<#comment>#comment>Hayata dönüş başladı dedi isek sanmayınız ki, her şey düzeldi... Eski güzel günler gelmek üzere... Doğru anlatım şudur... Henüz yağmur başlamadı ama, damlamaya başladı... İnşallah böyle gider... Damlayan hava yağmura dönüşebilir... Kuraklıktan inleyen insanların yüzü gülebilir...
Şimdi hemen itiraz sesleri yükselecek... "Yok yavuuu... Hani nerede o damlalar?.. Bizim bahçeye henüz hiçbir şey damlamadı..."
El cevap: "Doğrudur... Sizin bahçeye henüz damlamamış olabilir ama, komşu bahçenin sahibi benim bahçeme damladı diyor..." Eğer yağmur bulutları dağılmaz ise, bugün komşunun bahçesine damlayan yarın da sizin bahçeye damlar... Öbür gün de damlalar yağmura dönüşür...
Berber, ‘kıpırdama var’ dedi
Bu girişten sonra biraz da piyasanın içinden iç açıcı haberler vereyim... Dün berbere gittim. Berberim Mehmet Demirkol, "Hoca" dedi... "Allah’a şükür işlerde bir kıpırdama var. Eskisi gibi değiliz... Yani o eski parlak günlerdeki gibi de değiliz, o kötü günlerdeki gibi de değiliz. Ama istikrar yok... Bir hafta müşteri sırada bekliyor... Ertesi hafta ortalık tenhalaşıyor... Bir ara ümidi kaybetmiştik... Şimdi iyi olacak inşallah diyerek bekliyoruz."
Ölçü olarak kabul edilecek yıllar 1998 ve 1999 yıllarıdır. Görülen o ki, 2002 yılının ortalarına doğru, talepte normal yılların (1998 ve 1999 yıllarının) talep çizgisini yakalayacağız." Hayata dönüş başladı diyen Cem Boyner ne demek istediğini şöyle açıklıyor: "2000 yılı Türkiye için anormal bir yıl idi. İnsanlar çılgınca tüketmeye çalıştı. Nasıl ödeyeceğini düşünmeden döviz ile, Türk lirası ile borçlanan ve de iki yılın, üç yılın ötesindeki gelirine güvenerek açıldıkça açılan halk anormal bir tüketim içine girdi. 2001 yılında ise, tam tersi oldu. Bir yıl önce borçlanarak gereğinden fazla tüketenler ortalıktan kayboldu. Yıl içinde ise kaybedenler, geliri azalanlar piyasadan çekildi. Belli imkanı olanlar, "yarın başımıza bir şeyler gelebilir" endişesi ile paralarının üzerine yattı. Piyasa öldü. Bu nedenle 2001 yılındaki çılgın talebi de 2001 yılındaki çöküntüyü de ölçü kabul edemeyiz. Harcamalar geçen yılın üzerinde Benkar (Tüketici Finansmanı ve Kartı Hizmetleri) adını taşıyan bir kuruluş bu kart sistemini işletiyor. Dolayısıyla günlük olarak bu kartlarla tüketicinin ne kadar alışveriş ettiği, kaç liralık mal satıldığı izlenebiliyor.Açıklamalara göre, şu günlerdeki alışverişlerde
<#comment>#comment>
Hayata dönüş başladı’ diyen Cem Boyner ne demek istediğini şöyle açıklıyor: "2000 yılı Türkiye için anormal bir yıl idi. İnsanlar çılgınca tüketmeye çalıştı. Nasıl ödeyeceğini düşünmeden döviz ile, Türk lirası ile borçlanan ve de iki yılın, üç yılın ötesindeki gelirine güvenerek açıldıkça açılan halk anormal bir tüketim içine girdi. 2001 yılında ise, tam tersi oldu. Bir yıl önce borçlanarak gereğinden fazla tüketenler ortalıktan kayboldu. Yıl içinde ise kaybedenler, geliri azalanlar piyasadan çekildi. Belli imkanı olanlar, "yarın başımıza bir şeyler gelebilir" endişesi ile paralarının üzerine yattı. Piyasa öldü. Bu nedenle 2001 yılındaki çılgın talebi de 2001 yılındaki çöküntüyü de ölçü kabul edemeyiz.
Ölçü olarak kabul edilecek yıllar 1998 ve 1999 yıllarıdır. Görülen o ki, 2002 yılının ortalarına doğru, talepte normal yılların (1998 ve 1999 yıllarının) talep çizgisini yakalayacağız."
Cem Boyner’in üç farklı gelir kesimine hitap eden, üç farklı pazarlama kanalı var: Beymen Mağazaları, Benetton Mağazaları ve Çarşı Mağazaları. Bunlar dışında çok sayıda mağazadan taksitli alışverişe imkan tanıyan "Advantage Card" ismini taşıyan bir "plastik kart"
Unutmayınız, büyümenin başlaması yani üretimin artması için üretilecek malın iç ve dış talebinin olması gerekir. Dış talep göstergesi ihracattır. İhracat tek başına büyümeyi sağlayamaz ama, ihracatçıların çabalarının sonucu mart ayı sonunda bir yıl önceye göre yüzde 18.3 oranında artış gösteren ihracat sayesinde, üretim bugünkü çizgisini koruyabiliyor.İhracatın daha fazla artması ve ihracata dayalı olarak büyümenin harekete geçmesi gerçekçi bir bekleyiş olamaz.Kalıyor geriye, iç talepteki uyanma...Gazetelere yansıyan haberlere göre Bakanlar Kurulunda büyüme konusu tartışılırken Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Aksilik olmazsa gidişatı olumlu buluyorum. Programdan taviz vermeden büyüyoruz" demiş. Demiş de, programdan taviz vermeden nasıl büyüdüğümüzü açıklamamış. Kısa sürede imalat sanayiinde büyümenin başlayıp başlamadığını ortaya koyacak göstergeler, (1) Ara malı ve yatırım malı ithalatındaki artış, (2) Sanayiin elektrik enerjisi kullanım rakamındaki yükselme, (3) Kapasite kullanım oranlarının tırmanışa geçişidir. Bu göstergelerin üçü de imalat sanayiinde büyümenin başladığı konusunda bir işaret vermiyor. Pembe rüya seviyoruz (1) Ya hükümet muslukları gevşetecek, kamu harcamalarını
<#comment>#comment>Kısa sürede imalat sanayiinde büyümenin başlayıp başlamadığını ortaya koyacak göstergeler, (1) Ara malı ve yatırım malı ithalatındaki artış, (2) Sanayiin elektrik enerjisi kullanım rakamındaki yükselme, (3) Kapasite kullanım oranlarının tırmanışa geçişidir. Bu göstergelerin üçü de imalat sanayiinde büyümenin başladığı konusunda bir işaret vermiyor.
Unutmayınız, büyümenin başlaması yani üretimin artması için üretilecek malın iç ve dış talebinin olması gerekir. Dış talep göstergesi ihracattır. İhracat tek başına büyümeyi sağlayamaz ama, ihracatçıların çabalarının sonucu mart ayı sonunda bir yıl önceye göre yüzde 18.3 oranında artış gösteren ihracat sayesinde, üretim bugünkü çizgisini koruyabiliyor.
İhracatın daha fazla artması ve ihracata dayalı olarak büyümenin harekete geçmesi gerçekçi bir bekleyiş olamaz.
Kalıyor geriye, iç talepteki uyanma...
Gazetelere yansıyan haberlere göre Bakanlar Kurulu’nda büyüme konusu tartışılırken Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Aksilik olmazsa gidişatı olumlu buluyorum. Programdan taviz vermeden büyüyoruz" demiş. Demiş de, programdan taviz vermeden nasıl büyüdüğümüzü açıklamamış.
<#comment>#comment>Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) 2001 yılında, bir yıl önceye göre yüzde 7.4 oranında. Gayri safi milli hasıla (GSMH) 2001 yılında, bir yıl önceye göre yüzde 9.4 oranında küçüldü.
GSYİH’nin küçülmesinin nedeni 2001 yılında mal ve hizmet üretiminin azalmasıdır.
GSMH’nin (ki buna genelde milli gelir diyoruz) küçülmesinin nedeni ise, GSYİH’nin (üretimin) azalmasına ek olarak, yurtdışından gelen gelirin azalması, yurtdışına giden gelirin artması, sonuç olarak ülkeden yurtdışına net gelir çıkışı olmasından. Bu olumsuz tablo üzüntü yaratıyor.
O halde tabloyu düzeltelim. Küçülmeden büyümeye geçelim. Küçülmeden büyümeye nasıl geçeceğiz?
(1) Madem ki, GSYİH’deki yüzde 7.4 oranındaki küçülmenin nedeni mal ve hizmet üretimindeki azalmadır, o halde küçülecek ve fakirleşecek yerde büyümek ve zenginleşmek için üretimi artıralım.
<#comment>#comment>Milli gelir bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değeridir. Kayıt içi, kayıt dışı ayrıcalığı olmadan ülkede bir yıldaki üretim belirlenir. Sonra cari fiyat ile bu üretimin değeri ölçülür ve milli gelir ortaya çıkar.
2000 yılında o yılın fiyatları ile (cari fiyatlar ile) milli gelir 125.9 katrilyon TL idi. 2001 yılında gene cari fiyat ile (2001 yılı fiyatlarıyla) 181.4 katrilyon TL oldu. Cari fiyatlarla karşılaştırma neyin ne olduğunun anlaşılmasına imkan vermez. Çünkü 2001 yılında milli gelir hesabına giren mal ve hizmetlerin fiyatı yüzde 57.8 arttı.
İşte bunun için milli gelir rakamlarını yıllık enflasyondan arındırılarak belli bir yılın (1987 yılının) fiyatına dönüştürülür. 1987 yılı fiyatıyla milli gelir 2000 yılında 118.9 trilyon lira idi. 2001 yılında 110.0 trilyon liraya düştü. Bu değişimin (kabaca üretimin) yüzde 9.4 küçüldüğünü, ülkenin fakirleştiğini ortaya koyuyor.
Milli gelir dediğimizde biz genelde gayri safi milli hasıla (GSMH)'dan söz ediyoruz. GSMH, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) rakamına o yıl yurtdışına giden ve yurtdışından gelen net faktör gelirlerimizin eklenmesi veya çıkarılması ile ortaya çıkar. Basit
<#comment>#comment>Otomobil üretimi önemli bir sanayi dalı olmaya başlayınca, üreticiler halkın ilgisini çekmek, ürünlerini tanıtmak için otomobil yarışları düzenlemeye başladı. Bu konudaki ilk önemli teşebbüs 1911 yılında ABD'nin Indianapolis kentinde başlayan ve ‘Indy 500’ diye adlandırılan otomobil yarışları oldu. Beş yüz mil (805 km.) uzunluktaki oval asfalt pistte, özel çizim, lastikleri açıkta dönen, sürücü yeri açık, motorları arkaya yerleştirilen otomobiller yarıştırıldı. Dünyadaki otomobil sanayiinin gelişmesine farklı güçlerde, farklı yapılarda otomobillerin ortaya çıkması ile bu yarışlar gruplandırıldı. Bu gruplara "Formula" adı verildi. Her Formula'da yarışacak otomobiller için özel şartlar belirlendi.
Önceleri otomotiv sanayiindeki kuruluşların, (motor üreticilerinin, yan sanayi üreticilerinin, lastik üreticilerinin) ve de çizim ustalarının (designer'ların) becerilerini ortaya koyması nedeniyle otomotiv sanayii kuruluşları için önem taşıyan ve bu kuruluşlarca desteklenen yarışlar, zamanla yarış otomobillerinin üzerine konulan reklamlar nedeniyle reklam verenler tarafından desteklenmeye başladı.
"Formula 1" adı ile değişik ülkelerde düzenlenen otomobil