Suriye’de nükleer silah üretimi için tasarlanmış yeni bir tesis ortaya çıkarılmış...
Tesadüfe bakın... Tesis tam da Suriye’nin işgali için bahane arandığında ortaya çıkıyor!
Haberin kaynağı mı? Tabii dandik.. Buyurun okuyunuz:
“Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun (UAEK) çalışmaları hakkında bilgi sahibi üst düzey bir diplomat ile eski bir BM müfettişi isimleri gizli kalmak koşuluyla Associated Press haber ajansına yaptıkları açıklamada, tesisin nükleer silah üretimi için tasarlanmış olduğuna dikkati çekti...”
Haberin kaynağı “gizli tanık” da diyebilirsiniz... Ya da sarı çizmeli Mehmet Ağa...
Neyse.. Sonuçta kurt kuzuyu yemeye kararlı...
Irak’ı nasıl kitle imha silahları yalanıyla işgal ettiler, Libya’da halkı korumak bahanesiyle Kaddafi’yi devirdilerse Suriye’de de Esad’ı devirmek için yalan - doğru gerekçeler icat edeceklerdir.
Bugün harf devriminin yıldönümü... Eski yazıdan Latin harflerine geçiş 83 yıl önce bugün yani 1 Kasım 1928’de çıkarılan kanunla gerçekleşmişti. Yasaya göre alfabede 28 harf vardı. Sonra “ğ” eklendi 29 oldu.
Atatürk eskiden yeniye geçişin hızlı olmasını istiyor, bunun için çareler düşünüyordu.
O günlerde yaşanan renkli sahneleri Atatürk’ün önce sofra hizmetlisi sonra kütüphane memuru olan Nuri Ulusu, Atatürk’ten Duymadığınız Anılar adlı kitapta şöyle anlatıyor:
“Atatürk Cumhurbaşkanlığı bando şefi miralay Zeki Bey’i çağırttı. Köşkün kapısının önüne bir masa koydular. Atatürk yeni türk harflerini burada derhal notaya alıp bandoda çaldırabilir misiniz, dedi. Miralay “Emredersiniz Paşam” dedi. Hemen notayı yaptı. Notalar teksir edildi, bando mızıkacılarına verildi. Başladı bando şu şekilde A, O, U, İ, E, Ö, Ü, İ, B, C, Ç, D, F, G, H, J, K diye çalmaya... Harfleri marş şeklinde notalarla söyledik. O zaman Ankara’da iki bando var. Birincisi Cumhurbaşkanlığı’nın birisi tümenin... Atatürk dedi ki: “Bu bandolar bu marşı Meclis Bahçesi ve Kızılay’da akşamları 16.30’dan 18.00’e kadar çalacaklar, halkın kulağına bando vasıtası ile yeni Türk harflerini sokacaksınız. Yeni Türk
Galatasaray, hafta içindeki Antep felaketinden sonra lige iyi bir dönüş yaptı. Dün ilk yarıda sanırız sezonun en iyi futbolunu oynadı. Fizik kondisyon iyiydi. Kayseri ilk yarı üç pas bile yapamadı. Geçen haftalardan farkın bir nedeni, emektar Ayhan’ın (34) orta sahada iyi bir toparlayıcı görevi yapması.. Başta Riera ve Melo olmak üzere bütün futbolcuların en az hatayla oynamasıydı. Galatasaray’ın golü güzeldi.
Antrenör Erdoğan Arıca çalıştırdığı takımın frikikten yediği bir gol sonrası:
- Bu golü çalışmıştık, demişti...
Kayseri’nin yediği birinci gol o sözü hatırlattı.
Galatasaray ikinci yarıda biraz kesildi. Biraz geri çekildi... Biraz 1-0’ın üzerine yatmaya çalıştı. İkinci gol Kayseri’nin hatasından, Selçuk’un vuruş becerisinden kaynaklandı. Kayseri son dakikalarda biraz hareketlendi, ama gücü fazlasına yetmedi. Kayseri’de 1994 doğumlu Okay ile Almanya’dan ithal Sefa (21) ilerisi için ümit vaat ediyorlar. Hakemler onları özellikle korumalı. Çünkü böyle genç ve istidatlı adamlar kifayetsiz futbolcular tarafından kıskanılır, bir punduna getirilir, bir sinsi tekme ile hayatları karartılır.
Cimbom’a dönersek. 1-0 gibi sonuçların üzerine yatmaya tenezzül etmeyen, takım
Geçenlerde bir yazar sütununda önce döküm yapıyor:
- Ülkemizde halkın şu kadarı okuma yazma bilmiyor, bu kadarı ilkokuldan sonra okula gidemiyor, şu kadar okul öğretmensiz...
Sonra da lafı bağlıyor:
- Cumhuriyet ülkenin eğitim sorununu çözememiştir...
Bir kesime bakarsınız bugün yaşanan sorunlar hep Cumhuriyet’ten ve Cumhuriyetin kuruluşundaki hatalardan kaynaklanmaktadır...
Peki 88 yıldır gelen geçen iktidarlar ne yaptı?
Atatürk gençlere “Cumhuriyeti biz kurduk sizler yaşatacaksınız” demişti.
Yalnızca resmi geçit ve resepsiyonlar değil... Okullardaki şiirli, piyesli törenler de iptal edildi...
Ne 34 şehit olayında, ne depremde milli yas ilan etmeye gerek gören hükümet depremden 6 gün sonra Cumhuriyet törenlerini durdurdu.
Cumhuriyet tarihinde bu bir ilk...
En büyük ulusal bayram “Olsa da olur, olmasa da” niteliğine indirgeniyor.
Oysa Cumhuriyet Bayramı bir eglence vesilesi değil.. Bir anma günü... Cumhuriyet’e sahip çıkma, onu kuranlara saygı gösterme günü... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi:
“Elbette acımız büyüktür ama bunu gerekçe göstererek Cumhuriyet törenlerini iptal etmek doğru değildir. Çünkü Cumhuriyet ‘tasada ve kıvançta beraber olmak’ demektir. Ayrıca Cumhuriyet, ‘kimsesizlerin kimsesi olmak’, Van’a Erciş’e daha fazla sahip çıkmak demektir.”
* * *
Başbakan esti gürledi: - Gecekonduları, kaçak yapıları sormadan kamulaştıracağız. Oy verirmiş vermezmiş dinlemeyeceğiz...
Geç de olsa güzel bir çıkış... Geçelim bir başka sahneye...
Türkiye Mimar Mühendisler Odası Birliği afet bölgesine 60 kişilik heyetle gitti. Dönüşte bir rapor hazırladı. Rapordan satırlar okuyoruz:
“Yapı Denetim Kanunu‘nda bu yıl KHK ile yapılan değişiklikle, ülkemizdeki tüm köylerin yanı sıra, nüfusu 5000 kişinin altındaki belediyelerin sınırları içinde ve mücavir alanlarındaki yapılaşmalar da yapı denetim sistemi dışına çıkarılmıştır. Kırsal alanda, köylerde plansız ruhsatsız, mühendislik hizmeti almamış yapılaşmanın kapısı ardına kadar açılmıştır...”
O ne perhiz, bu ne lahana turşusu...
Sonucu düşünmemiş!
Afet İşleri eski Müdür Yardımcısı Ali Zafer Topşir hatırlatıyor:
Amerikan basınında Kaddafi’nin nasıl yakalandığını ve öldürüldüğünü okuyoruz:
“Kaddafi perşembe günü Sirte kentinden çıkış yaptı... Konvoyu Amerikan casus uçakları tarafından saptandıktan sonra ilk olarak uzaktan kumanda ile Nevada’dan yönetilen Predator uçağı ile vuruldu. Hemen sonra bir Awacs uçağı Fransız jetlerini göreve çağırdı. Fransız jetleri Kaddafi ve yakınlarının içinde bulunduğu konvoya iki adet 500 paundluk bomba attı. Bombalama sonucunda birçok kişi öldü, Kaddafi ise yaralandı. Libya lideri İngiliz SAS kuvvetlerinin yönlendirdiği Libyalı isyancılar tarafından linç edildi...”
ABD’nin savaş yeteneklerini görüyor musunuz?
Adamı Libya çölünün ortasında casus uçakla buluyor, Nevada’dan yönettiği insansız uçakla vuruyor, Awacs’la yerini Fransız uçaklarına bildiriyor, bombalattırıyor.
Libyalı teröristlere verdiği bu destekle Kaddafi’yi imha ediyor.
Ve aynı Amerika bir türlü PKK çetelerinin yerini bulamıyor!..
Sözde bize istihbarat veriyor.. Ama verdiği istihbarat bir türlü işe yaramıyor...
“Herkes öleceğini bilir ama kimse öleceğine inanmaz...”
Dostumuz Sedat Katırcıoğlu’nun duvarına astığı bir sözdür bu...
Bizim halkımız bu sözü benimsemiştir...
“Herkes deprem olacağını bilir ama kendisinin depremde öleceğine inanmaz...”
O yüzden normal zamanlarda akıllara: “Yahu bir deprem olursa ne yaparız, acaba büyüklerimiz nasıl tedbirler aldı?” diye sormak gelmez.
Büyüklerimiz de onca karlı iş varken böyle rant getirmeyen işlere vakit ve para ayırmaz...
Neticede bir deprem olduğunda yaşanan sahneler değişmez...