Elektrik zammının arkasında Rusya'nın gaz alacağı var

5 Ağustos 2000


       Müjde... Elektriğe yüzde 50 zam geldi... Enflasyon hedefinin yüzde 20 olarak belirlendiği bir ülkede elektriğe bir defada yüzde 50 zam bindirmek "insafa sığmaz" ama... Ne yaparsınız ki, elektrikçilere para lazım... Elektrikçiler gazcıya, gazcı Rusya'ya para ödemez ise, Türkiye'nin gazı kesilecek... Hikaye uzun hikaye... Anlatayım...
       Rusya'dan boru ile yılda 7.5 milyar metreküp gaz geliyor. Cezayir'den gemilerle taşınan sıvı gazı, Marmara Ereğlisi'nde kuru gaza dönüştürüp 4 milyar metreküp gaz da oradan sağlıyoruz. Gelen gazın 6 - 7 milyar metreküpünü de elektrik santrallarında yakıyoruz.
       Geçen yıl üretilen toplam 116 milyar kWh elektriğin 36 milyar kWh'lık kısmı yani yüzde 31'i doğalgazdan üretildi.
       TEAŞ üretiyor. Doğalgazı Rusya'dan getiren ise BOTAŞ.
       BOTAŞ'ın Rusya'ya her ay 75 milyon dolar gaz parası ödemesi gerekiyor. Fakat gazı kullanan TEAŞ, haziran ayından sonra BOTAŞ'a para ödeyemez hale geldi. Bunun üzerine BOTAŞ Rusya'ya on beş yıldır düzenli sürdürdüğü ödemeleri

Yazının Devamı

Gerçekleşen enflasyon hedeflenen değil "beklenen" çizgide

4 Ağustos 2000


       İstikrar programı uygulanırken, "döviz kurunu, fiyatları, ücretleri, kiraları" hep birlikte dondurmak mümkündür. O zaman "fiyatlar arttı mı, artmadı mı" derdi ortadan kalkar.
       Bizim istikrar programını uygulayanlar dövizi kazığa bağladı. Ücretlerin ve kiraların elini kolunu bağladı. Ama fiyatları "serbest" bıraktı. Serbest bırakılan fiyatlar için "hedef" belirlendi.
       Döviz kuru, ücretler ve kiralar fiyatları coşturur, enflasyonu artırır ama, enflasyonu artıran bir başka önemli güç daha vardır. Bu önemli güç "kamu finansman açığı"dır. Halkımız bunu "bütçe açığı" olarak bilir. İzler... Enflasyon sadece döviz kurunu, ücretleri ve kiraları dizginlemekle aşağı çekilemez. Bütçe açığı da azaltılacak ki, enflasyon aşağı çekilsin. Fiyat artışları yavaşlasın.
       Hürriyet gazetesinde dün Ercan Kumcu'nun da işaret ettiği gibi bütçe açığı geçen yıl milli gelirin yüzde 11.5'i dolayında idi. İstikrar programının uygulandığı bu yıl açığın yüzde 11.0'a düşürülmesi hedef alındı. Bütçe açığını yarım puan düşürerek enflasyonu yüzde 63'ten

Yazının Devamı

Fiyatlar "uyarı" ile değil "üretim" ile düşer

3 Ağustos 2000


       Önce yanlış mesajları düzeltelim:
       (1) Sebze ve meyve fiyatlarının kontrolden çıktığı, tarım kesiminden gelen fiyat artışları nedeniyle enflasyonun yüksek çıktığı söylemleri yanlıştır.
       Sebze, meyve fiyatları, aylık fiyat artışlarını etkiler. Çünkü sebze ve meyve mevsimlik tarım ürünleridir. Fakat genelde çiftçinin eline geçen fiyatlar, enflasyonun devamlı olarak altında kalmıştır. Açık anlatımıyla çiftçi enflasyon karşısında devamlı kaybetmiştir. Sebze fiyatları mayıs ayında yüzde 94.6 oranında arttı. Sebzede mayıs ayı sonuna kadar 5 aylık fiyat artışı yüzde 43.3 oldu ama, geriye dönüp 12 aylık ortalamayı alırsanız, sebzede fiyat artışının yüzde 26.3 olduğunu görürsünüz.
       On iki ayda toptan eşya fiyatları ise yüzde 59.7 oranında arttığına göre, sebze üreticisi kazanmamış, kaybetmiş demektir. Genelde 2000 yılının ilk 5 ayında toptan eşya fiyatları yüzde 18.5 artarken, çiftçinin eline geçen fiyatlardaki artış yüzde 16.6 oldu. Açık anlatımıyla çiftçi yılın ilk 5 ayında gene kaybetti.
      

Yazının Devamı

"Sivil" validen "üniformalı" valiye

2 Ağustos 2000


       Vali olabilmenin belli kriterleri yoktur. Yani "kıdem", "liyakat" ya da benzeri özellikler aranmaz. Arkanızda ya "siyasi", ya "ticari" ya da "tarikat" gücünün olması gerekir. Bunların dışında, daha önce birlikte çalıştığınız ya da yakından tanıştığınız bir kişinin "söz sahibi makamlara" gelmesi halinde size "valilik" yolu açılabiliyor.
       Vali kararnamesi çıkarmak İçişleri Bakanı'nın tek başına yapacağı bir şey değildir. Bakan, ancak yakın çalışma arkadaşları arasından, çalışmalarından "vali" olarak yararlanmak istediklerinin kararnameye girmesini sağlayabiliyor. Önceki kararnamede genel sekreterinin iki danışmanının valiliğe atanmasını sağlayan Tantan, son kararnamede de genel sekreteri ile iki özel kalem müdürünü vali yaptı.
       Koalisyon hükümeti döneminde kararname çıkarmak hayli zor hale geldi. Bakıyorsunuz iller paylaşılmış. Her partinin "vali kontenjanı" bulunuyor. Atamalar kontenjana göre gerçekleştiriliyor. Bu yüzden olsa gerek, vali adaylarını partilerin genel merkezlerinde, bakanların yanında sık sık görmek durumunda kalıyoruz. Köklü bir geleneğe sahip

Yazının Devamı

Halkımız şaşırdı: Biriktirse suç, harcasa suç

1 Ağustos 2000


       Halkımız şaşırdı. Parasını harcamayıp faize koysa suç... Harcasa suç... Parasını faize koysa "pis rantiyeci" oluyor. Parasını harcamadığı için talep daralıyor. Piyasada yaprak kımıldamıyor. Ekonomi rezil oluyor. Üretim düşüyor.
       Parasını faizden çekip harcasa "ithalatı patlatıyor". Parasını harcadığı için talep artıyor. Piyasa canlanıyor. Üretim artıyor. Ekonomi düzeliyor.
       Etkili ve yetkili çevreler halkımız parasını faize bağladığında da halka kızıyor. Parasını faizden çözüp harcadığında da halka kızıyor. Etkili ve yetkili çevrelerin halkımıza kızmaması için halkımızın beş parasız kalıp "devletin eline bakması" gerekiyor!
       Ekonomi politikalarının hedefi "halkın mutluluğudur". Ekonomik bakımdan mutluluk, halkın gelirinin artması ile mümkündür. Halkın geliri "üretim arttıkça artar". Üretimin karşılığı gelirdir.
       Belli bir zaman süresi içinde ölüp gidecek insanın, eline geçen gelirin tamamını tüketmesinden doğal bir şey olamaz. Fakat devlet, gelirin bir kısmını "vergi olarak" insanın

Yazının Devamı

Her şey "o kadar da " kötü değil...

31 Temmuz 2000


       Gazetelerin ekonomi sayfalarında yayımlanan haberlerde sorunlara dikkat çekiliyor. Ekonomi sütunlarında yazanlar sorunları tartışıyor. Konuya yabancı olanlar ekonomideki sorunlarla ilgili haberleri okudukça "dehşete düşüyor"... "Eyvah... Battık mı?" diyerek paniğe uğruyor.
       Önce şu batma işine bir açıklık getireyim... Türkiye bugüne kadar hep sorunlarla yaşadı... Bugüne kadar batmadı... Bundan sonra da batmaz.
       Ve de bir hikaye nakledeyim... Yıllar önce büyük Türk büyükleri, planlama işini ciddiye alırdı. Ülkenin ciddi ekonomik ve sosyal konuları yılda bir, ayda bir, haftada bir değil... Haftanın çok günü başbakanın başkanlığında, bakanların, Merkez Bankası başkanının, Maliye Bakanlığı tepe bürokratlarının ve planlama uzmanlarının katıldığı toplantılarda tartışılırdı... Bu toplantıların renkli simalarından biri zamanın Tarım Bakanı Bahri Dağdaş idi. Rahmetli Bahri Dağdaş, "köylünün, halkın sesi"ni toplantılara "halk ağzı ile" yansıtırdı... Ekonominin kötüye gittiği günlerdeki bir toplantıda "- Halk battık diyor... Acaba gerçekten batıyor muyuz?" diyerek söze

Yazının Devamı

Bodrum Kalesi'nde 3400 yıllık bir gemi sergileniyor

30 Temmuz 2000


       Bodrum Kalesi'nin Rodos şövalyeleri tarafından 1415 - 1437 yıllarında yapıldığı bilinir. Elden ele geçen kale gezilmesi, görülmesi gereken bir kaledir. Kalenin içinde bir de "su altı eserleri müzesi" vardır.
       Giriş ücretini öderken, gişenin yanındaki bir yazı dikkatimi çeker... "Su altı müzemiz, suyun altında değildir..." Bu yazının şaka mı, ciddi mi olduğunu bir türlü anlayamam...
       Ama su altı müzesi ciddi bir müzedir... Şimdiler bu müzede, "Uluburun Batığı" sergileniyor. Uluburun Batığı'nı sergilemek için güzel bir bina yapılmış. Bina iyi bir şekilde ışıklandırılmış. Soğuk hava donanımı kurulmuş. Görmeyene anlatılamayacak, görmeyenin inanamayacağı bir sergi düzenlemesi. Düşünebiliyor musunuz? Bundan 3.400 yıl önce batmış bir geminin kalıntılarını ve içindeki malları izleyebiliyorsunuz.
       Kaş - Uluburun Batığı'nı 1982 yılında Bodrumlu süngerci Mehmet Çakır bulmuş. Batığa ilk bilimsel dalış 1982 yılı Ekim ayında yapılmış. Teksas Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Enstitüsü batığın su üstüne çıkarılmasını sağlamak için para ve

Yazının Devamı

Köpeklere VIP servisi

29 Temmuz 2000


       Uçak, Bodrum Havaalanı'na indi. Koskoca Airbus'ın yolcuları merdiven başında bekleyen üç otobüse doluştu. Uçağın ön kapısının yanı başında bir VIP (Çok Önemli Kişi) minibüsü bekliyor. Minibüsün kapısının önünde bir şoför, bir yer hostesi hanım, bir görevli ayakta duruyor. Bir başka görevli gidip geliyor. Telaş ile oraya buraya koşuşuyor.
       VIP (Çok Önemli Kişi) olmayan - olamayan normal yolcular, otobüslerin penceresinden olanı biteni gözlüyor. Çünkü, otobüsler her nedense hareket ettirilmiyor.
       Derken efendim, zarif bir hanım yavaş yavaş minibüsün önüne yaklaştı. Otobüsteki normal yolcular onu hemen tanıdı: "- Aaaaa... Bilmem kim hanımmış!" dediler. Bilmem kim hanım, bir dönem milletvekilliği yapan bilmem kim beyin eşi. Karı ve koca "cemiyet haberleri sütunlarında çıkan fotoğrafları nedeniyle halkımız tarafından biliniyor, tanınıyor.
       Bilmem kim hanım, minibüsün başında bekliyor. İçeri girmiyor. Girse de gitsek diye bekleşirken bir görevli bilmem kim hanımın bavullarını minibüse yükledi. Üzerlerinde kırmızı VIP etiketi

Yazının Devamı