Kredili satışlar piyasayı canlandırıyor

28 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Bankalar tüketici kredisine aylık yüzde 3.5 dolayında faiz uyguluyor. Bu yıllık yüzde 53 bileşik faiz demektir. Bir yıl vade ve aylık ödeme şartı ile 100 lira borçlanan (aylık ödemelerle borcu kademeli olarak azaldığından) bir yıl sonra 128 lira ödüyor...
Bazı bankalar kredi kartı borçlarının her ay yüzde 20'sini tahsil ederek borcu 5 aya yayabiliyor. Bu durumda kredi kartı ile borçlanan beş ayın sonunda faiz ve anapara olarak 100 liralık harcamanın karşılığı olarak bankaya 120 lira ödüyor.
Kredi kartı ile borçlanarak borcunu ödeyemeyen ise, perişan oluyor. Yüzde 200 yıllık gecikme faizi ile 100 liralık borç bir yıl sonra 301 lira oluyor.
Merkez Bankası'nın açıklamalarına göre halkımızın mevduat bankalarından kullandığı tüketici kredileri 4.5 katrilyon liraya, bankalardan alınan kredi kartlarının kullanımı nedeniyle oluşan borçların toplamı 5.5 katrilyon liraya ulaşmış durumda.
Bu rakamlar ödenmemiş borçların rakamıdır. Bankalar eski borçlular ödedikçe yeni müşterilere kredi veriyor... Açık anlatımıyla sistem devamlı bir emme basma tulumba gibi piyasaya "satın alma gücü/talep" basıyor.

Yazının Devamı

Gelir artmıyor ama piyasa canlanıyor

27 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Göstergelere göre talep hızla artıyor, piyasa canlanıyor. İhracat artışına iç talepteki patlama da eklenince piyasada hareket hızlandı. Piyasanın canlanması, üretimin artması talep artışına bağlıdır. İç talep ise gelir artmadan artmaz. Gelir ise üretim artışı ile artar. Açık anlatımıyla gelir - üretim ilişkisi "yumurta - tavuk" ilişkisine benzer.
Açıklanan rakamlara göre 2002 Eylül ayında başlayan talep artışı hızlanmış durumda. Talep artışı nedeniyle hem içeride sanayi üretimi artıyor, hem ithalat artıyor.
İyi de bu talep artışının ardında ne var? Kimin geliri nasıl arttı da kim harcamalarını artırmaya başladı?
Tarım kesiminin gelirinde artış yok, işçi ve emekli kesiminin gelirinde artış yok.
Memurların geliri ancak enflasyon dolayında artıyor.

Yazının Devamı

Tarımdaki gerileme milli geliri küçültüyor

26 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
IMF istemiyor... Zaten bizim bütçeye de yük oluyordu. Buğdayı pahalı alıyorduk. Fındığı denize döküyor, tütünü yakıyorduk. Pancardan yapılan şekeri satacak yer bulamıyorduk... İyi oldu işte... Bundan sonra tarıma ucuz kredi de yok, gübre de yok, destekleme de yok. Çiftçi başka şey eksin efendim!.."
Şimdi en moda söylem bu... Çiftçinin durumundan söz edenler ve çiftçi ne yapacak diyenler hemen azarlanıyor. "Tembel çiftçinin, para etmeyen ürününü devlet satın alsın da faturayı şehirliye mi ödetsin?.. Çiftçi dalkavukluğu yapmayın..." deniliyor.
Türkiye'nin nüfusunun yüzde 80'i kırsal alanda yaşıyordu. Çiftçi aç kaldı. Kente göç etti. Şimdi nüfusun yüzde 60'ı kentlerde yaşıyor. Çiftçiyi biraz daha aç bırakırsak yakında nüfusun yüzde 80'i kentlerde yaşar hale gelecek.
Bitmedi. Bizim 70 milyon nüfusun sadece 20 milyonu çalışıyor. Bu 20 milyonun 7 milyonuna yakını tarım üretimi yapıyor. Tarım çöktükçe toplam istihdamda büyük ağırlığı olan "aktif nüfus" işsizler ordusuna katılıyor.
Bitmedi. Bizim milli gelirimiz içinde tarımsal üretimin payı (yaratılan katma değer) giderek küçülüyor ama, gene de önemli ölçüde. Milli gelirin içinde sanayinin payı yüzde

Yazının Devamı

Sipariş 1.700.000 TL Teslimat 1.390.000 TL

25 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Genç adam, "Başkalarına bir şey söyleyemem ama... Sizden bunu hiç beklemezdim..." diyerek üzerime yürüyünce "korkmadım" diyemem...
Cumartesi akşamı Bodrum'da arkadaşımın otomobilini park ettiği yerden çıkarmasını bekliyordum. O sırada otoparktan çıkmakta olan devasa boyutta pırıl pırıl bir arazi aracı dikkatimi çekti. Direksiyonda sarışın genç ve güzel bir hanım, arka koltukta sevimli ufak bir çocuk oturuyordu. Arazi arazı "zınk" diye önümde durdu. Hanımın yanında oturan genç adam araçtan indi. Bana doğru yürüdü. Ve de, "Başkalarına bir şey söyleyemem ama... Sizden bunu hiç beklemezdim" dedi... Ne yapacağımı şaşırdım. O anda "Acaba direksiyondaki hanıma baktığım için mi bozuldu... Yoksa lüks arazi araçları ile berbere giden hanımları yazdığım için mi bana kızgın?" diyerek paniğe uğradım. Ne söyleyeceğimi bilemezken genç adam devam etti. "Gözünüz aydın olsun... Dün dükkanı kapadım. Şimdi beş yüz kişi işsiz... Bundan sonra ben Bodrum'da para yiyeceğim. Ama o beş yüz işçi aç kalacak, ekonomi zarar edecek..."

O sırada direksiyondaki hanım arazi aracını yana çekmiş, pencereyi açmış bizi izliyor. Karım ve arkadaşlarım "Ne oluyor, ne bitiyor?" diyerek

Yazının Devamı

Otelciler "yerli / yabancı farkı yok"diyor

24 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment> Bodrum'da yabancı turiste 19 euroya oda satan ve de otellerin çoğunun yerli turistlerden daha fazla ücret istediklerini yazmıştım.
Turizm yayıncısı Ekin Yazım Grubu Araştırma Birimi sorumlusu Fehmi Köfteoğlu değindiğim konulara açıklık getirmek için bilgi ve rakam gönderdi.
Fehmi Köfteoğlu diyor ki:
(1) Her ülkede zaman zaman uygulanan "promosyonlu satış fiyatları" ile katalog fiyatları birbirine karıştırılıyor. Promosyon fiyatını esas alarak "Türkiye ucuza satılıyor" demek doğru değildir. Beş yıldızlı bir otel promosyon için her şey dahil 19 euroya özel bir fiyat uygulayabilir. Uçak ile gidiş - dönüş 5 yıldızlı tesiste bir haftalığına her şey dahil 200 - 300 dolara satılan tatil paketleri vardır. Ama bunlar özel durumlar için uygulanan "promosyon" fiyatlarıdır.
Aynı şekilde dünyanın en pahalı şehirlerinden Paris'e İstanbul'dan gidiş - dönüş 269, Budapeşte'ye, 229, Mısır'ın Şarm el Şeyh bölgesine ve Dubai'ye 249 euroya uçakla gidiş - dönüş 3 - 6 günlük tatil imkanı vardır. Bu tür ilanlar her gün gazetelerimizde yer almaktadır.
Eğer 5 yıldızlı oteller her şey dahil günlüğü 19 eurodan satılır duruma düşmüş olsa turizm sektörü nasıl ayakta kalır?

Yazının Devamı

Özel üniversitede eğitim 100 bin dolar

23 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Adı çok duyulan özel üniversitelerimizde bir öğrencinin diploma almasının faturası 100 bin dolara ulaştı.
Adı çok duyulan özel üniversitelerimiz, İngilizce ağırlıklı eğitim programları yürütüyor. Bu nedenle 4 yıllık üniversite lisans eğitimi öncesi 1 yıllık dil eğitimi programı uygulanıyor. Böylece eğitim süresi 5 yıla çıkıyor. Adı çok duyulan üniversitelerimizin kampüsleri (öğretim tesisleri) genelde yerleşim bölgelerine uzak. Bu nedenle öğrenciler kampüste yatıp kalkmak, yemek içmek zorunda.
Bir yıllık eğitim ücreti ile yurt ve yemek parası olarak üniversite veznesine öğrenci başına 14 bin dolar dolayında para yatırılıyor. Ders kitabı ve yaşam gideri olarak da ayda 500 dolar gerekiyor. Bunun anlamı bir öğrencinin 5 yıllık lisan eğitimini tamamlamasına kadar ödenecek toplam 100 bin dolarlık fatura demektir.
Adı çok duyulan üniversitelerimiz kampüslerine büyük yatırım yaptı. Bu kampüsler şimdilerde 5 yıldızlı tatil köyü gibi. Alışveriş merkezlerinden kafeteryalarına, spor ve sağlık merkezlerinden kulüplerine kadar her şeyleri var.
Burada bir konuya açıklık getirmek gerekir. Öğrenciler büyük fatura ödüyor da, adı çok duyulan vakıf üniversiteleri

Yazının Devamı

Pamuk üretmiyoruz ithal ediyoruz

22 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Bir zamanlar üretilen pamuğu nerelere satacağımızı, hele hele GAP bölgesinde üretim başlayınca pamukları ne yapacağımızı dert edinirdik.
Şimdilerde ise pamuk açığını nasıl kapatacağımızı düşünüyoruz. Çünkü sanayiin yıllık pamuk talebi 1 milyon 300 bin ton. Buna karşılık üretim 850 bin ton. Her yıl 500 bin ton pamuk ithal ederek 600 milyon dolar para ödemeye mecburuz.
Çiftçiye ödenen fiyatlar yeterli olmadığından çiftçi pamuk üretmiyor. Çiftçimize ödenen fiyat yükseltilir ise, bu defa da sanayici bizim çiftçimizin pamuğunu kullanacak yerde pamuğu ithal ediyor. İthalatı sınırlamak için gümrük yükseltildiğinde ise sanayicinin maliyeti artıyor. Tekstil ve giyim sanayiin ihracat şansı engelleniyor.

Birlikler fiyat açıklayamıyor

Yazının Devamı

OHAL teşviki unutuldu (...ve de uyutuldu)

21 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Recep Tayyip Erdoğan söz verdi. AKP'nin "Acil Eylem Planı"nda "yapılacak" denildi... Ama ne yazık ki, OHAL bölgesindeki yatırımların ve istihdamın teşviki unutuldu. OHAL bölgesi halkı "laf ile" uyutuldu.
Yapılacak olan "yeni" bir şey değildi. Yapılacak olan "süresi dolan" kanunu uzatmaktan ibaret idi.
1998 yılı başında OHAL (olağanüstü hal) bölgesinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde vergi teşvikleri uygulamak ve yatırımlara bedelsiz kamu arsa ve arazisi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkanlarını artırmak amacıyla bir kanun çıkarıldı. 4325 sayılı bu kanunun 31.12.2002 tarihine kadar geçerliği olan bir kanundu.
Kanun, OHAL bölgesinde yatırımların ve istihdamın teşviki için özet olarak şu imkanları sağlıyordu:

Yazının Devamı