<#comment>#comment>Bayramın da ekonomisi olur mu, demeyin. Bal gibi olur. Nasıl İstanbulluya göre patlıcanın, Karadenizliye göre de hamsinin, böreğinden zeytinyağlısına her çeşit yemeği olursa, iktisatçıya göre de her şeyin ekonomisi olur. (Urfalılara hatırlatalım: İsotun bile ekonomisi olur!)
Önce Türk insanının bayram yaklaşımına değinelim; kimine göre ramazan yılın herhangi bir ayı, kimine göre on bir ayın sultanıdır. İlk kesim oruç tutmaya gerek görmez ve gönül rahatlığıyla içki içer. Onlara göre bayram da tatillerden sadece biridir. Ya yurtdışına gidilir ya da ülkenin bir yöresine. Ülkemizin bu modern azınlığı bu ara kriz nedeniyle yurtdışına gidemedi. Evde oturmak zorunda kaldı. Ya da yurtiçi seyahatlerle yetiniyor.
Kimi de ramazan ayında oruç tutmasa bile, içki içmez. (Sanki Kuran’da "Ramazan dışında içebiliriniz" der!) Kadir gecesi kaçırılmaz, mutlaka oruç tutulur. Allah’a olan inançları sürse de, İslam’ın şartlarını pek yerine getiremeyen modernleşme sürecindeki bu çoğunluk da, bu bayramda evde. Kimi bayramlaşmaya gidecek, kimi de bulunduğu kentte gezecek.
Ramazanda değil, hiçbir zaman içki içmeyen, otuz ramazan da oruç tutan ülkemizin geleneksel çoğunluğu ise
Unutmayalım; son aylarda IMF'nin taahhüt ettiği paranın (toplam 8 milyar dolar) çoğu alınamadı. Gelecek yılın parası ise Meclis'in performansıyla IMF'nin insafı arasına sıkıştı. Yani üç tasarının (Tütün, Devlet İhaleleri ve Kamu Borçlanması) yasalaşmasına. Buna rağmen hava olumlu. Ekonomide olumlu işaretler g"zleniyor. Kimileri bunu kabul etmeye dirense de, kimileri bunu 11 Eylül'ün rüzgarına bağlıyor. Kuşkusuz, 11 Eylül iyileşmeye geçiş sürecini tetikledi. Ancak hiçbir olumlu ekonomik gelişme siyasal rüzgarla açıklanamaz. Olsa olsa doğru ekonomik politikalar sonuç veriyordur. Olumlu sonuçları havaya, suya, güneşe bağlayacaksak, ekonomi literatürünü toptan değiştirmek gerekir. Borç batağındaki bankalar Kamu bankaları ciddi bir likidite sorunu içindeydi. Program başlarken 2.4 katrilyon TL olan kısa vadeli borçlar, bilançolarının yüzde 8'ini oluşturuyordu. Tam üç ay sonra bu 6.4 katrilyona, dolayısıyla da bilançonun yüzde 19'una çıktı... Bütçe dengesini, "zellikle IMF'ye verilen s"zleri tutturabilmek için, hükümet bol bol kamu bankalarını kullanınca, bankaların borçları da arttı. İki kriz sonrası kısa vadeli borçlar 13.5 katrilyona, dolayısıyla bilançonun yüzde 37'sine çıktı.
<#comment>#comment>Ekonomide olumlu işaretler gözleniyor. Kimileri bunu kabul etmeye dirense de, kimileri bunu 11 Eylül'ün rüzgarına bağlıyor. Kuşkusuz, 11 Eylül iyileşmeye geçiş sürecini tetikledi. Ancak hiçbir olumlu ekonomik gelişme siyasal rüzgarla açıklanamaz. Olsa olsa doğru ekonomik politikalar sonuç veriyordur. Olumlu sonuçları havaya, suya, güneşe bağlayacaksak, ekonomi literatürünü toptan değiştirmek gerekir.Unutmayalım; son aylarda IMF'nin taahhüt ettiği paranın (toplam 8 milyar dolar) çoğu alınamadı. Gelecek yılın parası ise Meclis'in performansıyla IMF'nin insafı arasına sıkıştı. Yani üç tasarının (Tütün, Devlet İhaleleri ve Kamu Borçlanması) yasalaşmasına. Buna rağmen hava olumlu.
Gerek kamu kesiminde, gerekse dış dengelerde önemli olumlu gelişmeler var. Kamu açığı ve iç borç sorununa ileride gireceğiz. Ancak asıl sorunun kamu bankalarında olduğunu unutmayalım. Kasım krizine bu bankalar nedeniyle girdik. Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık da dün TV'de konuğumuzdu. Birçok bilgi edindik.Kamu bankaları ciddi bir likidite sorunu içindeydi. Program başlarken 2.4 katrilyon TL olan kısa vadeli borçlar, bilançolarının yüzde 8'ini
Kiekens, reel sekt"rün toparlanması için üç alana işaret ediyor: Vergilerdeki gelişme; finans kesiminin reel sekt"rü kredilendirmesi ve üçüncüsü iç talebin canlandırılması.1) Vergi alanında yapılması arzu edilen; yükün, yani oranların düşürülmesi kolay değil. Çünkü kamu maliyesindeki gedik b"ylesi bir atılımı olanaksız kılıyor. İç borcun 110 katrilyona ulaştığı bir yapıda vergileri azaltmak değil, aksine tahsilatı artırmak gerekiyor. 2) Bankaların daha fazla kredi vermesi arzusu da kolay değil. Bırakın "zel bankaları kamu bankaları bile kredi vermiyor. Çünkü "zel bankaların sermayeleri yetersiz hale gelirken, kamu bankalarının da likidite sorunları (azalsa da) sürüyor. Son haftalarda g"zlenen kredi pazarlama yarışında ise rakamlar yetersiz düzeyde.3) İç talebin canlandırılmasının da nasıl olacağı merak konusu. ™nceki gün Profilo'nun patronu Jak Kamhi krizin ilacının güven ve umut olduğunu belirtmiş. Çok doğru... Eğer iç tüketime dayalı bir büyüme sağlayacaksak kara bulutların dağılması gerekiyor. Sayılanlar arasında unutulan bir alan daha var ki, programın en kritik alanı: Dış talep, yani ihracat. Küresel durgunluk nedeniyle, 2002 yılına ilişkin ekonomi y"netimi çok
<#comment>#comment>IMF'nin Avrupa Bölgesi Direktörü Willy Kiekens birkaç gündür Türkiye'de. Ankara'da TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ile de görüşen Kiekens toplantı çıkışında IMF'nin önümüzdeki yıl ekonomide ciddi bir canlanma görüleceğine emin olduğunu belirtti. Demek ki, bazıları Kiekens'e bu konuda kaygılı olduklarını iletmiş.
Kiekens, reel sektörün toparlanması için üç alana işaret ediyor: Vergilerdeki gelişme; finans kesiminin reel sektörü kredilendirmesi ve üçüncüsü iç talebin canlandırılması.
1) Vergi alanında yapılması arzu edilen; yükün, yani oranların düşürülmesi kolay değil. Çünkü kamu maliyesindeki gedik böylesi bir atılımı olanaksız kılıyor. İç borcun 110 katrilyona ulaştığı bir yapıda vergileri azaltmak değil, aksine tahsilatı artırmak gerekiyor.2) Bankaların daha fazla kredi vermesi arzusu da kolay değil. Bırakın özel bankaları kamu bankaları bile kredi vermiyor. Çünkü özel bankaların sermayeleri yetersiz hale gelirken, kamu bankalarının da likidite sorunları (azalsa da) sürüyor. Son haftalarda gözlenen kredi pazarlama yarışında ise rakamlar yetersiz düzeyde.
3) İç talebin canlandırılmasının da nasıl olacağı merak konusu. Önceki gün Profilo'nun
Şu ana kadar Arjantin IMFnin Genel Kaynak Hesabından kullanım kotasının tam 6.3 kat fazlasını kullanmış. Stand - by anlaşmaları ile Arjantin IMFden şimdiye dek kotasından 4.7 kat fazla para çekmiş. Böylece Arjantin IMFnin açtığı kredi tutarı 26 milyar özel çekiliş hakkının 16 milyarı aşan kısmını kullanmış. Özetle, Arjantin IMFnin gözdelerinden.Türkiyeye dönersek. 31 Ekim tarihi itibariyle Türkiye IMFnin Genel Kaynak Hesabından kullanım kotasının tam 11 kat fazlasını kullanmış bulunuyor. IMFnin Türkiyeye açtığı kredi tutarı 17.6 milyar. Kullanmasına izin verilen ise 15.1 milyar özel çekiliş hakkı. Yani, ekonomimizin boyutunun küçüklüğü de göz önüne alınırsa, bize yapılan bonkör yardımın yanında Arjantininki solda sıfır kalır. Demek ki, biz baş gözdeyiz. Arjantin hüngür hüngür ağlayarak tango yapadursun, kimse elini uzatmıyor. Devalüasyon riski faizleri, faizler de borçları büyütüyor. Büyüme ve istikrar için konvertibilite Bu arada akla gelen her reform yapıldı: Parasal sistem, vergi, kamu maliyesi, sosyal güvenlik, özelleştirme, dış ticaretin liberalleşmesi vb. her alana el atıldı. Sonuç muhteşemdi: 1990da milli gelir 141 milyar dolarken, 1998de 298 milyar dolar oldu. Kamu açığı
<#comment>#comment>Arjantin hüngür hüngür ağlayarak tango yapadursun, kimse elini uzatmıyor. Devalüasyon riski faizleri, faizler de borçları büyütüyor.
Şu ana kadar Arjantin IMF’nin Genel Kaynak Hesabı’ndan kullanım kotasının tam 6.3 kat fazlasını kullanmış. Stand - by anlaşmaları ile Arjantin IMF’den şimdiye dek kotasından 4.7 kat fazla para çekmiş. Böylece Arjantin IMF’nin açtığı kredi tutarı 26 milyar özel çekiliş hakkının 16 milyarı aşan kısmını kullanmış. Özetle, Arjantin IMF’nin gözdelerinden.
Türkiye’ye dönersek. 31 Ekim tarihi itibariyle Türkiye IMF’nin Genel Kaynak Hesabı’ndan kullanım kotasının tam 11 kat fazlasını kullanmış bulunuyor. IMF’nin Türkiye’ye açtığı kredi tutarı 17.6 milyar. Kullanmasına izin verilen ise 15.1 milyar özel çekiliş hakkı. Yani, ekonomimizin boyutunun küçüklüğü de göz önüne alınırsa, bize yapılan bonkör yardımın yanında Arjantin’inki solda sıfır kalır. Demek ki, biz baş gözdeyiz.
Zavallı Arjantin. 1983’te anayasal demokrasiye geçişle birlikte tam dört kez istikrar programı uygulayan bu ülke her defasında hüsrana uğramıştı. Çünkü kamu açığını bir türlü yapısal olarak düşüremiyordu. Açlık ve sefalet kol gezmeye başlamıştı. Uzun
Geçenlerde kütüphanemde yıllardır karıştırmadığım bir kitaba rastladım. içindeki bir makalenin yazarı bir zamanlar finans piyasalarının gurusu, şimdi ise ülkesinde çok yetkili bir kişi. itibarı bir zamanlar son derece yüksek olan bu kişi şimdi tam bir ç"küş içinde. ülkesinin borçlarının d"nmesi için adeta el avuç açmış sağda solda dileniyor. Evet, yazar şu anda Arjantin'in Ekonomi Bakanı Domingo Cavallo! Joacquin Cottani ile beraber kaleme aldıkları makalenin başlığı da; "Mali reform ve liberalleşme". Cavallo bu makaleyi yedi yıl "nce yazarken acaba Arjantin ekonomisinin bu denli dizleri üstüne ç"keceğini düşündü mü? Herhalde hayır. Kader! Kader insanların bir biçimde inanmak zorunda oldukları, fakat farklı yorumladıkları bir gerçek. Sofokles M." 442'de "Kader çok güçlüdür. Ondan ne savaşarak, ne de servetle kaçabilirsiniz. Hiçbir kale ondan korunamaz, hiçbir gemi onu yenemez" demiştir. Ancak kaderi "ren insanın bizzat kendi iradesidir. Yoksa insanoğlu günahlarından dolayı neden cezalandırılsın ki? Hata sonrasındaki olumsuzluk kaçınılmaz olduğuna g"re, kader de olasılık değil, mutlaktır. Arjantin sabit kurda direniyor Cavallo makalede mali liberalleşmeyi tartışıyor. Yani ülkeye