<#comment>#comment>Türk siyasal yaşamı dört kez toplum tabanından sarsıldı. Bunların ilki Demokrat Partidir. Tek parti dönemine halkta tepkiler birikmişti. Demokratik bir isyanla, asker - sivil bürokrasiye rağmen, DP iktidara taşındı. İkincisi, CHP’de başlayan ortanın solu hareketidir. Yeni yeni filizlenen burjuvazinin ve geleneksel aydınların direncine rağmen yeni CHP oyunu artırarak iktidara geldi. Üçüncüsü de ANAP’ın egemen olan askeri yönetime rağmen iktidara gelişidir. Oysa asker alenen bir başka partiyi işaret etmişti. Nihayet AKP, egemen kesimlerin muhalefetine rağmen, "genişçe" bir halk desteğiyle iktidara geldi.
AKP’nin iktidara tırmanışı, bazıları tarafından Anadolu sermayesinin İstanbul’a başkaldırışı olarak değerlendiriliyor. Ancak İstanbul ve Anadolu sermayesi arasındaki temel fark sosyo - kültüreldir. Ekonomik boyut ise arka plandadır.
Modernist aydınlara karşı gelenkçi kesimin kazandığı bu zafer sonunda köyde pekmez kaynatan bir babanın oğlunu başbakan yapmıştır. Ancak dün hükümeti kurmakla görevlendirilen Abdullah Gül, dikkatli davranmalıdır. Çünkü toplumda derin bir gerginlik vardır ve bu medya tarafından yatıştırılmaya çalışılmaktadır.
Önce ekonomi. AKP
Borsada hisse senedi almanın zamanı borsanın en düşük olduğu zamandır. Borsa çok düştü mü, profesyoneller "bu işin tadı tuzu kalmadı", "taze para girişi yok", "artık borsa iflah olmaz" gibi sözler söylerler. Buna kananlar düşük fiyatlardan satıp çıkarlar. Oysa bu sözler alım zamanının geldiğini gösterir. Zaten büyükler o fiyatlardan alıyorlardır.Bazen borsada profesyoneller "borsanın önü açıldı", "endeks en az üçe katlanır" vb. sözler söylediğinde ise borsa iyiden iyiye şişmiş demektir. Artık küçükler arabasını, bileziğini satıp borsaya dalmak üzeredir. Büyükler de çıkmak üzere. Büyükler "gel gel" yaptıkları küçüklerin üzerine malı verir, çıkarlar. İşte o zaman da satmak gerekir.Küçük ne yapar? 100den aldığı mal 90a inince bir türlü satamaz. Eli varmaz. Ne de olsa küçük tasarrufçu. "Bu hisse 120yi görmüştü, yine yükselir, oradan satarım" der. Ama aylarca o fiyat oluşmaz.Şimdi borsa yatırımcısına birkaç öğüt verelim: Borsaya fiyatlar iyiden iyiye ölüyken girin. Yeterli bir karı elde ettiğinizde açgözlülük yapmayın. Kimsenin lafına bakmayın, satın. Biraz daha yükseleceği varsa da, bırakın ondan da başkası yararlansın. Hangi hisse senedini alacağınıza, berberde tıraş olurken değil,
<#comment>#comment>Borsa ülkemizde kumarbazların mekanı olarak bilinir. Kısmen de doğrudur. Her türlü cambaz bizim borsada at koşturur. Kimi küçük yatırımcıyı söğüşler, kimi de acemileri düdükler. Birkaç defa silkelenen küçük yatırımcı da, zor atar kedini dövizin kucağına. Ama dünyanın her borsasında büyük oyuncular vardır.
Borsada hisse senedi almanın zamanı borsanın en düşük olduğu zamandır. Borsa çok düştü mü, profesyoneller "bu işin tadı tuzu kalmadı", "taze para girişi yok", "artık borsa iflah olmaz" gibi sözler söylerler. Buna kananlar düşük fiyatlardan satıp çıkarlar. Oysa bu sözler alım zamanının geldiğini gösterir. Zaten büyükler o fiyatlardan alıyorlardır.
Bazen borsada profesyoneller "borsanın önü açıldı", "endeks en az üçe katlanır" vb. sözler söylediğinde ise borsa iyiden iyiye şişmiş demektir. Artık küçükler arabasını, bileziğini satıp borsaya dalmak üzeredir. Büyükler de çıkmak üzere. Büyükler "gel gel" yaptıkları küçüklerin üzerine malı verir, çıkarlar. İşte o zaman da satmak gerekir.
Küçük ne yapar? 100’den aldığı mal 90’a inince bir türlü satamaz. Eli varmaz. Ne de olsa küçük tasarrufçu. "Bu hisse 120’yi görmüştü, yine yükselir, oradan satarım" der. Ama
Kısacası, bir süredir silahlarının namlusunu parlatan ABD artık son savaş hazırlıklarını yapıyor. Bu durumdan da gerek dünya, gerekse ülkemiz finans piyasalarının ciddi biçimde etkileneceği biliniyor.Iraka müdahale siyasal açıdan son derece sakıncalı. Bu savaş ileride Türkiyeye büyük sıkıntılar yaşatacaktır. Ancak ekonomik anlamda da hasar büyük olacaktır. Birincisi, kamu maliyesindeki dengeler ciddi biçimde sarsılacaktır. Daha önceki yazılarımızda bu konuya değinmiştik. Savaş kısa sürse bile, 8 milyar dolar civarında bir finansman yükü gelecektir. Nominal faizlerin yükselmesi ve iç borçlanmada vadelerin kısalması 2003 bütçesini daha da sıkıntılı hale sokacaktır. Tabii Türkiye savaş batağına saplanmazsa. Çünkü o takdirde program filan da kalmaz!Ancak daha önemlisi oluşacak ekonomik hasar. Yani milli gelirde oluşacak kayıplar. Bu konuda çeşitli araştırmalar ve hesaplar yapılıyor. Örneğin İdris Adil ve Talip Aktaş isimli iki araştırmacı 1991 yılındaki Körfez Savaşının neden olduğu kaybın 9.5 milyar doları bulduğunu öngörüyor. Bilinen hasarın ise son 10 yılda toplam 45 milyar dolara ulaştığı kanısındalar. Alternatif maliyetler de hesaba katıldığında rakam 100 milyar doları
<#comment>#comment>BM Güvenlik Konseyi’nden Irak’a ilişkin çıkan son karar elbette ABD’nin işini bir hayli kolaylaştırmış bulunuyor. Kısacası ABD uzun süredir gösterdiği çabanın meyvesini toplayacak duruma geldi.
Kısacası, bir süredir silahlarının namlusunu parlatan ABD artık son savaş hazırlıklarını yapıyor. Bu durumdan da gerek dünya, gerekse ülkemiz finans piyasalarının ciddi biçimde etkileneceği biliniyor.
Irak’a müdahale siyasal açıdan son derece sakıncalı. Bu savaş ileride Türkiye’ye büyük sıkıntılar yaşatacaktır. Ancak ekonomik anlamda da hasar büyük olacaktır. Birincisi, kamu maliyesindeki dengeler ciddi biçimde sarsılacaktır. Daha önceki yazılarımızda bu konuya değinmiştik. Savaş kısa sürse bile, 8 milyar dolar civarında bir finansman yükü gelecektir. Nominal faizlerin yükselmesi ve iç borçlanmada vadelerin kısalması 2003 bütçesini daha da sıkıntılı hale sokacaktır. Tabii Türkiye savaş batağına saplanmazsa. Çünkü o takdirde program filan da kalmaz!
Ancak daha önemlisi oluşacak ekonomik hasar. Yani milli gelirde oluşacak kayıplar. Bu konuda çeşitli araştırmalar ve hesaplar yapılıyor. Örneğin İdris Adil ve Talip Aktaş isimli iki araştırmacı 1991 yılındaki Körfez
Önce sol kavramını tekrardan açıklığa kavuşturalım: Sol, en basit deyimle, refahın adilce dağıtılmasıdır. Ancak burada kritik kavram "eşitlik" değil, "adalettir". Çünkü eşitlik her zaman adil olmayabilir. Çok çalışanla, çalışmayan aynı ücreti alırsa, eşitlik sağlanır, ama adalet sağlanmaz. Çalışan, verimli olan karşılığını da almalıdır.İkinci konu refahın ne olduğudur. Refah malvarlığı değildir. Çevremizde bazen görürüz, adamda mal mülk çoktur, ama para etmez. Refahı sağlayan gelirdir. Bu nedenle gelirde adalet, mülkiyette adaletten önemlidir. Sol siyasetler de, gelir dağılımındaki bozukluktan beslenir.Solun oy kaybetmesi ise ancak ülkede sosyal adalet arayışı, şu veya bu nedenle, arka plana düşerse oluşur. Yahut da iktidara gelip beceriksiz işler yaparlarsa! Ancak hem muhalefette olup, hem de ülkede gelir dağılımı giderek bozulduğunda oy kaybeden sol parti pek olmaz. Bugünkü CHP hariç!Solculuk taslamakla solcu olmak da aynı şeylerdir. CHP Ortanın Solu fikrine kavuştuktan sonra kent varoşlarında oylarını ciddi ölçüde artırmıştı. Yani geniş halk kesimleri CHPyi umut olarak görmeye başlamıştı. "Umudumuz Ecevit" sloganı, hem CHPnin yeni imajını gösteriyordu, hem de yoksul kesimlerin
<#comment>#comment>Kendi kendimize söz vermiştik. Artık piyasalara ve ekonomik konulara dönecektik. Ama Meral Tamer köşesinde solu bu denli tartışınca, solun dayanılmaz cazibesinden sıyrılamadık.
Önce sol kavramını tekrardan açıklığa kavuşturalım: Sol, en basit deyimle, refahın adilce dağıtılmasıdır. Ancak burada kritik kavram "eşitlik" değil, "adalettir". Çünkü eşitlik her zaman adil olmayabilir. Çok çalışanla, çalışmayan aynı ücreti alırsa, eşitlik sağlanır, ama adalet sağlanmaz. Çalışan, verimli olan karşılığını da almalıdır.
İkinci konu refahın ne olduğudur. Refah malvarlığı değildir. Çevremizde bazen görürüz, adamda mal mülk çoktur, ama para etmez. Refahı sağlayan gelirdir. Bu nedenle gelirde adalet, mülkiyette adaletten önemlidir. Sol siyasetler de, gelir dağılımındaki bozukluktan beslenir.
Solun oy kaybetmesi ise ancak ülkede sosyal adalet arayışı, şu veya bu nedenle, arka plana düşerse oluşur. Yahut da iktidara gelip beceriksiz işler yaparlarsa! Ancak hem muhalefette olup, hem de ülkede gelir dağılımı giderek bozulduğunda oy kaybeden sol parti pek olmaz. Bugünkü CHP hariç!
Solculuk taslamakla solcu olmak da aynı şeylerdir. CHP Ortanın Solu fikrine kavuştuktan
Program konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Oysa ortada yazılı programları var. Partinin kurmayları bu metni okusa hatalı demeç vermeyecekler. Fakat sanıyoruz bir de Genel Başkan Tayyip Erdoğana kendini gösterme eğilimi var. Ne de olsa yakında hükümet kurulacak!Çelişkili ifadelerin altında yatan bir başka neden de AKPnin içinin homojen olmaması. AKPde imaj değişikliği amacıyla farklı kesimlerden kimliklerin partiye davet edildiği gözleniyor. Bu kişilerin yaşam felsefeleri farklı olduğu gibi, ekonomik politikalar konusunda da fikirleri farklı. Gayet de doğal. Ancak medya sadece en yetkili resmi ağızların verdiği demeçlere itibar etmeli. Şu ara iki resim ağız gösleniyor; biri AKPnin ekonomik politikalar kurulu "koordinatörü" Ali Babacan, diğeri de Genel Başkan Yardımcısı (ve şimdi Eskişehir milletvekili) Murat Mercan. Diğerleri ileride daha yetkili olabilir. Fakat şu anda partinin "ileri geleni" değil, "ileri gidenleri" gibi görünüyorlar.En iyisi sabırla hükümet programını beklemek. Kaldı ki, bir siyasi parti iktidara gelir gelmez parti programını da harfiyen uygulayamayabilir. Yeni hükümete gerçek durumun bir topografyasını çıkarabilmesi için fırsat tanınması gerekiyor. Nihayet