<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Karaman'da irili ufaklı 20 bisküvi fabrikası, 8 makine fabrikası, 4 ambalaj fabrikası, 1 hijyenik üretim tesisi, 1 kâğıt peçete tesisi, 4 yem, 6 bulgur fabrikası, 1 otomotiv yedek parça fabrikası, 1 çimento, 3 tekstil, 1 cips, 1 boya fabrikası var. Niğde'ye girerken yolun iki tarafındaki tarlalar göz alabildiğine lahana tarlası. Karaman'a girerken ise, yolun iki tarafı fabrika dolu. Organize sanayi bölgesinde de 70 büyük fabrika var. Sanayi Odası Başkanı Yılmaz Özcihan 93 ülkeye ihracat yaptıklarını söylüyor. Karaman'daki makine fabrikaları, yabancı ülkelere anahtar teslimi, bisküvi, gofret, çikolata, kek, çiklet, cips fabrikası üretiyor, kuruyor.
Karaman'a Sümerbank İplik Fabrikası, Tekel "Suma" Fabrikası kurmuş. Diğer tesislerin tamamını Karamanlılar kendi öz kaynakları ile ortaya çıkarmış.
1964 yılında Karaman büyük yangın geçirince yurtdışına işçi göndermede Karamanlılara öncelik verilmiş. Böylece Almanya, Hollanda ve Fransa'ya yüz bin Karamanlı gitmiş. Onlar tasarruflarını Karaman'a yollamış. O tasarruflar fabrika olmuş. Tarla olmuş. Bahçe olmuş. Ama paraların yarısını da "üçkâğıtçılar" almış götürmüş. Yurtdışındaki Karamanlılar ile
Niğde Valiliği önünde kolumu yakalayan genç adam, döndü dolaştı, "Unutma ha!.." diyerek derdini tekrarladı durdu.Niğdeliler, "Rahmetli Ayhan Şahenk okul yaptı, kütüphane yaptı, burs verdi... Ama fabrika kuramadan öldü... Çocukları Filiz ve Ferit Şahenkin Niğdeye bir fabrika kurmalarını bekliyoruz" diyor.Niğdenin iki ürünü var: Elma ve patates.Avukat Uğur Karaca diyor ki, "Eskiden bir sandık Niğde elması 1 sarı lira (altın) edermiş. Şimdi 5 milyon liraya alıcısı yok. Çünkü dejenere oldu. Yenecek durumda değil. Buna karşılık İtalyanlar Niğdeye geldi. Binlerle dönüm araziye bodur elma fidanları dikti, onların yetiştirdiği elmanın sandığı yarım sarı lira ediyor. Tamamını da dışarıya satıyorlar."Eyüp Göktaş diyor ki, "18 dönümde 600 elma ağacım vardı. 100ünü çocuklar için bıraktım. 500ünü söktüm. Patates ekiyorum."Değirmenliden Sedat Alkay diyor ki, "7 dönümde 100 ağaçtan aldığım elmayı 3 milyar liraya sattım. 1.5 milyar borca gitti. Elmanın ilacı pahalı. Kendi para etmiyor."Patates ekenler ise ihracat olmadığından fiyatların düşmesinden yakınıyor. Celalettin Önder diyor ki, "40 dönümden 150 ton patates aldım. Ama mazot ve gübre param olmadığından daha dikimde bir bölümünün kilosunu 80
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Filiz Abla ile Ferit Abi'ye de ki, "Sağlık meslek lisesi mezunu Şaban Yatmaz 1997'den beri iş arıyor de... Ama unutma bunu mutlaka de!.."
Niğde Valiliği önünde kolumu yakalayan genç adam, döndü dolaştı, "Unutma ha!.." diyerek derdini tekrarladı durdu.
Niğdeliler, "Rahmetli Ayhan Şahenk okul yaptı, kütüphane yaptı, burs verdi... Ama fabrika kuramadan öldü... Çocukları Filiz ve Ferit Şahenk'in Niğde'ye bir fabrika kurmalarını bekliyoruz" diyor.
Niğde'nin iki ürünü var: Elma ve patates.
Avukat Uğur Karaca diyor ki, "Eskiden bir sandık Niğde elması 1 sarı lira (altın) edermiş. Şimdi 5 milyon liraya alıcısı yok. Çünkü dejenere oldu. Yenecek durumda değil. Buna karşılık İtalyanlar Niğde'ye geldi. Binlerle dönüm araziye bodur elma fidanları dikti, onların yetiştirdiği elmanın sandığı yarım sarı lira ediyor. Tamamını da dışarıya satıyorlar."
Eyüp Göktaş diyor ki, "18 dönümde 600 elma ağacım vardı. 100'ünü çocuklar için bıraktım. 500'ünü söktüm. Patates ekiyorum."
(2) İhracatçı olmayanlar diyor ki, "İhracat artışı devam ediyor. Demek ki, bugünkü döviz kurlarında da ihracat yapılabiliyor. Hatta ihracatta artış sağlanabiliyor. Bu nedenle dolar fiyatını yükseltmeye gerek yok. Hem de dolar fiyatı nasıl yükseltilebilir ki?"Bu sütunda genelde ihracatçıların görüşlerini ve bekleyişlerini sayın okuyucularıma aktarıyorum. Karşı görüşte olanlar, "ihracatçıların görüşlerine katılmayanlar" ise, şunları söylüyor:- İhracatçılarımız devamlı olarak dolar 1 milyon 700 bin lira iken aldıkları siparişleri gündeme getiriyor. Merkez Bankasının aylık ortalama dolar satın alış kuru 1 milyon 655 bin liranın üzerine çıkmadı. Dolar fiyatı sadece 2002 yılı Temmuz ayından 2003 yılı Nisan ayına kadar 10 ay 1 milyon 600 bin liranın üzerinde kaldı. Son 3 aydır 1 milyon 400 bin liralarda dolanıyor. İhracatçılarımız 3 aylık dönemlerde sipariş alıyor. Bu nedenle devamlı ve büyük zarar söz konusu olamaz.- İhracatçının tüm girdisi dolara bağlı değil. Kaldı ki, dolar ucuzlayınca dolar girdisi de ucuzluyor. İhracatçı için önemli olan kredi maliyeti. Doların düşmesi ile kredi maliyetleri de ucuzladı.Farklı görüşleri özetledim. Dolar fiyatındaki değişime bakarsanız ihracatçılar
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Şu günlerde iki farklı görüş çarpışıyor: (1) İhracatçı diyor ki, "Biz dolar 1 milyon 700 bin lira iken sipariş aldık. Dolar 1 milyon 400 bin liradan mal teslim ediyoruz. Büyük zarara uğradık. Bugüne kadar zararı sineye çektik. Artık gücümüz kalmadı. İhracat yapamayacağız. Bir şeyler yapılmalı ve dolar fiyatı yükseltilmeli."
(2) İhracatçı olmayanlar diyor ki, "İhracat artışı devam ediyor. Demek ki, bugünkü döviz kurlarında da ihracat yapılabiliyor. Hatta ihracatta artış sağlanabiliyor. Bu nedenle dolar fiyatını yükseltmeye gerek yok. Hem de dolar fiyatı nasıl yükseltilebilir ki?"
Bu sütunda genelde ihracatçıların görüşlerini ve bekleyişlerini sayın okuyucularıma aktarıyorum. Karşı görüşte olanlar, "ihracatçıların görüşlerine katılmayanlar" ise, şunları söylüyor:
- İhracatçılarımız devamlı olarak dolar 1 milyon 700 bin lira iken aldıkları siparişleri gündeme getiriyor. Merkez Bankası'nın aylık ortalama dolar satın alış kuru 1 milyon 655 bin liranın üzerine çıkmadı. Dolar fiyatı sadece 2002 yılı Temmuz ayından 2003 yılı Nisan ayına kadar 10 ay 1 milyon 600 bin liranın üzerinde kaldı. Son 3 aydır 1 milyon 400 bin liralarda dolanıyor. İhracatçılarımız 3
Las Vegasın kaderini "kanun şehri" olmak değiştirmiş. Las Vegasda her alanda kanun hakimiyeti var. Her şey kanuna bağlanmış. Ve de kanun "müsamahasız uygulanıyor". Kanuna uymayanın "kaşına gözüne bakılmıyor". Kanuna uymayanlar batıyor. Varını yoğunu kaybediyor. Hapse giriyor.İşte bu kanun hakimiyeti, müteşebbisi ve sermayeyi Las Vegasa çekiyor. Müteşebbis ve sermaye sahibi kanuna güvenerek "riske giriyor", büyük yatırımlar yapıyor.Steve Wynn, her biri 3 bin 500 odalı, Mirage ve Bellagio gibi büyük tatil tesislerini yaparak "çoluk çocuk tüm aileyi" Las Vegas şehrine "tatil, alışveriş, eğlence ve oyun için" çekme modelini başlatan müteşebbis. Şimdilerde "Le Reve" adı ile 4 bin yataklı dünyanın en lüks otelini tamamlamak üzere.Eskiden Las Vegasa sadece erkekler kumar oynamaya gelir, kumarda ve fuhuşta paralarını bitirir, soyulur, dayak yer gidermiş.Şimdi çoluk çocuk aile tatile geliyor. Büyük tesislerde çocuklar için programlar var, kadınlar alışveriş yapıyor, erkekler de isterler ise oyun oynuyor...Bunları neden uzun uzun anlatıyorum? Şunun için... İşte bu Steve Wynn isimli işadamı, (kumarhanelerin açık olduğu dönemde) İstanbulda büyük bir tatil, eğlence ve oyun merkezi inşaa
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Steve Wynn, dünyanın kumar ve eğlence merkezi Las Vegas'ın kaderini değiştiren, Las Vegas'ı "kumar ve fuhuş" şehri olmaktan kurtaran "tatil, alışveriş ve kumar" şehri haline getiren adam.
Las Vegas'ın kaderini "kanun şehri" olmak değiştirmiş. Las Vegas'da her alanda kanun hakimiyeti var. Her şey kanuna bağlanmış. Ve de kanun "müsamahasız uygulanıyor". Kanuna uymayanın "kaşına gözüne bakılmıyor". Kanuna uymayanlar batıyor. Varını yoğunu kaybediyor. Hapse giriyor.
İşte bu kanun hakimiyeti, müteşebbisi ve sermayeyi Las Vegas'a çekiyor. Müteşebbis ve sermaye sahibi kanuna güvenerek "riske giriyor", büyük yatırımlar yapıyor.
Steve Wynn, her biri 3 bin 500 odalı, Mirage ve Bellagio gibi büyük tatil tesislerini yaparak "çoluk çocuk tüm aileyi" Las Vegas şehrine "tatil, alışveriş, eğlence ve oyun için" çekme modelini başlatan müteşebbis. Şimdilerde "Le Reve" adı ile 4 bin yataklı dünyanın en lüks otelini tamamlamak üzere.
Eskiden Las Vegas'a sadece erkekler kumar oynamaya gelir, kumarda ve fuhuşta paralarını bitirir, soyulur, dayak yer gidermiş.
Sayın okuyucularım, sayın halkım... "Napalım 850 trilyon değil de 11 katrilyon para gitmiş ise... Sağlık olsun..." diyemeyiz... Bu paraları biz ödeyeceğiz... 850 trilyon lirayı ödemek başka, 11 katrilyon lirayı (yaklaşık 8 milyar doları) ödemek başka.Diyelim ki hırsız bu paraları götürdü... İyi de... Toplam mevduatın nerede ise onda biri para götürülürken, bankaları gözetlemekten, denetlemekten sorumlu (1) Hazine, (2) Merkez Bankası, (3) BDDK denilen özel ve özerk kuruluş ne yapıyor?Bir banka, Türkiyedeki toplam mevduatın onda biri büyüklükte parayı kayda kuyda geçirmeden başka yerlere kaydırıyor, kimsenin haberi olmuyor... İnanılacak durum değil... Bu para çuval ile taşınmaz. Kasalara sığmaz. Mutlaka bir yerden Türk lirası veya döviz olarak geçer... Nasıl olur da bunu kimse göremez...Ama görmemekte ısrar eder ise görmez... Gözünü kapar... Çünkü burası Türkiye abicim...Bakınız size iki çarpıcı olay:(1) BDDK, bankalarımızın mali tablolarının gerçek durumu yansıtıp yansıtmadıklarını kontrol etmek için "üçlü denetim" uyguladı. (a) Bağımsız denetim kuruluşları bankaların hesaplarını denetledi. (b) BDDKnın görevlendirdiği bir bağımsız denetim kuruluşu hesapları ikinci defa denetledi.