Neden tek’e indi?

15 Ekim 2010

Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildiği 2007’den bu yana 29 Ekim Cumhuriyet bayramlarında “ikili resepsiyon” verirdi; ilki gündüz, ikincisi akşam. Geçen gün Gül’ün bu uygulamadan vazgeçtiği, önümüzdeki Cumhuriyet Bayramı’ndan itibaren sadece akşamları olmak üzere tek bir resepsiyon vereceği bildirildi.
Bu değişikliği CHP Milletvekili Onur Öymen şöyle yorumluyor:
- Bilindiği gibi askerler kamusal alanda türbana karşılar. Bu nedenle Hayrünnisa Gül ile karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilince, bu soruna çözüm olarak öğlenleri ‘eşsiz’, akşamları ‘eşli’ resepsiyon formülünü uygulamaya koydu. Askerlerin sadece eşsiz resepsiyonlara katılmasıyla bu formül şimdiye kadar sorunsuz işledi.
- O zaman bu uygulamadan neden vazgeçildi?
- Dikkat edilirse Köşk’ün bu kararı, üniversitelerde türbanın YÖK genelgesiyle serbest bırakılması ve bu genelgeye gereken tepkinin gösterilmemesinin hemen ardından geldi. Amaç, askerleri türbanlı Hayrünnisa Gül ile karşı karşıya getirip bir anlamda türbanı selamlamak zorunda bırakmak... Bununla da kamuda türban serbestisine ilk adımı atmak.
- CHP tekli resepsiyona katılmayacağını açıkladı, sizce askerlerin tavrı ne olur?
- Onu

Yazının Devamı

Hava muhalefeti mi?

14 Ekim 2010

İktisatçı Mustafa Sönmez soruyor: - Neden iş - aş üstünden muhalefet yok?
Türbana dolanan ana muhalefet halkı ezen yoksulluğu, işsizliği ne zaman gündemine alacak?
Bunu sadece Mustafa Sönmez değil, hemen herkes merak ediyor.
Bakın Mustafa Sönmez toplumun iliğini kemiğini sömüren çarkı nasıl da güzel anlatıyor:
“Hindistan, G. Kore, Brezilya gibi yükselen ekonomiler, ABD ve AB emperyalizminin sıcak paraya kapıları açma dayatmasına direniyorlar. Spekülatif sıcak para akımının yıkıcı ithalatına direniyorlar. Ama Türkiye direnmiyor, önlem almıyor, tersine sıcak paraya davetkâr, kapılarını ardına kadar açıyor.
Sonuç? Sıcak para girişi ile TL, daha da aşırı değerli hale geliyor, ucuzlatılan döviz, ithalatı kamçılıyor, sanayi çarkları ithal girdi ile dönüyor. Ortada yüzde 7 - 8 ile ifade edilen bir büyüme var ama sıcak para kaynaklı, ithalata dayalı ve yerli ara malı üretimini gerileten, istihdamı artırmayan, Türkiye’nin ihraç mallarını, turizmini ucuzlatan, kısaca yoksullaştıran bir büyüme.
İşte muhalefetin kitlelere göstermesi gereken fotoğraf bu...

Yazının Devamı

Baroların seçimi

13 Ekim 2010

Anayasa Mahkemesi üye adaylığı için barolar düzeyinde yapılan seçimi AKP ve BDP’ye yakın 3 avukat kazandı.
Afyon Barosu Başkanı Celal Mümtaz Akıncı 41 oy alarak birinci oldu. Eski Muş Barosu Başkanı Sait Sever 35 oyla ikinci olurken, Düzce Barosu Başkanı Ali Dilber 33 oyla üçüncü seçildi.
Afyon Baro Başkanı Celal Mümtaz Akıncı: Muhafazakâr kimliğiyle tanınıyor. Balyoz Darbe Planı nedeniyle tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan ve 17 askerin tahliye edilmesini protesto eden isimler arasında yer aldı.
Eski Muş Baro Başkanı Sait Sever: Kürt kimliğiyle ön plana çıkan bir isim oldu. Yerel seçimlerde BDP’den belediye başkan adayı olmuştu.
Düzce Baro Başkanı Ali Dilber: Diyarbakır’da baro başkanlarının katıldığı toplantıda demokratik açılıma destek veren isimler arasında yer aldı. Bu yüzden MHP’den ihraç edildi.
Adaylar neden AKP’ye ve BDP’ye yakın isimler...
Çünkü yeni Anayasa’ya göre her baro bir oy kullanabiliyor

Yazının Devamı

CHP ne tarafa?

12 Ekim 2010

CHP’nin hafta sonu Abant’ta yaptığı toplantıda Bursa Milletvekili Onur Öymen konuşuyor:
“İnsan siyasete sadece bir koltuğa sahip olmak için yakınsa, siyasete yazık ediyor, zamanını harcıyor. Eğer ilkeleriniz yoksa siyaset yapmayacaksınız.”
Doğru söze ne denir?
Deniz Baykal dün “Laiklik tehlikede” derken ayakta alkışlanıyordu...
Kılıçdaroğlu bugün “Laiklik tehlikede değil” derken yine ayakta alkışlanıyor.
Alkışlayanlar aynı milletvekilleri, aynı il ve ilçe başkanları...
Partiye maalesef bir koltuk hırsı ve milletvekilliği hevesi egemen olmuş durumda.

Yazının Devamı

Boysan plaketi...

10 Ekim 2010

Aydın Ağabey’le telefonda dertleşiyoruz... Tarık Minkari hocayı anıyoruz önce... Aydın Boysan Ağabey birazdan çıkıp Mimarlar Odası’nın ödül törenine gideceğini söylüyor...
- Kimlere ödül verilecek?
- Mimarlıkta 40, 50, 60 yılını dolduranlara...
- Sana ödül yok mu?
- Bana yok, ben 65 yılımı doldurdum. Ödülden de emekli oldum.
- Vay canına...
Halen 90’ıncı baharını süren Aydın Ağabey sözün burasında sesini alçaltıyor:

Yazının Devamı

Manidar işler!

9 Ekim 2010

Haber, dünkü gazetelerin hemen hepsinde aşağı yukarı aynı başlık ve içerikle verilmişti. Özetle şöyleydi:
“Hanefi Avcı’nın ofisinde yapılan aramada çok sayıda gazeteciye ait telefon görüşmelerinin yer aldığı ses kasetleri bulundu.”
Dünkü gazetelerin hepsinde değil, bazılarında, yine Hanefi Avcı’yla ilgili bir başka haber daha vardı. O da şuydu:
“Evimde bulunan kasetlerin asla dinlemeyle ilgisi olamaz. Çünkü emniyet son 10 yıldır kaset kullanmıyor. Dijital materyaller kullanıyor. Dinlemede kaset kullanan hiçbir birim yoktur.”
Dünkü gazetelerin çok azındaki Hanefi Avcı’yla ilgili üçüncü haber de, cezaevinde kendisini ziyaret eden TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun CHP’li üyelerine söylediği şu sözdü:
“Boşalttığım ofisimin 28 gün sonra aranması manidardır!”
İstihbaratçı bir emniyet müdürü ileride arama yapılacağını ve aleyhinde malzeme olarak kullanılacağını bile bile... Boşalttığı ofisindeki dinleme kasetlerini yok etmeyip ortada bırakıyor... Arama yapacak meslektaşlarına adeta büyük bir “mesleki jest”te bulunuyor!

Yazının Devamı

Bırakın bağırsın!

8 Ekim 2010

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin açılış töreninde Cumhurbaşkanı Gül’ü ve AKP’yi protesto eden ve “parasız eğitim’’ isteyen gençlere güvenlik güçleri tarafından yapılan müdahaleyi TV ekranlarında ve gazetelerde dehşetle izledik. Genç bir kız saçlarından tutulmuş yerlerde sürükleniyor. Protestocu öğrencilerin zorla ağızları kapatılıyor...
İzmir Barosu eski Başkanı Noyan Özkan Emniyet Genel Müdürü’ne gönderdiği dilekçede diyor ki:
“Düşüncelerini açıklamak ve devlet yetkililerini protesto etmek isteyen duyarlı yurttaşlara sıklıkla polis, özel güvenlik veya jandarma şiddeti uygulandığı ve hatta bu tip müdahalelerin adeta bir devlet geleneği haline geldiği hususu malumunuzdur.
Örneğin; bir üniversite salonunda sözlü protesto eylemi yapan öğrenci anında gözaltına alınmakta, ağzı kapatılmakta ve tekme tokat salon dışına çıkarılmaktadır.
Bu korkunç görüntüleri TV ekranlarında ve bilgisayar monitörlerinde yıllardır izlemekten artık harap ve bitab düştüm. Çok üzülüyorum ve sıkılıyorum.
Evet. Bu toplum şiddeti seviyor. Ailede, okulda, askerlikte, karakolda ‘dayak yemedim’ diyenlerin oranı ürkütücüdür. Ama hayır. Bunca, yasa, uluslar arası sözleşme, genelge, yönerge, eğitim çalışmalarına

Yazının Devamı

Toplumsal Bellek

7 Ekim 2010

Öldürülen aydınların yakınları tarafından oluşturulan Toplumsal Bellek Platformu önceki gün Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Sivas Davası’nın firarilerle ilgili bölümünü izledi. Duruşma sadece 2,5 dakika sürdü, 2011 yılı Şubat’ına ertelendi!
Davadan sonra yapılan basın açıklamasında denildi ki:
“Bizler yakınlarını faili meçhul cinayetlerde yitirmiş aydınların yakınları olarak (AKP, CHP, BDP ve DSP’ye) sunduğumuz dilekçe ile Meclis bünyesinde, geniş yetkilerle donatılmış bir Araştırma Komisyonu kurulmasını, bu komisyonun idarenin ve yargının elindeki ilgili tüm verileri inceleyerek değerlendirmesini talep ettik.
Siyasi cinayetlerin aydınlatılmasının devletin temel görevi olduğunu bir kez daha hatırlattık.
Ayrıca siyasi cinayetlerde zaman aşımının ortadan kaldırılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını istedik.
Meclis’te görüştüğümüz her kişinin bu kayıplardan derin üzüntü duyduğu ve bu karanlık geçmişin aydınlatılmasında pay sahibi olmak istediği izlenimini almamıza rağmen, önerimiz, tam iki kere Meclis Genel Kurulu’nda reddedildi.”
* * *

Yazının Devamı