<#comment>#comment>"Bayram değil, seyran değil eniştem beni neden öptü" diye bir deyim vardır ya... İşte o biçim... Ne oldu da karlı bi kış günü, sabahın saat 06.00’sında Prof. Dr. Erdoğan Alkin yatağından kaldırılarak gözaltına alındı? Prof Dr. Erdoğan Alkin İÜ İktisat Fakültesi’nin dekanlık sorumluluğunu taşıyan bir bilim adamıdır. Bir kamu bankası olan Emlak Bankası’nda da üniversitenin izni ile, bir süre yönetim kurulu üyesi olarak sorumluluk üstlendi... İstifa ederek görevinden ayrıldığından bu yana değişik mahkemelerde değişik davaları sürüyor. Çünkü Emlak Bankası’nın bir geleneği var: Her yönetim değişiminde yeni gelenler eski gelenleri mahkemeye veriyor. Emlak Bankası yönetiminde sorumluluk üstlenip de hakkında dava açılmamış kimse yok.
Emlak Bankası’nın geçmişinde hiç mi yolsuzluk yok, usulsüzlük yok?.. Vardır herhalde!.. Kamuoyu Emlak Bankası’nın çok kişi ve kuruluşa çizgi dışı imkan sağladığına ve para akıttığına inanmış durumdadır. Ama geliniz görünüz ki, geçmiş yönetimler için açılan davaların mahkemelerde yıllar boyu devam etmesi ve hiçbir sonuç vermemesi, sap ile samanın ayrılmasını imkansız hale getiriyor.
Bu durumda Emlak Bankası’ndan her kredi kullananın
Şu kış gününde halkımız iş derdinde, aş derdinde... Geliniz görünüz ki halkımızın işini, aşını konuşan yok. Önce "bankaları kurtaralım, sonra halkı kurtarırız" diyorlar.Bankalarla ilgili tartışmalar "kayıkçı kavgası"na dönüyor. Eskiden İstanbulda Eminönü - Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş. Hiç yoktan çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş. Kavga çıkınca etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmiş...Bu yalancı kavga daha sonra denizden karaya taşınmış... Halkı çarpmayı meslek edinen yankesiciler, "Yeni Cami" önünde kayıkçı kavgası benzeri "yalancı kavgalar" ile halkı çevrelerine toplayıp "soymayı adet edinmiş".Sayın halkım, bu kayıkcı kavgasına katılanların her birinin maksadı farklıdır...(1) Kavgaya girenlerin bir bölümünü, "Ona daha fazla verecekler, bana daha az verecekler... Veya hiç vermeyecekler... Bana da versinler..." derdinde.(2) Bir bölümü, "Yaraları tedavi ederek hastaları iyileştirmenin ne gereği var... Bıraksınlar da ölsünler... Piyasa temizlensin... Rakipler azalsın...
<#comment>#comment>Bankalarla ilgili tartışmalar halkı bıktırdı. Halk bu tartışmaların nedenini anlayamıyor ama anladığı bir şey var... Ne zaman bankacılık tartışması gündeme gelse, sonunda halkın önüne bir fatura konuluyor. Bu faturayı da halk ödüyor...
Şu kış gününde halkımız iş derdinde, aş derdinde... Geliniz görünüz ki halkımızın işini, aşını konuşan yok. Önce "bankaları kurtaralım, sonra halkı kurtarırız" diyorlar.
Bankalarla ilgili tartışmalar "kayıkçı kavgası"na dönüyor. Eskiden İstanbul’da Eminönü - Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş. Hiç yoktan çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş. Kavga çıkınca etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmiş...
Bu yalancı kavga daha sonra denizden karaya taşınmış... Halkı çarpmayı meslek edinen yankesiciler, "Yeni Cami" önünde kayıkçı kavgası benzeri "yalancı kavgalar" ile halkı çevrelerine toplayıp "soymayı adet edinmiş".
Sayın halkım, bu kayıkcı kavgasına katılanların her birinin maksadı farklıdır...
(1) Kavgaya
Bağımsız Film deyimi, "büyük stüdyolar" dışında yapılan filmler için kullanılıyor.Büyük stüdyolar denilince akla ilk gelenler Hollywood stüdyoları. Daha sonra da, başka ülkelerdeki benzer stüdyolar.Büyük stüdyolar, özellikle Hollywood stüdyoları çok sayıda izleyiciye dönük büyük bütçeli filmler yapıyor. Yapımcılar bu tür filmlere 3 milyar dolar - 15 milyar dolar para yatırıyor. Para yatıranlar ise riski göze almıyor. Senaryo, her milletten, her yaştan, her gelir grubundan insanın hoşuna gidecek şekilde belli yazarlara yazdırılıyor. Artistler her milletten, her yaştan izleyicinin beğendiği belli artistlerden seçiliyor. Filmlerin tek amacı çok seyirciye ulaşılarak yatırılan paranın geri alınması ve de yapımcıların para kazanması oluyor. Bu durumda büyük stüdyolardan çizgi dışı filmlerin çıkması imkansız hale geliyor. Yeni, cesur yapımcılar yepyeni konular, yeni artistler bu büyük stüdyolarda iş yapma şansı bulamıyor. Son yirmi yıldır dünyada "Bağımsız Film" (Independent Film) diye bir deyim duyulmaya başlandı. Çizgi dışı filmler için yeni pazar Bunlara, (Hollywood'dan ve de benzeri büyük stüdyolardan) "Bağımsız Sanatçılar", bunların yaptıkları filmlere de, "Bağımsız Filmler" adı
<#comment>#comment>Son yirmi yıldır dünyada "Bağımsız Film" (Independent Film) diye bir deyim duyulmaya başlandı.
Bağımsız Film deyimi, "büyük stüdyolar" dışında yapılan filmler için kullanılıyor.
Büyük stüdyolar denilince akla ilk gelenler Hollywood stüdyoları. Daha sonra da, başka ülkelerdeki benzer stüdyolar.
Büyük stüdyolar, özellikle Hollywood stüdyoları çok sayıda izleyiciye dönük büyük bütçeli filmler yapıyor. Yapımcılar bu tür filmlere 3 milyar dolar - 15 milyar dolar para yatırıyor. Para yatıranlar ise riski göze almıyor. Senaryo, her milletten, her yaştan, her gelir grubundan insanın hoşuna gidecek şekilde belli yazarlara yazdırılıyor. Artistler her milletten, her yaştan izleyicinin beğendiği belli artistlerden seçiliyor. Filmlerin tek amacı çok seyirciye ulaşılarak yatırılan paranın geri alınması ve de yapımcıların para kazanması oluyor. Bu durumda büyük stüdyolardan çizgi dışı filmlerin çıkması imkansız hale geliyor. Yeni, cesur yapımcılar yepyeni konular, yeni artistler bu büyük stüdyolarda iş yapma şansı bulamıyor.
İşte bu tabloda, büyük stüdyolar dışında çizgi dışı filmler yapma arayışı ortaya çıktı. Çok küçük bütçelerle, 20 bin dolar, 100 bin
Ama... Ama... Yapamıyorlar... Çünkü ne yapacaklarını bilemiyorlar. Uluslarüstü sigara tekellerinin istekleri doğrultusunda ve de IMF talimatı ile hazırlanan, Türkiyede tütün ekimine son vermeyi hedef alan kanunu Cumhurbaşkanı veto etti ama, koalisyon ortakları Ecevitin ABD seyahati öncesi hiçbir değişiklik yapmadan kanunu Meclisten ikinci defa geçirdi. Bu kanun tütün ekicisini kaderi ile baş başa bırakıyor. "İster ek, ister ekme... Malını satabilirsen satarsın, satamazsan satamazsın... Ne halin var ise gör" diyor. "Ben tütünden başka şey ekmeyi bilmiyorum... Tütün ekmeyecek isem ne ekeyim?" diyerek sual edene ise, "Ne halin var ise gör... Ne ekeceğini ben mi düşüneceğim" cevabını veriyor.Bugüne kadarki uygulamada, Tekel görevlileri ekim öncesi üreticinin toprağını, ekim gücünü inceleyerek, her üreticiye "kota" veriyordu. "Sen bu toprakta bu yıl 100 kilo, sen 200 kilo üretebilirsin" diyordu. Tekel, üreticiye verdiği kotanın yüzde 10 altında, yüzde 10 üstünde ürününü satın alma güvencesi veriyordu. Tütün ekimi hava şartlarına bağlı olarak bu aylarda başlar. Egede tohum bir ay önce toprağa atıldı. Fideler büyüdü. Şimdilerde fidelerin dikimine geçilecek... Sonra diğer bölgelerdeki
<#comment>#comment>Tütün ekimi hava şartlarına bağlı olarak bu aylarda başlar. Ege’de tohum bir ay önce toprağa atıldı. Fideler büyüdü. Şimdilerde fidelerin dikimine geçilecek... Sonra diğer bölgelerdeki ekiciler aynı şeyi yapacak...
Ama... Ama... Yapamıyorlar... Çünkü ne yapacaklarını bilemiyorlar. Uluslarüstü sigara tekellerinin istekleri doğrultusunda ve de IMF talimatı ile hazırlanan, Türkiye’de tütün ekimine son vermeyi hedef alan kanunu Cumhurbaşkanı veto etti ama, koalisyon ortakları Ecevit’in ABD seyahati öncesi hiçbir değişiklik yapmadan kanunu Meclis’ten ikinci defa geçirdi. Bu kanun tütün ekicisini kaderi ile baş başa bırakıyor. "İster ek, ister ekme... Malını satabilirsen satarsın, satamazsan satamazsın... Ne halin var ise gör" diyor. "Ben tütünden başka şey ekmeyi bilmiyorum... Tütün ekmeyecek isem ne ekeyim?" diyerek sual edene ise, "Ne halin var ise gör... Ne ekeceğini ben mi düşüneceğim" cevabını veriyor.
Bugüne kadarki uygulamada, Tekel görevlileri ekim öncesi üreticinin toprağını, ekim gücünü inceleyerek, her üreticiye "kota" veriyordu. "Sen bu toprakta bu yıl 100 kilo, sen 200 kilo üretebilirsin" diyordu. Tekel, üreticiye verdiği kotanın yüzde 10 altında,
Doğalgaz kullanıcıları, hazır olun. Fiyat daha da artacak. Çünkü doğalgaz fiyatı dolara endeksli olarak artıyor. İşin aslını anlatayım. Geçen beş yıllık dönemde Türkiyeye doğalgazı getirerek belediyelere satan BOTAŞın dolar olarak satış fiyatı değişmedi.1997 yılında BOTAŞ doğalgazın bin metreküpünü aylara göre 147 - 182 dolar arasında satıyordu. 2001 yılında aylara göre 120 - 164 dolar arasında fiyat ile sattı.Fakat geçen beş yıl içinde doların fiyatı arttı. 1997 yılında ortalama dolar fiyatı 151 bin lira idi. Şimdilerde on katı. Bakınız doğalgazın dolar olarak satış fiyatı değişmediği halde son beş yılda dolar fiyatına bağlı olarak doğalgaz fiyatı nasıl tırmandı: Şu günlerde doğalgaz kullananlar feryat ediyor. Çünkü doğalgaz halkımızın cebini tutuşturdu. Genelde doğalgaz fiyatına ekledikleri ek ücret nedeniyle belediyeler suçlanıyor. Sanılıyor ki, belediyelerin doğalgaz faturasına bindirdikleri kar payı azaltılır ise doğalgaz fiyatı ucuzlayacak. Fiyat işte böyle tırmanıyor - 1998 yılında ortalama dolar fiyatı 260 bin lira iken, doğalgazın metreküpünün BOTAŞ satış fiyatı 41 bin lira olmuştu.- 1999 yılında ortalama dolar fiyatı 417 bin liraya çıkınca BOTAŞ doğalgazın metreküpünü 65