İlkokul öğrencisi Zeynep: - Anneee... Bugün bize yeni öğretmen geldi... Ama türbanlı...
- Eh kızım bir tek sizin sınıfın öğretmeni türbansızdı şimdi tamam oldu... Peki Sevil öğretmen ne oldu?
- Türban takmam dediği için Kars’a tayin ettiler..
....
- Anneee, bugün öğretmen bana yine zayıf verdi...
- Dersini mi bilemedin?
- Bildim ama... Herkes diyor ki türban takmadığım içinmiş...
Beyoğlu, Nişantaşı, Bakırköy... Akmerkez, Metrocity, Kanyon... Alışveriş merkezlerini dolaşırken cicili bicili mağazalarda çalışan genç hanımlara günde kaç saat mesai yaptıklarını sorun... Genelde “12 - 13 saat” cevabı alacaksınız... Aldıkları para mı?
Genellikle asgari ücret düzeyi... Fazla mesai alırlar mı? Ne gezer.. İşverenin çok insaflısı çalışanına satıştan prim verir..
O da devede kulak kalır...
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ile konuşuyoruz:
- Türkiye’de haftalık çalışma süresi ne kadar Sayın Çelebi?
- 45 saat...
- Peki işveren işçisini bunun üzerinde çalıştırabilir mi?
AKP yöneticileri türban sorunuyla ilgili olarak CHP grup yöneticilerini ziyaret ediyor. CHP’liler soruyor:
- Türbanı ilkokula kadar indirecek misiniz?
AKP’li Nurettin Caniklı yanıt veriyor:
- Bundan 10 yıl sonrasının garantisini kim verebilir?
Ne 10 yılı... Aradan 10 saat bile geçmeden ajanslar haberi geçiyor:
“Türban ilkokula girdi...”
Mersin’de M.G. adlı 13 yaşındaki öğrenci tutanak tutularak derse alınmış...
Bugün çok değerli bilim adamı ve yazar Prof. Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesinin11. yıl dönümü... Onu bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Kışlalı neden öldürüldü?
Atatürk ve devrimlerinin çağa uymadığını iddia edenlere karşı bilimle, akılla, zekâyla bunun tersini kanıtladığı için.
Kemalizm’in çağdaş yorumunu yaptığı, onu çekici ve güncel kıldığı için...
ABD’li akıl hocaları; Graham Fuller, Henze, Huntington gibiler yatıp kalkıp “Atatürk’ü terk edin” derken, Kışlalı, Atatürk ilkelerinin hâlâ en etkili yol gösterici olduğunu anlattığı için...
Ölümü diğer Atatürkçülere gözdağı olacağı için... Öldürüldü...
* * *
YÖK yeni bir kararla... Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) sınavında “başı açık olma” zorunluğunu kaldırdı...
Adaylar türbanlı fotoğraf verebileceği gibi sınava da türbanla girebilecek.
ALES sınavında alınan puanlar lisansüstü yerleştirmelerde kullanıldığı gibi, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi, okutman, uzman kadrolarına yapılacak atamalarda hesaba katılıyor. Ayrıca YÖK’ün lisansüstü öğrenimi görmek üzere yurtdışına göndereceği adayların seçiminde de bu sınavın sonuçları kullanılıyor.
Sınava türbanla giren kişiler, kadrolara atandıklarında türbanı çıkaracaklar mı?
Anlaşılan buna gerek kalmayacak, türban öğretim üyelerine de serbest bırakılacak.
Üniversite Konseyleri Derneği Genel Sekreteri Nevzat Evrim Önal diyor ki:
- Bu olay, toplumsal hayatın dinselleştirilmesi konusunda AKP’nin bir freni olmadığını ve olamayacağını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dinci köşe yazarları artık tüm memurlar için de, ilk ve ortaöğretimde de türbanın serbest olması gerektiğini açıktan tartışmaktadır.
Anayasa değişikliğine “Hayır” diyenler referandum sürecinde adeta haykırıyordu:
- AKP’nin tek amacı vardır yargıyı ele geçirmek, bütün dertleri Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı AKP’ye bağlamaktır...
AKP korosunun sesi ise daha gür çıkıyordu:
- Türkiye yargı vesayetinden kurtulacaktır, yargı tarafsız hale getirilecektir...
Referandum 12 Eylül’de yapıldı... Bugün 19 Ekim... Aradan geçen 5 haftada Anayasa Mahkemesi’ne iki üye seçildi... İkisi de ruh gibi AKP’li... Dün de HSYK seçimi tamamlandı... Gazeteler koro halinde aynı şeyi yazıyor:
“HSYK’da seçimi Adalet Bakanlığı’nın listesi kazandı...”
7 üyeli HSYK’da hükümetin 2 üyesi vardı...
Başbakan AKP’nin Kızılcahamam’daki istişare toplantısında önemli sözler söylüyor:
- Bizim Cumhuriyetimiz kardeşlik anlamında kurulmuş bir Cumhuriyettir. Birilerinin biz cumhuru istediğimiz yere sokar, istemediğimiz yere sokmayız gibi bir anlayışı olamaz. Cumhura ait olan hiçbir yer cumhura yasaklanamaz.
Bu sözler, orduevlerinin kapılarını, TBMM sıralarını, devlet görevlerini hatta orta dereceli okulları türbanlılara açma niyetini açık ifade ediyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu türbanı gündeme soktuktan sonra çevresindekiler işin ucunun nerelere varacağını gördü, “Efendim tabii kamuda türban olmaz, hizmet veren türban takamaz, liselerde türban olmamalı, Başbakan garanti vermeli” gibi manevralara giriştiler ama... Cin şişeden çıktı bir kere... CHP, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM yasaklarını delme konusunda yeşil ışığı yaktı... O yeter... Gerisini Başbakan’a bırakın, o çözümleyecektir... Zaten çözümlüyor... Diyor ki:
- Benim ülkemde her insan istediği gibi giyinmeli. Başı açık olan hangi özgürlüğe sahipse, başı kapalı olan da o özgürlüğe sahip olmalı. Biz bunu düzeltmeye mecburuz...
Özeti... Başbakan türbana en küçük bir kısıtlama öngörmüyor.
CHP’nin önündeki
Geçtiğimiz çarşamba günü MYK toplantısından sonra CHP’nin beş tepe yöneticisi; Kemal Kılıçdaroğlu, Önder Sav, Hakkı Suha Okay, Kemal Anadol ve Muharrem İnce, genel başkanın odasında biraraya geliyorlar. Konuşulan konulardan biri de, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu yıl “tek”e indirdiği 29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonuna katılınıp katılınmayacağı... Sav, Okay, Anadol ve İnce katılmamayı savunuyor. Genel Başkan ise henüz davetiyenin gelmediğini öne sürerek bu konuda acele etmemeyi öneriyor. Muharrem İnce bu toplantıdan sonra Meclis’e geliyor, CHP’nin KPSS konusunda Meclis’te yaptığı girişimle ilgili soruları yanıtlamak üzere kameraların karşısına geçiyor. Resepsiyon sorusu burada soruluyor. İnce, “katılmayacağız”, yanıtını veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu ise aynı günün akşamı İstanbul’da aynı konudaki soruları yuvarlak sözlerle geçiştiriyor... Muharrem İnce’yi doğrulamaktan kaçınıyor.
Neticede... Kemal Kılıçdaroğlu’nun hangi fikre hizmet olarak başlattığı hâlâ meçhul olan türban açılımı CHP’nin ayağına dolanmıştır. Abdullah Gül kuşkusuz Kılıçdaroğlu’ndan cesaret bularak resepsiyonları teke indiriyor, CHP ve TSK’ya türbanı dayatıyor. CHP’yi de şimdi bu dayatma bölüyor. Çünkü tabandan gelen