“Balyoz” iddianamesi henüz mahkemece kabul edilmeden yandaş basında çarşaf çarşaf yayımlandı. Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi suçlar bütün kamuoyunun ve adalet camiasının gözleri önünde işlendi. Demokrasi ve hukuk diye mangalda kül bırakmayanlar bu manzaradan hiç rahatsız olmadı... Dahası... İddianame üzerine yapılan yorumlarda da bilgiler alabildiğine saptırıldı. Mağdurların bu konudaki isyanını E. Org. Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik’in hazırladığı “http://cdogangercekler. wordpress.com” adlı sitede okuyabilirsiniz.
İddianame henüz mahkemece kabul edilmeden neden gazetelerde saptırılarak ve abartılarak yayımlanır?
En başta mahkemeyi baskı altına almak için...
Prof. Dani Rodrik diyor ki:
“Bunu niye yapıyorlar? Elde şüpheliler aleyhine somut kanıtlar olmadığı için. Olsaydı bu dezenformasyon kampanyası gerekmeyecekti...”
Dün bu satırlar yazılırken mahkeme iddianameyi kabul ettiğini açıkladı...
Duruşmaların önümüzdeki kışa doğru başlaması bekleniyor.
Soros Vakfı’nın Türkiye uzantısı TESEV’in 24.06.2010 tarihli Kürt raporu bir açık oturumda tartışıldı ama kamuoyuna tam anlatılamadı. Planın 22. sayfasından bir paragrafı aynen aktarıyoruz:
- Anayasa’nın başlangıç bölümü dahil olmak üzere bütününde, Türk etnik kimliğine vurgu hâkimdir. Bu vurgu, metin boyunca sıkça tekrarlanan “Türk vatanı ve milleti”, “yüce Türk devleti”, “Türk milleti”, “Türk toplumu”, “her Türk”, “Türk vatandaşı”, “Türk dili”, “Türk kültürü”, “Türk tarihi” gibi ifadelerle kendisini göstermektedir. Bu dil, farklı etnik kökene mensup insanlardan oluşan Türkiye toplumunun çoğulcu yapısıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, hazırlanacak yeni anayasada herhangi bir etnik kimliğe bu ve benzeri göndermeler yapılmamalıdır. Gerek Anayasa’nın birçok maddesinde, gerekse çeşitli yasalarda yer alan “Türk milleti” ifadesi “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ifadesiyle değiştirilmelidir. Bazı hukukçulara göre ise, kolaylığı nedeniyle sadece “millet” sözcüğünün kullanılması yeterli olacaktır.
* * *
Kürtçüler ve Kürtçü politika yapanlarda “Türk” ve “Türk milleti” sözcüklerine müthiş bir alerji var! Bu tavır PKK ve Abdullah Öcalan’ın yıllardır yürüttükleri “Türk değil,
12 Eylül’de yapılacak halkoylamasına yönelik tek taraflı propaganda çoktan başladı. Konuyla en yakından ilgilenmesi gereken Yüksek Seçim Kurulu oralı değil.
TRT adlı kuruluş AKP’nin vuvuzelası görevini her zamankinden daha ateşli yerine getiriyor.
İktidar haberleri muhalefetin en az üç dört katı uzunlukta veriliyor.
Yurtdışından bir okur yazıyor:
“Fransa’da devlet başkanının TV’de konuşma süresini hükümetin konuşma süresine eklemek üzere kanun değişti. Hükümet ile muhalefetin konuşma süreleri eşitlendi...”
Bizde ise o süre açıldıkça açılıyor.
Hukukçu Noyan Özkan Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvuruda diyor ki:
Ergenekon tutuklusu meslektaşımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan ile emekli Albay Atilla Uğur, TBMM İnsan Hakları Başkanlığı’na ortak başvuruda bulundular... Balbay, Özkan ve Uğur, gönderdikleri mektupta “Silivri 4 Nolu Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan ‘Ergenekon’ tutuklularına, insan hakları, yasa ve yönetmeliklere aykırı uygulamalar sistematik hale dönüşmüştür. Zulüm altındayız. Acil olarak görüşme talep ediyoruz” dediler...
Darbe yapmak ya da hükümeti devirmek gibi suçlardan yargılanan TSK mensuplarının çoğu tahliye edildi. Gazeteci Balbay ve Özkan ise anlaşılamayan şekilde hâlâ hapiste...
Sadece onlar değil... Başbakan’ın Kıbrıs Cumhurbaşkanı M. Ali Talat ile telefon konuşmasını yayınlayan Aydınlık ve Ulusal Kanal’dan Ufuk Akkaya ile Deniz Yıldırım da hâlâ tutuklu...
Kanal B’nin patronu Mehmet Haberal tutuklu. ART televizyonunun patronu sendikacı Mustafa Özbek tutuklu... Ulusal Kanal’ın patronu Doğu Perinçek tutuklu...
Kitaplarında Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül hakkında bilinmeyenleri yayımlayan Ergun Poyraz üç yıldır tutuklu...
Kuşbakışı bakıldığında Ergenekon’da özellikle Tayyip Erdoğan hakkında muhalif yayın yapanların mağdur olduğu görülüyor.
Birkaç özel yetkili
Dursun Çiçek davasına askeri savcılık da renkli katkılarda bulundu!
Çelişki ve tutarsızlıklara yenilerini ekleyerek davayı biraz daha karıştırdı...
Askeri iddianameye göre Dursun Çiçek kendisini terfi ettirmeyen amirlerine kızarak, onları güç duruma düşürmek için irtica ile mücadele belgesi hazırlamış ve bunu imzalayarak bizzat basına sızdırmış...
Albay Çiçek’in avukat kızı İrem Çiçek diyor ki:
- Babamın atanabileceği tek boş kadro vardı o da 2008 yılında yapılan atamayla 2012 yılına kadar dolduruldu. Terfisi söz konusu değildi.
Bu kadarı bile iddianamenin altını boşaltıyor.
Ayrıca... Bir albay üstlerini karalamak için plan yaparsa altına kendi imzasını mı atar?
Başbakan Erdoğan’ın Balkan gezisi dönüşünde gazeteciler Deniz Baykal’ın kaset olayını soruyorlar... Erdoğan’ın cevabı:
“Bunları bize soranlar, faillerine sorsunlar, bize niye soruyorlar. Failler birbirleriyle tokalaşmıyor...”
Başbakan’ın o soruya vermesi gereken yanıt bu mu?
O kaseti kimler üretti, kimler servis yaptı?
Bu işleri hangi merkez tezgâhlıyor?
Yanıtı beklenen sorular işte bunlar.
Yandaş televizyonlarda hemen her gece “İnternete düştü” diye özel konuşmalar yayınlanıyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hafta sonu Ayvalık, Edremit, Balıkesir hattında başarılı mitingler yaptı. Halkın ilgisi üst düzeydeydi. Ancak Kemal Bey’in kulağına ulaşmadığını sandığımız kimi eleştiriler de var ki... Onları duyurmak bizim görevimiz...
Kemal Kılıçdaroğlu geçen hafta Oray Eğin’le konuşurken “Kendimi tam bir Türkiyeli olarak görüyorum” demişti. Bu laf arasında geçen bir cümle miydi? Yoksa parti çizgisinde ciddi bir sapmanın işareti mi?
CHP’de yeni bir Kürt raporu hazırlamak üzere komisyon kurulmuş. Bu komisyonun üyelerinden Genel Sekreter Yardımcısı Tekin Bingöl’e “Türkiyelilik” vurgusu soruluyor. Cumhuriyet’te Türay Köse’nin sorusuna Tekin Bingöl şu yanıtı veriyor:
“Türkiyeli olmak kimseyi rahatsız etmemeli... Hangi etnik kimliğe sahip olursak olalım hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız...”
Anlaşılıyor ki Türkiyelilik çok da tesadüfen sarf edilmiş bir sözcük değil. Bir temel çizgi değişikliğinin işareti...
CHP’den bir dostumuz dün dedi ki:
- Anayasamız “Türk” sözcüğünü ırk değil, millet adı olarak ortaya koymuştur. O yüzden herkesin kendisini Türk olarak adlandırmasının sakıncası yoktur. Türk sıfatı Kürtleri dışlamaz. Ama PKK ve radikal Kürtçüler bunu
Dışişleri Bakanlığı, Ankara’da şimdi bulunduğu yerden yaklaşık 5 kilometre ileriye Karakusunlar semtine taşınacakmış... Karakusunlar adı nereden geliyor?
Kimine göre Karakuzular kimine göre Karaküskünler olan bir köy adı dönüşerek o hale gelmiş. Anlamsız bir sözcük çıkmış ortaya...
Dışişleri Bakanlığı’nın bulunduğu semtin adı önemlidir...
Örneğin Fransa Dışişleri Bakanlığı “Quai d’Orsay” Caddesi’ndedir.
Konuşmalarda kimi zaman “Dışişleri Bakanlığı bu konuda ne düşünüyor?” diye sorulmaz...
Quai d’Orsay ne düşünüyor, diye sorulur.
Bizim Dışişleri Bakanlığı bir ara Ankara’da Hergele Meydanı semtindeymiş.