AKP’nin dört bir koldan Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı vahşi baskılar sonuç verdi, yüksek mahkeme AKP’yi memnun eden bir sonuç üretti.
AKP, aynı baskı ve entrikalarla, elindeki devlet olanakları ve yandaş medyasını da kullanarak bu defa referandumdan evet çıkarmak için savaşacak. Çünkü bu anayasa değişikliği süregelen sivil darbenin en önemli ayağını oluşturuyor.
Halkoylamasından “Evet” çıkarsa; bu, ülkemizde yargı bağımsızlığının ve hukukun sonu olacak.
Yargının iktidara bağlandığı bir ülkede halkı koruyacak hiçbir mekanizma kalmayacak.
Anayasa paketinin ne kadar demokrasi getireceğini İrfan Tuna’nın şu tespitlerine bakarak anlayabilirsiniz:
“Bu değişiklik paketini düzenleyenler, hakkını arayan işçinin, memurun, emeklinin, öğrencinin gözüne biber gazı sıktıranlardır...
Bu değişiklik paketini düzenleyenler, uyguladıkları politikalarla ülkemizdeki bir avuç dolar milyarderini daha zengin, on milyonlarca yoksulu daha yoksul yapanlardır...
Anayasa Mahkemesi kararı CHP tarafını üzmüş, AKP tarafını memnun etmiş olması gerek. Ama ağlama dozuna baktığınızda tersine bir manzara gözleniyor.
CHP’nin hukukçu Milletvekili Şahin Mengü diyor ki:
- Karar, sadece CHP olarak bizde değil, yargının bağımsızlığını savunan gerçek hukukçular arasında da büyük hayal kırıklığı yarattı. Mahkeme, maalesef yargı bağımsızlığını ciddi şekilde olarak ortadan kaldıran değişikliklere dokunmamış, aynen korunmuştur. Haşim Kılıç’ın yazılı karar olmadan karar açıklaması ise tam bir hukuk skandalıdır.
- Karara AKP’liler de tepkili...
- Numara yapıyorlar. Aslında memnunlar da bir yandan vatandaşı uyutmak öte yandan Mahkeme’yi baskı altında tutmaya devam edebilmek için şikâyetçiymiş numarası yapıyorlar. Döktükleri timsah gözyaşlarıdır, kimse aldanmasın.
* * *
Anayasa Mahkemesi eski Genel Sekreteri Bülent Serim, Odatv’de sonucu şöyle değerlendiriyor:
CHP’li tüm belediye başkanları bugün Ankara’da Genel Merkez’de toplanıyor. Anlamlı ve önemli bir toplantı bu...
Yıllardır CHP’li belediye başkanları arasında iletişim kurulmamasından, eşgüdüm sağlanmamasından, başarılı örneklerin bütün belediyelere yayılamamasından yakınılırdı.
Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi önemli bir adım attı. Belediyeler arasında eşgüdümü sağlayacak bir komisyon kurdu. Bu komisyonda geçmişte belediye başkanlığı yapmış milletvekilleri görevlendirildi. Komisyon üyelerinden Hüseyin Ünsal, bize komisyonun çalışma ve amaçlarını anlatıyor:
“Yerel yönetimlere hukuki destek için hukuk bürosu gibi çalışan bir büro kuracağız. Belediyelerimizin araç - gereç envanterini çıkaracağız. Kimin ne fazlası var, kimin ne eksiği, bunu bileceğiz. Belediyelerimizin bu araç - gereçleri gerektiğinde ortaklaşa, en verimli şekilde kullanmalarını sağlayacağız. Kimi belediyelerimizin özgün, güzel, başarılı ve örnek alınması gereken projeleri var. Bunların örnek alınmasını sağlayacağız. Ve tabii çok ciddi denetim yapacağız. Yanlış yapanı uyaracağız, yolsuzluk yapan olursa bedelini ödeteceğiz. Ve artık belediye başkanlarımızla sık sık bir araya geleceğiz, sorunları konuşup tartışarak
CHP’li Atilla Kart dün Başbakan’la ilgil soru önergesinde özetle diyor ki:
“Taraf Gazetesi Genel Yayın Müdür Yardımcısı Yasemin Çongar’ın; ABD ’nde Ulusal Halk Radyosu’na (NPR) verdiği demeçte, Balyoz Darbe Planıyla ilgili belgelerin yayınlanması için ‘Başbakan ve Devlet İstihbaratının başı tarafından teşvik edildiklerini’ söylediği basına yansımıştır.
Öte yandan 2003-2005 yılları arasında Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan ABD Büyükelçisi Eric Edelman yaptığı açıklamalarda; Hükümet yanlısı ve ABD ile yakın ilişkileri olan bazı isimlerin birtakım belgeler getirdiklerini, fotokopi olan bu belgelerin darbe hazırlık planları niteliğinde olduğu, bu belgeleri uzmanlara incelettiğini, yapılan teknik çalışmalar sonucunda belgelerin sahte olduğunun anlaşıldığını ifade etmiştir.
Edelman, bu isimlerin sahte belgeler ile Ordu bünyesinde bir darbe hazırlığı yapıldığı izlenimini ABD’ye inandırmaya çalıştıklarının anlaşıldığını beyan etmiştir.
Başbakanlık, Adalet, İçişleri Bakanlığı odaklı bir karargahın illegal bir şekilde çalıştığı ve toplumsal manüplasyonlara yol açtığını doğrulayan gelişmeler söz konusudur.”
* * *
Atilla Kart sözü şöyle bağlıyor: “Gerçeğe aykırı kurgularla darbe
Anayasa Mahkemesi’nin referandumla ilgili kararını etkilemek için AKP ve yandaş basın olağanüstü bir çaba harcıyor. Şu anda baş hedef Anayasa Mahkemesi üyesi Fulya Kantarcıoğlu... Fulya Hanım ne yapmış? Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’la telefonda konuşurken ihsas - ı rey’de bulunmuş... Yani oyunu belli etmiş. O yüzden davadan çekilmeliymiş.
* * *
Kantarcıoğlu ile Seyfi Oktay arasında yapılan, Emniyet tarafından yandaş basına sızdırılan konuşmaya bakıyoruz... Seyfi Bey o konuşmada Fulya Hanım’dan dava konusunda teknik bilgi alıyor.
Kantarcıoğlu, Seyfi Oktay’a herhangi bir biçimde “Ben şu yönde oy kullanacağım” demiyor. Bir ihsas ı rey görünmüyor.
Peki bu tantana niye? Çünkü iktidar Anayasa’yı değiştirip Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı kendine bağlamaya büyük önem veriyor. Eğer öyle olursa tek parti faşizminin önündeki hukuk ve yargı engeli ortadan kalkacak. Bunun savaşı veriliyor şu anda... Kirli bir savaş...
* * *
Fulya Hanım, ihsas-ı rey’de bulunmuyor ama Meclis Başkanı M. Ali Şahin olsun, AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ olsun açıkça mahkemeye akıl öğretiyor, tehdit ve baskı yapıyorlar. Onları kim durduracak?
Borusan dörtlüsü...
Bu ülkede işler neden yürümüyor? Çünkü vesayet altındayız! Kimin vesayeti altındayız? Askerin ve yargının... Muhafazakâr, sağcı, ikinci cumhuriyetçi çevrelerin genel düşüncesi budur. Tabii herkes onlar gibi düşünmek zorunda değil. Mesela İrfan Tuna... Bakın onlar için ne diyor:
“Yaklaşık 70 yıldır ABD’nin yörüngesine oturtulmuş olan ülkemizde, eğer bir vesayet söz konusuysa, bu vesayetin ABD vesayetinden başka bir vesayet olmadığını; ABD’nin her dediğini yerine getirmekle ve allayıp pullayarak ülkemize kabul ettirmekle görevlendirilmiş olan bu zatı muhteremler de herkesten çok daha iyi bilmektedirler.
Yapmaya çalıştıkları şey, hem ülkemizdeki gerçek ABD vesayetini gözlerden uzak tutmak, hem de bu gerçek dışı “vesayet’’ suçlamasıyla ülkemizde ABD’ye direnen güçleri demokrasinin önünde bir engel gibi göstermektir.”
* * *
Vesayet sözcüğü, son olarak geçtiğimiz günlerde düzenlenen Abant Toplantısı’nın da konusu idi. Demokrasinin vesayet altında olduğu bütün katılımcılar tarafından vurgulandı. Ancak o toplantıda “1950’de CHP kapatılmalıydı, İsmet İnönü tarihteki huzurlu yere (mezara) gönderilmeliydi” diyen Kırklareli Valisi’ne en ufak tepki gösterilmedi. Böylece vesayetsiz
Marmara Üniversitesi’nde rektörlük seçiminde mevcut Rektör Necla Pur 482, Prof. Mehmet Akalın 394, Prof. Zafer Gül 302 oy almıştı.
YÖK her zaman olduğu gibi sıralamayı değiştirdi...
Üçüncü Zafer Gül’ü birinci sıraya, birinci Necla Pur’u ikinci sıraya yerleştirdi.
Zafer Gül’ün Cumhurbaşkanı Gül’ün yakını olduğu yolunda kasıtlı söylenti yayılmıştı. Bunun doğru olmadığı anlaşıldı. Ne var ki, Başbakan’dan torpilli olduğu söyleniyor. O zaman akan sular duruyor.
YÖK’ün değerlendirmelerinde ölçüler malum...
Adayların Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na yakınlığı, türban bildirisine imza atıp atmadığı, tarikatlara yakınlığı önemli rol oynuyor.
Üniversitenin tercihi, adayın yöneticilik vasıfları vs önemsenmiyor.
Geçtiğimiz 11 Şubat’ta, yakınları faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gitmiş bir grup acılı insan “Toplumsal Bellek Platformu Üyeleri” sıfatıyla TBMM Başkanı ve parti gruplarını ziyaret etmiş... Bu cinayetlerin araştırılması için komisyon kurulmasını istemiş... İstekleri hem Meclis Başkanı hem parti gruplarınca olumlu karşılanmış... Ancak verilen söz yerine bir türlü getirilmeyince CHP harekete geçmiş, bu yönde verdiği önerge AKP’lilerin oylarıyla reddedilmişti.
Daha sonra ne oldu derseniz... CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e kulak veriyoruz:
“CHP olarak bir süre bekledikten sonra, aynı konuda ikinci bir önerge verdik. İlk imza sahibi olarak 22 Haziran günü CHP Grubu adına kürsüden yaptığım konuşmada AKP’lilere verdikleri sözü hatırlattım, önergemize destek istedim. Ancak sonuç değişmedi. Önerge AKP’lilerin oylarıyla reddedildi.”
Bir taraftan son 40 - 50 yıldaki bütün faili meçhul cinayetleri, karanlık olayları Ergenekon’a bağlayacaksınız... CHP’yi, Ergenekon’un avukatlığını yapmakla suçlayacaksınız... Ama aynı olayların aydınlatılması için CHP’nin ısrarla verdiği önergeleri reddedeceksiniz.
Varsa Ergenekon diye bir örgüt... Bu manzara karşısında gerçek avukatı