“Nüfuz suiistimali” demek, “Gücü, kişisel çıkar için kötüye kullanmak” demektir. Siyasilerin nüfuz suiistimalini sınırlayan yasalar olmasa bile, nüfuz suiistimali, ahlaki, dini ve etik açıdan yanlıştır. Kabul edilemez bir davranıştır.
Siyaset ile para ve de seks bir arada olamaz. Siyasette temizlik esastır. Para ve seks, siyaseti kirletir. Bu bir tercih meselesidir. Siyaseti seçenin, para ve seks ilişkilerini unutması beklenir.
Siyasiler, temiz kalmak istiyorlarsa, parasal ve seks ilişkilerinin sergilenmesinden ve eleştirilmesinden rahatsız oluyorlarsa, paraya ve sekse bulaşmamaları gerekir.
Hiçbir siyasi, “Ben paraya bulaşmadım. Ben yapmıyorum... Karım yapıyor, oğlum yapıyor, kızım yapıyor... Yeğenimden bana ne?.. Amca oğlunun yaptıklarından haberim yok!..” diyemez.
Nüfuz kelimesinin anlamı, ”Etki etmek/Etki gücü/Söz geçirme/Ağırlık/İçine geçme /İçine girmek”tir. Suiistimal kelimesinin anlamı “Kötü kullanma/Yanlış kullanma”dır.
Temiz siyaset esastır
Mekke / Suudi Arabistan
Hac ve umre ziyaretleri, Suudi Arabistan için önemli bir gelir kaynağı. Dünya nüfusunun yüzde 19.2’si (yaklaşık 1.3 milyar insan) Müslüman. Bunlar için hac ve umre, dini bir vecibe teşkil ediyor.
Mekke’ye hac mevsiminde 1.4 milyon, hac mevsimi dışında umre için 1.6 milyon olmak üzere her yıl toplam 3 milyon Müslüman geliyor. Bu nedenle Kâbe’nin çevresi gökdelenlerle dolmuş. Otel ve devre-mülk şeklinde işletilen bu gökdelenlerde her mevsim yer bulmak imkansız. Varlığı olmayan, tüm imkânlarını Mekke’ye ulaşabilmek için kullanan Müslümanlar ise sokaklarda günlerini ve gecelerini geçirerek dini vecibelerini yerine getirmeye çalışıyor.
Kâbe, Hazret’i Adem tarafından yapıldığı, Nuh tufanında zarar gördüğü için de Hazret-i İbrahim ve oğlu İsmail tarafından onarıldığı rivayet olunan, Allah’ın elçisi Hazret-i Muhammed’e inen vahiy ile Müslümanlar için de kutsal kılınan bir mekândır.
Yüzlerce yıl önce çölün ortasındaki bu mekân, şimdilerde Mekke şehrinin göbeğinde. “Beytullah” (Allahın mekânı) ve de “Mescidü’l Haram” diye de adlandırılıyor.
İslam’dan önce de insanlar yılda bir defa “Allah’a yakın olmak arayışında” Kâbe’ye giderdi. Kâbe sadece Mekke bölgesinde
RİYAD / SUUDİ ARABİSTAN
Riyad Ticaret ve Sanayi Odası üyesi Suudi işadamlarının Türk işadamları için düzenlediği yemekte, Riyad’da yaşayan ve iş yapan Türklerle tanıştım.
Hasan Tahir Aydemir, “28 yıldır Riyad’dayım” dedi. Ve de anlattı. “Ankara Pusaklar’da giyim eşyası üreten bir tesisimiz var. Ankara’da ürettiğimiz hamile elbiselerini Suudi Arabistan’da pazarlıyorum. Liva Maternity adını taşıyan mağazalarımızın sayısı otuza ulaştı. İşimiz her gün büyüyor.”
Sizin gibi gelişen başka giyim firmaları var mı diye sordum. ”Son yıllarda Koton pazara giriyor. Daha önce çok sayıda giyim firması Suudi Arabistan’a gelmişti. Ama işi ciddiye almadılar. Pazardan çekildiler” dedi.
Dr. Talat Ekşioğlu Suudi Arabistan Türk Konseyi Genel Sekreteri, “Geotech Group”ta çalışıyor. 7 yıldır Riyad’da. Çalıştığı Türk firması şehir planlaması yapıyor. Müteahhitlik firmaları dışında Suudi Arabistan’a büyük sermaye gruplarının henüz ilgi göstermediğini, en büyük yatırımın Ülker tarafından gerçekleştirildiğini, Nurol’un askeri araç ve gereçleri yenileme konusundaki girişiminin önemli bir girişim olduğunu söyledi.
Gidip görmek gerek
SUUDİ ARABİSTAN - Riyad
Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın davetiyle Riyad’ı ziyaret etmekte olan Cumhurbaşkanı Sayın Gül’e büyük ilgi gösteriliyor.
Kral Abdullah, Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ü uçağın merdivenlerinde karşıladı. Akşam sarayında yemeğe davet etti. Cumhurbaşkanı ile Suudi Arabistan’a giden köşe yazarları da bu davete katıldı. Yemek boyunca, Kral’ın Cumhurbaşkanı’na gösterdiği yakınlık ilgimizi çekti. Yemeğin bitmesine rağmen Kral’ın Cumhurbaşkanı ile sohbeti uzadıkça uzadı, zor bitti.
Bu ilgide mutlaka Kral Abdullah ile Sayın Gül’ün kişisel ilişkilerinin payı büyüktür ama, şu bir gerçek ki, Türkiye Cumhuriyeti, şimdilerde Suudi Arabistan için siyasi bakımdan önemi artan bir ülke konumunda. Eski günlerdeki gevşek ilişkiler, siyaset rüzgârının etkisinde sıkılaşmış durumda.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu politikasında aktif oyuncu olarak sivrilmesinin Arap ülkelerinin çoğunda bu arada Suudi Arabistan’da Türkiye Cumhuriyeti’ne ilgiyi artırdığı görülüyor.
Son günlerde Gazze’de yaşanan olaylar, İsrail’in yarattığı sorunlar, ABD’nin Irak’tan çekilme kararı, Irak’ta yapılan seçimler ile yönetimin Iraklılara devri aşamasına gelinmesi, Afganistan’daki çatışmalar,
Riyad / Suudi Arabistan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Riyad’da uçağın kapısında Suudi Arabistan Kıralı Abdullah karşıladı. Bu bir karşılama eşitlemesiydi. Geçen yıl Suudi Arabistan Kralı Ankara’ya geldiğinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kral’ı havaalanında karşılamıştı. Bunun protokole aykırı olduğunu söyleyenler eleştiride bulunmuştu.
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri, özellikle ticari ilişkileri geliştirmek arayışında. Suudi Arabistan’la ilişkileri geliştirmede üst düzey kişisel temas çok önemli. Çünkü Suudi Arabistan’da tüm sistemin başı Kral.
Bizim gibi Müslüman nüfusu çoğunlukta olan ülkeler için de Suudi Arabistan’ın önemi Mekke’ye ve Medine’ye sahip olması. Hac döneminde Suudi Arabistan’a yaklaşık 1.4 milyon Müslüman gidiyor. Hac için bize 70 bin kişilik bir kontenjan veriliyor.
Sanayileşmiş ülkeler için ise Suudi Arabistan’ın önemi petrole sahip olması. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 22’si Suudi Arabistan’da. OPEC’in toplam petrol üretiminin yüzde 27’si Suudi Arabistan’da. Üretim ve net ihracatta dünyada birinci ülke.
Zenginlik petrole dayalı
Üstelik petrolü ucuza mal oluyor. Dünyada petrolün varilinin maliyet ortalaması 5 dolar, Suudi
Bugün Cumhurbaşkanı ile Suudi Arabistan’a gidiyorum. Bu vesileyle de belki yarı hacı olurum.
Bundan 30 yıl önce “az kalsın“ yarı hacı oluyordum da... Olamadım. Bir hikâyesi vardır, anlatayım. Rahmetli Vehbi Koç, “Suudi Arabistan’a gidiyorum. Seni de götüreyim” dedi. Gülerek de ekledi: “Gitmişken umre yaparız. Sen de yarı hacı olursun.” Aslında Vehbi Koç’un Suudi Arabistan’a gitmesinin ana nedeni umre değildi. O yıllarda Suudi Arabistan Türk müteahhitleri ve işadamları için potansiyel bir yatırım ve iş alanı olarak görülüyordu.
Sezai Türkeş-Fevzi Akkaya’nın STFA’sı Mekke’de tünel yapıyordu. Şarık Tara’nın Enka’sı Mekke’ye su borusu döşüyor, Riyad’da çimento fabrikasını büyütüyor, üniversite camiini inşa ediyor, Cidde’de inşaat malzemesi üreten bir fabrika yapıyordu. Tekfen ise yol ve altyapı işlerine girmişti. Tekfen’in inşaat bölümünün başında olan Necati Akçağlılar da Cidde’deydi.
Çok şey değişti
Cidde’de yoğun bir altyapı faaliyeti vardı. Nasıl şimdilerde Çin efsanesi herkesi etkiliyorsa, o yıllarda da dünyada bir Suudi Arabistan efsanesi vardı. Suudi Arabistan “Küçük Amerika” olacaktı. İthalat o kadar hızlı patlamıştı ki, gemiler limanlarda mal boşaltabilmek için günlerce
Para akıtmadan piyasa canlanamayacak. İyi de piyasaya parayı kim akıtacak? Hükümetten başka piyasaya para akıtacak olan yok. Hükümet piyasaya nasıl para akıtır? Harcamaları artırarak. Harcama yapacak parası yok ise bütçe açığına aldırmadan, borçlanarak. Ama şimdilerde dışarıdan IMF, içeriden muhalefet hükümete para harcatmamak için gerekeni yapıyor, kıyamet koparıyor.
İyi de para harcamadan, piyasaya para akıtmadan ekonomi canlanır mı? Ben size “pump priming” hikayesini anlatayım da siz karar veriniz.
Pump priming, talep azalması sonucu “geberik” hale gelmiş piyasaları harekete geçirmeyi sağlayacak politikaya verilen isimdir.
Eski günlerde kuyulardan su çekmek için “el tulumbaları” kullanılırdı. El tulumbası geniş bir silindir içinde yukarıya aşağıya inip çıkan bir pistondur. Kolunu indirip, kaldırdıkça silindir içindeki piston da yukarı ve aşağı hareket eder. Yukarıya çıkarken havayla birlikte kuyudan suyu emer. Aşağıya inerken de suyu öndeki oluktan kovaya boşaltır.
Para olmadan talep olmaz
Pistonun, silindir içinde yukarı aşağı hareket ederken hava kaçırmaması için, pistona iyice yapışması için deriden geniş bir conta kullanılır. Güneş altında kalan el tulumbalarının dökme
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AKP Sarıyer İlçe Teşkilatı’nın düzenlediği bir toplantıda, Boğaziçi’ndeki tarihi ahşap evlerin tamiri ve bakımı sorunları gündeme getirildiğinde “İnsanlar mantolama yapıyorsa yapsın. Evini boyuyorsa boyasın. Bizim üste para vermemiz lazım, binalar boyanıp tertemiz görünüyor diye... Buna müsaade edilmeli. Boğaziçi İmar Müdürümüz Yakup Demirhan konuyla ilgilenecek. Koruma Kurulu ile görüşülerek bu konuda bir müsamaha istiyorum kendisinden,” dedi (Milliyet, 30 Ocak 2009 Cuma. Sayfa 17)
Bir gün sonra da, “Mevcut binaların bakım ve onarımının kaçak yapılaşmaya imkân vermek anlamına gelmediğini, tapusu olan her vatandaşın buna hakkı olduğunu” açıkladı. (Milliyet,31 Ocak 2009. Sayfa 5)
Başkanın gündeme getirdiği konu, İstanbul’un tarihi dokusunu yaşatmak açısından çok, hem de çok önemlidir.
İstanbul’da, 1900’lü yılların başına kadar (di-ni yapılar ve saraylar dışındaki) yapılaşma ahşap yapılaşma idi. Bu nedenle İstanbul’da (dini yapılar ve saraylar dışında) yüz yılı aşan geçmişe sahip taş veya beton bina bulmak hemen hemen imkânsızdır.
Bakılmayan ahşap ev yok olur
Ahşap evlerin ömrü kısadır. Hele hele düzenli bakılmaz ise yok