Geçen çarşamba akşamı Kanal D Romanya'nın kuruluşu nedeniyle Bükreş'te komünist yönetici Çavuşesku döneminde inşa edilen ve dünyanın en büyük binalarından biri olan (350 bin metrekare kapalı alanı, 1100 odası, çok sayıda salonu var) Parlamento Sarayı'nda bir tören yapıldı.Bu törene katılmak için İstanbul'dan Bükreş'e uçtum. Kara ve hava yoluyla kolay ulaşım imkânından mı nedendir bilinmez, bizim Türkler Romanya'yı mesken edinmiş. Romanya'da yaklaşık 7 bin Türk şirketi faaliyet gösteriyormuş. İş yapmaya çalışmaya giden Türklerin sayıları 60 bine ulaşmış. Kanal D Romanya, önümüzdeki pazar yayına başlıyor. Bu TV kanalının Türkiye'deki Kanal D ile sadece ismi benziyor. "Kanal D Romanya"yı kuran ve işleten şirket gene Doğan grubunun şirketi ama yeni bir şirket. Kanal D Romanya'nın yayınları sadece Rumen dilinde olacak. Efes Pilsen, Pak Maya Romanya'da. Arçelik, özelleştirmeden aldığı fabrikada beyaz eşya üretiyor. Erdemir özelleştirmeden aldığı sac fabrikasının kapasitesini artırmış. Yaşar grubu boya üretiyor. Kombassan PVC ve rulman üreten iki fabrikanın çoğunluk payına sahip. Yılsan gübre yapıyor. Kastamonu Ağaç Sanayi ciddi bir tesis işletiyor.Fiba grubu 3 büyük alışveriş merkezi
1838 yılında İstanbul'da Baltalimanı'ndaki konağında Sadrazam Reşit Paşa İngiliz elçisiyle bir ticaret anlaşması imzaladı. Daha sonra diğer Avrupa devletleriyle de benzer anlaşmalar imzalandı.Bu anlaşmayla Türkiye ihraç mallarına yüzde 12 vergi koyuyordu. Buna karşılık, ithalat vergisi yüzde 5 olacaktı. Yerli tüccarlar mallarını ülke içinde bir bölgeden bir başkasına taşırken yüzde 8 oranında iç gümrük vergisi öderken, yabancılardan bu vergi alınmayacaktı.1850'den itibaren yabancı sermayeye demiryolu yapımı imtiyazları verilmeye başlandı.1854 yılında dış borçlanma başladı.1856 Islahat Fermanı ile yabancı sermaye yatırımlarına izin verildi.1867 yılında yabancılara imparatorlukta toprak satın alma izini verildi.Şevket Pamuk diyor ki, "Her dönüm noktasında, ekonominin dışa açılması doğrultusunda atılan her adımda, Osmanlı yöneticileri, uzun vadeli iktisadi sonuçlardan çok, kısa vadede Avrupalı devletlerden sağlanacak siyasal ve mali desteği düşünüyorlardı." Şevket Pamuk'un Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi, 1500-1914 (İletişim Yayınları, 2005) isimli kitabının beşinci bölümünden sizlere ufak bir özet vereyim: Askeri ve iç güvenlik harcamaları bütçede her zaman önemli yer tuttu.
Önce "Türkiye çok hızlı mı büyüyor?" sorusuna cevap arayalım.Ülkenin büyümesi, sabit fiyatlarla (enflasyondan arındırılmış YTL ile) milli gelir rakamlarından izlenir. Sabit fiyatlarla 4 yılda ekonomi yüzde 24.1 oranında büyüdü. Ortalama yıllık büyüme yüzde 6 dolayında.Kişi başına gelir (sabit fiyatlarla) son 4 yılda yüzde 20.6 oranında arttı. Yıllık kişi başına gelir artışı yüzde 5 dolayında.Dolara dönüştürülen milli gelir rakamları Türk lirasının değerlenmesi nedeniyle gerçeğin üzerinde büyüme görüntüsü veriyor. Cari fiyatla her yıl dolara dönüştürülen milli gelir rakamlarına göre, 4 yılda ekonominin büyümesi yüzde 63'e yaklaştı. Yıllık ortalama büyüme yüzde 16 dolayında. Bu hesaba göre, kişi başına milli gelir dolar olarak 4 yılda yüzde 28 dolayında arttı. Kişi başına gelirin yıllık ortalama artışı neredeyse yüzde 15'e ulaşmış görünüyor. Yabancılar "yumuşak iniş"ten söz etmeye başladı. "Yumuşak iniş" isteyenler diyor ki, "Türkiye çok hızlı büyüyor. Bu büyüme sürdürülemez. Büyüme yavaşlatılsın." Gerçek büyüme sabit fiyatlarla milli gelir rakamlarından izlendiğine göre, "Yumuşak iniş"çilerin yüksek dedikleri büyüme, yılda ortalama yüzde 6 milli gelir artışı ile yüzde 5 kişi başı
Üretim yüzde 24.5 arttı. (Üretim endeksi 105.3'ten 131.1'e çıktı) İstihdam (çalışan sayısı) yüzde 0.22 azaldı. (İstihdam endeksi 90.3'ten 90.1'e indi) Reel ücret yüzde 14.3 oranında azaldı. (Reel saat ücreti endeksi 104.9'dan 89.9'a geriledi) Emek verimliliği yüzde 24.8 oranında arttı. (Verimlilik endeksi 116.6'dan 145.5'e tırmandı). İşte buna "İstihdamsız ve de Gelirsiz Büyüme" deniliyor.Bu anlatımda "emek verimliliği", imalat sanayiinde çalışan başına yaratılan katma değeri ifade ediyor. (Bir ara bilgi: Katma değer, çıktı fiyatı ile girdi fiyatı arasındaki farktır. Kira, ücret, faiz ve kârdan oluşur. Katma değer doğa, emek, sermaye ve müteşebbis arasında bölüştürülür). 2000-2004 yılları arasında: Sayın okuyucularım, "İstihdamsız ve Gelirsiz Büyüme", IMF destekli istikrar programında öngörülen büyüme modelidir. Halen uygulanan model, yüksek faiz ve ucuz dövizin ihracattaki olumsuz etkisini, verimi artırarak dengelemeyi öngörmektedir.Dikkat buyurulursa, genel kabul gören söylem "Siz döviz kurunun ucuzluğuna bakmayın... Verimi artırın... Verimi artırın" şeklindedir.Milli Prodüktivite Merkezi tarafından çok ilginç bir araştırma yayımlandı. Prof. Dr. Bedriye Saracoğlu ile Dr. Halit
İşte onun gibi... Ben de uyarıyorum: Nisan ayının başında 2006 yılı milli gelir rakamları açıklanacak... 2006 yılı büyüme hızının yüzde 7 dolayında açıklandığını görürseniz sakın şaşırmayınız.TÜİK'in açıkladığı, 2006 yılının tamamında, ortalama sanayi üretim artışını gösteren rakamlar sanayinin 2005 yılından daha hızlı büyüdüğünü ortaya koyuyor. Bursa Gemlik karayolunun kenarına dikilmiş bir levhada Orhan Veli'nin uyarısını okursunuz: "Gemlik'e gelirken denizi göreceksin /Sakın şaşırma..." 2005 yılının tamamında, sanayinin ortalama büyüme hızı yüzde 5.4 iken, 2006 yılında yüzde 6.0 olmuş. İmalat sanayiinin ortalama büyüme hızı 2005 yılında yüzde 4.8 iken, 2006 yılında yüzde 5.8 olmuş.Açık anlatımıyla, imalat sanayiinde ve tüm sanayide 2006 yılında büyüme bir yıl önceden daha hızlı olmuş.Milli gelir, ülkede belli bir dönem üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma değer) toplamıdır.Sanayi kesimindeki üretimin milli gelirdeki payı yüzde 30 dolayında ama, sanayideki büyüme, ticaret, mali kesim, ulaştırma, dış ticaret kesimlerindeki büyümeleri de olumlu etkilediğinden, milli gelirin ana dinamiğini teşkil eder. 2006'da sanayi büyüdü 2002 yılından bu yana sanayinin büyüme oranlarıyla
6 milyon ton sofralık domatesin yüzde 95'ini içeride tüketiyoruz. 300 bin dolayında domatesi ihraç ediyoruz.Domates dış pazara satıldığında iyi para getiriyor. Özellikle kış aylarında Avrupa ve Rusya pazarı çok canlı oluyor. Bu yıl aralık-ocak-şubat-mart aylarında ihracatçı, sera domatesi için üreticiye kilo başına ortalama 1 euro ödüyor. Yaz aylarında tarla domatesinde fiyat kilo başına 0.3 euro'ya kadar geriliyor, ama bu da üretici için kâr sağlayan bir fiyat.Antalya seralarında kış mevsiminde iyi fide ve iyi bakımla dönümde 15 ton domates elde etmek mümkün.Yaklaşık 250 bin dönüm arazi üzerine kurulu basit veya modern seralarımızda domates üretiliyor. Şimdilerde her yıl mevcut seralarda 40 bin dönümlük üretim alanı ekleniyor. Yılda 6 milyon ton sofralık domates üretiyoruz. Bunun 2.5 milyon tonu seralarda kış döneminde, 3.5 milyon tonu ise tarlalarda ve seralarda yaz döneminde üretiliyor. 2005 yılında 145 milyon dolarlık domates ihraç ettik. 2006 yılında domates ihracatının geliri 180 milyon dolar oldu.Antalya'da sofralık domates için aşılı fide üreten Grow Fide çiftliğinin kurucusu Hasan Ünal, kaliteli domates üretiminin yaygınlaşmasına gönül veren bir uzman. Hasan Ünal sadece
Bütçe denkliği denilen şey, hükümetin geliri kadar harcama yapması demektir. Hükümet gelirinden çok harcama yaptıkça bütçe açık verir. Bütçe açığını hükümet borçlanarak kapatır. Borç ise gelecek yıllara hem faiz yükü hem anapara ödeme yükü getirir.Daha önceki yıllarda büyük açıklar veren bütçenin açığı 2006 yılında 4 milyar YTL'ye geriledi.Bütçe açığının küçülmesi bir başarıdır ama, acaba bu başarı nasıl sağlanmıştır?Dikkat edilmesi gereken, bütçe açıklarının nasıl büyüdüğü veya nasıl küçüldüğüdür? Bütçe daha çok faiz, daha çok maaş ödemek, daha çok silah almak için mi açık veriyor? Yoksa bütçe açığının nedeni daha çok yatırım, daha çok halk hizmeti midir? Bütçe bir yıl içinde hükümetin nerelerden ve de nasıl para bulduğunu, parayı nasıl harcadığını gösterir. Hükümet hiçbir iş yapmaz, geliri kadar para harcarsa, açık küçülebilir. Veya hükümet halka hizmet yerine bütün gelirlerini faiz ve maaş ödemeye harcarsa da açık küçülebilir. Bu şekillerde açığın küçültülmesi ekonomiye ve halka bir şey getirmez.Günümüzde Batı ülkelerinde, zengin ülkelerde bile denk bütçeye az rastlanır oldu. Hükümetler "hazmedilebilir boyutta" bütçe açığını göze alıyorlar. Bütçe gelirine ek olarak
Halkbank'ın yurtiçinde 3 potansiyel alıcısı vardı: Akbank, Garanti ve Yapı Kredi. Bu bankalardan biri bu bankayı alarak ve mevcut bankalarına ekleyerek Türkiye'nin en büyük bankası olmak arayışındaydı.Ekonominin yararı Halkbank'ın yurtiçindeki bu 3 bankadan birine satılmasıydı. Çünkü bizim banka sistemimizde (1) Çok sayıda banka var. Banka sayısının azalması gerekli. (2) Bankalarımızın boyu küresel ölçülere göre çok kısa. Halkbank'ın 3 büyük bankadan birine eklenmesiyle bankanın boyu büyür.Üç potansiyel alıcıdan birine 6-8 milyar dolara satılma olasılığı vardı. Hükümet, seçim öncesi esnaf ve sanatkârı karşısına almamak için yüzde 25'ini halka arz edecek. Halk Bankası özelleştirilmeli miydi, özelleştirilmemeli miydi? "Özelleştirilmemeliydi" diyenler kaybetti. Halkbank özelleştiriliyor. Kararı verildikten sonra ekonomi için en doğru olan, bankanın bütün olarak satılmasıydı. (1) Halkbank'ın yüzde 25 hissesinin halka arzı, özelleştirme değildir. (2) Halka arz fiyatı, bankanın blok halinde satılmasında ortaya çıkabilecek fiyatın mutlaka altında olacak. Bu fiyat ileride blok satışın fiyatını düşürebilecektir.(3) Halka arzda Halkbank hissesi satın alanlar bir ölçüde kumar oynayacaktır.