"Faiz" çalışamaz oldu

21 Ağustos 2000


       Bizim IMF destekli istikrar programının "emniyet supapı" faiz idi. Sistemin dengede kalmasını faiz sağlayacaktı. Ama "faiz çalışamaz" oldu.
       Bu çok ilginç gelişme dikkatlerden kaçıyor. Sayın okuyucularıma neyin ne olduğunu anlatayım:
       (1) Bizim IMF destekli istikrar programımızda sadece bir tek şey sabitlendi. Döviz kazığa bağlandı. Merkez Bankası'na da "ne kadar döviz - o kadar Türk lirası" talimatı verildi.
       (2) Programa göre, Merkez Bankası'na döviz girer ise, Merkez Bankası "ne kadar döviz - o kadar TL" diyerek piyasaya para çıkaracak. Merkez Bankası döviz satar ise, "ne kadar döviz - o kadar TL"yi kasasına koyacak. Piyasadan para çekecek. Merkez Bankası'na döviz geldikçe piyasaya TL çıkacağından para bollanacak. Faiz düşecek.
       (3) Para bollanıp faiz düşünce, piyasa açılacak. İnsanlar daha fazla tüketecek. Daha fazla ithalat yapılacak. Daha fazla döviz talebi olacak. Merkez Bankası'ndan döviz almak isteyenler çoğalınca (örneğin ithalat için, artan üretim için döviz talebi

Yazının Devamı

Güzel binayı da yapan "mimar" çirkinini de...

20 Ağustos 2000


       Şöyle bir çevrenize bakınız. Gördüğünüz binalar beğeniyor musunuz? Bu çirkin yapılaşmanın sorumlusu kim? Bu çirkin binaları kim yapıyor? Bu çirkin pencereler, bu çirkin kapılar kimin çizimi?
       Gecekondularda suçu "kalfa"ya, "usta"ya yüklemek mümkün... Ama ya o koca koca binalardan kimi sorumlu tutacağız?
       Binaların hepsinin bir projesi var. Bu projeleri diploması olan bir mimar çiziyor. Mühendis sorumluluğu paylaşıyor. Sonra mimarların, mühendislerin meslek odaları bu projeleri görüyor. Belediyelerdeki mimarlar, mühendisler bunları onaylıyor. Kontrol ediyor. Ve de sonuçta bu çirkin yapılaşma ortaya çıkıyor.
       Mimar Doğan Tekeli ustamız diyor ki: "Çağdaş dünyada, ulusların uygarlık düzeyleri, onları çevreleyen yapının kalitesiyle ölçülür. Biz Türkler, insanların sağlıklı ve mutlu yaşamına yapılı çevrenin katkısını umursamıyoruz. Yapılaşmada kaliteye, güzelliğe önem vermiyoruz. Böyle rezil, çirkin şehirler, sokaklar, binalar ortaya çıkıyor. Bu çirkinlikler ortasında da yaşamımızı sürdürmek zorunda kalıyoruz."
  &nbs

Yazının Devamı

Emek para etmiyor

19 Ağustos 2000


       Bodrum'da Türkbükü Koyu'nda, bir kişinin 30 milyon lira dolayında hesap ödediği lokantaların dizildiği sahilde, boncuk satan bir dükkan var. Dükkanın önündeki tezgahın üzerine sıra sıra tahta tepsiler dizilmiş.
       Ahşap, dikdörtgen, kulplu tepsiler. İç yüzlerinde el yapımı meyve resimleri, manzara resimleri var. Renkleri bilinçli seçilmiş. Boyaları özenli yapılmış. Çizimler başarılı bir ressamın elinden çıkmış.
       Bu tepsiler kaça satılıyor diyerek sordum. Genç satıcı hanım "10 milyon lira efendim" dedi.
       Düşündüm... Bir marangoz tahtayı almış. Kesip, biçip tepsi haline getirmiş. Onu ressama devretmiş. Ressam boya almış. Saatlerce uğraşıp ahşap tepsiyi boyamış, içini resimlemiş. Sonra onu herhalde 5 - 6 milyon liraya boncukçuya satmış. O fiyata satmış ki, boncukçu da tepsiye 10 milyon lira fiyat koymuş...
       Tepsiyi yapan marangozun, boyayan ve resimleyen sanatçının emeğinin bedeli ne ola ki?
       Ertesi günü hem pil ile hem elektrik ile çalışan radyonun

Yazının Devamı

"Aganigi"ciler bu yıl perişan

18 Ağustos 2000


       Ankara (Ankara her ne ise ve de her kim ise, işte o Ankara!) fındığın bu yılki alım fiyatını 1 milyon 100 bin lira olarak belirledi.
       Geçen yıl Ankara'nın belirlediği fındık fiyatı 1 milyon 20 bin lira idi. Sezon sonunda fındık 1 milyon 70 bin liraya yükselmişti.
       Geçen yıl Ankara'nın belirlediği fiyat kilo başına 2.35 dolar idi. Bu yıl 1.70 dolar.
       Geçen yıl 630 bin ton kabuklu fındık üretilmişti. Bu yıl 525 bin ton ürün bekleniyor.
       Dünyada yaklaşık 800 bin ton kabuklu fındık üretiliyor. Türkiye 500 - 550 bin ton, İtalya 100 - 150 bin ton, ABD 30 - 40 bin ton, İspanya 20 - 30 bin ton, Gürcistan ve Azerbaycan 30 bin ton fındık üretiyor.
       Dünyadaki toplam üretimin yüzde 70 dolayındaki bölümünü üreten Türkiye'de fındık üreticisine ödenecek para önemli. Çünkü bir ölçüde bu fiyat dünya fiyatını da belirliyor.

Yazının Devamı

Acı geçer ama "deler" de geçer...

17 Ağustos 2000


       Acıyı çekmeyen bilemez. Deprem bölgesindeki halka soruyorlar: "- Bundan sonra ne olacak?" İşte cevapların yüzde dağılımı:
       - Yüzde 30.7, "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."
       - Yüzde 21.2, "Geleceği düşünmüyorum."
       - Yüzde 23.0, "Yardım olsa her şey düzelir."
       - Yüzde 20.6, "Çalışır düzeltirim."
       - Yüzde 4.5, "Hayatın hiçbir anlamı kalmadı."

Yazının Devamı

Turizmde birikimleri harcama dönemi başladı

16 Ağustos 2000


       Türkiye sahillerinde bugün 110 dolayında tatil köyü, 400 dolayında 5 ve 4 yıldızlı lüks tatil oteli ve yabancı turist kullanımına hazır 350 bin dolayında yatak var. Bu yıl 10 milyon dolayında turistin gelmesi ve 7 milyar dolar dolayında turizm geliri bekleniyor.
       Türkiye bu noktaya "patt" diye gelmedi.
       Geride uzun bir hazırlık, planlama ve teşvik dönemi var. Devlet Planlama Teşkilatı'nın önderliğinde 1960'lı yılların ortasından 1970'li yıllara kadar şabancı danışmanlık firmaları Türkiye'nin turizm potansiyelini araştırdı. Ana planlar yapıldı. Çalışmaların içinde yer alan DPT Müsteşarı Turgut Özal, Başbakan olunca, bu çalışmaları değerlendirdi. Uygulamaya koydu.
       Açık anlatımıyla bugün gelinen çizgi "hasbel - kader" gelinmiş bir çizgi değildir.
       Türkiye turizm konusunda önemli bir çizgiye gelmiştir.
       Ama ne yazık ki, şimdilerde hükümetler ve özellikle turizm bakanları kendi dünyalarında yaşıyor. Taşın üzerine taş koymayı düşünmüyor. Birikimlerin

Yazının Devamı

"Ne revizyon!.." Bu program uygulanacaksa böyle uygulanır

15 Ağustos 2000


       Bandırmaspor, Denizlispor ile maç yapıyormuş... Bandırmalı seyirciler başlamış bağırmaya, "Bandırma... Bandırma... Bandırma..." Denizlili seyirciler bir süre birbirlerine bakışmış... Sonra "Denizli" şivesi ile başlamışlar bağırmaya, "Bandırcez... Bandırcez... Bandırcez..."
       İşte o biçim... Önce yerli seyirciler başladı bağırmaya, "Revizyon... Revizyon... Revizyon..." Ardından yabancı seyircilerin sesi duyulur oldu, "Revizyon... Revizyon... Revizyon..."
       İstikrar programının revizyonu mu olur? Üç yıllık bir istikrar programı uygulamanın yedinci ayında değiştirilir ise o programdan hayır mı çıkar?
       Koşucu 3.000 metre koşacak. 8 dakika 5 saniyede koşmak üzere kendine hedef belirlemiş... Yola çıkmış. Arkadan bağırıyorsunuz, "8 dakika 5 saniyede koşamayacaksın, 10 dakikada koşmaya çalış... Yok yok... Sen en iyisi 1.500 metre koş. 3 dakika 35 saniyede yarışı bitir. O da olmazsa 20 kilometre yürüyüşe dönersin 1 saat 19 dakika vaktin olur."
       Bizim IMF destekli istikrar programının "Revize

Yazının Devamı

Sanayide yatırımı yabancı yaparsa yapar

14 Ağustos 2000


       Bundan böyle sanayide Türklerin tek başına yatırım yapması hayal olmasa bile çok güçtür.
       Bundan sonra Türkiye'de sanayi yatırımına sadece (yapar ise) yabancılar yapar.
       Nedenini anlatayım:
       (1) Türkiye 1960'lı yıllarda planı tanıdı. Kalkınma planını hazırlayan ilk plancılar "ithalat ikamesi ile sanayileşme" modelini benimsedi.
       İthalat ikamesi demek, sınırları kapayıp, gümrükleri yükselterek milli sanayiin kurulmasına, gelişmesine imkan vermek demektir. İthal malın kalite ve fiyat rekabetine dayanamayacak durumdaki milli sanayi korunur. Halk kalitesiz malı, pahalı olarak kullanır ama böylece milli sanayi doğar ve güçlenir.
       Türkiye'de ilk büyük müteşebbis gruplar bu şartlarda ortaya çıktı, bu şartlarda ilk büyük sanayi kuruluşları kuruldu, gelişti.

Yazının Devamı