"Döviz fiyatı" ile yatar kalkar hale geldik

13 Temmuz 2001

Dolar ve mark fiyatı ekonomideki gidişi izlemenin tek göstergesi haline geldi. Dolar ve mark fiyatı devamlı arttığı için "halkın morali" rezil durumda... Battık, batıyoruz havası yayılıp duruyor.Normal olarak dolar ve mark fiyatı, ithalatçıları, ihracatçıları ilgilendirir. Yurtdışına seyahate gidecekleri, yurtdışında çocuk okutanları ilgilendirir. döviz ile borçlanan devleti ve işadamlarını ilgilendirir. Geliniz görünüz ki Türkiyede sokaktaki çöpçü, sabahtan akşama on kere dolar ve mark fiyatını soruyor. Çöpçünün ilgisi ne? Çünkü o cebindeki 30 Türk lirasına güvenmiyor. Onu önce marka çeviriyor, sonra ihtiyacı olduğunda markı bozdurarak Türk lirası alıyor.Dövizin fiyatı bir günde on defa değişir mi? Türkiyede değişir... Çünkü gerçek satıcı olan Merkez Bankası, ihracatçı, turistik işletmeler, bankalar döviz satmıyor. Dövizi satın alanlar, ticari bir işlem için satın almadıkları için fiyatına bakmıyor.Ali Rıza Bey, "dolar fiyatı artıyormuş, satın alan zarar etmiyormuş" diyerek fiyat ne olur ise olsun 100 dolarlık döviz satın almak için yollara düşüyor. Banka, Ali Rıza Beye 100 dolar satmayınca, o da gidip Tahtakaleden 1 milyon 400 bin liradan dolar satın alıyor. Alırken dolar

Yazının Devamı

"Döviz fiyatı" ile yatar kalkar hale geldik

13 Temmuz 2001


<#comment>İnsanlarımız şaşkına dönmüş durumda. TV’si olanlar ekran başında, olmayanların kulağı radyoda... Saat saat dolar kaç lira olmuş, mark kaç lira olmuş onu izliyor, onu dinliyor. Başka şey ile ilgilenmiyor.
Dolar ve mark fiyatı ekonomideki gidişi izlemenin tek göstergesi haline geldi. Dolar ve mark fiyatı devamlı arttığı için "halkın morali" rezil durumda... Battık, batıyoruz havası yayılıp duruyor.
Normal olarak dolar ve mark fiyatı, ithalatçıları, ihracatçıları ilgilendirir. Yurtdışına seyahate gidecekleri, yurtdışında çocuk okutanları ilgilendirir. döviz ile borçlanan devleti ve işadamlarını ilgilendirir. Geliniz görünüz ki Türkiye’de sokaktaki çöpçü, sabahtan akşama on kere dolar ve mark fiyatını soruyor. Çöpçünün ilgisi ne? Çünkü o cebindeki 30 Türk lirasına güvenmiyor. Onu önce marka çeviriyor, sonra ihtiyacı olduğunda markı bozdurarak Türk lirası alıyor.
Dövizin fiyatı bir günde on defa değişir mi? Türkiye’de değişir... Çünkü gerçek satıcı olan Merkez Bankası, ihracatçı, turistik işletmeler, bankalar döviz satmıyor. Dövizi satın alanlar, ticari bir işlem için satın almadıkları için fiyatına bakmıyor.
Ali Rıza Bey, "dolar fiyatı artıyormuş,

Yazının Devamı

Konsolidasyon olmaz, olamaz

12 Temmuz 2001

Moratoryum demek, borcu "demeyeceğim, "havada bulut sen bunu unut" demektir. Konsolidasyon demek, "derim ammaaa... İstediğim zaman "derim, faizini düşerim, aldığımın yarısını falan "derim, "yaz tahtaya al haftaya" demektir.Havada bulut sen bunu unut denilen para, yaz tahtaya al haftaya denilen para, halkın parasıdır.Devletin içeride tahvil satarak, bono satarak topladığı borcun parası bankaların parası değildir. Banka sahiplerinin parası değildir. Yabancıların g"nderdiği para değildir. Ayşe Hanım Teyzemin, Ali Rıza Bey Amcamın repodaki parasıdır. "™lüm kalım parası" olarak mevduat hesabına yatırdığı paradır.Bu yazının altında bir tablo bulacaksınız. Bu tabloda iç borç rakamı mayıs ayında 76.2 katrilyon lira iken, bu borcun alacaklılarının kimler olduğu açıklanıyor.Tabloya bakınız. İç borcun, tahvil ve bono şeklindeki "borç senetlerinin yüzde 70'i bankaların elinde. Bankalar parayı vermiş, borç senedini alıp kasalarına koymuş.Bankaların verdiği para kimin parası? Bankaların bilançolarına bakalım: Bankalar Türkiye'de yerleşik kişilerden (Ayşe Hanım Teyzemden, Ali Rıza Bey Amcamdan) 36 katrilyon lira mevduat toplamış. Yurtiçindeki yerleşik kişiler bankalara yabancı para ile, Türk

Yazının Devamı

Konsolidasyon olmaz, olamaz

12 Temmuz 2001


<#comment>Lafın sonunun nereye gideceğini bilemeyen şom ağızlılar ikide bir "Efendim bu ülke, bu iç borcu kaldıramaz... En iyi çözüm moratoryum veya konsolidasyondur" demeye başladı.
Moratoryum demek, borcu ödemeyeceğim, "havada bulut sen bunu unut" demektir. Konsolidasyon demek, öderim ammaaa... İstediğim zaman öderim, faizini düşerim, aldığımın yarısını falan öderim, "yaz tahtaya al haftaya" demektir.
Havada bulut sen bunu unut denilen para, yaz tahtaya al haftaya denilen para, halkın parasıdır.
Devletin içeride tahvil satarak, bono satarak topladığı borcun parası bankaların parası değildir. Banka sahiplerinin parası değildir. Yabancıların gönderdiği para değildir. Ayşe Hanım Teyzemin, Ali Rıza Bey Amcamın repodaki parasıdır. "Ölüm kalım parası" olarak mevduat hesabına yatırdığı paradır.
Bu yazının altında bir tablo bulacaksınız. Bu tabloda iç borç rakamı mayıs ayında 76.2 katrilyon lira iken, bu borcun alacaklılarının kimler olduğu açıklanıyor.
Tabloya bakınız. İç borcun, tahvil ve bono şeklindeki "borç senetlerinin yüzde 70'i bankaların elinde. Bankalar parayı vermiş, borç senedini alıp kasalarına koymuş.

Yazının Devamı

Banka defteri gene açık kaldı

11 Temmuz 2001

Madem ki, bu krizin temelinde "bankacılık sistemindeki hastalık" var. Madem ki, sistemin kangren olan bir kolu kesilecek. Kol bir defada kesilir. Bir gün iki parmak, öbür gün üç parmak, bir ay sonra el, dört ay sonra kolun yarısı... Taksit taksit ameliyat yapılır ise, kangren ilerler. Hastalık koldan vücuda atlar... Öbür kola geçer... İşte olan biten budur. Beş banka daha fona devredildi. Defter kapadı mı? Hayır... Defter gene açık... Kamuoyu gene bekleyişini sürdürecek. Sıradaki diğer bankalara bakalım sıra ne zaman gelecek? Sürpriz yok Devirlerin hiçbiri sürpriz değil... Sokaktaki adam bile hangi bankanın nasıl durumda olduğunu bilir hale geldi. Bir yıl önce İstanbulda Karaköyden Şişhaneye Bankalar Caddesindeki avizecilerin önündeki kaldırımda sohbet eden sırt hamallarının "hangi bankaların batacağı konusundaki konuşmalarına" ve de liste yapmalarına şahit olmuş ve bunları da bu sütunda sayın okuyucularıma aktarmıştım. İlginç olan bir yıl önce sırt hamallarının sokakta bağıra çağıra listeye isimlerini yazdıkları bankaların teker teker batması... Pardon, batar gibi olunca sahiplerinin kucağından alınarak, halkın sırtına bindirilmesi!.. Serseri mayın gibi... Sırt hamallarının

Yazının Devamı

Banka defteri gene açık kaldı

11 Temmuz 2001


<#comment>Beş banka daha fona devredildi. Defter kapadı mı? Hayır... Defter gene açık... Kamuoyu gene bekleyişini sürdürecek. Sıradaki diğer bankalara bakalım sıra ne zaman gelecek?
Madem ki, bu krizin temelinde "bankacılık sistemindeki hastalık" var. Madem ki, sistemin kangren olan bir kolu kesilecek. Kol bir defada kesilir. Bir gün iki parmak, öbür gün üç parmak, bir ay sonra el, dört ay sonra kolun yarısı... Taksit taksit ameliyat yapılır ise, kangren ilerler. Hastalık koldan vücuda atlar... Öbür kola geçer... İşte olan biten budur.

Devirlerin hiçbiri sürpriz değil... Sokaktaki adam bile hangi bankanın nasıl durumda olduğunu bilir hale geldi. Bir yıl önce İstanbul’da Karaköy’den Şişhane’ye Bankalar Caddesi’ndeki avizecilerin önündeki kaldırımda sohbet eden sırt hamallarının "hangi bankaların batacağı konusundaki konuşmalarına" ve de liste yapmalarına şahit olmuş ve bunları da bu sütunda sayın okuyucularıma aktarmıştım. İlginç olan bir yıl önce sırt hamallarının sokakta bağıra çağıra listeye isimlerini yazdıkları bankaların teker teker batması... Pardon, batar gibi olunca sahiplerinin kucağından alınarak, halkın sırtına bindirilmesi!..

Bankalar

Yazının Devamı

Borçta sorun hem stok, hem faizin artması

10 Temmuz 2001

Borcun anapara toplamı (buna stok deniliyor) büyür ise veya faiz yükselir vade küçülür ise "borcu çevirmek" güçleşir, sonunda imkansız hale gelir.- Borcun anapara toplamının (stok rakamının) büyüme "lçüsü, borç stokunun milli gelir (GSMH) rakamı içindeki (oransal/nispi) büyüklüğüdür.- Borcun faizinin yüksekliğinin "lçüsü, enflasyondan arındırılmış faiz miktarının (buna reel faiz deniliyor) büyümesidir.- Borcun vadesinin kısalığı demek, Hazine'nin 3 ay, 6 ay gibi kısa vadelerle bono satması, bu nedenle, aynı miktardaki borç için yılda 4 defa, 2 defa ihale açmak, borç yenilemek zorunda kalması demektir.1999 yılı sonunda, iç borç stokunun milli gelire oranı yüzde 29.3 oranına ulaşmıştı. Hazine ortalama 479 gün vade ile ve ortalama yüzde 109.5 faiz ile borçlanabilmişti. Eyvah "iç borç çevrilemez hale geliyor" denildi. IMF destekli istikrar programı uygulamasına başlandı.2000 yılında iç borç stokunun milli gelire oranı hemen düşmedi yüzde 28.7'de kaldı ama, Hazine ortalama yüzde 38.1 faiz ile, ortalama 411 gün vade ile borçlandı. Faizdeki gerileme iç borcu çevirebilir hale getirdi.Derken, 2001 yılı başında bankacılık krizi patladı. Hazine, kamu bankalarının ve "zel bankaların içini

Yazının Devamı

Borçta sorun hem stok, hem faizin artması

10 Temmuz 2001


<#comment>Krize girmemizin, krizden çıkamamamızın ana nedeni "iç borcun çevrilemez hale gelmesi"dir. İç borcun çevrilmesi demek, vadesi geldiğinde Hazine'nin borç anapara taksitleri ile faizini ödeyebilmek için tekrar borçlanabilmesi demektir.
Borcun anapara toplamı (buna stok deniliyor) büyür ise veya faiz yükselir vade küçülür ise "borcu çevirmek" güçleşir, sonunda imkansız hale gelir.
- Borcun anapara toplamının (stok rakamının) büyüme ölçüsü, borç stokunun milli gelir (GSMH) rakamı içindeki (oransal/nispi) büyüklüğüdür.
- Borcun faizinin yüksekliğinin ölçüsü, enflasyondan arındırılmış faiz miktarının (buna reel faiz deniliyor) büyümesidir.
- Borcun vadesinin kısalığı demek, Hazine'nin 3 ay, 6 ay gibi kısa vadelerle bono satması, bu nedenle, aynı miktardaki borç için yılda 4 defa, 2 defa ihale açmak, borç yenilemek zorunda kalması demektir.
1999 yılı sonunda, iç borç stokunun milli gelire oranı yüzde 29.3 oranına ulaşmıştı. Hazine ortalama 479 gün vade ile ve ortalama yüzde 109.5 faiz ile borçlanabilmişti. Eyvah "iç borç çevrilemez hale geliyor" denildi. IMF destekli istikrar programı uygulamasına başlandı.

Yazının Devamı