Bundan 22 ay önce, “Demokratik açılım” adlı ünlü taviz paketi açılırken toplumun aklı başında kişileri görünen köyü haber verdiler... Dediler ki:
- Terörü bitirmeden teröristle pazarlık yaparak barışı sağlayamazsınız.
- Terörle müzakere değil mücadele etmek gerekir...
- Terör tehdidi altında atacağınız her adım karşı tarafça taviz olarak kabul edilecektir. Vereceğiniz her tavizin ardından yeni talepler gelecektir. Talepleri karşılayamadığınız anda pusuda bekleyen terör yine azacaktır.
AKP’nin hem politikası yanlıştı hem süreci yönetemedi. Durum bugün açılımın yapıldığı 2009 yılı Temmuz’undan çok daha gergin ve kritiktir.
30 Nisan tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan habere bakalım:
“Avukatlarıyla görüşen terör örgütü lideri Abdullah Öcalan BDP, DTK ve Kandil’e çağrıda bulundu:
Başbakan internete düşen özel görüntülerin “özel hayat” olduğunu savunanlara karşı şu çıkışı yapıyor:
“(Deniz Baykal) beline hâkim olamadı, gitti... Genel başkanlıktan gitti, ama şimdi milletvekili adayı. Peki diğer taraftaki hanım milletvekili ne oldu? Onu aday yapmadılar. Ne oldu, suçlu o muydu? İkisi de suçlu değil miydi? Bu özel değil, bu genel genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır.”
Başbakan özel ilişkilerin bir organize suç örgütü tarafından gizlice kasete alınıp kamuya açıklanmasını son derece doğal ve meşru görüyor.
Acaba hukukçular bu konuda ne diyor? İşte avukat Noyan Özkan’ın görüşü:
“Başbakan yasadışı olarak elde edilen ve internette servisi yapılan Deniz Baykal kaseti üzerinden propaganda yapmaktadır. Erdoğan’ın kaset üzerinden her söylemi, Yargıtay kararlarına göre kişilik haklarına saldırıdır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 23.06.2010 günlü bir kararına göre;
“Kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz, kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz... Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntülerinin gizlice kayda alınması onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliğini taşır. Bu ses ve görüntü
Bakırköy Yenimahalle Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi bir süre önce Halkalı’ya, jandarma konutlarının hemen yanına taşındı.
Hastane taşınırken adını da değiştirdi... Muhteşem bir ad aldı:
“Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi”
Hastane yine kadın, doğum ve çocuk hastalıkları üzerine çalışacak.
Eskiden çocuklar Zeynep Kamil’de falan doğardı. Artık Kanuni Sultan Süleyman’da doğacak. Kanuni’nin jinekolojiyle ilgisi var mıydı? Hiç sanmıyoruz... Ne var ki Sağlık Bakanlığı hastanelere padişah ismi koymayı seviyor. Anadolu yakasındaki eski PTT hastanesi de bir süre önce ‘Fatih Sultan Mehmet Araştırma Hastanesi’ adını aldı... Yakında bakanlık kendi adını da değiştirir “Osmanlı Sağlık Bakanlığı” yapar mı? Yaparsa da yakışır...
Darbedar toplum
Bedri Baykam dünkü Cumhuriyet’te yaralanmasından sonraki ilk yazısını yazdı... Kendisini öldürmek kastıyla bıçaklayan saldırganın uzun süre izlediğini, uygun bulduğu zamanda saldırıyı gerçekleştirdiğini söylüyor ve soruyor:
- Bu caniye bu cinayet siparişini kim verdi?
Bedri Baykam sıradan bir adam değil... Atatürkçü ve CHP’li kimliğinin yanısıra laikliğin, çağdaşlığın, çağdaş sanatın önde gelen savunucusu... Evet Bedri taviz vermez kişiliği, krala çıplak diyen tavrıyla bazılarınca sevilmeyebilir. Ancak yapılan saldırı Bedri’nin kendisine değil temsil ettiği değerlere idi. O yüzden CHP’nin ve gazetesi Cumhuriyet’in bu konuya çok ciddi ve ısrarlı eğilmesi gerekirdi. Basınımız da maaşallah. Başkası olsa kökenini, çevresini, kimliğini sıkı sıkı araştırır. Ama bu meczubun kimliği üzerinde nedense durulmadı. Arkasında kimler var, hâlâ meçhul. Bir siyasi cinayet teşebbüsü bu kadar sıradanlaştırılmamalıydı...
CHP’ye dönersek... Kemal Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’la polemik yapmayı öğrendi... Artık başa baş laf yarıştırıyor. Ancak temel meselelerde parti ortada yok. Örneğin ÖSYM rezaletleri konusunda adaylar ve ailelerine sahip çıkamadı. Kendi sınav modelini ortaya koyamadı...
İfade Özgürlüğü Anıtı, dün mütevazı bir törenle İstanbul Maçka Parkı’nda açıldı... Anıt dediğimiz bir kitabe ve bir kürsüden ibaret. Kitabede İnsan Hakları Beyannamesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 19. Maddesi yazılı:
“Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar...”
Anıt Gazetecilere Özgürlük Platformu eski dönem Başkanı Oktay Ekşi’nin önerisiyle Şişli Belediyesi tarafından Ferit Özsen’e yaptırılmış. Aslında dün düzenlenen bir tanıtım idi. Açılış Nedim Şener hapisten çıkınca onun tarafından yapılacak...
Anıt kürsü Hyde Park misali serbest kürsü olacak... İsteyen serbestçe çıkıp konuşacak. Bu noktada herkesin aklından geçen soruyu Mustafa Sarıgül yaptığı konuşmada sordu:
“Bu kürsü fikrini duyunca sevindim. Sonra düşündüm, acaba burada konuşanlar, özgürce evlerine dönebilecekler mi?”
TGS Başkanı Ercan İpekçi Türkiye’nin bugün 67 gazeteciyi hapiste tutma utancını yaşadığını kaydetti.
Nedim Şener’le birlikte Ahmet Şık’tan Soner Yalçın’a, Barış Pehlivan’dan Doğan Yurdakul’a pek çok
Akan bir nehir gibi.. Sıra sıra kitaplar geçiyor önümüzden... Kimi okunmadan kimi yarı okunmuş... Kimi izler bırakarak dokunduğu yerlerde...
İmha Planı: Oray Eğin... Medyanın nasıl çökertildiği son yılların renkli olaylarıyla anlatılıyor. Liberallerin kulakları çınlıyor.
Cumhuriyetin Sonbaharı - Merdan Yanardağ: Ergenekon darbesinin arka planı ve yüzyılın komplosu hakkında her şey...
Kaç Zil Kaldı Örtmenim? Filiz Aygündüz: Güneydoğu’ya atanmış bir genç öğretmenin ilk aşkları: Çocuklar ve bir Kürt delikanlısı... Gerçek ve hüzünlü bir öykü...
Son Babalar - Saygı Öztürk: Yeraltı dünyasının bilinmeyen yüzü... Heyecan dolu serüvenleri... Kadın avukatları vs...
İsim Şehir Hayvan- Yılmaz Özdil: Köşe yazarlığını sanat haline getirmiş, kelimelere ve dünyaya sığmayan o çılgın adamın, her satırı şaşırtıcı kitabı...
İkinci Tek Parti Dönemi - Prof. Ümit Özdağ: Türk demokrasisinin nereden gelip nereye gittiğini, AKP analizleri yaparak anlatıyor. AKP’nin hedefi: Etnik federasyona dayanan başkanlık sistemi...
Savcılık YGS şifre incelemesini bitirmemekle birlikte kopya tespit etmediğini bildirmiş olmalı ki ÖSYM sonuçları açıkladı. Ama soru işaretleri bitmedi...
Emniyet tarafından hazırlanan raporda genel olarak şifreleme yapıldığı net olarak görülmesine karşın, kopya çekme işleminin gerçekleşmediği yönünde görüş verilmiş. Emniyet şifre olduğunu belirlemişken kimseye verilmediğini nasıl anlamış?
Matematikten sadece tam puan alanların soru kitapçıkları incelenmiş...
40 matematik sorusundan 37 - 38 tanesinde doğru cevabı verdiği iddia edilen şifrenin, neden sadece tam puan alanlarda arandığı; en azından ilk 10 binde aranmadığı sorusu havada kaldı..
Aday şifreden yararlanmış ve 30 veya üstünde soruya yanıt vermiş olabilir. Tam puan alması şart değil.
Bu arada şifreyi kimin neden koyduğu hâlâ sır.
Poker oyununda oyunculardan birinin kâğıt düzdüğü anlaşılıyor... Soruşturmalar sonunda birinin kâğıt düzdüğü açığa çıkıyor ama bunun sonucu etkilemediği açıklanıyor. O zaman kâğıdı kim, neden düzdü? Kâğıt kendi kendine düzülmeyeceğine göre...
Napolyon Bonapart savaşta toplar susunca generalini çağırıp sebebini sormuş...
- 6 sebep var komutanım demiş general, birincisi barut bitti.. İkincisi..
- Ötekileri saymana gerek yok, demiş Napolyon, barut bittiyse yapacak bir şey yok...
Çılgın proje için aynı şey söylenebilir... Projenin barutu yani finansmanı yok...
Başbakan proje üzerinde uzun uzun çalıştık diyor...
Kanalın enini, boyunu, derinliğini bile hesaplamışlar...
Ancak anlaşılan Montrö anlaşması akıllarına gelmemiş...