Hoşmerim

13 Ağustos 2000


       Erini (erkeğini) bir sebeple darıltmış olan bir genç kadın, onun gönlünü etmek, onunla barışmak için hiç yemediği bir tatlı yapmak istemiş. Evde bulunan unu, tereyağında kavurmuş. Sonra kaymak ve toz şekerle karıştırmış. Tarladan dönen kocası tatlıyı çok beğenerek kaşık kaşık yerken sabahki dargınlığını unutmuş. Bu arada kadın sevinçle sormuş: "Hoş mu erim? Hoş mu erim?.." Tatlının adı da çok tekrarlanan bu sorudan kaynaklanmış. Hoşmerim olmuş. Bu anlatımı, Hakkı Devrim Usta'nın "Meydan"ından aktardım. Hoşmerimi Trakya'da yapanlar, kaymak yerine taze tuzsuz peynirden yapıyorlar. Şarköy'de ise, un yerine "irmik" kullanıyorlar. Hoşmerimi "peynir helvası" diye satıyorlar. Şarköy'de "Çarşıiçi" denilen semtteki "Şarköy Çiftlik Gıda Mağazası"na girdim... Tezgahın üzerinde kutu kutu "hoşmerim"leri sıralamışlar. O kadar taze ki, kutuların ılıklığı geçmemiş.
       "Biz peynirciyiz... Bunu fabrikada yapıyoruz... Hoşmerim için tuzsuz peynir hazırlıyoruz... Özel ürünümüzdür... Tadınız" dediler... Tattım ki... Nefis... Daha önce adını duymuşluğum da yok, tadını tatmışlığım da yok...
     &nb

Yazının Devamı

'Camondo'lar

12 Ağustos 2000


       Camondolar bir Yahudi ailesidir. Trieste, Venedik ve Viyana üzerinden 1800'lü yılların başında İstanbul'a geldiler. Galata'da yerleştiler. 1830'larda Galata'da bankerliğe başladılar.
       Tanzimat vezirlerinden Reşit Paşa'ya bankerlik yapan büyükbaba Abraham Salomon (1785 - 1873), İstanbul'da sarraflıktan bankacılığa geçişe önderlik eden Yahudi olarak bilinir.
       Aile, bankerlikten kazandığı parayı "yaşam kalitesini yükseltmek" için harcamaya yöneldi. Galata Camondo semtine dönüştü. Camondolar on kadar görkemli bina, han, hamam yaptırdı. Bulundukları sokağa Camondo Sokağı, sokağa çıkan merdivene Camondo Merdiveni adı verildi. Bu binalar, sokak ve merdiven hala ayakta duruyor. Camondolar İstanbul'da Şirket - i Hayriye'nin (Denizcilik İşletmesi'nin), atlı tramvayın, havagazı şirketinin kuruluşuna öncülük ettiler.
       Hasköy'de Fransızca - Türkçe eğitim yapan bir okul kurdular. Yahudi gençlerinin dini eğitim yerine laik eğitime yönelmesi yolundaki çabaları nedeniyle İstanbul'daki Yahudiler tarafından dışlandılar.
   &n

Yazının Devamı

Demircilikten bankacılığa

11 Ağustos 2000


       Okulumuzun en güzel kızı Hamra Cıngıllıoğlu idi. İki omuzundan göğüslerinin üzerine uzanan bilek kalınlığında örgü saçları ile herkesin beğenisini kazanırdı. Ailesinin Kayseri'den Ankara'ya geldiği söylenildiğinden ailesinin "pastırma" işi yaptığını düşünürdüm. O zamanlar bir Kayserilinin pastırmacılıktan başka iş yapamayacağını sanırdım. Babasının "demir ticareti" yaptığını öğrenince hayret etmiştim. Kayserilinin "demir ticareti" ile ne ilgisi olabilirdi? Aralarında büyük yaş farkı olan ağabeyi Nuri Cıngıllıoğlu'nun babası gibi demir ticareti yaparken İstanbul'da "Demirbank" adı ile bir bankanın kuruluşuna öncülük ettiğini duyduğumda hayretim meraka dönüştü.
       Nuri Cıngıllıoğlu ile İstanbul'da tanıştım. 1922 yılında Kayseri'de doğduktan sonra liseye kadar Ankara'da okumuş. 1940 yılında İstanbul'a gelerek Yüksek Bankacılık ve Muhasebe Enstitüsü'ne devam etmişti. Okurken, Perşembepazarı'nda bir dükkan kiralayarak baba mesleği demir ticaretine başlamıştı.
       O yıllar Perşembepazarı esnafı Rusya ve Macaristan'dan gelen demiri satıyordu. Demir ithal etmek için

Yazının Devamı

Halkımızın "bir atımlık barut"u kaldı

10 Ağustos 2000


       Heyecanlanmaya gerek yok. Yılın ilk yarısında bankaların tüketici kredilerinin artması da "normal", taksitli satışların artması da "normal", halkımızın bir kısmının ertelenmiş tüketimlerini gerçekleştirerek tüketimde patlamaya neden olmaları da "normal"dir.
       Normal olmayan, bu normal gelişmeleri iyi değerlendiremeyenlerin "heyecan"a kapılmalarıdır.
       Her şey neden normal önce onu, Boğaziçi Üniversitesi ekonomi hocası Deniz Gökçe'nin anlatımından aktarayım: "Döviz kuruna dayandırılan bir istikrar programının uygulanmasında şu beş durumun ortaya çıkması 'normal'dir.
       (1) Enflasyon bir yıl boyunca ilan edilen hedeften daha az düşer.
       (2) Enflasyon ilan edilen hedeften daha az düşerken döviz fiyatı ilan edilen çizgide kaldığı sürece ithalat ihracattan daha fazla artar. Dış ticaret (ithalat ile ihracat) açığı ve cari işlemler (olağan döviz gelir giderleri) açığı ortaya çıkar.
       (3) Ne kadar enflasyon o kadar devalüasyon uygulamasına ara verildiğinde

Yazının Devamı

Telekom zor satılır

9 Ağustos 2000


       Telekom'un satılması yeni bir şey değil ki... 1994 yılından beri biz bunu tartışıyoruz. 1996 yılından bu yana Telekom "ha satıldı - ha satılacak!"
       (1) Politikacılar ve asker Telekom'un özelleştirilmesinde istekli değil. Politikacının derdi "çiftlik elden gitmesin", askerin kaygısı "yabancılar bizim telefonları dinlemesin!.." (2) Zorlana zorlana gelinen nokta, hisselerin yüzde 20'sinin satışı. Hisselerin yüzde 20'sini alan ne yapsın? Yüzde 20 sahip olacağı bir şirkete neden para bağlasın? (3) Dünyada ve Türkiye'de şartlar değişti. Öncelikler değişti. Yabancılar için Türk Telekom'un cazibesi azaldı. (4) Türkiye'de, Telekom'a 2 - 3 milyar dolar para bağlayacak sermaye grubu bulmak zor (...iddialı bir değerleme olacak ama "yok" da denilebilir).
       1996'larda dünyada Telekom satış fırtınası vardı. Telekom'lar hat başına 3 bin dolardan satılıyordu. (Sonra fiyat hat başı 2 bin dolara indi). Bizim Telekom'un 18.2 milyon adet hattı var. Buna bakılarak tümünün değeri 25 - 35 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Satılacak yüzde 20'lik hisse karşılığı da Hazine'ye 5 - 7

Yazının Devamı

Duygu Hanım "bekleyecek, görecek"

8 Ağustos 2000


       Duygu Hanım soruyor, "N'olacak işçinin, memurun, çiftçinin hali? Enflasyon düştü diyorlar, fiyatların düştüğü yok. Yıllık fiyat artışı temmuz sonu itibariyle tüketici fiyatlarında yüzde 64.3 olmuş. Enflasyon düşecek diyerek maaşına, ücretine zam yapılmayan insanlar ne yapacak?" Geliniz de Duygu Hanım'ın bu sorusuna cevap veriniz. "Aşağı tükürseniz sakal... Yukarı tükürseniz bıyık... Ortaya tükürseniz hiçbir işe yaramaz..."
       Ama bu işin bir "ekonomi penceresinden" açıklaması var. Ben onu anlatacağım.
       (1) Yirmi yıl enflasyon altında ezilmiş halkı 6 - 7 ayda düze çıkarabilecek hiçbir ilaç yok. Enflasyon derdinden kurtulmak isteyenler dünyanın her köşesinde uzun süre acı ilaç içiyor. Önemli olan acı ilaç ve ilacın süresi değil, bu ilacı içtikten sonra halkın enflasyon belasından kurtulup kurtulamayacağı. Reçete yanlış ise ilaç yetersiz ise, zamanında alınmaz ise, halk ilacı içtiği ile kalır. Hiçbir şey değişmez.
       (2) Enflasyonla mücadele programlarının bir "milad"ı olur. Bizim bu defaki programımızın "milad"ı, 2000 yılı

Yazının Devamı

Çiftçi ile mi uğraşacağız? (Baksın başının çaresine...)

7 Ağustos 2000


       Şimdi biz IMF destekli istikrar arayışındayız... İşçi ile mi uğraşacağız?.. Baksın başının çaresine... Memur ile emekli ile mi uğraşacağız?.. Baksın başının çaresine... Önümüzdeki günlerde çiftçiler de başlayacak kıpırdanmaya... Hiç kıpırdanmasınlar... Çiftçi ile mi uğraşacağız?.. Onlar da baksın başının çaresine!..
       İyi de abicim... Biz ne yapmak istiyoruz? Biz neyi, nasıl düzeltmek istiyoruz? İşçinin, çiftçinin, memurun, emeklinin mutsuzluğuna dayalı olarak biz nereye varacağız? Kimleri mutlu edeceğiz? Bütün bu çabalar kimin için?
       IMF destekli politikalar çerçevesinde Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Kanunu değiştirildi. Birlikler "özerk" hale getirildi. Devlet ile parasal ilişkileri kesildi. Bir tüccar gibi çalışacaklar. Para bulurlar ise alacaklar. Zarar ederlerse batacaklar. Çok güzel... İdeali bu... Amma velakin, altmış beş yıldır bu ülkede işleyen bir çark var. Bu çark dönerken, pattttt diye durur arkada biriken su bu çarkı kırıp, parçalamaz mı?
       Çark şöyle işliyordu: Çiftçinin buğdayını Ofis, tütününü Tekel

Yazının Devamı

Bayan C.E.O. (P.H.D.) 37/5'5''

6 Ağustos 2000


       Türkiye'de şirketlerin tepe yöneticisine şimdiye kadar "genel müdür" veya "genel koordinatör" denilirdi. Şimdi "C.E.O." diyorlar. Bu modayı da Sabancı Holding Genel Koordinatörü Hasan Güleşçi çıkardı. Türkiye'nin ilk C.E.O.'su oldu. Sonra Koç Holding kendi C.E.O.'sunu tayin etti.
       C.E.O. harfleri İngiliz dilinde "Chief Executive Officer" (İcraattan Sorumlu Baş Yönetici) kelimelerinin baş harfleridir. Türkçe anlatımı aynı şekilde kısaltsan "İSBAY" olur.
       Her ne ise... C.E.O. harflerini belledik ya... Nerede görsek dikkatimizi çekiyor.
       Geçen ayın son günü International Herald Tribune isimli saygın gazetenin ilan sayfasında "Female C.E.O. (P.H.D.) 37/5'5'' is simply SWEET" başlıklı bir ilan görünce ilgilendim. Allah Allah... "37 yaşında bir bayan C.E.O. herhalde iş arıyor" diyerek ilanı okumaya başladım. Başlıktaki (P.H.D.) kısaltması bayanın doktora derecesine sahip olduğunu belirtiyor. Onu anladık. Ama başlığın sonundaki "basit anlatımla tatlı mı tatlı" diye yapılan duyurunun ne ilgisi var? Parantez içindeki (37) yaşı...

Yazının Devamı