Demokrat Parti döneminde yapılan en büyük yatırımlardan biri Hirfanlı Barajı'dır. Kırşehir ve Şereflikoçhisar arasında, Kızılırmak üzerinde yapımına 1953 yılında başlanan ve 1959 yılında açılışı yapılan Hirfanlı Barajı için Adnan Menderes'e yapılan hücumları bugün çok az kişi hatırlar. "Ona buna iş çıkarmak için baraj yaptılar. Bu barajdan üretilecek elektriğe ülkenin ihtiyacı yok. Elektriği, tel bağlayarak toprağa vereceklermiş..." denildi.Baraj inşa etmek çok pahalı ve çok zaman alan bir yatırımdır. Baraj sadece elektrik enerjisi elde etmek için inşa edilmez. Bu ülkede toprakların sulanması, topraktan ekmek kazananların refahının artırılması için de baraj önemlidir.Dicle üzerinde inşa edilecek Ilısu Barajı gövde hacmi bakımından ülkenin 2'nci büyük barajı olacak. Elektrik üretim gücü bakımından Atatürk, Karakaya ve Keban barajlarından sonra ülkenin 4'üncü büyük elektrik üretim merkezi olacak. 135 metre yükseklikte, 1820 metre uzunluktaki setin arkasında 11 milyar metreküp su birikecek. "Su akar... Türk bakar... Anadolu'nun her yanında dereler akarken, biz baraj yapmıyoruz... Sudan elektrik elde etmiyoruz... Topraklarımızı sulamıyoruz... Dışa bağımlı doğalgaz santralları
Dostluğumuz, yakınlığımız vardı. Ağabeyimiz olarak hürmet eder, hemen her gün arar, konuşur, haftada en az bir defa beraber olurduk.1980 yılının mart ayında Milliyet gazetesine girdim... Milliyet'in eski yazı işleri müdürü Hasan Pulur o yıllar Hürriyet'te idi. Mehmet Barlas ile Yılmaz Çetiner Milliyet deneyimi olan gazetecilerdi.Milliyet'te başarılı olabilmem için hepsi bana destek verdi. Haftada bir Feyyaz Tokar ile Mehmet Barlas beni Hilton Oteli'nin Karagöz Barı'na çağırırlardı. Sohbet ederdik.Daha sonra bu sohbetlerin yeri değişti. Hasan Pulur ile Mehmet Barlas beni Bebek Oteli'ne davet ettiler. Her salı akşam üzeri birlikte olmaya başladık. Yılmaz Çetiner ağabeyimiz ve Feyyaz Tokar dostumuzun da katılmasıyla salı toplantıları "müesseseleşti". Yılmaz Çetiner, usta bir gazeteciydi. Muhabirlikten başlayarak kısa sürede çalışkanlığı, başarısıyla yükselmiş, sevgi toplamış, köşe yazarı olarak ün yapmıştı. Toplantılara arada sırada katılanlardan Vehbi Koç, Vitali Hakko, Dr. Gürbüz Barlas ve Mustafa Pakoğlu da salı toplantıları kadrosundan sayılır oldu.Salı toplantıları, katılanlar arasında dostluğun pekişmesine imkân verdi.Ne yazık ki, insan ömrü sınırlı... Salıları etrafında
Merinos'tan kurtulmak isteyenler, yıkamadılar. Yaktılar.Merinos Kumaş Fabrikası, Türk ekonomisi için, Bursa için çok çok önemli bir fabrikadır.Mustafa Kemal 1923 yılında İzmir'de İktisat Kongresi'ni topladı. 1927 yılında "Teşvik-i Sanayi Kanunu"nu çıkarttı. 1930 yılında "Sanayi Kongresi"ni yaptırdı. Baktı ki, iş yapabileceklerde, sanayi kuracak ne bilgi ve cesaret ne de para var, devlet gücüyle (ama halkın parasıyla) sanayileşmeyi başlattı. Kayseri Tayyare Fabrikası'nı, Uşak ve Eskişehir Şeker fabrikalarını, Bünyan Dokuma, Ereğli Bez, Kayseri İplik ve Bez, İzmit Kâğıt Fabrikası'nı kurdurdu.1935 yılında İsmet İnönü'nün temelini attığı Gemlik Suni İpek ve Bursa Merinos Kumaş fabrikalarının açılışını 1 ve 2 Şubat 1938'de (ölümünden kısa süre önce) bu fabrikaların isim babası Atatürk yaptı.Kısa sürede Orta Avrupa'nın en büyük tesislerinden biri haline gelen Merinos Kumaş Fabrikası'nda dokunan Merinos kumaşları İngiliz kumaşlarıyla rekabet ediyordu. Fabrikada 6 bin kişi çalışıyor, dolaylı olarak 30 bin Bursalı fabrikadan ekmek yiyordu.Bursalıların "Balkanlar'ın ve Ortadoğu'nun en büyük fabrikası" diye övündükleri fabrikayı Özelleştirme İdaremiz "kapattı"!Başka ülkeler özelleştirmeyle,
Amerika'yı tekrar keşfe gerek yok. Başka ülkeler fındık benzeri ürünlerin üretimini, pazarlamasını, ihracatını nasıl yürütüyorsa biz de onları örnek alacağız.Ahmet Özgüneş'in uyarısıyla, ABD'de badem üreticilerinin Fiskobirlik'i olan "Blue Diamond" kooperatifinin ne yaptığını araştırdım.Biz nasıl fındıkta dünya piyasasının yüzde 70'lerine hâkimsek, badem ürününde de ABD'nin Kaliforniya eyaleti dünya badem piyasasının yüzde 88'ine hâkim.Badem üreticileri 1910 yılında "Blue Diamond" isminde bir kooperatif kurmuş. Bu kooperatife 5.300 büyük üretici üye. "Blue Diamond" ürün tahmini yapıyor. Fiyat düzenliyor. Talebi aşan ürünleri depoda stoka atıyor. Dünya badem piyasasında fiyatları dengeliyor. (Dünya badem piyasasında Türkiye'nin payı yüzde 2 oranında). Eğer fındıkları söküp fındık üretimine son vermeyeceksek, Fiskobirlik olmadan olmayacak. Bugüne kadar Fiskobirlik şunu yaptı, bunu yaptı... Bugün şu durumda, bu durumda tartışmalarını bir yana atarak, bu kooperatifler birliğini, fındık üretiminin, ihracatının sorumluluğunu üstlenecek bir kuruluş halinde çalıştırmaya mecburuz. Bizde de 1938'de fındıkta üretimi ve ihracatı düzenlemek arayışıyla Fiskobirlik kuruldu. 50 kooperatif birliğe
Fiskobirlik bu borcu ödeyemeden bu yıl fındık alacak durumda değil. Bu yıl kabuklu fındık üretiminin 700 bin tona yaklaşacağı tahmin ediliyor. Halbuki 500 bin ton kabuklu fındık talebi var. (Hatırlatma: 2 kg kabuklu fındıktan 1 kg iç fındık çıkıyor. İhracat imkânı 220 bin ton, iç piyasa tüketimi 30 bin ton iç fındık. Bu nedenle 500 bin ton kabuklu fındığın üzerindeki fındık elde kalacak.) Bu yıl fındığın elde kalmaması, şimdilerde 2.20 YTL dolayında dolanan kabuklu fiyatının 3.0 YTL'nin üzerine çıkabilmesi için Fiskobirlik'in 200 bin ton kabuklu fındık satın almak için piyasaya girmesi zorunlu. Fiskobirlik'in 200 bin ton kabuklu fındığın kilosuna ortalama 3.0 YTL ödeyebilmesi (ve de bu kadar fındığı depolarda saklayabilmesi) için 600 milyon YTL'ye (yaklaşık 400 bin dolara) ihtiyacı var. Fiskobirlik depolarında 2005 ürünü 50 bin ton fındık var. Geçen yıl Fiskobirlik yanlış ürün tahmini yaparak yüksek fiyatla fındık aldı. Fındık elinde kaldı. Bu fındığın parasını üreticiye ödeyemedi. Geçen yılın fındığından üreticiye 100 milyon dolar borcu var. Fiskobirlik'e, geçen yıl stoka attığı fındıkların borcunu ödemesi için 100 milyon doları, artı bu yıl depolarına fındık istif etmesi
Ahmet Özgüneş, "Kaliforniya badem üreticilerinin örgütlenmesine benzer bir örgütlenmeyi hükümetin fındık konusunda Türkiye'de gerçekleştirmesinin zorunluluğuna değiniyor."Türkiye nasıl dünyanın en büyük fındık üreticisi, ve pazar yapıcısı ise, badem konusunda da Kaliforniya aynı durumda. Türkiye fındıkta, Kaliforniya bademde dünya pazarında yüzde 75 paya sahip.Bademde de fındıkta da ürün miktarı tabiat şartlarına bağlı olarak yıldan yıla değişiyor. İki üründe de pazarlama şartları birbirine benziyor. Hükümet "emir ve kumanda"yla fındık fiyatını yükseltemez ve de üreticiden yüksek fiyatla fındık satın alması için Fiskobirlik'e para aktaramaz ama, fındıkta fiyat dalgalanmalarının önlenmesini sağlayacak düzenlemeyi yapabilir. Yapmak zorundadır. İki ürün de sanayi ürünü.Fiyat dalgalanmaları hem üreticiyi hem alıcıları üzüyor. Dalgalanmayı azaltmanın yolu, ürünün fazla olduğu yıllarda tamamını satacak yerde fazla bölümünü stok etmek. Ürünün az olduğu yıllarda stokları eritmek. Böylece arz ve talebi dengede tutmak.Bunu yapacak bir merkezi kuruluşa ihtiyaç var.Kaliforniya'da badem üreticileri için kurulan, 5.300 üreticinin ortak olduğu "Blue Diamond" kooperatifi, dünya badem
Sondan başlayarak anlatayım. Gerçekleri anlatacağımdan üreticiler üzülecek ama ne yapayım... Gerçekler bekleyişlere çok ters düşmüş durumda... Üreticinin fındığını istediği fiyata satma şansı yok. Fiyatı talep belirliyor. Bizim fındığın tüketicisi Avrupa'nın çikolatacıları, pastacıları. Son on yıldır her yıl ortalama 220 bin ton iç fındık ihraç ediyoruz. İçeride de yaklaşık 30 ton dolayında iç fındık tüketiyoruz. 2 kg kabuklu fındıktan 1 kg iç fındık elde ediliyor. Demek ki, kabuklu fındık talebi yılda 500 bin ton dolayında. 2001'de 705 bin ton, 2002'de 600 bin, 2003'de 480 bin, 2004'de 350 bin, 2005'de 522 bin ton kabuklu fındık üretildi. Bu yılın üretim tahmini 643 bin ton. Bizde fındık üretimi 250 bin ton iç fındık talebini karşılayacak miktar olan 500 bin ton kabuklu fındık miktarını aştığında, o yılın fındığı başa bela olur. Depolarda kalır. Ya yakılır, ya yağ haline getirilir. Eskiden bu satılamayan fındıkları Fiskobirlik satın alır, her yıl 100 milyon dolar dolayında zarar eder, zararı da devlet karşılardı. 2003 yılından bu yana Fiskobirlik "özerk" hale geldi. Artık devlet Fiskobirlik'e ne para veriyor ne zararını karşılıyor. 2003 yılında don oldu. 2003 ve 2004
Midyat'ın Gelinkaya beldesinden 12 kardeşin en büyüğü 32 yaşındaki Fehmi Çiftçioğlu, bana Söğütlü ve Gelinkaya beldelerinin erkeklerinin ekmek parası peşinde kaçak olarak, Suriye üzerinden Beyrut'a nasıl ulaştıklarını anlatmıştı. 1994 yılından beri Beyrut'ta yaşayan Fehmi Çiftçioğlu gündüzleri kapıcılık yapıyor, akşamları kahvede çalışıyordu. Karısını da Beyrut'a getirmişti. İki çocuğu Beyrut'ta, 2 çocuğu Midyat'ta aile ocağında idi. Türkiye'deki çocuklarının biri üniversiteye, öbürü liseye girecekti.Fehmi Çiftçioğlu ile birlikte olan Türkler de diğer Gelinkayalılar idi. "Beyrut'a kaçak olarak gelenlerin çoğu bizim beldedendir. Çocuklarımızı okutabilmek için para kazanma peşindeyiz" demişlerdi. Geçen yıl haziranda Beyrut'ta Muhammed El-Emin Camii önünde sohbet ettiğim Türklerin hikâyesini sayın okuyucularıma aktarmıştım (26 Haziran 2005). Beyrut bombalanmaya başladığından bu yana geçen yıl Beyrut'ta rastladığım Midyatlı Türklerin ne yaptıklarını merak ediyordum. Gelinkaya Belediye Başkanı Mehmet Salih Altınkaynak'la konuştum. Başkan, Beyrut'tan yaklaşık 1500 Gelinkayalının değişik yollardan Türkiye'ye döndüğünü anlattı.Gelinkaya, Midyat'a 5 km uzaklıkta 1000 haneli bir belde.