Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta Gazze panelini terketmesi, yabancılar karşısında ezilmeyen hatta gereğinde tepki koyan bir Başbakan özleyen halkımızda olumlu duygular yarattı.
Evet panel moderatörü (yöneticisi) saygısızdı. Ancak gösterilen öfke ölçülü müydü?
CHP'li Onur Öymen soruyor:
- Sayın Başbakan aynı öfkeyi neden Irak'ta askerimizin başına çuval geçirildiğinde göstermedi. Irak'ta yüz binlerce masum öldürüldü. Halen Afganistan'da kadın çoluk çocuk yüzlerce insan, yüzlerce müslüman öldürülüyor. Sayın Başbakan'ın neden hiç sesi çıkmıyor?
Bu çifte standardın iki sebebi olabilir... Birincisi iç siyasete yönelik gösteri ihtiyacı... İkincisi Başbakan'ın Hamas'a özel ilgisi...
Peki nedendir bu sempati?
Onur Öymen, bu soruya yanıt olarak, Hamas'ın "Bir din devleti kuracağız" ve "AKP'yi kendimize örnek aldık", mesajlarına dikkati çekiyor...
Başbakan üçüncü kez halka ve parti teşkilatına “O gazeteleri almayın” çağrısı yaptı...
Başbakan’ın basın ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırıları bu kadarla bitmiyor...
Kendisiyle ilgili karikatürlere dava açıyor...
Haber ve yorumlara dava açıyor...
Tarafsız haber yazan gazetecileri Başbakanlığa sokmuyor, kendine biat etmeyen yazarları uçağına almıyor...
Devlet radyo televizyonu TRT’yi, tamamen AKP’nin sesi haline getirmiş bulunuyor.
Devlet bankalarından kredi sağlayıp kendine bağlı medya oluşturuyor.
Başbakan enfes bir vecize daha patlattı... Gazete almama çağrısı yaparken dedi ki:
- Bana Brüksel’de yapılan toplantılarda ‘siz basına yasaklar getiriyorsunuz’ dediler. Hayır, yasak getirmiyorum. Ama sivil inisiyatif kullanıyorum. Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı gelin almama kampanyası yapalım, diyorum...
Artık herkes öğrendi.. Sivil Toplum Kuruluşu diye “Hükümet Dışı Organizasyon”lara deniyor. İngilizcesi NGO, yani Non - Governmental Organisation.. Sivil inisiyatif deyimi, hükümet ve devlet dışı kuruluşların girişimi konusunda kullanılıyor. Bir Başbakan’ın “gazete almayın” çağrısı sivil inisiyatif olur mu? Üstelik almayın dediği gazeteler kendisini eleştiren gazetelerdir. Tarafsız yayın yaptığı için kendi siyasetine ters gördüğü basın organlarıdır. Özetle... Çağrı siyasidir... Ama kendisi farkında değil...
Bir başka inci Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından üretildi... Telefonların dinlendiği yakınmalarına karşı “O zaman telefonda sakıncalı şeyler konuşmayın” dedi hazret...
Bir demokrasi adına ayıpların en büyüğü yaşanıyor... Birtakım devlet kuruluşları istedikleri kişilerin telefonlarını dinliyor, istediklerini izliyor. Yasaları kimin nasıl ihlal ettiği
AKP iktidarında siyasi ve etnik nitelikli 4 önemli cinayet işlendi...
Hablemitoğlu, Santoro, Hrant Dink ve Malatya...
Bu cinayetlerde ihmali olanlar hâlâ görevde tutulduğu gibi kimisi terfi bile ettirildi.
İhmali olan emniyet mensuplarının soruşturulmasını da İçişleri Bakanlığı önlüyor. Valiler yargıçların soruşturma izni isteğini sürekli geri çeviriyor.
Neden AKP’liler ve AKP’li basın, Ergenekon konusunda, karanlıklar aydınlanıyor, çeteler temizleniyor, darbeciler ayıklanıyor diye sevinç çığlıkları atarken, AKP döneminin bu karanlık cinayetleri sürekli karanlıkta bırakılıyor?
Soruyu dün bir meslektaşımız sormuştu.
Bu sorudaki yanılgı şurada...
İki dostu birden kaybettik bu hafta sonu... İkisi de aydın, namuslu, cumhuriyet sevdalısı idiler; Nevzat Şenol ve Orhan Duru... Nevzat’ı önceki gün Orhangazi’ye bağlı Yeniköy’de, yüzlerce seveninin katıldığı törenle toprağa verdik. Orhan’ın cenazesi bugün... Tüm dostların başı sağ olsun...
Nevzat 1960’lı yıllardan, TRT’den arkadaşımız. 12 Mart darbesinin ardından aynı günlerde kapının önüne konulduk. Nevzat’ı sonraki yıllarda tiyatro ve seslendirme sanatçısı olarak izledik. TKP davasından uzun süre hapis yattı. Yiğit adamdı. Kimseyi hiçbir derdine ortak etmedi. Üç yıl önce, o menhus hastalık önce gırtlağına yapıştığında Çapa’da ziyaret etmiştik. Ameliyat sonrası konuşamıyordu. Kâğıtlara Nâzım’ın “Yaşamaya Dair” adlı şiirini kocaman harflerle yazmış, yanında getirmişti. Gülerek onları işaret etti... Birlikte okuduk:
“Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız/ yani, beyaz masadan/ bir daha kalkmamak ihtimali de var/ Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini/ biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına / hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden / yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz /en son ajans haberlerini/ Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
Ülkenin havası epey temiz... Kapalı alanlarda sigara içimi geçen mayıs ayından beri yasak biliyorsunuz... Yasağın ikinci bölümü bu yıl 19 Temmuz’da yürürlüğe giriyor... Restoran, kahvehane ve barlar tam sigarasız oluyor...
Ne var ki, yasağın bu ikinci bölümüne karşı sigara tekelleri şimdiden bir delme operasyonuna giriştiler...
Tekellerin kışkırtmasıyla örgütlenen restoran ve kahvehaneler turizm ve ikram endüstrisinde kazançların düşeceği bahanesiyle hiç değilse “sigaralı - sigarasız” bölüm uygulamasına gidilmesi için lobi yapıyorlar.
Geçenlerde bir yazar grubu İspanya’ya götürüldü... Dönüşte “sigaralı - sigarasız” bölüm ayrımının propagandası yapıldı.
Fransa dahil pek çok ülkede ise “sigarasız” alan uygulaması başarıyla sürdürülüyor.
Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı Prof. Elif Dağlı, sigaralı - sigarasız ayrımını bir genel havuzda çiş yapılacak ve yapılmayacak alan ayrımına benzetiyor. Mümkün mü bu alanları ayırmak?
Tekel destekli propagandaların bir tezi de yasağın demokrasiye aykırı olduğu mavalı...
CHP, nihayet büyük kentlerin belediye başkan adaylarını açıkladı...
İstanbul'a Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday gösterilmesi bazılarının içine sinmedi...
Hem 15 milyonluk bir kentin sorunlarına ilişkin projeler hazırlamak için vakit yok...
Hem Kılıçdaroğlu serbest kalsa, AKP'nin yolsuzluklarını yakalayarak partisine çok daha yararlı olabilirdi, diye düşünülüyor.
Ancak Kılıçdaroğlu'nun en uygun aday olduğunu, kazanma şansının yüksek olduğunu düşünenler de az değil...
CHP'nin Aydın Adayı Özlem Çerçioğlu bu kentte tanınan, tutulan bir isim. İyi bir tercih.
Bursa Belediye Başkan adayı Sena Kaleli ise tam isabet...
Operasyon tam da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasama, yürütme, yargı organları temsilcilerini topladığı, “usul yasalarına azami özen gösterilmesi” mesajı verilen zirvenin ertesinde yapıldı... Tahminleri pek tutmasa da Mahir Kaynak’ın “Başka operasyon olmayacak” sözü bir ölçüde ciddiye alınmış olmalı... 11. dalga biraz da o yüzden sürpriz oldu. Peki aramalar ve gözaltılarda, Çankaya’dan çıkan mesaja uygun olarak, usül yasalarına özen gösterildi mi? Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in götürülürken itelenmemesi dışında pek yenilik gözlenmedi...
Ne demişti İstanbul Barosu geçen dalga sırasında:
“Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bir suç isnadı ile karşı karşıya olan kişi bakımından ilke, önce ifade için çağrılmasıdır. CMK’nun 145. maddesine göre ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır, gelmezse zorla getirileceği bildirilir. Çağrı üzerine gelmeyen şüpheli hakkında yakalama emri düzenlenebilir. Kanunda, doğrudan gözaltı emri (kararı) şeklinde bir müessese yoktur...”
Operasyon hem bu yasalara uymuyor hem iki başlı görünümünü koruyor. Bir yandan silah ve çete ile bağlantılı olabilecek kişiler yakalanıyor. Bir yandan da iktidar muhalifleri... İkisi