Olayların içinden (BETAM) ilk araştırmasının sonuçları bunu gösteriyor.Bahçeşehir Üniversitesi'nin ekonomi bölümünün başında bulunan Prof. Dr. Taner Berksoy, bu yıl eğitim kadrosunu zenginleştirdi. Prof. Dr. Yılmaz Esmer, Deniz Gökçe ve Seyfettin Gürsel de kadroya katıldı. Ekonomi bölümüne bağlı olarak oluşturulan BETAM'ın kuruluş töreninde de Prof. Dr. Yılmaz Esmer başkanlığında gerçekleştirilen "Değerler Araştırması"nın sonuçları açıklandı."Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmaları "1981 yılında dünyanın birçok ülkesinde başlatılan bir projedir. Türkiye de 1990 yılında bu projeye katıldı. Bundan önce 5 araştırma yapıldı. Son araştırma için örnekleme yoluyla 41 ilde 1579 kişiyle yüz yüze konuşuldu. Medya ve TBMM üyeleriyle söyleşiler yapıldı. Mutlu olmanın yolu AKP'li olmak. Veya mutlu olanlar AKP'li oluyor!.. Bunları ben söylemiyorum. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin Araştırmayı yöneten Esmer, sonuçları toplu olarak şöyle değerlendiriyor: "Türkiye düşük güvenli bir toplum. Bizi Avrupa'dan ayıran en önemli farklılıklar, dinin bizim için çok önemli olması ve kişiler arasındaki güvensizlik".Araştırmanın sonuçlarına göre, biz genelde hiç kimseye
Olayların içinden Osman Ulagay, AKP'nin nasıl olup da, eski anlatımla, "Astığı astık, kestiği kestik", günümüzün gerçeğiyle, "Yaptığı yaptık, ettiği ettik" duruma geldiğini anlatıyor.Türkiye'de insanların kamplaşmalarını hikâye ediyor. Bir yanda AKP yanlıları. Ortada "Vallahi biz AKP'ye oy vermedik ama... Adamlar çok iyi şeyler yapıyor... Biz hayatımızdan hiç bu kadar memnun olmamıştık!.." diyerek AKP'ye omuz veren "büyük sermaye çevreleri" ile "gözleri küreselleşme ışığından kör olmuş" sahte entelektüeller. Ve nihayet en altta, "laiklik şemsiyesi altında toplanmış" AKP karşıtları.AKP yanlıları ve onları destekleyenler duruma hâkim. Hallerinden memnun. Ama "laiklik şemsiyesi altında toplanmış" AKP karşıtları kaybetmenin mutsuzluğunu, ezilmişliğin ıstırabını yaşıyor. Osman Ulagay'ın yeni kitabının adı "AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu" (Doğan Kitap, 140 sayfa, 9 YTL) Osman Ulagay, kitabında, karşıtlarının sloganlarına sahiplenmiş görünerek onları kendi sahasına çekerek perişan eden AKP'nin "kendi çizgisinde nasıl başarıya ulaştığını" anlatıyor."Atatürkçülük ise biz Atatürkçüyüz... Laiklik ise biz laiğiz... Batılılık ise, biz Batılıyız..." diyerek AKP'nin karşıtlarının
Olayların içinden Adalet Ağaoğlu, Elif Şafak, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Selim İleri ve Rasim Özdenören bu davete katıldı. Medyada yer alan haberlerden öğrendik ki, yemekten önce yazar ve şair Hilmi Yavuz, Cumhurbaşkanı'na "Cumhuriyetimize Dair" başlığını taşıyan bir kitap hediye etmiş. Yemek boyu nelerin konuşulduğunu ve Cumhurbaşkanı'na hediye edilen kitabı merak ettim. Carter'ın ABD Başkanlığı döneminde, her perşembe akşamı saat 19.00'da belli konuların uzmanı bilim adamlarının, iktisatçıların, sanatçıların Beyaz Saray'a davet edildiğini, davet edilenlerin 3 saat boyunca uzmanı oldukları konulardaki gelişmeleri Başkan'a anlattıklarını, kendi aralarında sorunları tartıştıklarını, Başkan'ın onları dinleyerek değişik kesimlerde "olan biten hakkında" bilgilendiğini okumuştum. Cumhurbaşkanı Sayın Gül, geçen hafta öğle yemeğine edebiyatçıları davet etti. Acaba bizde de Cumhurbaşkanı benzer şekilde "bilgi edinme" toplantıları mı düzenliyordu?Cumhurbaşkanı'na hediye edilen kitap neydi? Edebiyatçılar sofrasında neler konuşulduğunu gazetelerde okuduk. Biraz sorunlardan söz edilmiş, biraz dilekler sıralanmış, biraz hal hatır sorulmuş. Cumhurbaşkanı'na hediye edilen kitap henüz piyasaya
Olayların içinden Bankalar yurtdışına yapılan 50 bin doların üzerindeki para transferlerini 30 gün içinde Hazine'nin bağlı bulunduğu bakanlığın belirleyeceği mercilere bildirmek zorundaydı. Bu zorunluluk kalktı. Açık anlatımıyla, yurtdışına bankalar aracılığıyla sınırsız miktarda döviz çıkarmak serbestti ama, bankalar yurtdışına çıkarılan döviz 50 bin doları aşarsa, kimin nereye ne kadar döviz gönderdiğini bakanlığın belirleyeceği bir yere bildiriyordu. Bundan sonra böyle bir bildirim zorunluluğu yok. Kayıtsız kuyutsuz dışarıya döviz gönderilebilecek. İhracatçılar ihraç malları karşılığı elde ettikleri dövizi 180 gün içinde yurda getirmek ve bir bankaya satmak zorundaydılar. Bu dövizler döviz alım belgesiyle Türk lirasına dö-nüştürülüyordu. Bu zorunluluk kalktı. İhracatçılar dövizlerini isterlerse, istedikleri zaman Türkiye'ye getirecek. Veya isterlerse yurtdışında bırakabilecek. Paramızın değeri hâlâ kararnameyle korunur. Bu kararnamenin adı da "Türk Parasının Kıymetini Koruma Kararı"dır. Bu kararda değişiklik yapılarak döviz işlemlerindeki sınırlamaların bazıları kaldırıldı. Türkiye'de yerleşikler, yurtdışında döviz alımı ve satımına yetkili kuruluşlardan döviz satın
Olayların içinden Piyasalarda uzun süredir "faiz indirimi" bekleyişi var. Piyasalar merkez bankalarının faizi indirmesini istiyor. Merkez bankaları faizi indirdikçe "biraz daha... biraz daha..." bekleyişi ve baskısı sürüyor.Merkez bankaları ise (1) Ekonomide talep düşmesin, ihtiyacı olan kolay ve ucuz para bulsun da harcasın, ekonomide durgunluk başlamasın, işsizlik artmasın diyerek faizi düşürmek istiyor. Gaza basıyor. (2) Ama faizdeki indirim harcamaları gereğinden fazla artırır da enflasyon şaha kalkar mı diyerek korkuyor. Frene basıyor.Borsalarda riski olan piyasa oyuncuları faiz indirimi istiyor. Çünkü faiz iner ise (1) Şirketlerin kredi maliyetleri azalacak ve bilançoları fazla bozulmayacak. (2) Faiz ucuzlayınca faizdeki paranın bir bölümü borsaya yönelecek. Bu iki konudaki gelişme sonucu borsalar ciddi sorunla karşılaşmaktan kurtulacak. Avrupa Merkez Bankası dün yüzde 4 olan faizi indirmedi. İngiltere Merkez Bankası ise bekleneni yaptı. Faizi yüzde 5.50'den yüzde 5.25'e indirdi. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet dünkü basın toplantısında, (1) Her ne kadar talebin ve büyümenin düşeceği konusunda şüpheler var. Amerika ekonomisindeki duraklamanın Avrupa'yı
Olayların içinden Yaş gruplarına göre, öğrenim görmeyen, istihdam edilemeyen ve iş aramayan kızların kendi yaş gruplarındaki toplam kız sayısına oranına "kızların atalet oranı" (işe yamamazlık oranı / üretmeden tüketme oranı) deniliyor. Daha basit anlatımıyla, diyelim ki, 25-29 yaş arasında 100 kızımız var. Bu kızlarımızın 35'i ya okuyor, ya bir işte çalışıyor, ya da iş arıyor ama bulamıyor. Geride kalan 65'i hiçbir iş yapmadan evde oturuyor. Bu durumda 25-29 yaş arasındaki kızların atalet oranı yüzde 65 oluyor. Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta şu: Atalet oranının yüksekliğinin suçu kızlarda değil. (1) Kızlara okuma ve çalışma imkânı yaratmayan ekonomik yapıda. (2) Kızları eve kapatan sosyal yapıda. Kızını evden çıkarmayanlara "Kızı evde sakla da... Turşusunu kur" derler ya... İşte o biçim. Biz "Kızlarımızı evde saklayarak turşu kurmada dünya şampiyonu olmuşuz" da haberimiz yokmuş. Bir yanda bu kızların hayatı kayıyor. Öte yanda bu kızlar ekonomik ve sosyal sistemin dışında kalıyor. Tabii ki bu durum ülke için çok önemli bir kayıp ama, kızlar için de bir kayıp. Onların hayatı kayboluyor. TİSK'in OECD kaynaklarına dayalı olarak yayımladığı araştırmaya göre: - AB
Olayların içinden Yerliler borsada satın aldıkları hisse senedini 1 yıl içinde satar, borsa dışında satın aldıkları hisse senetlerini 2 yıl içinde satar ve bundan kar ederler ise, satış fiyatı ile alış fiyatı arasındaki farkın yüzde 10'u kadar vergi ödüyor. Fakat Türkiye'de ikamet etmeyenler (Yabancı sayılanlar) için böyle bir vergi yok. Onlar kazancın tamamının alıp götürüyor. Tüketici Dernekleri Federasyonu bu uygulama eşitlik ilkesine uygun olmadığı iddiası ile dava açtı. Ankara 3. Vergi Dairesi konuyu inceledi. "Türkler vergi verirken ikametgahı yurt dışında olanların vergi vermemesi, 1982 Anayasasındaki eşitlik ilkesiyle, 73'üncü maddeki vergilendirme ilkesine aykırıdır" diyerek, iptali için Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesine ve mahkemenin kararına kadar davanın geri bırakılmasına karar verdi. Yerliler Hazine bonosu ve tahvil satın aldıklarında, Hazine tarafından ödenen faizden ( yüzde 10 vergi kesintisi yapılıyor. Ama ikametgahı yurt dışında olanlar (Yabancılar / Kara Bıyıklı Yabancılar ile Sarı Benizli Yabancılar ) vergi ödemiyor. Faizin tamamını ceplerine koyuyor. Başlangıçta, yerli-yabancı farkı olmadan bono ve tahvilin faiz gelirinden ve borsa kazanından aynı oranda
Olayların içinden Karl Marx ve Friedrich Engels'in işçilere hitaben 1847 Aralık ayı ile 1848 Ocak ayı arasında Brüksel'de kaleme aldıkları ve "Komünist Partisi Manifestosu" adı verilen program işte bu cümlelerle bitiyordu. Marx, Avrupa'da işçi hareketlerinin başlamakta olduğunu görerek bu "Manifesto"yu yazmıştı. Manifesto, şubat 1848'de Londra'da Alman dilinde basıldı. Marx'ın beklediği oldu. Manifesto'dan sonra ilk işçi hareketi Paris'te başladı. "Sefiller", Madeleine Meydanı'nda toplanarak yürüyüşe geçti. Günümüzde manifestonun ne olduğunu bilenlerin veya bilip de hatırlayanların sayısı azaldı. Bilenler, hatırlayanlar ve özellikle inananlar eylemden ümitlerini kesseler bile arada sırada toplanarak eski günleri anıyorlar. 1998'de birçok ülkede Manifesto'un 150'nci yılı nedeniyle görkemli törenler vardı. "İşçilerin kendilerini bağlayan zincirlerden başka kaybedecekleri yoktur. Fakat önlerinde, ele geçirebilecekleri bir dünya vardır. Bütün dünyanın emekçileri birleşiniz..." Bu yıl Manifesto'nun 160'ıncı yılı. İşte bu nedenle geçen haftasonu Ankara'da, Mülkiyeliler Birliği ile Mühendis ve Mimar Odaları'nın ortaklaşa düzenlediği sempozyumda 'Komünist Manifesto'nun 160'ıncı Yılında