Bu rakamlar Merkez Bankasının IMFye verdiği tablodan alınan rakamlar... Halbuki yaygın bir inanış vardır. "Türk halkının yurtdışındaki bankalarda en az 80 milyar doları, hayır - hayır en az 200 milyar doları vardır" denilir... İsteyen "tevatür"e inanır, isteyen "Merkez Bankası" rakamına inanır...Merkez Bankası, Hazineden, DİEden, Uluslararası Ödemeler Bankasından, IMFden topladığı bilgilere kendindeki bilgileri ekleyerek her yıl Türkiyenin toplam döviz varlıkları ile döviz yükümlülüklerini kağıda döker, hazırladığı tabloyu IMFye verirmiş.Anka Ekonomi Bültenini hazırlayan arkadaşlarım bu tabloyu bulmuşlar. Yayımladılar. Ben de bu tabloyu özetledim. Bu yazının altında sayın okuyucularıma sunuyorum.Bu tablonun teknik adı: "Türkiyenin uluslararası döviz pozisyonu". Bu tablonun amacı, "Türkiyeye yurtdışından gelen döviz ile, Türkiyenin yurtdışındaki döviz varlığının her yılki büyüklüğünü ortaya koymak. Türkiyenin döviz açığı ne kadar? Büyüyor mu? Küçülüyor mu? Onu izlemek.Türkiyenin dışarıdaki varlıkları, halkın mevduatı, bankaların parası. Türk müteşebbislerinin yurtdışındaki yatırımları, Türklerin yurtdışında satın aldıkları hisse senedi - tahvil gibi yatırımlardır.Bunların (kayda
Bugün Hazine kağıdının alternatifi Merkez Bankasının gecelik repo hesapları. Banka kendi parasını veya müşteri parasını gecelik olarak Merkez Bankasına yatırır ise, brüt yüzde 22, yıllık yüzde 24.6 oranında net getirisi var. Demek ki, Hazinenin kağıt satabilmesi, bononun yıllık birikimli net getirisinin yüzde 24.6nın üzerinde olabilmesi lazım. İşte onun içindir ki önceki gün Hazine, yüzde 26 faiz ile bono satabildi.Bir bankanın kredi verebilmesi için kredi faizinin, önce Merkez Bankasının gecelik repo faizinin birikimli getirisinin, sonra da Hazine bonosunun yıllık birikimli getirisinin üzerinde olması lazım. İşte onun içindir ki, tüketici kredilerinin birikimli yıllık faizi yüzde 31in üzerinde. Eğer bir banka topladığı parayı Merkez Bankasında gecelik repoya yatırarak birikimli yıllık yüzde 24.6 oranında faiz alabiliyor ise, mevduata bu oranın biraz altında ödeme yapabilir. İşte onun için, bankalar bir ay vadeli mevduata yüzde 22 brüt, yüzde 19.6 oranında faiz ödeyebiliyor...Bu uzun anlatımdan ortaya ne çıkıyor? Şu çıkıyor. Bugünkü faiz oranlarını Merkez Bankası belirliyor. Bütün faiz oranları Merkez Bankasının gecelik repo faizine göre oluşuyor. Merkez Bankası yönetimi, bir
Kemal Derviş, "IMFnin emir ve kumandasında 15 günde 15 yasa çıkarmaya çabaladığında" gürültü kopmuştu.Şimdiki hükümet TBMM, 15 Temmuzda tatile girmeden 10 günde 15 yasa çıkarmaya çalışıyor.Çünkü efendim, IMF, Dünya Bankası ve AB yönetimleri bu yasaların çıkmasını istiyor.Ankarada olan biteni çok iyi izleyen bir kardeşim sayesinde TBMMye "sipariş edilen" yasalarla ilgili listeyi derleyebildim. Bizim Anadoluda lokantalarda mutfağa sipariş verilir: "- Kes bi döner... Yağlı olsun... Yap bi salata... Sirkesi bol olsun..." İşte o misal... Günümüzde de IMF, TBMMye siparişi veriyor "Yap bi yasa... Dediğim gibi olsun!" ...Milletvekillerimiz hemen mutfağa giriyor, yalap şalap bir yasa yaparak, Cumhurbaşkanına imzaya yolluyor... (1) Pamukbank ile Halk Bankasının birleşmesi ve (2) Gelir İdaresi Başkanlığının kurulması ile ilgili 2 yasa tasarısı TBMM tatile girmeden çıkmaz ise IMF İcra Kurulu bizim "gözden geçirme raporu"nu onaylamayacak.(1) Ceza Yasası, (2) Yerel Yönetimler Reformu Yasası, (3) Belediyeler Yasası, (4) İl Özel İdaresi Yasası (kabul edildi), (5) Büyükşehir Belediyeleri Yasası, (6) Vergi Yasalarında Değişiklikler ile ilgili Yasa, (7) Kamu Yönetimi Temel Yasası, (8) Üretici
- Türk halkı "ABden ne istiyor?" Türk halkı "AB pasaportu ve serbest dolaşım istiyor. Serbest dolaşıma bağlı serbest çalışma hakkı istiyor."AB bu isteği cevaplamaya hazır değil. "Sadece Müslüman olduğu için değil, Türklerin yaşam tarzı, gelir düzeyi AB ülkelerindekinden çok farklı olduğu için buna hazır değil."- Türk işadamı, Türk politikacısı "ABden ne istiyor?" Türk işadamı, Türk politikacısı "ABnin Türkiyeye para akıtmasını, yıllık 10 milyar dolarlık döviz açığını kapatmasını, iç ve dış borç sorununu çözmesini, altyapı yatırımları ve tarım için yardım yapmasını istiyor."AB bu isteği cevaplamaya hazır değil. "Çünkü ABnin parası yok. AB ülkeleri kendi bütçe ve dış ticaret açıklarını kapatma çabasında." Türkiyeye para akıtabilecek durumda değiller. Türkiyenin iç ve dış borç sorununa bulaşmak istemiyorlar. Bu riski almaktan korkuyorlar...İşte bunun içindir ki, diğer AB üyelerine bu iki konuda (veya grupta) tanınan imkanlar "ileri bir tarihe ertelenerek" Türkiyenin üyeliğine "evet denilecek"...Gerçekte bu iki konu dışında Türkiye zaten "Avrupalı" olmuş durumda. Ekonomik ve sosyal açıdan başka sivri sorun kalmadı... Gümrük Birliği işliyor. "Para Birliği" dışında diğer şartlar ve
Bugün çalıştığım işyerinin yanındaki otoparktan çıkarken, 5 milyon lira yerine 10 milyon lira park ücreti istediler. Yüzde yüz zam yapılır mı diyerek itiraz edecek oldum. Devlet her şeye zam yapıyor, biz yapınca mı suç oluyor? Park ücretini ödeyemeyeceksen arabaya binme diyerek azarlandım. Bundan sonra işime otomobil ile gelip gidemeyeceğim ama otomobil için aldığım tüketici kredisinin taksidini nasıl ödeyeceğim? Ona dertleniyorum. Çünkü zamlar hesabımı alt üst etti." Dün ise DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü) haziran ayında Tüketici Fiyatları Endeksinin yüzde 0.13 oranında gerilediğini (açık anlatımıyla fiyatların azıcık da olsa ucuzladığını) açıkladı.Halkımız şaşırmış durumda. Halkımız kağıt üzerinde düşmüş görünen fiyatlara mı inanacak, yoksa cebinden çıkan paraya mı bakacak?Günlük yaşamda neyin fiyatının ne kadar arttığını gazeteler gümbür gümbür ilan ediyor. Ama hükümet cenahı (ve de hükümete hayranlık duyan, olan bitene sadece alkış tutan kesim) şimdi enflasyonun düşmesini bir yana bıraktı,fiyatların da gerilemeye başladığını iddia ediyor. Önceki gün genç bir hanım sokakta yürürken yolumu kesti. Ve başladı anlatmaya : "Şeker, doğalgaz, okul kitabı, muayene ücreti ve de benzin
Hemen herkesin bankada üç - beş kuruş mevduatı var. Onun için, neyin ne olduğunu anlatayım.1) Mevduat güvencesi sadece gerçek kişilerin tasarruf mevduatını kapsıyor. Ticari mevduat, güvence kapsamında değil.2) Güvence, Türkiyede çalışmasına izin verilen yerli ve yabancı bankalardaki mevduatı kapsıyor. Off - shore ile yurtdışındaki hesaplar için güvence yok.3) Güvence, "anapara + faiz" toplamı olarak 50 milyarla sınırlı. Açık anlatımıyla mevduat hesabında bulunan 50 milyara bu mevduata işleyen faiz eklenemeyecek.4) Bankalardaki döviz mevduatı (cari kurdan 50 milyar liraya kadar olan kısmı ile mevduat niteliğindeki altın depo hesaplarındaki altının (cari fiyattan 50 milyar liraya kadar olan bölümü) de TMSF güvencesinde.5) Güvence, banka başına 50 milyar olarak uygulanacak. Bir kişinin bir bankanın bir şubesinde birden fazla hesabı veya bir bankanın farklı şubelerinde farklı hesapları varsa bu hesaplar için ayrı ayrı 50 milyar liralık güvence yok. Bir bankada kaç mevduat hesabı olursa olsun, sadece bir hesabı için 50 milyar liralık güvence söz konusu.6) Ama bir gerçek kişi, birden fazla bankada ayrı ayrı hesap açtırmış ise, her bankadaki mevduatı için ayrı ayrı 50 milyar liralık
1990 yılında yüzde 9.4 oranında ekonomi büyümüştü. Ertesi yıl büyüme oranı yüzde 0.3e düştü. 1993 yılında yüzde 8.1e çıktı. 1994 yılında yüzde -6.1le dibe vurdu. 1995 - 1997 yılında ekonomi iyi derken, 1999 yılında gene yüzde -6.1le dibe indik. 2000 yılında yüzde 6.3le tepeye çıktık. 2001 yılında yüzde -9.5le gene dibi bulduk. Görülüyor ki, bizde istikrar denen şey yok. İniyor kayık, çıkıyor kayık. Bizim de başımız dönüyor.Ekonominin böyle iki sivri uç arasında (bir dipte - bir tepede) gidip gelmesi kötü bir şeydir. Normal olanı, belli bir gelişme çizgisinde istikrarın sağlanmasıdır.İşte ekonominin belli bir gelişme çizgisinde (inip - çıkmadan) yürümesini sağlayacak, politikalara "sürdürülebilir gelişme politikaları" deniliyor.Sürdürülebilir gelişme politikaları denilen şey, "değirmenin taşıma suyla döndürülmemesidir."Değirmenin dönmesi, giderek daha hızlı dönmesi, değirmeni döndüren suyun düzgün akmasına, azalmayıp artmasına bağlıdır.Üç beş kova su dökerek değirmenin çarkını döndürmek veya daha hızlı döndürmek mümkündür ama, taşıma suyla bunu sürdürmek imkansızdır...Bizim ekonomimizin çarkını döndüren kaynak da, "Türk lirası ve yabancı para"dır. Türk lirasını basar, piyasaya
Genelde Türkiyede iktisatçılar büyümenin "beklenen ölçülerin üzerine tırmanmasına" sevinemezler. Çünkü beklenen ölçülerin üzerine tırmanan "büyüme"nin (1) Sürdürülebilir olması mümkün değildir. (2) İthalatı artırır ve de bu nedenle döviz sorununa neden olur. Bizim bu yüzden canımız çok yandı. 1960lardan bu yana "iki yıl büyüme, üç yıl kriz - üç yıl büyüme, iki yıl kriz - bir yıl büyüme, bir yıl kriz" dönemi yaşaya yaşaya, canımız çıktı. 2004 yılının ilk üç aylık döneminde (1) Gayri safi milli hasıla - GSMH, yüzde 12.4, (2) Gayri safi yurtiçi hasıla - GSYİH, yüzde 10.1 oranında arttı.(1) GSYİH, ülkede (üç ay boyunca veya) bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerini gösterir. (2) GSMH ise dış aleme giden ve dış alemden (yurtdışından) gelen net faktör gelirlerinin GSYİHye eklenmesiyle (veya çıkarılmasıyla) bulunur. 2004 yılının ilk üç aylık döneminde GSYİHmizin (yurtiçinde 3 ayda ürettiğimiz mal ve hizmetlerin parasal katma değeri) yüzde 10.1 oranında büyümesinde sanayi üretiminin yüzde 10.3 oranındaki artışının dışında en büyük etken, ithalattaki patlama oldu. Ekonomi yılın ilk üç ayında büyüdü. Nasıl büyüdü, ne kadar büyüdü tartışmaları bir yana, büyüme çok iyi bir