Balyoz davasında aralarında Çetin Doğan’ın da bulunduğu 162 subayın tutukluluğuna yapılan itiraz, İstanbul 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce 1’e 2 reddedildi. Ret kararı veren üye hâkimler Mehmet Ekinci ve Birol Bilen gerekçe olarak “Gölcük ’te çok sayıda yeni delil elde edildi” derken... Yargıç Şeref Akçay: “Gölcük’teki belgeler eskilerinin birer kopyası. Yeni deliller sanıkların 2003 tarihinden sonraki yeni eylemlerini gösteren deliller değildir” diyor.
Yargıç Akçay şerh yazısında çok ilginç gerekçeler ortaya koyuyor.. Mesela:
“Sorulması gereken soru sanıkların 5-7 Mart 2003 tarihindeki plan semineri toplantısından sonra bu eylemlerini devam ettirecek icrai faaliyette bulunmuşlar mıdır sorusudur...”
“İddianamede ve eklerinde sanıkların bu tarihten sonra eylemleri devam ettirdiğine dair herhangi bir delil yoktur...”
Çetin Doğan başta olmak üzere plan seminerine katılan birçok subay o yıl emekli oluyor. Emekli olacağını bilen adam darbe planı yapar mı? Yapsa da uygulamadan gider mi?
Yargıç Şeref Akçay’ın dikkati çektiği daha önemli bir durum; plan seminerinin düzenlenmesinden 5 ay sonra İbrahim Fırtına Hava Kuvvetleri, Özden Örnek Deniz Kuvvetleri komutanı olmuşlardır. Darbe
PKK terör örgütü, geçen ağustostan bu yana sürdürdüğü eylemsizlik tavrını bitirdiğini açıkladı.
Sebep; “AKP hükümetinin inkâr ve imha zihniyetinden ve saldırgan politikalarından vazgeçmemesi..”
PKK’nın acil istekleri:
“Silahlar susacak; yani PKK militanları dağlarda, ovalarda, kentlerde silahlarıyla dolaşacak ve devlet buna izin verecek... Apo ile müzakere düzeyinde görüşülecek... Anayasa Komisyonu kurularak anayasa değişikliği görüşülecek... Yüzde 10 seçim barajı indirilecek... vs.”
Bu taleplerin bugünden yarına kabulü mümkün mü?
Akla PKK’nın toparlanmak ve kışı rahat geçirmek için eylemsizlik ilan ettiği, kış geçtiği için eylemli döneme döndüğü geliyor.
Ne olursa olsun... Şu bir kez daha ispat edildi ki...
Necmettin Erbakan hakkın rahmetine kavuştu. Nur içinde yatsın.
Hoca bu dünyadan gözleri açık gitti denebilir mi?
Öyle olduğunu pek düşünmüyoruz...
Evet iktidarı hayli zaman önce bırakmıştı ama fikirleri bugün az çok iktidarda sayılır. Çünkü...
Rektörler türbanlı öğrencilere selam duracak hale geldi
Kadayıfın altı kızardı...
Kanlı mı olacak kansız mı, sorusu yanıtını buldu.
Ülkemizde süt tüketimi yeterli değil, fiyatlar çok düşük. Süt üreticisi zor durumda. Süt para etmezse üretici hayvanını keser, et krizi derinleşir, hayvancılık biraz daha çöker. Bağımsız Süt Üreticileri Platformu, sütün faydalarını anlatan şirin sloganlar saptamış. İşte birkaçı:
- Eczanelerde süt satılmaz, çünkü süt içerseniz zaten eczanede işiniz olmaz.
- Süt içmek için zeki olmak gerekmez. Ama süt içen biri zeki olur.
- Hayatın tadı kola değil süttür.
- Sütün “light”ı olmaz. Daha az proteine, daha çok para vermiş olursunuz.
- Sütün mevsimi yoktur, 4 mevsim içilebilir.
- Eğer süt kötü bir şey olsaydı, tüm fast-food restoranları satardı.
Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısı Hatay’da yapıldı... Toplantıda basına yapılan baskılar, hapis gazeteciler, telefon dinlemeleri de masaya getirildi. Türkiye’yi temsil eden Devlet Bakanı Egemen Bağış ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yapılan eleştirilere Avrupalıları tebessüm ettiren yanıtlar verdiler... Ergin, hapiste toplam 26 gazeteci bulunduğunu bunların da gazetecilik dışındaki suçlardan tutuklu olduğunu söyledi. Oysa hapisteki gazeteci sayısı bunun iki katı.
Bakan Bey, dinlenen telefon sayısının geçmişte bilinmediğini, şimdi sayının bilindiğini bu yüzden yüksek göründüğünü beyan etti. Bu beyanlar ilgi topladı!
Yunanistan’dan bir parlamenter ayıltıcı bir soru sordu:
- Gelirken ağırlandığımız havaalanlarının VİP salonlarında içki yoktu, dedi, acaba alkol yasak mı?
Sadullah Ergin soruya:
- Efendim VİP salonundan devlet memurları da geçiyor o yüzden içki bulundurulmuyor, gibi komik bir yanıt verdi...
Sanki memurlar bir şişe bira olsun içmezlermiş.. Sanki memurlar içki görünce kendini tutamazmış... Sanki VİP salonlarından yabancılar geçmezmiş gibi...
Akşam gazetesi dün manşetten OdaTV Sahibi Soner Yalçın’ın savcılık ifadesini vermeye devam etti. Günlerdir soruşturmanın gizli olduğu, bu belgeleri basına sızdırmanın suç olduğu yazılıyor. Ancak her zaman olduğu gibi ne Başbakan konuyla ilgili, ne İçişleri veya Adalet bakanları... Medyayı sindirmeye yönelik bu davanın hukuktan tamamen sıyrılması, iktidar tarafından yönlendirildiği savlarını güçlendiriyor. Hedefte elbet CHP de var...
Akşam’ın dünkü yayınına dönersek... Sızdırılan savcı ifadesine göre... OdaTV’nin bir hanım muhabiri, Soner Yalçın’la telefonda konuşurken Muharrem İnce’den söz ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gizli bir toplantıyı gece evine kadar gelip kendisine haber verdiğini iddia ediyor, “En güvendikleri adam kuyularını kazıyor” diye ekliyor.
Muharrem İnce dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında muhabirin iddialarını yalanladıktan sonra sordu:
- Bu konuşmanın OdaTV davasıyla ilgisi nedir?
- Konuşmayı medyaya sızdıran kimdir?
İnce, sızdıran Emniyet de olsa asıl sorumlunun savcı olacağından hareketle Zekeriya Öz hakkında dava açacağını bildirdi. Muharrem İnce’nin sorduğu iki sorunun daha üst muhatabı kuşku yok ki Adalet Bakanı Sadullah Ergin..
Akşam gazetesi haberi önceki gün: “Gazeteci Soner Yalçın ve Oda TV’nin iki çalışanını tutuklatan belge” diye verdi. Haberi heyecanla okuduk:
“Gazeteci Soner Yalçın ve Oda TV’nin iki çalışanını tutuklatan belgelerden biri ofisteki bilgisayarın hard diskinde bulundu. Belgeden, AK Parti hükümetini yıpratmaya yönelik notlar çıktı. Ergenekon sanıklarından Prof. Dr. Yalçın Küçük ile Oda TV’nin tutuklanan sahibi Soner Yalçın’ın teknik takibe takılmamak için kurye aracılığıyla haberleştikleri de öne sürüldü. Polis şimdi kuryenin peşinde...”
Acaba Yalçın Küçük, Soner Yalçın’a ne tür notlar göndermiş? Mesela:
- AKP kadrolaşmasını göz önüne sermek.
- AKP’nin gerçek maksadının şeriat devleti kurmak olduğunu hep gündemde tutmak...
- Sivil dikta ve sivil darbe konusunun işlenmesi.
- AKP’nin yaptığı özelleştirmelerin, vatanın satıldığı yönünde haberlerin yapılması.
2003 yılında özelleştirilen ve piyasanın babalarına 292 milyon dolara satılan Tekel’in içki bölümü (Mey İçki), 2006’da ABD’li Teksas Pacific Group’a (TPG) 810 milyon dolara satıldı. Aradan 5 yıl geçmeden bu defa da İngiliz içki şirketi Diageo’ya 2.1 milyar dolara devredildi.
8 yılda 10 misli kâr... Sözcü gazetesi dün şu manşeti atmıştı:
“Tıksırıncaya kadar kâr ettiler”
Babalar gibi satarız... Ülkemizi pazarlamakla mükellefiz, gibi sloganlarla çıkılan yolda varılan sonuç ibret verici...
Halkın malı mülkü onda bir fiyatına satılmıştır...
Bir miktar yatırım yapmıştır elbet satın alanlar... Ama yapılan yatırımın bu kadar büyük fiyat zıplaması yaratacağını iddia edebilen hiç kimse yoktur.
Tekel’i kapatanlar yüz milyonlarca dolar kâr ederken aynı süreçte hakkını arayan Tekel işçileri biber gazı, tazyikli su, copla susturuldu... Hayatları kaydırıldı.