<#comment>#comment>Cuma günü gayri safi milli hasılanın 2001 yılına ait ikinci çeyrek rakamları açıklanınca birçok kişi dehşete düştü. Cumartesi günü manşetlere baktığımızda sanki evin içinde canavar görmüş çocuk gibi feryat vardı. Nisan - haziran 2001 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre milli gelir yüzde 11,8 düşmüştü. Bu gerçekten müthiş bir daralma anlamına geliyordu.
Ekonomi yönetimi yıl sonunda yüzde 5,5’lik bir daralma tahmin ediyorsa, bizim simülasyonumuza göre, bu, ikinci çeyrek için yüzde 8,5 civarında bir küçülme beklendiği anlamına gelir. Yani yüzde 3’lük bir yanılma durumu var. Biz ise bu dönem için yüzde 9’u aşan bir daralma bekliyorduk. Ama bu son veri bizim tahminimizi bile yüzde 2’den fazla aşıyor. Anlaşılan krizin hummalı ortamı mayısta aşılma izlenimi verse de, daha sonra yaşanan TELEKOM krizi işleri berbat etmiş ve artan faizle yükselen döviz kuru krizi büsbütün derinleştirmiş.
Üretim önemli. Çünkü üretimde artış sağlanmadan krizden çıkılması da düşünülemez. Krizden çıkışın evreleri şöyle sıralanabilir:
Fiyatlarda durgunluk veya indirimlerin başlaması
Stoklarda azalış
Talepteki daralmanın durulması
Aylardır, esnek kur sistemlerinde para sıkı kontrol edildiğinde, döviz kurunun uzun dönemde eski düzeyine döneceğini yazıyoruz. Döviz kuru 1.500.000 TLden aşağıya inmeye başlayınca uygulamalı öğrenim oldu. Ancak her çıkışın bıraktığı bir iz olur, ve dönülen denge ilk nokta olmayabilir. Yani kur yeniden 1.200.000 TLye kadar düşmeyebilir. Pekiyi kur neden çıkıyor, ve nasıl hızla inebiliyor? Bunu anlayabilmek için ülkemizde döviz borç - alacak dengesini bilmek gerekiyor. 2000 yılında uygulanan program döviz borçlularını artırdı. Çünkü belli bir vade için kestirilen mal fiyatının işlemi daha fazla olur. Döviz kurunun öngörülebilirliği böyle bir handikap taşır. Yani daha rahat borç alınıp verilebilir. Türkçede bir deyim vardır: "Düşmez kalkmaz bir Allah" diye. Türkçe anlamayanlar için Latince de söylenebilir. Latince "Solus" "yalnızca", "Deus" Tanrı, "düşmez" anlamında da "non cadere" denebilir. Özetle, Allah dışında her şey düşebilir. Döviz kuru da dahil! "Sığ piyasa" lafı bir yutturmaca mı? Yerli bankaların talebiyle döviz kuru yükselirken, yabancı bankalar TL borçlanıp döviz aldılar. Hayli para da kazandılar. Tabii yerliler müthiş tepki gösterdi. Merkez Bankasının müdahalesini
<#comment>#comment>Türkçe’de bir deyim vardır: "Düşmez kalkmaz bir Allah" diye. Türkçe anlamayanlar için Latince de söylenebilir. Latince "Solus" "yalnızca", "Deus" Tanrı, "düşmez" anlamında da "non cadere" denebilir. Özetle, Allah dışında her şey düşebilir. Döviz kuru da dahil!
Aylardır, esnek kur sistemlerinde para sıkı kontrol edildiğinde, döviz kurunun uzun dönemde eski düzeyine döneceğini yazıyoruz. Döviz kuru 1.500.000 TL’den aşağıya inmeye başlayınca uygulamalı öğrenim oldu. Ancak her çıkışın bıraktığı bir iz olur, ve dönülen denge ilk nokta olmayabilir. Yani kur yeniden 1.200.000 TL’ye kadar düşmeyebilir.
Pekiyi kur neden çıkıyor, ve nasıl hızla inebiliyor? Bunu anlayabilmek için ülkemizde döviz borç - alacak dengesini bilmek gerekiyor. 2000 yılında uygulanan program döviz borçlularını artırdı. Çünkü belli bir vade için kestirilen mal fiyatının işlemi daha fazla olur. Döviz kurunun öngörülebilirliği böyle bir handikap taşır. Yani daha rahat borç alınıp verilebilir.
"Sığ piyasa" lafı bir yutturmaca mı?
Döviz kuru küçük alımlarla yükseliyor mu? Satanın az olduğu doğru. Ancak şimdiye dek alanın az olduğu pek doğru değil. Tahminlerimize göre
Turizmde sorun yok. Turizm verileri, henüz canlı ayları yansıtmamakla birlikte, beklentileri karşılayacak düzeyde. Temmuz ve ağustos verileri geldikçe cari işlemlerdeki fazlalık da artacaktır. İthalata gelince. İç talepteki müthiş daralma ve artan d"viz kuru nedeniyle ithalatta daha büyük daralmalar s"z konusu oldu. İlk altı ayda yüzde 25'i geçen daralma g"z ardı edilmemeli. ™yle anlaşılıyor ki, yıl sonu itibariyle ithalat 40 milyar dolar civarında gerçekleşecek. Eğer ekim sonunda piyasalarda beklediğimiz kıpırdanma g"zlenirse bu bir - iki milyar dolar daha yukarıda olabilir. Burada sanıyorum ithalatın kendi içinde bir değişim s"z konusu oluyor. Ocak ayından başlayarak nisana dek, geçen yıla g"re, daralan ithalat, mayıs ayından itibaren biraz kıpırdanma g"sterdi. Nedenini araştıracağız. Ama bize kalırsa bu şubat sendromundan kurtuluş olabilir. Yani normal trende giriş. ™nceki akşam "demeler dengesinin ilk altı aylık verileri açıklandı. Yıl sonu 4 - 5 milyar dolarlık cari fazlalık tahminleri karşısında yarı yıl için 530 milyon dolarlık cari fazla yetersiz g"rülebilir. Bu nedenle hesaplarımızı g"zden geçirmekte yarar var. Yıl sonunda "zellikle ithalattaki daralma ve turizmdeki
<#comment>#comment>Önceki akşam ödemeler dengesinin ilk altı aylık verileri açıklandı. Yıl sonu 4 - 5 milyar dolarlık cari fazlalık tahminleri karşısında yarı yıl için 530 milyon dolarlık cari fazla yetersiz görülebilir. Bu nedenle hesaplarımızı gözden geçirmekte yarar var. Yıl sonunda özellikle ithalattaki daralma ve turizmdeki patlamayla önemli bir net döviz geliri artışı bekleniyordu. İhracat da buna destek verecekti. Bu doğrultuda bir gelişme oluştu. Ancak bu gelişmenin düzeyi tahminlerimizin biraz altında.Turizmde sorun yok. Turizm verileri, henüz canlı ayları yansıtmamakla birlikte, beklentileri karşılayacak düzeyde. Temmuz ve ağustos verileri geldikçe cari işlemlerdeki fazlalık da artacaktır. İthalata gelince. İç talepteki müthiş daralma ve artan döviz kuru nedeniyle ithalatta daha büyük daralmalar söz konusu oldu. İlk altı ayda yüzde 25'i geçen daralma göz ardı edilmemeli. Öyle anlaşılıyor ki, yıl sonu itibariyle ithalat 40 milyar dolar civarında gerçekleşecek. Eğer ekim sonunda piyasalarda beklediğimiz kıpırdanma gözlenirse bu bir - iki milyar dolar daha yukarıda olabilir. Burada sanıyorum ithalatın kendi içinde bir değişim söz konusu oluyor. Ocak ayından başlayarak nisana
Bu gelişimi aslında son yıllarda TüSiAD bir örgüt olarak yansıtmaya çalışıyor. Elbette bu yaklaşım küreselleşme karşısında emeğin haklarını arama çabasında değil. Olması da gerekmiyor. (O sosyal demokratların siyasal görevi) Ama küreselleşmenin getirmesi gereken siyasal değişimi TüSiAD kendi çapında zorluyor. Garih, yaşamında siyasetle ortağı Alaton kadar ilgilenmedi. Ancak işadamının başarılı olabilmesi için gerekenleri gençlere aktarmaya çalıştı. Nasıl yetişmeliler, nasıl davranmalılar? Eğitime ve kurumsallaşmaya çok önem verdi. Kalkınmanın, zenginliğin ancak eğitimle aşılabileceğini gösterdi. Kurumsallaşmanın ve profesyonelleşmenin şirketlerin kalıcılığında önemini anladı, anlattı. ülkeye büyük bir servet kazandırdı. Hiç kuşku yok ki, kazandırdığı en büyük servet arkasında bıraktığı maddi servet değil, gençlerin ayağına giderek aktardığı bilgi ve deneyimidir. Toprağı bol olsun! Garihle iki kez beraber oldum. ilki belki on yıl önce Marmara üniversitesinin düzenlediği bir panelde. ikincisi de geçenlerde Milliyet gazetesinin düzenlediği panelde. Garih bu kez dinleyiciydi. çıkarken ülkemiz için iyimser olduğunu açıklamıştı. üzeyir Garihin öldürülmesi, hiç kuşku yok ki, ülkemizde iş
<#comment>#comment>Garih’le iki kez beraber oldum. ilki belki on yıl önce Marmara üniversitesinin düzenlediği bir panelde. ikincisi de geçenlerde Milliyet gazetesinin düzenlediği panelde. Garih bu kez dinleyiciydi. çıkarken ülkemiz için iyimser olduğunu açıklamıştı. üzeyir Garih’in öldürülmesi, hiç kuşku yok ki, ülkemizde iş alemi için önemli bir kayıp oldu. 1990’lı yıllarda Türkiye’de işadamları arasında ekonomik sorunlara eğilmenin yanı sıra, sosyal ve siyasal konularla ilgilenme eğilimi ortaya çıktı. Kapitalizmin ilkel gelişme sürecindeki benmerkezci (egosantrik) eğilim, gelişme sağlandıkça yerini "uygarlaşan işadamı"na bırakır. Kapitalistin eğilim ve ilgisi toplumsallaşır. işte son yıllardaki ülkemizde de gözlenen bu gelişme son derece umut verici. Garih de bu uygarlaşma sürecini gösteren öncü işadamlarından biriydi.
Bu gelişimi aslında son yıllarda TüSiAD bir örgüt olarak yansıtmaya çalışıyor. Elbette bu yaklaşım küreselleşme karşısında emeğin haklarını arama çabasında değil. Olması da gerekmiyor. (O sosyal demokratların siyasal görevi) Ama küreselleşmenin getirmesi gereken siyasal değişimi TüSiAD kendi çapında zorluyor. Garih, yaşamında siyasetle ortağı Alaton kadar ilgilenmedi.
Ekonomik krizler genellikle kendini mali kesimde g"sterir. Yani "ncelikle bankalar sıkıntıya girer. Bu, daha sonra reel sekt"re yansır. Çünkü faizde ve diğer mali parametrelerdeki ("rneğin d"viz kuru) bozulma reel sekt"rü etkiler. Mali sekt"rde toparlanma ne denli çabuk olursa, reel sekt"r de o denli çabuk toparlanır. Reel sekt"rdeki olumsuz etkiler de üretim daralması ve işsizlik olarak kendini g"sterir. Daha sonra toplumsal rahatsızlıklar artar ve en sonunda da siyasette bazı değişiklikler olur. Olmaması için zorlamalar ise toplumsal patlamalara neden olur. İki günlük Karadeniz gezisinden d"nerken, Trabzon semalarında Türk halkının içinde bulunduğu durum ve ekonomik programla ilgili izlenimleri değerlendirdik. Türk ekonomisi son on yıldır istikrarlı biçimde büyüyemiyor. Tüketime dayalı ve gelir dağılımının bozulmasıyla sağlanan düzensiz büyümeler kalıcı olamıyor. Son yıllarda gelir dağılımındaki kronik bozukluk ülke ekonomisinin adeta temel "zelliği haline geliyor. Ancak 1990'lı yıllarda sıcak paraya ve borçlanmaya dayanarak gelişen ekonomik refahın şimdi adeta sancılı biçimde diyetinin "dettirildiğini g"zlüyoruz. Eskiye d"nüş elbette aranamaz. Sancısız çıkışlar da