Önceki gece Başbakan Ecevit CNN - Türkte seçime neden gittiğimizi anlayamadığını belirtiyordu. Biz de onun anlayamamasını anlayamadık. Bu denli deneyimli bir liderin işlerin bu denli sarpa sarmasına nasıl izin verdiğini gerçekten hiç anlayamıyoruz. Paldır küldür bir seçime gidiyoruz! Ne Avrupa Birliğine uyum için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirebildik, ne de önümüzdeki seçimleri daha demokratik hale getirebildik. Seçim Yasası yine aynı yapıda. Siyasi Partiler Yasasının kılına dokunulmadı. Medya ise AB konusunda son fırsatın heba edilmesine haklı olarak isyan ediyor. Neden ve nasıl bir seçim? Erken seçim olasılığı halkın siyasal eğiliminin parlamentonun siyasal dağılımından "oldukça" farklılaştığında belirir. Bu durum sürdürülemezse seçim zorunludur. Ancak şu anda bizi kaygılandıran durum bu değil. Aksine saygınlık yitiren bu hükümeti ikame edecek bir başka gücün bulunmayışı. Seçimden kaygılanmamızın nedeni burada yatıyor. Her seçimin sonu üç aşağı, beş yukarı bellidir. Sürprizler olsa bile tablo tahmin edilir. Şimdi nasıl bir tablo çıkacağını hiç kimse tahmin edemiyor. Kaldı ki, seçimin favori partileri seçime ilk defa giriyor.Seçim sonrası ülkenin gündemindeki iki konunun
<#comment>#comment>Paldır küldür bir seçime gidiyoruz! Ne Avrupa Birliği’ne uyum için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirebildik, ne de önümüzdeki seçimleri daha demokratik hale getirebildik. Seçim Yasası yine aynı yapıda. Siyasi Partiler Yasası’nın kılına dokunulmadı. Medya ise AB konusunda son fırsatın heba edilmesine haklı olarak isyan ediyor.
Önceki gece Başbakan Ecevit CNN - Türk’te seçime neden gittiğimizi anlayamadığını belirtiyordu. Biz de onun anlayamamasını anlayamadık. Bu denli deneyimli bir liderin işlerin bu denli sarpa sarmasına nasıl izin verdiğini gerçekten hiç anlayamıyoruz.
Hükümetin saygınlık kaybının uygulanan programın başarısını engelleyeceğini sürekli yazdık. Sonunda haklı da çıktık. İş şimdi sürdürülemez halde. Faiz ve döviz aşırı ölçülerde yükselmiş bulunuyor. Üstelik, malum halk deyimimiz de akla geliyor: "Zorla güzellik olmaz." Aylardır, MHP’nin programı engellemeye çalıştığını gözlüyoruz. Tıpkı AB’ye uyum yasaları konusundaki ayak sürüdükleri gibi. "Karşı değiliz ama"... diyerek bir bahaneyle hep engel çıkarıyorlar.
Erken seçim olasılığı halkın siyasal eğiliminin parlamentonun siyasal dağılımından "oldukça" farklılaştığında belirir. Bu
<#comment>#comment>Benim gibi yaşı çok geçkin olmasa da, siyaset yaşamı hayli geçkin olanlar YTP (Yeni Türkiye Partisi) adı ortaya çıkınca kim bilir neler hissediyorlar?.. Adapazarı’ndan Kandıra’ya giderken önce İkizce köyünden geçilir. Bu Çerkez köyünde YTP’nin kurucusu Ekrem Alican’ın bahçe içindekini evi hala görülür. Her geçişte YTP’yi ve Ekren Alican’ı anarız. YTP, şimdi bir başka biçimde kuruldu. Duygulandım doğrusu!
1957 erken seçimlerinden sonra Hürriyet Partisi’nin CHP’yle birleşmesini içlerine sindiremeyenler YTP’yi kurmuştu. Bugünkü YTP de yenilenme direncini içlerine sindiremeyenler tarafından kuruluyor. Her iki parti de ilkeleri doğrultusunda iktidarı terk edenlerden oluşuyor. Ancak henüz YTP toplum önüne yeni bir vitrinle çıkmış değil. Şimdilik bunu sadece vaat ediyor.
YTP’nin "Yeni Türkiye" sloganı gerçekten insanı heyecanlandırıyor. Programının kısa ve adeta bir manifesto niteliğinde olması gayet olumlu. Ama kapsamına bakıldığında biraz aceleye gelmiş gibi.
YTP solcu mu olacak, merkez de mi kalacak?
Türk halkı siyasette uzun süredir bir yenilenme arayışı içinde. Kemal Derviş’in Amerika’dan ülkesine dönüşünde, medyanın da etkisiyle, toplum onu farklı
<#comment>#comment>DSP’den kopan milletvekilleri, DSP içinde umut haline gelen İsmail Cem’in, daha sonra da ülkede yeni tip bir politikacı arayanların umudu olan Kemal Derviş’in katılmasıyla, bir parti kuruyorlar. Tekrarlayalım; İsmail Cem bu harekete daha sonra katıldı. Kemal Derviş de destek vermekte.
Hareketin rakipleri oluşumun yumuşak karnından vurmaya başladı. Oluşumun sadece DSP’den kopanlardan oluştuğunu vurguluyorlar. Gerçekten oluşum şu haliyle hiç de yeni değil. Tek yeni siyasetçi Derviş. O da kendini siyasetçi görmüyor.
Eleştiriler ne denli haklı olursa olsun, toplum bu harekete güçlü bir kredi açmış bulunuyor. Belki de rakiplerin rahatsızlığı buradan kaynaklanıyor. Bir başka gösterge ise; tasfiye olmuş eski kurtların eğilimi. Malum, onlar çok iyi koku alır. Bu tür yeni hareketlere üşüşüyorlarsa, bilin ki maya tutmuştur. Ancak onlara ne denli kucak açılırsa, hareket de o denli çabuk eskiyecektir. Unutmayalım; siyasette bir yenilik arandığı için "Yeni Oluşum" rüzgar aldı. Kamuoyu yeni isimlerin buraya katılacağını varsayıyor. Fakak, yenilik sadece isimde kalırsa, seçmen de gereğini yapacaktır.
Yenilenme hem kadrolarla, hem de fikirlerle olmalıdır. Açık açık
<#comment>#comment>"Gidiyoruz, gündüz gece... Bilmiyoruz ne haldayız!" Bir seçim ortamına girdik. Gerçekten nereye sürüklendiğimizi kimse bilmiyor. Piyasalar ise maşallah gayet memnun. Şimdi piyasa profesyonellerine "ne oldu" diye sorduğumuzda, "belirsizlikler azaldı" diyorlar. Sanki seçim sonucu belli!
Oysa seçimin sonunda Avrupa Birliği’ne karşıt bir siyasal tablo ortaya çıkabilir. Hatta mevcut IMF programından caymak isteyen bir çoğunluk bile oluşabilir. Demek ki, belirsizlikler azalmıyor, aksine artıyor. Kısacası, endişeliyiz.
Seçim öncesi ne elde ettik?
Bu seçime hangi edinimlerle gidiyoruz? Ekonomik program tam olarak rayına oturmadı. Reel faizler hala astronomik düzeyde. Enflasyon ilk yılın hedefine varmış değil. Ve döviz kuru da çok yüksek bir düzeyde. En önemlisi büyümede istenilen toparlanma sağlanmış değil. Ve işsizlik de had safhada. Demek ki, ekonomi istikrarı tam olarak elde etmeden seçime gidiyoruz.
Gelelim siyasi konulara... Seçimden önce AB’ye ilişkin tüm hazırlıkların tamamlanması isteniyordu. Seçimin ön şartı buydu. DSP’den istifalar buna dayanıyordu. ANAP da bu sürece bu nedenle gizlice katılmıştı. Oysa şu ana kadar aralıktaki Kopenhag
<#comment>#comment>Son günlerde DSP’den tepkiyle kopanların sayısı giderek artıyor. İstifaların gerçek nedeni kuşkusuz DSP’nin bu haliyle seçimde hüsrana uğrayacak olması. Ayrılanlar şu anda yeni bir siyasal parti kurmaya çalışıyorlar. Ve bunun "yeni bir yapı" olacağını iddia ediyorlar. Ancak eleştirenler de var: Böyle bir hazırlık olmadığı, bunun sadece DSP küskünlerinden oluştuğu vurgulanıyor. Üstelik eleştirilerin bir kısmı bu oluşumun çok fazla sol renk barındırdığı yönde.
"Ne kadar yeni ve liberal, ne kadar sol" tartışması ise çok önemli. Gerçi birkaç ay önce Kemal Derviş İngiltere’de London School of Economics’de yaptığı konuşmada "sosyal - liberal sentez" kavramını işleyerek buna açıklık getirmeye çalışmıştı. Ama bu konu Türkiye’nin mevcut siyasal yapısı itibariyle daha da önem taşıyor. Kuşkusuz, Derviş’in belirtmek istediği, konuşma yaptığı okulun çok önemli bir ismi; sosyolog Anthony Giddens’ın "Üçüncü Yol" kavramına çok benziyor.
Üçüncü Yolun çıkışı sosyalizmin bir rejim olarak çökmesine dayanıyor. Geleneksel sosyal demokrasi bir uçta sosyalizm, diğer uçta da liberalizmi referans alarak kendini tanımlamıştır. Sosyalizm çökünce bu eksenlerden biri yitiriliverdi.
<#comment>#comment>Türk siyaseti şu anda Avrupa Birliği’ne giden son treni kaçırmamanın mücadelesini sergiliyor. Ortalık gerçekten toz duman. Ülkede bir çıkış aranırken, buna engeller çıkaran, gerginlik yaratanlar bulunuyor. Açıkçası isyan ediyoruz: "Bu ülke bu kadar mı sahipsiz!" Yok mu buna el koyacak bir hareket veya lider?
AB büyük bir uygarlık birliği. Kendine özgü refah normları var. Hatta özgün istikrarlı bir para birimi bile bulunuyor. Avrupa’nın ortak parası avro, yahut da bizim piyasaların deyimiyle yumoş son zamanlarda aldı başını gidiyor. "Nereye" demeyin. Çünkü bu tür durumlarda tahminler ya aşılır, ya da hiç ulaşılmaz bile. Kaldı ki, avro üzerine yapılan tüm tahminler şimdiye dek hep yanılmadı mı?
İki yıl önce avro tedavüle çıktığında dolardan daha değerliydi (1.16 dolar). Tahminler daha da yükseleceği yöndeydi. Ancak avro düşmeye başladı. Hem de tepetaklak! Düşüş yüzde 35’lere vardı. Piyasadaki tüm oyuncular ters köşeye yatmışlardı. Ancak zar zor toparladılar. Avro içinde en ağırlıklı para birimi Alman markının değer kaybetmesi buna neden olmuştu.
2000 yılındaki markın hızla değer kaybedişi üç nedene bağlanıyordu: Bunlardan ilki, Doğu ve Batı
<#comment>#comment>
Geçen perşembe günü ani bir kararla Devlet Bakanı Derviş hükümetten istifa etmek istedi. Yeni Oluşum’u başlatma kararı böyle bir istifayı gerektiriyordu. Üstelik Başbakan Ecevit de görüşmelerinde "hem orada, hem burada olunmaz" demeye getirmişti. Gereğini yaptı, istifasını verdi.
Giderse dünyanın sonu değil
Ancak Cumhurbaşkanı ekonominin başsız kalmamasını istedi. Hele hele böylesi bir dönemde. Ortalık toz dumanken. Derviş, her şeye rağmen, kalmaya razı oldu. Hizmet ettiği hükümete sırt çevirmedi. Gelecekteki rakiplerini zor durumda bırakmak istemedi. Ne de olsa sıkıntı çekecek olan ülkeydi. Derviş Yeni Oluşum’da da koltuk aramadı. Umarız artık böylesi davranışlar siyasete örnek olur.
Derviş ayrılsaydı ne olurdu? Bunu o günkü piyasa gelişmelerinden kestirebiliyoruz. Döviz kuru ve bono faizleri elbette daha da yükselecekti.