiğini görürlerse işçi çıkarmaya son verirler. Sanayide üretimin artmaya başlamasıyla işletmeler tekrar işçi alabilir.
1) Şubattan sonra sanayide kapasite kullanımı azar azar artıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 4936 işyerinde aylık kapasite kullanım oranlarını izliyor.
Sanayide kapasite bir işyerinin tüm (teknik + sermaye + emek) gücüyle yapacağı üretimin ölçüsünü gösterir. Kapasite kullanım oranı ise, bütünü 100 olan kapasitenin (değişik nedenlerle) ne kadarının kullanıldığını ortaya koyar.
Bizim sanayimizde kapasite kullanım oranı genelde 80-85 dolayındadır. 2008 Temmuz ayında 80 idi. Kasımda 72, aralıkta 64 oldu. 2009 yılı ocak ve şubat aylarında 63‘e kadar indi. Derken mart ayında 64 oldu. Acaba kıpırdama devam edecek mi diye beklerken sevinerek gördük ki kıpırdama devam
ABD’nin biyo-teknoloji devlerinden Monsanto’nun ürettiği, genetiği değiştirilmiş mısır tohumunun Almanya’da üretimi yasaklandı.
Federal Almanya Tarım Bakanlığı son haftalarda yoğun baskı altındaydı. Kısa bir süre içerisinde mısır ekimine başlayacak olan Alman çiftçiler, Tarım Bakanı Ilsa Aigner’in, genleri değiştirilmiş “MON 810” türü mısır tohumunun yasaklanıp yasaklanmayacağı konusunda acilen karar vermesini istiyordu.
Bakan Aigner’in üyesi olduğu Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi içerisinde de, sadece hayvan yemi olarak öngörülen bitkinin ekilmeye devam edilmesine izin verilmemesi isteniyordu.
Tarım Bakanı Aigner ise endişeli değil. Zira diğer Avrupa ülkeleri de bu mısır türünü yasakladı.
Başkaları hayvanlarını düşünüyor
Almanya’dan önce Fransa, Avusturya, Macaristan, Yunanistan ve Lüksemburg da genetiği değiştirilmiş mısır tohumunun ithalini ve üretim yapılmasını yasaklamıştı.
BOSTON
Boston’da MIT’te ve Harvard’da Türk öğrencilerle sohbet ettik. Şimdilerde bu ünlü üniversitelere Türkiye’de üniversitelerde lisans ve master derecesi alan başarılı öğrenciler lisansüstü programlara (master ve doktora programlarına) devam etmek için geliyorlar. Çoğu çizgi üstü öğrenciler olduğundan burslu okuyor. Çoğu bir araştırma projesinde çalışıyor.
Ne yazık ki gene çoğu Türkiye’ye dönme hayali içinde ama dönünce, buralarda başladıkları araştırmaya dönük çalışmaları sürdürme şansları yok. Dönünce onlara iş verecek işveren yok.
ABD’de 4 bin 352 üniversite (college) var. Bunların iyisi var, kötüsü var. Boston iyi üniversiteleri ile ünlü. MIT, Harvard, Boston University, Norteasthern ve Berklee College of Music Boston’un önde gelen okulları.
Harvard 1636 yılında kurulan Amerika’nın ilk üniversitesi. Şimdilerde 7 bine yakın lisans, 13 bine yakın lisansüstü öğrencisi 2 bin 400 öğretim
WASHINGTON
Başkan Obama’nın 2010 bütçesine göre ABD’nin 2008 yılında 5.8 trilyon dolar olan kamu borcu, 2009 yılında 2.5 trilyon dolar artarak 8.3 trilyon dolara, 2010 yılında 1.2 trilyon dolar artarak 9.5 trilyon dolara yükselecek.
Bu rakamlar bizler için inanılamayacak ölçülerde büyük rakamlar.
Ama görülüyor ki, kriz için bol keseden vaat edilen desteklerin faturası böyle ağır faturalar ortaya çıkarıyor.
Obama’nın hazırladığı 2010 bütçesi, ABD ekonomisinin 2009 ve 2010 yıllarına ait temel büyüklüklerinin öğrenilmesine imkân verdi.
2009 bütçesi 1 Ekim 2008’de başladı. 30 Eylül 2009’da sona erecek. 2010 bütçesi 1 Ekim 2009’da başlayacak. 2010 bütçe hedefi 3 trilyon 552 milyar dolar.
2009 bütçesi açığı 450 milyar dolardı. Ama Bush’un ve Obama’nın paketleriyle açık 1 trilyon 752 milyar dolara yükseliyor.
WASHINGTON
Washinton’da Brookings Enstitüsü’nde önceki gün gerçekleştirilen 5’inci Uluslararası Sakıp Sabancı Konferansı’nda Oxford Üniversitesi Rektörü Chris Patten, ‘Atlantik Bölgesi’nde çok taraflı ilişkilerin Türkiye ve Avrupa’ya getirdikleri’ni anlattı.
Sakıp Sabancı, ölmeden önce, sahip olduğu hisse senetlerinin önemli bir bölümünü Sabancı Üniversitesi’ne bağışlamıştı. Bağış şartlarından biri de her yıl Türk ekonomisinin güncel sorunlarıyla ilgili uluslararası bilimsel bir yarışma düzenlenmesi ve etkili kişilere, Türkiye ile ilgili konuşmalar yaptırılmasıydı.
Sakıp Sabancı’nın ölümünden sonra üniversitesi mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ile Rektör Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, Washington’daki Brookings Enstitüsü ile bir işbirliği anlaşması imzaladı. Ondan sonra da çok önemli kişilerin katıldığı dört konferans yapıldı.
AB‘de çalkantı sürüyor
Bu yılın konuşmacısı Oxford Üniversitesi
WASHINGTON
Önceki gün Brookings Enstitüsü’ndeki bir toplantıda, “Obama yönetiminin ilk 100 günü ve Türk-Amerikan ilişkileri” değerlendirildi. The New Yorker yazarı Steve Coll, siyaset, Council of Economic Advisers-Ekonomi Danışmanları Konseyi’nin eski başkanı Charles Schultze ise ekonomi penceresinden değerlemeler yaptı. ABD’nin eski Türkiye büyükelçilerinden Mark Parris Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmeler üzerinde durdu.
Brookings Enstitüsü, 1916’da, kamu politikaları üzerinde araştırma yapmak amacıyla kurulan ilk araştırma enstitüsü olan “Institute for Government Research”ın (IGR) devamı. Enstitünün kurucularından Robert Somers Brooking (1850-1932) enstitüyü yaşatmak için iki yan müessese oluşturdu. 1927’de üç kuruluş “Brookings Institution” adı altında birleştirildi.
Enstitü, Federal Hükümet ve Dışişleri Bakanlığı için araştırmalar yapıyor. Araştırmacılarının çoğu Beyaz Saray veya Milli Güvenlik Konseyi eski çalışanı.
WASHINGTON
Türkiye’de her gün Obama’sız yapamıyoruz ya... Amerika’da durum daha da ciddi...
Her lafın sonu Obama’ya bağlanıyor. Neredeyse bir bardak su istediğinizde soracaklar: “Obama’lı mı olsun, Obama’sız mı?”
Geliniz de Gaziantepli Besim Hoca’nın (Prof. Dr. Besim Üstünel’in) fıstık hikâyesini hatırlamayınız. Adam Gaziantep’e gitmiş. Kiminle konuşsa lafın sonu antepfıstığına bağlanıyor. Ne yer ise fıstıklı... Adamın içi dışı fıstık olmuş. Bir bardak su istemeye kalkmış. Yarı ciddi yarı şaka, ”Fıstıklı mı olsun, fıstıksız mı?” diye sormazlar mı? Dayanamamış. “Hiç olmazsa şu suya fıstığı karıştırmayın“ diyerek doya doya suyu içmiş ki, suyu ikram eden lafını yapıştırmış: ”Nasıl ama... Fıstık gibi suydu, değil mi?”
İşte o biçim... Obama’nın durumu belki ekonomide pek iyi değil ama, politikada fıstık gibi!..
Obama’nın şansı açık
WASHINGTON
Amerika’nın 19 büyük bankasında uygulanan ‘Stres Test’in sonuçlarının bugün açıklanması bekleniyordu. Açıklama 7 Mayıs’a ertelendi.
Hatırlanacağı gibi, Amerika’da önde gelen bankaların krizden nasıl etkilendiklerinin, kriz darbesi sonunda ne durumda olduklarının, ayakta durabilmeleri için ne gibi tedbirlere ihtiyaçları olduğunun belirlenmesi için ABD Merkez Bankası’nın koordine ettiği bir çalışma yapıldı. Çalışma 1 Mayıs’ta sona erdi. Ancak test başladığında bankaların genelde yüzde 3.3 oranında küçülmeye dayanıklığının ölçülmesi söz konusuydu.
Şimdilerde yüzde 6.3 küçülme riskine karşı bankaların durumunun ne olacağı tartışılıyor. (Bu arada bazı bankaların test sonuçlarını öğrenerek sonuçlara itiraz ettikleri haberleri var. Testler sonucu Citigroup’ta 10 milyar dolarlık sermaye açığı belirlendiği söyleniyor.)
Toksik kâğıttan kurtulamıyorlar
Test sonuçları neden önemli? Çünkü hangi bankanın ne kadar sermaye