Verilen yardımın anlamı

21 Şubat 2003

20 milyar dolarlık kredi olanağı, yahut ABD garantili borçlanma, 2 milyar dolar askeri harcamalar için olmak üzere, toplam 6 milyar dolarlık hibe, Irak petrollerinden 1 milyar dolarlık gelir, Nitelikli sanayi bölgelerinden ABDye gümrüksüz ayakkabı ve deri ihracatı olanağının tanınması. Nihayet ABDnin son ekonomik yardım teklifi Türkiyeye iletildi. Ancak Türkiyenin teklifi uygun bulmadığı, yahut da yetersiz bulduğu anlaşılıyor. ABD ise baskıyı sürdürüyor. Basında yer alan bilgilere göre ABDnin teklifi dört unsurdan oluşuyor: Malum, ilk madde kredi. Kredi miktarı iç borçlanmada önemli bir kolaylık sağlarken, diğer öneriler doğrudan gelir sağlayarak savaşın ekonomik hasarlarının telafisini amaçlıyor.Kredi miktarı büyük. Savaş uzamadığı takdirde, vadesi uzun ve faizi düşük olan bu yüklü miktar iç borç sorununu neredeyse ortadan kaldıracak boyutta. Çünkü piyasaya olan iç borç zaten 43 - 44 milyar dolar civarında. Ancak bu kredi iç borcu dış borca, daha doğrusu fiilen "ABDye borca" dönüştürüyor.Doğrudan gelir yardımları ise üç maddeden oluşuyor. Hibe olarak verilen, bir defaya mahsus kısım daha çok savaşın zararlarının telafisini amaçlıyor. Ancak bu meblağ savaşın çok kısa sürmesi

Yazının Devamı

Verilen yardımın anlamı

21 Şubat 2003


<#comment> Nihayet ABD’nin son ekonomik yardım teklifi Türkiye’ye iletildi. Ancak Türkiye’nin teklifi uygun bulmadığı, yahut da yetersiz bulduğu anlaşılıyor. ABD ise baskıyı sürdürüyor. Basında yer alan bilgilere göre ABD’nin teklifi dört unsurdan oluşuyor:
• 20 milyar dolarlık kredi olanağı, yahut ABD garantili borçlanma,
• 2 milyar dolar askeri harcamalar için olmak üzere, toplam 6 milyar dolarlık hibe,
• Irak petrollerinden 1 milyar dolarlık gelir,
• Nitelikli sanayi bölgelerinden ABD’ye gümrüksüz ayakkabı ve deri ihracatı olanağının tanınması.
Malum, ilk madde kredi. Kredi miktarı iç borçlanmada önemli bir kolaylık sağlarken, diğer öneriler doğrudan gelir sağlayarak savaşın ekonomik hasarlarının telafisini amaçlıyor.

Yazının Devamı

Sanayimiz bilime ne zaman katkı yapacak?

20 Şubat 2003

Ancak sanayimiz gerçekten bilime olumlu bakıyor mu? Acaba Türk sanayii kendi teknolojisini üretebilmek için bir çaba gösteriyor mu? Ne yazık ki, çok eleştiren, Ankaradan çok talepte bulunan iş alemi iğneyi kendisine hiç batırmıyor. Çünkü pek bir şey yapmıyor.Neredeyse on yıl önce (1994) Yedinci Kalkınma Planı Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu raporunda on yıl sonraki hedeflerini şöyle saptıyordu: On bin çalışan nüfus başına araştırmacı sayısının 15e çıkması,AR - GE harcamalarının milli gelir içindeki payının yüzde 1i aşması,Ülkemizin bilime katkı bakımından dünya sıralamasında 30unculuğa,Özel kuruluşların AR - GE harcamalarına ayırdığı kaynağın ülke AR - GE harcamaları içindeki payının yüzde 30a çıkarılması... (O tarihte yüzde 18di) Dün Hürriyet gazetesinde Şükrü Kızılot Gelirler Genel Müdürü Osman Arıoğluna dayanarak şirketlerin AR - GE (araştırma ve geliştirme) harcamalarına getirilen vergi kolaylıklarını aktarıyordu. Birincisi, bu tür harcamalar gider yazılabiliyormuş. Ancak AR - GEden sağlanan kazançların beş yıl süreyle vergi dışında kalması daha olumlu. Keza bu alanda çalışanlara on yıl süreyle her türlü vergi muafiyeti sağlanması da. Nihayet bu alanlara yapılan her

Yazının Devamı

Sanayimiz bilime ne zaman katkı yapacak?

20 Şubat 2003


<#comment> Dün Hürriyet gazetesinde Şükrü Kızılot Gelirler Genel Müdürü Osman Arıoğlu’na dayanarak şirketlerin AR - GE (araştırma ve geliştirme) harcamalarına getirilen vergi kolaylıklarını aktarıyordu. Birincisi, bu tür harcamalar gider yazılabiliyormuş. Ancak AR - GE’den sağlanan kazançların beş yıl süreyle vergi dışında kalması daha olumlu. Keza bu alanda çalışanlara on yıl süreyle her türlü vergi muafiyeti sağlanması da. Nihayet bu alanlara yapılan her türlü bağış ve yardımın vergiden düşülebilmesi de önemli.
Ancak sanayimiz gerçekten bilime olumlu bakıyor mu? Acaba Türk sanayii kendi teknolojisini üretebilmek için bir çaba gösteriyor mu? Ne yazık ki, çok eleştiren, Ankara’dan çok talepte bulunan iş alemi iğneyi kendisine hiç batırmıyor. Çünkü pek bir şey yapmıyor.
Neredeyse on yıl önce (1994) Yedinci Kalkınma Planı Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu raporunda on yıl sonraki hedeflerini şöyle saptıyordu:
• On bin çalışan nüfus başına araştırmacı sayısının 15’e çıkması,
• AR - GE harcamalarının milli gelir içindeki payının yüzde 1’i aşması,
• Ülkemizin bilime katkı bakımından dünya sıralamasında 30’unculuğa,

Yazının Devamı

Türkiyenin tercihi kredi mi olmalı, hibe mi?

19 Şubat 2003

Ancak anlaşılan bu öneri Türkiyeyi pek tatmin etmiyor ve müzakereler sürüyor. Anlaşmaya varılmazsa da Türkiyenin, ABDnin talep ettiği, lojistik desteği vermeyeceği izlenimi veriliyor. ABD de bu durumda Basra üzerinden harekat yapacağını belirtiyor, ama Basra üzerinden kara harekatı yapmanın pek mümkün olmadığı da biliniyor.Türkiye ne yapmalı? 6 milyar dolarlık hibeyi mi tercih etmeli, yoksa 20 milyar dolarlık krediyi mi? Bu tartışma bizi ister istemez gerilere götürüyor. Üniversitenin ikinci sınıfında "Kalkınma ve Büyüme" dersini İngilterenin belki o tarihlerde en şöhretli isimlerinden, Profesör Tony Thirlwalldan alıyorduk. Thirlwall aynı isimli kitabında kalkınmış ülkelerin diğer gelişmekte olan ülkelere nasıl yardım edebileceğini tartışıyordu. Acaba doğrudan yardımla mı yatırımların finansmanında çekilen tasarruf sorununa kolaylık getirilmeli, yoksa bu ülkelerle ticaret yaparak üretimleri mi teşvik edilmeliydi?Buna karar vermek elbette kolay değil. Çünkü doğrudan yardımın nasıl kullanılacağı çok önemli; bazı yatırımlar üretim getirmeyebilir. Öte yandan, dış ticaret kapasitesinin henüz gelişmemiş olması işleri zora sokabilir.Thirlwall yardımdan yanaydı. Böylece hızlı bir sermaye

Yazının Devamı

Türkiye’nin tercihi kredi mi olmalı, hibe mi?

19 Şubat 2003


<#comment> Amerika’nın Irak’a müdahalesi sonunda geldi çattı Türkiye’nin alacağı yardım pazarlığına. Rakamlar değişiyor. Ancak önceki gün Başbakan Gül konuya açıklık getirdi: ABD, yarısı askeri yardım olmak üzere, 6 milyar dolar hibe, yahut da 20 milyar dolar kredi vermeyi öneriyormuş.
Ancak anlaşılan bu öneri Türkiye’yi pek tatmin etmiyor ve müzakereler sürüyor. Anlaşmaya varılmazsa da Türkiye’nin, ABD’nin talep ettiği, lojistik desteği vermeyeceği izlenimi veriliyor. ABD de bu durumda Basra üzerinden harekat yapacağını belirtiyor, ama Basra üzerinden kara harekatı yapmanın pek mümkün olmadığı da biliniyor.
Türkiye ne yapmalı? 6 milyar dolarlık hibeyi mi tercih etmeli, yoksa 20 milyar dolarlık krediyi mi? Bu tartışma bizi ister istemez gerilere götürüyor. Üniversitenin ikinci sınıfında "Kalkınma ve Büyüme" dersini İngiltere’nin belki o tarihlerde en şöhretli isimlerinden, Profesör Tony Thirlwall’dan alıyorduk. Thirlwall aynı isimli kitabında kalkınmış ülkelerin diğer gelişmekte olan ülkelere nasıl yardım edebileceğini tartışıyordu. Acaba doğrudan yardımla mı yatırımların finansmanında çekilen tasarruf sorununa kolaylık getirilmeli, yoksa bu ülkelerle ticaret yaparak

Yazının Devamı

Paritenin yönü

18 Şubat 2003

Ancak yanılmamalıyız. Aslında değer yitiren euro değildi. Euro sadece dolara karşı aşınıyor, diğer konvertibl paralara karşı değer yitirmiyordu. Bu nedenle aslında çuvallayan euro tahminleri değil, dolar tahminleriydi. Gerçekten dolar 1999 yılından başlayarak, 2000 yılının ortasına kadar müthiş bir performans sergiledi. Sürekli değer kazandı.Doların değeri üzerinde iki etmen rol oynuyor; birincisi ABD ekonomisinin gösterdiği büyüme performansı, diğeri de ABDde izlenen faiz politikası veya faizlerin düzeyi.Büyüme arttığında uluslararası sermaye ABDye doğru hareket etmeye başlıyor. Bu da haliyle doları daha güçlü hale getiriyor. Çünkü elde bulunan paralar bozuluyor ve dolar talep ediliyor. Nitekim, 1999 yılında Amerikan ekonomisi çok parlak görünüyordu. Üstüne üstlük faizler de bu denli düşük düzeyde değildi. Hatta ABDnin Merkez Bankası (Fed Reserve) faizleri iki puana yakın artırarak yüzde 6.5a tırmandırmıştı. Kısacası, parasını kapan ABDye koşuyor, orada yatırım yapıyordu.2000 yılından itibaren Amerikan ekonomisi soğumaya başladı. Öncelikle sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranları düşmeye başladı. Daha sonra da tüketici beklentileri olumsuz yöne doğru hareket etti. Ancak bütün

Yazının Devamı

Paritenin yönü

18 Şubat 2003


<#comment> Euro ilk çıktığında, ümitler suya düşmüş, hızla değer kaybetmişti. Oysa beklentiler aksi yöndeydi. Birçok uzman euronun zamanla, özellikle kullanımı arttıkça, değerinin de yükseleceğini öngörüyordu. Kısacası, euro/dolar paritesine ilişkin tahminler önceleri çuvallamış görünüyordu.
Ancak yanılmamalıyız. Aslında değer yitiren euro değildi. Euro sadece dolara karşı aşınıyor, diğer konvertibl paralara karşı değer yitirmiyordu. Bu nedenle aslında çuvallayan euro tahminleri değil, dolar tahminleriydi. Gerçekten dolar 1999 yılından başlayarak, 2000 yılının ortasına kadar müthiş bir performans sergiledi. Sürekli değer kazandı.
Doların değeri üzerinde iki etmen rol oynuyor; birincisi ABD ekonomisinin gösterdiği büyüme performansı, diğeri de ABD’de izlenen faiz politikası veya faizlerin düzeyi.
Büyüme arttığında uluslararası sermaye ABD’ye doğru hareket etmeye başlıyor. Bu da haliyle doları daha güçlü hale getiriyor. Çünkü elde bulunan paralar bozuluyor ve dolar talep ediliyor. Nitekim, 1999 yılında Amerikan ekonomisi çok parlak görünüyordu. Üstüne üstlük faizler de bu denli düşük düzeyde değildi. Hatta ABD’nin Merkez Bankası (Fed Reserve) faizleri iki puana yakın

Yazının Devamı