Kurumsal yeniden yapılanmada hızlı davrandık mı?

23 Eylül 2002

İki ay önce IMFnin kıdemli ekonomistlerinden Mark Stone bir çalışma yayımladı. (Kurumsal Sektörün Yeniden Yapılanması: Kriz zamanlarında devletin rolü). Çalışma adeta yaz başında ülkemizde yapılan tartışmaları dile getiriyor. Malum bankalara sermaye konulma süreci başladığında sert eleştiriler olmuş, biz de karşı çıkmıştık. Paranın bankalara değil, doğrudan işletmelere verilmesini savunanlar vardı. Olacak iş değildi tabii.Stoneuun çalışması uluslararası deneyimin bize benzediğini gösteriyor. Mali sektörü reel sektörden ayrı düşünmek olanaksız. Kamuyu da özelden. Özellikle kriz sonraları kamuya büyük görevler düşüyor: Devletin gerek borçlu ile banka arasında, gerekse bankalar arasında aracılık yapması gerekiyor. Bunun en bilinen örneği de Londra Yaklaşımı. İkincisi, devlet bazen mali kaynak koyarak, bazen de sigorta sağlayarak (yani kefil olarak) yardım edebiliyor. Üçüncüsü, bankalara sermaye eklenmesi. Bankaların sermaye sıkıntısı kalmayınca kredi verebilme olanakları artıyor. Böylece reel sektörde toparlanma hızlanıyor. Dördüncüsü, aktif yönetim kurumları. Borçların satın alındığı, böylece bankaların rahatlatıldığı bu sistemle reel sektör de rahatlıyor. Endonezya, Kore ve

Yazının Devamı

Kurumsal yeniden yapılanmada hızlı davrandık mı?

23 Eylül 2002


<#comment>Mali krizler kurumları derinden sarsıyor. Kriz sonraları bir taraftan doğal toparlanma süreciyle, diğer taraftan da iradi kararlarla kurumlar yapı değiştiriyor. Genellikle de küçülme yönünde bir değişim oluyor. Hem kriz kurumların boyutunu küçültüyor, hem de kriz sonrası acil tedbir küçülme oluyor. Böylece daha dinamik bir ölçüte kavuşuluyor.
İki ay önce IMF’nin kıdemli ekonomistlerinden Mark Stone bir çalışma yayımladı. (Kurumsal Sektörün Yeniden Yapılanması: Kriz zamanlarında devletin rolü). Çalışma adeta yaz başında ülkemizde yapılan tartışmaları dile getiriyor. Malum bankalara sermaye konulma süreci başladığında sert eleştiriler olmuş, biz de karşı çıkmıştık. Paranın bankalara değil, doğrudan işletmelere verilmesini savunanlar vardı. Olacak iş değildi tabii.
Stoneu’un çalışması uluslararası deneyimin bize benzediğini gösteriyor. Mali sektörü reel sektörden ayrı düşünmek olanaksız. Kamuyu da özelden. Özellikle kriz sonraları kamuya büyük görevler düşüyor: Devletin gerek borçlu ile banka arasında, gerekse bankalar arasında aracılık yapması gerekiyor. Bunun en bilinen örneği de Londra Yaklaşımı. İkincisi, devlet bazen mali kaynak koyarak, bazen de sigorta

Yazının Devamı

On yıldır alınan mesafe

20 Eylül 2002

Kongrede Türkiyenin içinde bulunduğu sorunlar dört maddede özetlenmiş: Yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları, düşük yatırım düzeyi ve sıfıra yaklaşan ortalama büyüme hızı ile bozulan makroekonomik dengeler; Bunlara neden olan kamudaki yapısal dengenin bozulması ve ortaya çıkan kamu açığı; Son 6 - 7 yıldır sanayileşmenin ihmal edilmesi; Ve nihayet yeni bir kapasite yaratılamadığı, ya da mevcut kapasitenin de modernize edilemediği için ihracatın tökezlemesi, rekabet gücünün de iyiden iyiye yitirilmesiyle ihracatın bastırılmış ücretlere dayatılması.Bunlar saptamalar. Çözümlere gelince: Büyüme için sıfıra yakın enflasyon; Devletin ekonomiden çekilmesi; Uygun ortam nedeniyle özelleştirmeye hız verilmesi; Mali sektörün gelişmesi ve derinleşmesi; Faizin ve kurun serbestçe belirlenmesi; Kamu maliyesinde denge için vergi gelirlerinin 10 yılda yüzde 50 artırılması; Sanayileşmeye hız verilerek dünyanın ilk 1000 firması arasına 1 - 2 Türk firmasının girmesi; Dış ticarette korumacılığın azaltılması; Yabancı sermayeye verilen önemin artması; Gelir dağılımı, sosyal altyapı ve çevre gibi konularla ilgilenilmesi...Şimdi on yılda hangi mesafeyi aldığımıza bir bakalım: Büyümede aldığımız mesafe hiç

Yazının Devamı

On yıldır alınan mesafe

20 Eylül 2002


<#comment>Bundan tam on yıl önce düzenlenen 3. İzmir İktisat Kongresi’ne tebliğ sunarak katılmıştık. İlki 1923’te Atatürk tarafından düzenlenen bu kongrede, bilim adamlarının yanı sıra, tüm sosyal ve siyasal kesimler görüş beyan etmişti. Geçenlerde o kongrenin "uzlaşma noktaları" elimize geçti. Hemen karıştırmaya başladık. On yılda hangi sorunların aşıldığını merak ediyorduk.
Kongrede Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlar dört maddede özetlenmiş:
Yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları, düşük yatırım düzeyi ve sıfıra yaklaşan ortalama büyüme hızı ile bozulan makroekonomik dengeler;
Bunlara neden olan kamudaki yapısal dengenin bozulması ve ortaya çıkan kamu açığı;
Son 6 - 7 yıldır sanayileşmenin ihmal edilmesi;
Ve nihayet yeni bir kapasite yaratılamadığı, ya da mevcut kapasitenin de modernize edilemediği için ihracatın tökezlemesi, rekabet gücünün de iyiden iyiye yitirilmesiyle ihracatın bastırılmış ücretlere dayatılması.

Yazının Devamı

Anadoluda umutsuzluk var

19 Eylül 2002

Bir haftada birbirine hayli uzak tam beş kenti dolaştık. Önce Denizliye sonra, tam aksi yöne, Antakyaya hareket ettik. Oradan Adanaya, iki gün sonra da Trabzona geçerek birer konuşma yaptık. Ve nihayet geçen hafta Bursadaydık.Seçimler öncesinde yaptığımız bu tur, bize gelişmeleri yerinde izleme fırsatı verdi. Geçtiğimiz iki yılda izlenen politikaları, gözlenen performansı ve seçim sonrası senaryoları anlattık. Yüzlerce kişiye hitap ettik. Bir sürü soruyu yanıtladık. Birçok insanla beraber olduk. Ve rakamlarda görülmeyen havayı bizzat algılayabildik.Anlaşıldığı kadarıyla; göreli canlanmaya vatandaşlar katılıyor. Ama hala tedirginler. Olumlu gelişmenin ne kadar süreceği veya nereye ulaşacağı konusunda kimse emin değil.Öte yandan, herkes seçim sonrasına odaklanmış vaziyette. Alışverişler bile seçim sonucuna göre ayarlanmış. Seçimlerden arzulanan istikrar çıkmazsa, piyasaların da olumsuz etkileneceği anlaşılıyor. Ancak yeni bir hükümetle bu belirsizliklerin hepsi ortadan kalkacaktır.Enflasyon konusunda şu anda bir patlama beklenmiyor. Üstelik mali piyasalardaki çoğu uzman yıllık hedef olan yüzde 35in tutturulacağından gayet emin. Ama sade vatandaş buna pek akıl sır erdiremiyor.

Yazının Devamı

Anadolu’da umutsuzluk var

19 Eylül 2002


<#comment>Geçtiğimiz dönemde orta ölçekli bir banka için çeşitli kentlerde ekonomi konferansları verdik. Hızlı bir Anadolu turu yaptık. "Yorulmadık desek" yalan olur. Gerçi keyifli de oldu. En azından Ankara’daki entrikalardan uzaklaşmış olduk.
Bir haftada birbirine hayli uzak tam beş kenti dolaştık. Önce Denizli’ye sonra, tam aksi yöne, Antakya’ya hareket ettik. Oradan Adana’ya, iki gün sonra da Trabzon’a geçerek birer konuşma yaptık. Ve nihayet geçen hafta Bursa’daydık.
Seçimler öncesinde yaptığımız bu tur, bize gelişmeleri yerinde izleme fırsatı verdi. Geçtiğimiz iki yılda izlenen politikaları, gözlenen performansı ve seçim sonrası senaryoları anlattık. Yüzlerce kişiye hitap ettik. Bir sürü soruyu yanıtladık. Birçok insanla beraber olduk. Ve rakamlarda görülmeyen havayı bizzat algılayabildik.
Anlaşıldığı kadarıyla; göreli canlanmaya vatandaşlar katılıyor. Ama hala tedirginler. Olumlu gelişmenin ne kadar süreceği veya nereye ulaşacağı konusunda kimse emin değil.
Öte yandan, herkes seçim sonrasına odaklanmış vaziyette. Alışverişler bile seçim sonucuna göre ayarlanmış. Seçimlerden arzulanan istikrar çıkmazsa, piyasaların da olumsuz etkileneceği anlaşılıyor.

Yazının Devamı

Tayyipe çengelli engel

18 Eylül 2002

Öncelikle seçimin olacağı kesinlik kazanmış değil. Resmen kesinleşse de, fiilen hala erteletme çabaları izleniyor. Kimileri seçimi erteletmeye çalışırken, kimileri de kuralların değişmesine, hatta kimileri de bazı rakiplerin tasfiyesine çalışıyor. Yani hiç de doğru olmayan gelişmeler izleniyor. Böyle seçim olur mu demeyin. Çünkü aksine herhangi bir ufak eleştiri hemen seçimi erteletme çabası olarak yorumlanıyor, suçlanıyor, adeta linç ediliyor.Erken seçimlere başında karşıydık. Bugün ise şartlar değişti. Artık seçimi yapmamak daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Hükümet kendi içinde çatışmalı, dinamizmden yoksun hale gelmiş. Meclis de tam bir iflas içinde. Hiçbir saygınlığı kalmamış. Siyasi partiler de kendi içlerinde disiplin ve uyumu yitirmişler. Şimdi böylesi bir durumda seçimden başka çıkış elbette düşünülemez.Ancak apar topar gittiğimiz bu seçimin koşulları bizi tatmin etmiyor. Üstelik sonuçları daha büyük hayal kırıklığı yaratacak gibi. Bu nedenle ortada bir meşruiyet, daha doğrusu demokratik olma sorunu bulunuyor.Anketlerde en favori partinin AKP olduğu görünüyor. Bunun da büyük ölçüde liderinden kaynaklandığı biliniyor. Şimdi halkın en büyük teveccühünü kazanan kişinin

Yazının Devamı

Tayyip’e çengelli engel

18 Eylül 2002


<#comment>Mayıs başında belirsizlikleri kaldırmak amacıyla Türkiye bir seçim ortamına itildi. Ancak belirsizliklerin azalması şöyle dursun, aksine arttığı görülüyor. Üstelik bir de meşruiyet sıkıntıları çıkıyor.
Öncelikle seçimin olacağı kesinlik kazanmış değil. Resmen kesinleşse de, fiilen hala erteletme çabaları izleniyor. Kimileri seçimi erteletmeye çalışırken, kimileri de kuralların değişmesine, hatta kimileri de bazı rakiplerin tasfiyesine çalışıyor. Yani hiç de doğru olmayan gelişmeler izleniyor. Böyle seçim olur mu demeyin. Çünkü aksine herhangi bir ufak eleştiri hemen seçimi erteletme çabası olarak yorumlanıyor, suçlanıyor, adeta linç ediliyor.
Erken seçimlere başında karşıydık. Bugün ise şartlar değişti. Artık seçimi yapmamak daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Hükümet kendi içinde çatışmalı, dinamizmden yoksun hale gelmiş. Meclis de tam bir iflas içinde. Hiçbir saygınlığı kalmamış. Siyasi partiler de kendi içlerinde disiplin ve uyumu yitirmişler. Şimdi böylesi bir durumda seçimden başka çıkış elbette düşünülemez.
Ancak apar topar gittiğimiz bu seçimin koşulları bizi tatmin etmiyor. Üstelik sonuçları daha büyük hayal kırıklığı yaratacak gibi. Bu nedenle

Yazının Devamı