Çözüm ise enflasyonun kalıcı olarak düştüğü izlenimini vermektir. Çünkü, enflasyonun kalıcı olarak düştüğü anlaşılırsa veya sağlanırsa, büyüme de hızlanır. Öte yandan borcun maliyeti olan faizler de hızla aşağıya gelir.2001 yılında IMF Türkiyeden milli gelirin yüzde 5.5u kadar faiz - dışı fazla istemişti. Dervişin güdümündeki hükümet ise bunu aşarak 5.7ye ulaşmıştı. Ancak ertesi yıl IMF çıtayı yükseltince (yüzde 6.5) hedef şaştı. Gerçi ortalıkta "hedef tutmadı" diye bağırıp çağıran yok. Ama milli gelir rakamları açıklanıp gerçekleşme ortaya çıkınca, patırtı da yükselebilir.2002 yılı için faiz - dışı fazla hedefi 16.1 katrilyondu. Elde edilen meblağ ise, 12.8 katrilyon oldu. Yani neredeyse 2001 yılında elde edilen rakam tutturulabildi. Şaşma oranı ise tam yüzde 26! Bu rakam yüzde 6 - 7 büyüyen bir ekonomi için çok olumsuz bir performans. Üstelik 2002 yılında yüzde 3 büyüme bekleniyordu. Yani hedef düşük büyüme hızına göre belirlenmişti. Demek ki, milli gelire oranla faiz - dışı fazla daha da düşük çıkacak görünüyor.2003 yılına gelince. Konulan hedef büsbütün yüksek. Çünkü, belki yine milli gelirin yüzde 6.5u kadar faiz - dışı fazla yine isteniyor, ama bu kez bir savaş ortamındayız.
<#comment>#comment> Şu anda uygulanan programın en can alıcı noktası faiz - dışı fazla. Faiz - dışı fazla ne denli yüksek olursa, borç dinamiği de o denli olumlu yönde hareket ediyor. Ancak bu sürdürülebilir bir politika değil. Çünkü sürekli vergi alıp, kamu harcamalarını kısmak toplumsal dengeleri harap eder. Yoksul kesimler büsbütün yoksullaşır. Çünkü sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetleri bile alınamaz hale gelir. Hatta adalet ve güvenlik gibi temel hizmetler bile sekteye uğrar.
Çözüm ise enflasyonun kalıcı olarak düştüğü izlenimini vermektir. Çünkü, enflasyonun kalıcı olarak düştüğü anlaşılırsa veya sağlanırsa, büyüme de hızlanır. Öte yandan borcun maliyeti olan faizler de hızla aşağıya gelir.
2001 yılında IMF Türkiye’den milli gelirin yüzde 5.5’u kadar faiz - dışı fazla istemişti. Derviş’in güdümündeki hükümet ise bunu aşarak 5.7’ye ulaşmıştı. Ancak ertesi yıl IMF çıtayı yükseltince (yüzde 6.5) hedef şaştı. Gerçi ortalıkta "hedef tutmadı" diye bağırıp çağıran yok. Ama milli gelir rakamları açıklanıp gerçekleşme ortaya çıkınca, patırtı da yükselebilir.
2002 yılı için faiz - dışı fazla hedefi 16.1 katrilyondu. Elde edilen meblağ ise, 12.8 katrilyon oldu. Yani neredeyse 2001
Başarılarımızdan biri de turizmde. 1980li yılların başında Türkiyede belgeli yatak sayısının Rodostan az olduğu söylenir ve hayıflanırdık. Şimdi o dönem geçti. Belgeli yatak ayısı yeterli. Ancak turizmde bu trend sürerse belgeli yatak sayısı yine yetersiz kalacak. Yeni yatırımlara ihtiyaç var. İşte bu nedenle yeni turizm bölgeleri geliştiriliyor. Güney Antalyadan sonra şimdi de Antalyanın doğusu geliştirilmeye çalışılıyor. Daha sonra herhalde sıra Fethiye bölgesine gelecek.Türkiye bundan 10 - 15 yıl önce 3 - 4 milyar dolarlık turizm geliriyle kendini başarılı sanıyordu. Artık 9 milyar dolar turizm geliri elde ediliyor. Üstelik hedef bunu daha da yukarı çekmek. Aslında 2010 yılına dek pekala 25 milyar dolarlık turizm geliri elde edilebilir. Hele Avrupa Birliğine tam üye olunursa. Tabii artık Avrupa dışından da turist çekmeye çalışmak gerekiyor. Bu anlamda Türkiyenin Çinden turist çekmeye çalışması son derece akıllıca. Çünkü Çinin çok büyük bir nüfusu var ve geleceğin zengin ülkesi.Turizmde en başarılı ülkeler aslında zengin ülkeler. Amerika turizmden her yıl tam 22 milyar dolar kazanıyor. Ve bu sadece turizm amaçlı Amerikayı ziyaret edenlerden elde edilen gelir. Yani iş amaçlı
<#comment>#comment> Sorunlarımızdan çok söz ederiz de, başarılarımızdan hiç söz etmeyiz. Oysa son yıllarda çok başarılı olduğumuz bir sürü alan var. Örneğin futbolda dünyanın güçlü ülkelerinden biri haline geldik. Basketbolda da öyle. Keza zaman zaman birçok spor dalında çok başarılı sonuçlar elde ediyoruz. Buzdolabı ve elektronik ihracatında son yıllarda dünyada ciddi bir yerimiz oldu. Yine yurtdışında inşaat işlerinde çok önemli işler başarabiliyoruz.
Başarılarımızdan biri de turizmde. 1980’li yılların başında Türkiye’de belgeli yatak sayısının Rodos’tan az olduğu söylenir ve hayıflanırdık. Şimdi o dönem geçti. Belgeli yatak ayısı yeterli. Ancak turizmde bu trend sürerse belgeli yatak sayısı yine yetersiz kalacak. Yeni yatırımlara ihtiyaç var. İşte bu nedenle yeni turizm bölgeleri geliştiriliyor. Güney Antalya’dan sonra şimdi de Antalya’nın doğusu geliştirilmeye çalışılıyor. Daha sonra herhalde sıra Fethiye bölgesine gelecek.
Türkiye bundan 10 - 15 yıl önce 3 - 4 milyar dolarlık turizm geliriyle kendini başarılı sanıyordu. Artık 9 milyar dolar turizm geliri elde ediliyor. Üstelik hedef bunu daha da yukarı çekmek. Aslında 2010 yılına dek pekala 25 milyar dolarlık turizm geliri
Araştırmanın sonuçları gayet ilginç. Savaşa katılmayalım diyenler yüzde 88. Bu kanıyı zaten birçok politikacı sık sık tekrar ediyor. Ancak aynı zamanda halkın yüzde 65i tarafsız kalmanın çıkarlarımızın korunmasını engelleyeceği kanısında. Yani halk savaşa girmek zorunda olduğumuzun gayet bilincinde.ABDnin zoruyla savaşa girersek, halkın yüzde 25i ABDden Kürt devleti kurulmaması için garanti alınmasını istiyor. Yüzde 23ü ise borçların silinmesini.Halkın yüzde 70i ABDnin sürdürdüğü politikayı yanlış buluyor. Bu az buz bir oran değil. Yani ABDnin bu şahin tutumu halk nezdindeki itibarını hayli sarsmış görünüyor. Üstelik halkın yüzde 72si Saddamı Türkiye için tehdit görmüyor. Gerçekten de Saddam şimdiye dek Türkiyeyi hiç tehdit etmedi. Ne Suriye gibi teröre yataklık yaptı, ne de şu veya bu nedenle çatışma yarattı. Ancak unutmayalım, Irakın Türkiyeyi tehdit edecek kadar gücü de pek olmadı.Bir başka ilginç nokta ABDye güvensiz. Halkın yüzde 86sı ABDye güvenmiyor. Üstelik ABDyi tehlikeli bulanlar Saddamı tehlikeli bulanlardan 3 kat daha fazla. Gerçi halkın çoğunluğu ABDnin verdiği sözleri tuttuğu takdirde ABDden bir yana tavır alınmasını yeğliyor. Bunun karşılığında da ekonomik yardım
<#comment>#comment> Halk savaş istemiyor. Pekiyi Kuzey Irak da ayrı bir devlet istiyor mu? Bunun da yanıtı hayır. Bundan bir ay kadar önce SESAR adlı araştırma kuruluşu bir kamuoyu araştırması yayımladı.
Araştırmanın sonuçları gayet ilginç. Savaşa katılmayalım diyenler yüzde 88. Bu kanıyı zaten birçok politikacı sık sık tekrar ediyor. Ancak aynı zamanda halkın yüzde 65’i tarafsız kalmanın çıkarlarımızın korunmasını engelleyeceği kanısında. Yani halk savaşa girmek zorunda olduğumuzun gayet bilincinde.
ABD’nin zoruyla savaşa girersek, halkın yüzde 25’i ABD’den Kürt devleti kurulmaması için garanti alınmasını istiyor. Yüzde 23’ü ise borçların silinmesini.
Halkın yüzde 70’i ABD’nin sürdürdüğü politikayı yanlış buluyor. Bu az buz bir oran değil. Yani ABD’nin bu şahin tutumu halk nezdindeki itibarını hayli sarsmış görünüyor. Üstelik halkın yüzde 72’si Saddam’ı Türkiye için tehdit görmüyor. Gerçekten de Saddam şimdiye dek Türkiye’yi hiç tehdit etmedi. Ne Suriye gibi teröre yataklık yaptı, ne de şu veya bu nedenle çatışma yarattı. Ancak unutmayalım, Irak’ın Türkiye’yi tehdit edecek kadar gücü de pek olmadı.
Bir başka ilginç nokta ABD’ye güvensiz. Halkın yüzde 86’sı ABD’ye
Piyasalar bu karara önce büyük tepki gösterdi. Kur ve faiz yükseldi. Borsa ise inanılmaz bir çöküş gösterdi. Bu tepkiler gayet normal. Çünkü piyasalarda beklenti bu tezkerenin Meclisten geçmesiyle ciddi bir mali yardımın ABD tarafından sağlanmasıydı. Rakamlar bile kamuoyuna sızmıştı. Tabii şimdi ne olacağı bilinmiyor. ABDnin mali yardımı eskisi kadar bonkör olmasa bile, IMFnin Türkiyeyi tümüyle terk etmesi elbette beklenmemeli. Hükümetin ülke içinde yabancı asker bulundurma ve yabancı bir ülkeye asker gönderme tezkeresi Meclis tarafından reddedildi. Karar değişir mi şimdilik bilinmiyor. Ancak tezkere Meclisten geçse de, geçmese de savaşın çıkacağı malum. Üstelik Türkiye savaşın dışında kalsa da, ekonomisi zarar görecek. IMF ne yapacak? Tezkere Mecliste reddedilse bile savaşın Türkiyeye zararı azalmayacaktır. Turizmde iptaller başladı bile. Uzun süredir yükselen petrol fiyatları şimdi tahmin edilen rekor düzeylere ulaşmak üzere. Faizler ise daha tezkere Mecliste reddedilir reddedilmez dün derhal yukarı fırladı. Zaten reel faizler yüzde 30dan fazlaydı. Öylesine ki, böyle giderse iç borcun dönmesi tartışılır hale gelebilir.Dün bir de bütçe açıklandı. Bütçenin apar topar açıklanması
<#comment>#comment> Hükümetin ülke içinde yabancı asker bulundurma ve yabancı bir ülkeye asker gönderme tezkeresi Meclis tarafından reddedildi. Karar değişir mi şimdilik bilinmiyor. Ancak tezkere Meclis’ten geçse de, geçmese de savaşın çıkacağı malum. Üstelik Türkiye savaşın dışında kalsa da, ekonomisi zarar görecek.
Piyasalar bu karara önce büyük tepki gösterdi. Kur ve faiz yükseldi. Borsa ise inanılmaz bir çöküş gösterdi. Bu tepkiler gayet normal. Çünkü piyasalarda beklenti bu tezkerenin Meclis’ten geçmesiyle ciddi bir mali yardımın ABD tarafından sağlanmasıydı. Rakamlar bile kamuoyuna sızmıştı. Tabii şimdi ne olacağı bilinmiyor. ABD’nin mali yardımı eskisi kadar bonkör olmasa bile, IMF’nin Türkiye’yi tümüyle terk etmesi elbette beklenmemeli.
IMF ne yapacak?
Ancak IMF bundan böyle çok daha sıkı önlemler isteyecektir. 4. Gözden Geçirmede IMF’nin çok daha titiz davranarak, kamu maliyesinde faiz - dışı fazlanın tutması için katı olacağı göz önünde tutulmalıdır.
Tezkere Meclis’te reddedilse bile savaşın Türkiye’ye zararı azalmayacaktır. Turizmde iptaller başladı bile. Uzun süredir yükselen petrol fiyatları şimdi tahmin edilen rekor düzeylere ulaşmak üzere. Faizler