Savaşın olmama olasılığı ise çok düşük. Ancak Saddam ülkeyi terk ederse savaş çıkmayacaktır. Saddam gibi bir diktatörün ise ülkesini terk etmesi pek beklenmemeli. Gerçi savaşı nasıl gelişeceği ve ne kadar süreceği tam olarak belli değil. Ve bu faktör yatırımcı için çok önemli.Savaş uzun sürecekse, yatırımcının daha risksiz yatırım araçlarına yönelmesi en doğrusu. Ancak savaşın kısa süreceği düşünülüyorsa, elbette belli riskler alınabilir. Çünkü savaş sonrası piyasalar bugünkünden daha olumlu bir havada olacaktır.Savaşın uzun sürmesi halinde, petrol fiyatları yükselecektir. Yani Türkiyenin petrol faturası şişecektir. Öte yandan, diğer ithalat maliyetleri artacak, dünya ekonomisinin toparlanamaması nedeniyle belki de ihracat yavaşlayacaktır. Turizm gelirleri iyiden iyiye düşecek, yabancı yatırımlar yok denecek düzeylere düşecektir. Nihayetinde önemli bir döviz sıkıntısı ortaya çıkacaktır. Bu da, şu anda oldukça düşük düzeylerde bulunan kuru yukarı doğru tırmandıracaktır.Öte yandan, Hazinenin borçlanmasında da belli sıkıntılar ortaya çıkacaktır. Çünkü faizler yükselirken, vadeler de kısalacaktır. Bu da halen çok yüksek olan reel faizlerin daha da astronomik hale gelmesine belki de
<#comment>#comment> Savaş yaklaşıyor. Bir yandan, hükümetin savaş tezkeresi Meclis’e sunulurken, diğer yandan ABD uçakları İncirlik’ten kalkarak Irak semalarında uçmaya başladı. Ve öyle anlaşılıyor ki, Türkiye savaşın önemli bir aktörü olacak. Tabii bu doğrudan Irak’la savaşmak anlamına gelmiyor.
Savaşın olmama olasılığı ise çok düşük. Ancak Saddam ülkeyi terk ederse savaş çıkmayacaktır. Saddam gibi bir diktatörün ise ülkesini terk etmesi pek beklenmemeli. Gerçi savaşı nasıl gelişeceği ve ne kadar süreceği tam olarak belli değil. Ve bu faktör yatırımcı için çok önemli.
Savaş uzun sürecekse, yatırımcının daha risksiz yatırım araçlarına yönelmesi en doğrusu. Ancak savaşın kısa süreceği düşünülüyorsa, elbette belli riskler alınabilir. Çünkü savaş sonrası piyasalar bugünkünden daha olumlu bir havada olacaktır.
Savaşın uzun sürmesi halinde, petrol fiyatları yükselecektir. Yani Türkiye’nin petrol faturası şişecektir. Öte yandan, diğer ithalat maliyetleri artacak, dünya ekonomisinin toparlanamaması nedeniyle belki de ihracat yavaşlayacaktır. Turizm gelirleri iyiden iyiye düşecek, yabancı yatırımlar yok denecek düzeylere düşecektir. Nihayetinde önemli bir döviz sıkıntısı ortaya
Faizleri düşürmede hep talep yönünde çözümler aranıyor. Yani kamunun açığı kapatılmaya çalışılıyor. Doğru politika bu olsa bile, bu yeterli görülemez. Arz yönlü de çözümler üretmek gerekiyor.Öncelikle Hazinenin borç yönetimi konusunda daha aktif olması gerekiyor. Çünkü bono piyasasını sadece Hazinenin borç senetleri oluşturuyor. Yani piyasa son derece sığ. Oysa derinleşme sağlansa, hem faizlerdeki oynaklıklar azalacak, hem de gerektiğinde Hazine daha fazla borçlanabilecek. Bu konuda Hazineye, Merkez Bankası ve BDDKya ayrı ayrı görevler düşüyor.Kamunun 150 milyar doları aşan borcu bulunuyor. Bunun iç piyasaya olan kısmı ise 43 - 44 milyar dolar kadar. Oysa İMKBdeki bono piyasasında genellikle günde 500 milyon dolar kadar işlem oluyor. Yani neredeyse yüzde 1i kadar.Hazine sürekli bir "borçlanamama fobisi" yaşıyor. Gereksiz zamanlarda aşırı borçlanarak faizlerin yükselmesi pahasına borçlanıyor, yahut da "hazır talep varken" diye aşırı iştah gösteriyor. Piyasalar da Hazinenin bu zaafiyetini görüyorlar. Piyasadaki sığlık o denli egemen ki, ihale günleri bankalar manipülasyonla faizleri yukarı çekebiliyor, Hazine de bunu güzelce seyrediyor!Öte yandan, geçen yıl Hazinede bir risk
<#comment>#comment> Türkiye’nin temel ekonomik sorunu faizlerin düzeyi. Faizler bir türlü kalıcı olarak gereken düzeye düşmüyor. Reel faizler, şu anda beklenen enflasyona göre, yüzde 30’u aşıyor. Bu da hem kamu borcunun sürdürülebilirliğini önlüyor, hem de reel sektörün yatırım yapmasını.
Faizleri düşürmede hep talep yönünde çözümler aranıyor. Yani kamunun açığı kapatılmaya çalışılıyor. Doğru politika bu olsa bile, bu yeterli görülemez. Arz yönlü de çözümler üretmek gerekiyor.
Öncelikle Hazine’nin borç yönetimi konusunda daha aktif olması gerekiyor. Çünkü bono piyasasını sadece Hazine’nin borç senetleri oluşturuyor. Yani piyasa son derece sığ. Oysa derinleşme sağlansa, hem faizlerdeki oynaklıklar azalacak, hem de gerektiğinde Hazine daha fazla borçlanabilecek. Bu konuda Hazine’ye, Merkez Bankası ve BDDK’ya ayrı ayrı görevler düşüyor.
Kamunun 150 milyar doları aşan borcu bulunuyor. Bunun iç piyasaya olan kısmı ise 43 - 44 milyar dolar kadar. Oysa İMKB’deki bono piyasasında genellikle günde 500 milyon dolar kadar işlem oluyor. Yani neredeyse yüzde 1’i kadar.
Hazine sürekli bir "borçlanamama fobisi" yaşıyor. Gereksiz zamanlarda aşırı borçlanarak faizlerin yükselmesi
Bir süredir yazdığımız üzere; milli gelirdeki kayıpları gidermek için ABD, olasılıkla IMF kanalıyla, bir miktar hibede bulunacak. Öte yandan, savaş sürerken borçlanmada belli zorluklar ortaya çıkacağı için bir miktar borç verecek.Hibenin 6 milyar dolar, borcun da 11 milyar dolar civarında olduğu belirtiliyor. Tabii tezkere Meclisten aynen geçerse. Bu şu demek; bütçe gelirlerine ek olarak 6 milyar dolar yazılırken, ortaya çıkan bütçe açığının da finansmanında da 10.6 milyar dolar kredi kullanılacak. Yani borcun vadesi geldiğinde eldeki ucuz kaynakla bu borcun bir kısmı piyasa dışından, bu parayla karşılanacak.Önce bütçeden başlayalım. 2003 yılı için 101 katrilyon TL öngörülen gelirler, hibeyle beraber, 113 katrilyon TLye çıkıyor. Yani ciddi bir artış söz konusu oluyor. Ancak 146 katrilyon TL olarak önerilen bütçe harcamalarının da savaşla beraber artacağı göz ardı edilmemeli. Bununla beraber, 65 katrilyon öngörülen faiz ödemeleri pek değişmiyor. Çünkü faiz oranları önceden oluşmuş. Ancak yıl içinde yapılan ve bir yıldan kısa vadeli yeni borçlanmalarda artan faiz önemli. Bu sıkıntı da 10.6 milyar dolarlık krediyle aşılıyor. (Miktarı 9 katrilyona ulaşan yatırım harcamalarının bu
<#comment>#comment> Mart ayına geldik. 2003 bütçesi hala kesinleşemedi. Ama bazı bilgiler basında yer almaya başladı bile. Gecikmenin nedeni ise biliniyor; önce ABD’den gelecek mali yardımın kesinleşmesi gerekiyor.
Bir süredir yazdığımız üzere; milli gelirdeki kayıpları gidermek için ABD, olasılıkla IMF kanalıyla, bir miktar hibede bulunacak. Öte yandan, savaş sürerken borçlanmada belli zorluklar ortaya çıkacağı için bir miktar borç verecek.
Hibenin 6 milyar dolar, borcun da 11 milyar dolar civarında olduğu belirtiliyor. Tabii tezkere Meclis’ten aynen geçerse. Bu şu demek; bütçe gelirlerine ek olarak 6 milyar dolar yazılırken, ortaya çıkan bütçe açığının da finansmanında da 10.6 milyar dolar kredi kullanılacak. Yani borcun vadesi geldiğinde eldeki ucuz kaynakla bu borcun bir kısmı piyasa dışından, bu parayla karşılanacak.
Önce bütçeden başlayalım. 2003 yılı için 101 katrilyon TL öngörülen gelirler, hibeyle beraber, 113 katrilyon TL’ye çıkıyor. Yani ciddi bir artış söz konusu oluyor. Ancak 146 katrilyon TL olarak önerilen bütçe harcamalarının da savaşla beraber artacağı göz ardı edilmemeli. Bununla beraber, 65 katrilyon öngörülen faiz ödemeleri pek değişmiyor. Çünkü faiz
Nasıl nitelenirse nitelensin, Türkiyenin olası savaştan ciddi ekonomik kayıpları olacaktır. Tıpkı geçen Körfez krizinde olduğu gibi. Ve bunu da tazmin etmekle sorumlu olan müttefikimiz ABDdir. Çünkü savaşı çıkaran odur. Geçen krizde bunu sağlamadıklarına göre, bu kez Türkiye pazarlığı sıkı tutmalıdır. Bunun adı da at pazarlığı değil, verilen zararın karşılanmasıdır.Savaşın iki türlü hasarı olacaktır. Bunlardan biri ekonomik kayıplardır. Bu yıl milli gelirde çeşitli azalmalar, daha doğrusu büyümeden eksilmeler oluşacağı biliniyor. Bu rakamın ilk yılda 16 - 17 milyar doları bulacağı tahmin edilse de tam bir kestirme pek mümkün değil. Ancak zararın pek küçük olmayacağı aşikar. Ve milli gelirdeki kayıpların telafisi mümkün değil.Tek yöntem hasarı yaratanın hibe yoluyla para ödemesi. Gazetemizin Ankara Büro Şefi ve köşe yazarı Fikret Bilanın dünkü yazısında yer alan bilgilere göre ABDnin Türkiyeye vereceği hibe miktarı 6 milyar dolar kadar. Bunun 2 milyar doları askeri harcamalar için ayrılmış olduğuna göre, geriye 4 milyar dolar kalıyor. Yani ekonomik kayıpların ancak dörtte biri karşılanıyor. Buna da şükür demeyelim. Demek ki, 12 - 13 milyar dolarlık kaybımız karşılanmamış
<#comment>#comment> ABD Başkanı Bush, Dışişleri Bakanı Yakış’la görüşürken, Türkiye’nin taleplerini "at pazarlığı" olarak nitelemiş. Bush’un anlattığına göre Teksas’ta kovboylar at pazarlığı yapar, sonunda taraflardan birinin elinde hiçbir şey kalmaz, çırılçıplak kalırmış. Sanki Türkiye ABD’yi soyuyor!
Nasıl nitelenirse nitelensin, Türkiye’nin olası savaştan ciddi ekonomik kayıpları olacaktır. Tıpkı geçen Körfez krizinde olduğu gibi. Ve bunu da tazmin etmekle sorumlu olan müttefikimiz ABD’dir. Çünkü savaşı çıkaran odur. Geçen krizde bunu sağlamadıklarına göre, bu kez Türkiye pazarlığı sıkı tutmalıdır. Bunun adı da at pazarlığı değil, verilen zararın karşılanmasıdır.
Savaşın iki türlü hasarı olacaktır. Bunlardan biri ekonomik kayıplardır. Bu yıl milli gelirde çeşitli azalmalar, daha doğrusu büyümeden eksilmeler oluşacağı biliniyor. Bu rakamın ilk yılda 16 - 17 milyar doları bulacağı tahmin edilse de tam bir kestirme pek mümkün değil. Ancak zararın pek küçük olmayacağı aşikar. Ve milli gelirdeki kayıpların telafisi mümkün değil.
Tek yöntem hasarı yaratanın hibe yoluyla para ödemesi. Gazetemizin Ankara Büro Şefi ve köşe yazarı Fikret Bila’nın dünkü yazısında yer alan bilgilere