Hak mı, yoksa sorumluluk mu?

30 Eylül 2002

Ancak özgürlüklerle haklar arasında da farklılıklar var. Özgürlük insanın dilediği gibi hareket etmesiyken, hak bunun toplum tarafından onaylanmış kısmını oluşturuyor. Yani her özgürlük yaşanamıyor. Çünkü bazı özgürlükler başkalarını rahatsız ediyor. Mesela bazen özgürce birini dövmek isteseniz bile buna hakkınız olmuyor. Her canınız sıkılan konserde avaz avaz bağıramıyorsunuz. Çünkü bunlar ayıp karşılanıyor.Ancak ülkemizde belli konularda sağlanan hakların da aydınlatılması gerekiyor. Çünkü aydınlatılmayan haklara toplum da sahip çıkmıyor. Ve bu haklar yaşanamıyor. Örneğin sosyal demokratların geçtiğimiz yirmi yılda en önemli eserlerinden biri tüketici haklarına ilişkin çıkarttığı çerçeve yasa. CHP bu yasaya neden sahip çıkmaz bilinmez. Oysa bu yasa, diğer çağdaş toplumlarda olduğu gibi, bireyin en önemli haklarından birini ortaya çıkarmıştı.Yasa, satın alınan bir malın doğru nitelikte olması, tüketiciyi aydınlatan bilgiler içermesi, koşulsuz iade edilebilir olması konusunda ciddi ilerlemeler sağladı. Ancak haklar sadece yasal zorunlulukla sağlanamıyor. Tüketici bilincinin de gelişmesi gerekiyor. Bu konuda da sosyal demokratların yapabileceği bir sürü etkinlik var. Her eylülde

Yazının Devamı

Hak mı, yoksa sorumluluk mu?

30 Eylül 2002


<#comment>Ülkemizde insan hakları sorunları bulunduğuna kuşku yok. Üstelik bunu yalnızca farklı etnik kökenlik yurttaşların kültürlerini özgürce yaşaması olarak görmemek gerekiyor. Çünkü çok farklı özgürlükler ve haklar bulunuyor.
Ancak özgürlüklerle haklar arasında da farklılıklar var. Özgürlük insanın dilediği gibi hareket etmesiyken, hak bunun toplum tarafından onaylanmış kısmını oluşturuyor. Yani her özgürlük yaşanamıyor. Çünkü bazı özgürlükler başkalarını rahatsız ediyor. Mesela bazen özgürce birini dövmek isteseniz bile buna hakkınız olmuyor. Her canınız sıkılan konserde avaz avaz bağıramıyorsunuz. Çünkü bunlar ayıp karşılanıyor.
Ancak ülkemizde belli konularda sağlanan hakların da aydınlatılması gerekiyor. Çünkü aydınlatılmayan haklara toplum da sahip çıkmıyor. Ve bu haklar yaşanamıyor. Örneğin sosyal demokratların geçtiğimiz yirmi yılda en önemli eserlerinden biri tüketici haklarına ilişkin çıkarttığı çerçeve yasa. CHP bu yasaya neden sahip çıkmaz bilinmez. Oysa bu yasa, diğer çağdaş toplumlarda olduğu gibi, bireyin en önemli haklarından birini ortaya çıkarmıştı.
Yasa, satın alınan bir malın doğru nitelikte olması, tüketiciyi aydınlatan bilgiler içermesi,

Yazının Devamı

Parayı veren düdüğü çalar!!

27 Eylül 2002

Türkiyenin ABD ile ilişkileri bölge dengeleri bakımından çok önemli. IMF de bu eksenin bir parametresi. IMFyi ABD Hazinesinden ayrı düşünmek olanaksız. Geçen yıl IMFnin bol kepçe yardımı üç nedenden kaynaklanıyordu. Kuşkusuz daha önce uygulanan programdaki IMFnin ciddi sorumluluğu, ikincisi yabancı yatırımların geri dönmeme olasılığının IMFyi kaygılandırması. Ancak hepsinden önemlisi; Batı için göz ardı edilemeyecek olan Türkiyenin stratejik önemi. Nihayet şu da eklenebilir; krizin diğer ülkelere "bulaşmaması" için giderek daha büyük yardım paketleri gerekmesi. Nitekim, Rusya ve yakınlarda Brezilya örneği bunu gösterdi.Şu anda uygulanan programın IMF tarafından ne denli sıkı denetlendiğini gözlüyoruz. Çeşitli siyasilerin IMFnin kapısını sık sık aşındırmasının nedeni de bu. Ancak IMFyi abartmamak gerekli. Ilımlı görüşleriyle bilinen, Clintonın ilk danışmanlarından, Harvard Üniversitesi profesörlerinden Martin Feldsteinın dört yıl önce "Refocusing the IMF" (IMFye yeniden odaklanmak) başlıklı konferansını anımsatmak gerek.Feldstein burada IMFye ciddi eleştirilerde bulunmuştu. Birincisi, IMFnin asli görevini anımsatmıştı; sadece ödemeler dengesi krizlerinin aşılmasına yardımcı olmak.

Yazının Devamı

Parayı veren düdüğü çalar!!

27 Eylül 2002


<#comment>Her yıl IMF’nin güz toplantılarına çeşitli ülkelerin yetkilileri katılır, güncel sorunlar tartışılır. Önceki hafta da ekonomiden sorumlu halef - selef bakanlarımız peş peşe Washington’un yolunu tuttular. Eh ne de olsa, ikisi de belli ölçülerde IMF’ye karşı sorumluluk altında. Türkiye’nin resmi gündeminde Irak bulunuyor. Öte yandan, seçimlerin ertelenmesinin de çeşitli siyasal stratejileri suya düşüreceğinden yeni senaryoların tartışılması gerekiyor.
Türkiye’nin ABD ile ilişkileri bölge dengeleri bakımından çok önemli. IMF de bu eksenin bir parametresi. IMF’yi ABD Hazinesi’nden ayrı düşünmek olanaksız. Geçen yıl IMF’nin bol kepçe yardımı üç nedenden kaynaklanıyordu. Kuşkusuz daha önce uygulanan programdaki IMF’nin ciddi sorumluluğu, ikincisi yabancı yatırımların geri dönmeme olasılığının IMF’yi kaygılandırması. Ancak hepsinden önemlisi; Batı için göz ardı edilemeyecek olan Türkiye’nin stratejik önemi. Nihayet şu da eklenebilir; krizin diğer ülkelere "bulaşmaması" için giderek daha büyük yardım paketleri gerekmesi. Nitekim, Rusya ve yakınlarda Brezilya örneği bunu gösterdi.
Şu anda uygulanan programın IMF tarafından ne denli sıkı denetlendiğini gözlüyoruz.

Yazının Devamı

Krizin gerçek nedeni siyasal

26 Eylül 2002

Türkiye milli gelire oranla en yüklü borca sahip devletlerden biri. Uygulanan politikaların da çözmeye çalıştığı bu. İçinde bulunduğumuz borç batağından çıkmak için dört yöntem bulunuyor; birincisi, borcun büyümesini önlemek, yani borcun katlanmasına neden olan faizlerin düşmesi, gerekiyor. Oysa, şu anda faizler yine çok yüksek. Siyasal belirsizlikler, yahut da güvensizlik faizlerin düşmesini engelliyor. İkincisi, eldeki nakit - dışı varlıkların azaltılarak hemen nakde çevrilmesi önemli bir kolaylık sağlıyor. Bunun da en bilinen yolu özelleştirme. Ancak yıllardır özelleştirmede performans (şu veya bu nedenle) gayet yetersiz kalıyor... Son önlem ise ciddi bir bütçe disiplininin uygulanması. Böylece yaratılan faiz - dışı fazla ile borç ödenebiliyor. Bütün bunlar borcu azaltmak için. Nihayet bir de ekonominin büyümesi gerekiyor, ki borcun gelire oranı düşsün. Buradaki son veriler ise umut verici.Bütün bunlar teknik olarak uygulanması gerekenler. Ancak asıl yanıtlanması gereken soru bu denli borcun nereden ortaya çıktığı. İşte bunu yanıtlamadan kalıcı olarak borç sorunu çözülemez. Türkiye bir borç batağında. Son verilere göre kamunun 130 katrilyon iç borcu var. Bu 85 milyar dolar

Yazının Devamı

Krizin gerçek nedeni siyasal

26 Eylül 2002


<#comment>Türkiye bir borç batağında. Son verilere göre kamunun 130 katrilyon iç borcu var. Bu 85 milyar dolar demek oluyor. 55 milyar dolar da dış borç eklendiğinde devletin borçları toplam 140 milyar doları buluyor. Yani milli gelirin neredeyse yüzde 78’i.
Türkiye milli gelire oranla en yüklü borca sahip devletlerden biri. Uygulanan politikaların da çözmeye çalıştığı bu. İçinde bulunduğumuz borç batağından çıkmak için dört yöntem bulunuyor; birincisi, borcun büyümesini önlemek, yani borcun katlanmasına neden olan faizlerin düşmesi, gerekiyor. Oysa, şu anda faizler yine çok yüksek. Siyasal belirsizlikler, yahut da güvensizlik faizlerin düşmesini engelliyor. İkincisi, eldeki nakit - dışı varlıkların azaltılarak hemen nakde çevrilmesi önemli bir kolaylık sağlıyor. Bunun da en bilinen yolu özelleştirme. Ancak yıllardır özelleştirmede performans (şu veya bu nedenle) gayet yetersiz kalıyor... Son önlem ise ciddi bir bütçe disiplininin uygulanması. Böylece yaratılan faiz - dışı fazla ile borç ödenebiliyor. Bütün bunlar borcu azaltmak için. Nihayet bir de ekonominin büyümesi gerekiyor, ki borcun gelire oranı düşsün. Buradaki son veriler ise umut verici.
Bütün bunlar teknik

Yazının Devamı

Yaşasın büyüyoruz galiba!

25 Eylül 2002

Büyümenin bu yıl hangi düzeyde oluşacağı çok önemli. Çünkü yüksek bir büyüme hızına ulaşılırsa sorunlar daha çabuk aşılacaktır. Büyümenin kaynağı da çok önemli. Çünkü bazı büyüme kaynakları geçicidir. Oysa önemli olan kalıcı büyüme sağlayan bir yapıdır. Nihayet büyümenin, özellikle içinde bulunduğumuz konjonktürde, bir sürü olumlu etkisi bulunuyor.Bu yıl başında ekonomi yönetimi yüzde 3 civarında bir büyüme hesaplıyordu. O tarihte herhangi bir siyasal çalkantı gözlenmemesine rağmen karamsar bir hava oluşmuştu. Hatta bazı meslektaşlarımız hiçbir büyümenin oluşmayacağına dair iddialı yazılar yazıyorlardı. Sonunda bürokrasi de bundan etkilenerek kaygılı demeçler vermeye başladı. Piyasalardaki bu gereksiz umutsuzluk havası imalat sanayii üretim endeksleri açıklandıkça değişmeye başladı. Bereket siyasal çalkantılar çıktı ve faizler çok yükseldi, yoksa Ankaranın büyüme tahmini tam bir madara olacaktı!Ancak şunu da belirtmeliyiz; kapasite kullanım oranları ülkemizde düzey olarak anlamsızdır. Yalnızca yön olarak anlam taşır. Çünkü anket yoluyla veri toplayan DİE sorumluları genellikle ziyaret ettikleri işyerlerinde yetkisiz veya bilgisiz kişilerle konuşup abartılı bilgiler elde ederler.

Yazının Devamı

Yaşasın büyüyoruz galiba!

25 Eylül 2002


<#comment>Dün kapasite kullanım oranları yayımlandı. Önceki ay yüzde 77.5 olan imalat sanayii kapasite kullanım oranı ağustos yüzde 76.4 olmuş. Bu gerçekten umut verici. Çünkü anlaşılan olumsuz geçtiğini sandığımız ağustosta bile üretim duraksamamış. Unutmayalım; geçen yılın aynı ayında bu oran yüzde 71.7’ydi. Yani mevsimsellikten arındırıldığında olumlu gelişme daha net gözleniyor.
Büyümenin bu yıl hangi düzeyde oluşacağı çok önemli. Çünkü yüksek bir büyüme hızına ulaşılırsa sorunlar daha çabuk aşılacaktır. Büyümenin kaynağı da çok önemli. Çünkü bazı büyüme kaynakları geçicidir. Oysa önemli olan kalıcı büyüme sağlayan bir yapıdır. Nihayet büyümenin, özellikle içinde bulunduğumuz konjonktürde, bir sürü olumlu etkisi bulunuyor.
Bu yıl başında ekonomi yönetimi yüzde 3 civarında bir büyüme hesaplıyordu. O tarihte herhangi bir siyasal çalkantı gözlenmemesine rağmen karamsar bir hava oluşmuştu. Hatta bazı meslektaşlarımız hiçbir büyümenin oluşmayacağına dair iddialı yazılar yazıyorlardı. Sonunda bürokrasi de bundan etkilenerek kaygılı demeçler vermeye başladı. Piyasalardaki bu gereksiz umutsuzluk havası imalat sanayii üretim endeksleri açıklandıkça değişmeye başladı. Bereket

Yazının Devamı