Saddam Hüseyin'i 148 kişinin ölümünden sorumlu tutarak idam kararı veren özel mahkemeyi Amerikalılar kurdu. Yargıçları Amerikalı yöneticiler seçti. Duruşmalar sırasında Saddam'ı savunan hukukçuların üçü öldürüldü. Diğerleri ülke dışına kaçtı. İdam kararının verildiği 5 Kasım'da Başbakan Maliki, Saddam'ın yılbaşından önce asılabileceğini söylemişti. İnfaz kararı dava yargıtaya bile gitmeden verilmişti.Saddam'ın ne kitle imha silahı vardı ne terörle ilişkisi. Saddam'ın suçu Irak'ı dış sömürüye açmamasıydı. Amerika, ordularını Irak'a yığdı. Yaktı, yıktı.. Ama Irak halkını yenemedi. Saddam mahkemede kukla yargıçlara boyun eğmedi. Amerika tasını tarağını toplayıp gitme hazırlığı yapıyor bugün. Bush, yenilginin intikamını Saddam'ı öldürerek alıyor.Bu idam sonucu Irak'ın yeniden kurulması mümkün değildir... Ülkenin üçe bölünmesi hızlanacaktır. ABD'nin istediği de (tersini söylemesine rağmen) budur... Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurup ayağını oraya basmak istiyor... Ancak, diğer hesapları gibi bu hesabı da tutacağa benzemiyor. ABD yakında Irak'tan defedilecektir. Bu sonuç Türkiye'ye de rahat bir nefes aldıracak... Kurban bayramı arifesinde... Yeni yıla bir gün kala... İnfaz gece yarısı
Soruyu soran okurumuz, yüz binlerce işçiyi temsil eden Türk-İş'in sessizliğini eleştirirken şunları söylüyor:"Bugün 83 yıllık cumhuriyetle bilek güreşine giren ve cumhurbaşkanlığını final olarak gören bir hareket var. Siyasi ve sosyal ortam giderek geriliyor. İşçilerin bu gelişme karşısında tavrı nedir? Söyleyecekleri bir şey yok mudur?Türk-İş bu süreci mutlaka değerlendirmeli, demokrasinin güvencesi olduğunu söyleyen kuruma yakışan tavır sergilenmelidir. Türk-İş, KESK ve Kamu-Sen'i yanına aldığında demokrasi üzerinde emeğin gücünü hissettirecektir. Ülkenin emek gücü hükümeti seçime zorlamalıdır..." Cumhurbaşkanı seçim istiyor, muhalefet seçim istiyor, TÜSİAD seçim istemiyor. Türk - İş ne istiyor? Sakarya Valisi Nuri Okutan, Koç Eğitim Vakfı'nın 100 bin dolarlık ödülüyle okul yaptırıyormuş. Darısı Orhan Pamuk'un başına... Süleyman Demirel'in verdiği kopya üzerine gazeteciler araştırdılar... Meğerse eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz ile yeni Başkan Ali Bardakoğlu'nun kızları üniversitede başı açık okumuşlar. Kurallara uymuşlar... İyi güzel de... Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Fetvalar adlı kitabında çeşitli dini konularda vatandaşa yol gösterilirken kadınların
Devletin resmi istatistik kurumu 190 YTL'yi 4 kişilik bir aile için açlık sınırı olarak kabul ediyor. Bu hesapla 190 YTL aylık geliri olan 4 kişilik bir aile aç sayılmıyor. Bir insanın günde 1.50 YTL ile doyabileceği yani 2100 kalori alabileceği hesaplanmış...Buna rağmen ülkemizde 620 bin kişi bu rakamın altında yaşıyor.İstatistik kurumu, 4 kişilik bir ailenin asgari gelirini 487 YTL hesap ediyor. Bunun altını yoksulluk kabul ediyor... Ve ülkemizde 17 milyon insan bu gelirin uzağında yani yoksulluk sınırının altında yaşıyor.ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu dün bu konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında dedi ki:"Bu yoksulluk sınırı devletin vatandaşına reva gördüğü yoksulluk sınırıdır. İnsani şartlarda yoksulluk sınırı tayin edildiğinde bu ülkenin yarısı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. İnsani ihtiyaçlar dikkate alındığında, insan onuru dikkate alındığında, oluşacak eşik hiçbir şekilde 4 kişilik bir aile için 1000 YTL'nin altında olamaz. Türk - İş'in rakamı 1900 YTL'dir."IMF programlarının Türkiye'yi getirdiği nokta işte burası. Ne yazık ki, CHP, ANAP, DYP dahil IMF'ye alternaif ekonomik programı olan ya da böyle bir program hazırlamaya cesaret edebilen bir siyasi parti
Aynı zamanda safdil AB ve IMF savunucularının da üzerinde düşünmesi gereken sorular ne miydi? Buyurun:"...Hiç sormuyor musunuz kendinize, bu Avrupa Birliği, bu IMF, size niye bir eğitim reformu telkin etmiyor? Hiç sormuyor musunuz kendinize, niye bu Avrupa Birliği, size kendi demokrasisini şart koşmuyor? Niye kendi siyasi partiler kanununu size teklif etmiyor? Hiç sormuyor musunuz bunları da niye dayatmıyor? Yani, işçi ücretlerinden pamuğa verilecek prime kadar her şeyle ilgilenenler, kaç kişiyi memur alıp almayacağınıza kadar her şeyle ilgilenenler, hangi vakfın malının verilip verilmeyeceğiyle ilgilenenler, bu ülkenin demokratik düzeniyle ilgili olarak niye tek satır, tek cümle söylemiyorlar?"Erkan Mumcu, Türkiye'nin demokratlaşmasının Batı'nın umurunda olmadığını bu sözlerle ifade etti.Türkiye'den sözde demokrasi adına birtakım kriterleri yerine getirmesini isteyen AB'nin başaşağı giden laiklikle ilgili hiçbir kayda yer vermemesi de demokrasiyle ilgili olmadığının bir başka kanıtıdır. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. AB bunu bilir... AB, ABD'nin Türkiye'yi "ılımlı İslam" rejimine sürükleme planının taşaronluğunu yapmaktadır. Yaptığı demokrasi dayatmaları sadece ülkemizdeki
Türkiye'nin ilk yüzer sergisinin hikâyesidir bu... Fikir, Manisa Mebusu Mazhar Müfit Bey'indir. Gazi Mustafa Kemal çok olumlu karşılar. Gerekli emri verir. Proje 1926 yılında hayata geçirilir. Hollanda yapısı Karadeniz gemisi Haliç'te sıkı bir tadilattan geçirilir. Gemi bir "seyyar sergi" olacak, Batı'nın limanlarını dolaşacak, Modern Türkiye'yi ve Türk ürünlerini Avrupa'ya tanıtacaktır.O günlerin Türkiye'sinin ürünleri gemiye doldurulur: Hacı Bekir Lokumu, Krem Pertev, Tekel ürünleri, halılar, kehribar tespih ve ağızlıklar, Beykoz kunduraları, Bursa ipeklileri, tiftik, haşhaş, kereste örnekleri vb... Albay Zeki Üngör yönetiminde 48 kişilik Riyaseti Cumhur Senfoni Orkestrası... Bal Mahmut, Vala Nurettin gibi yazarlar.. Genç sanatçılar... Çevirmen olarak Robert Kolej'i öğrencileri ile tüccar taifesi tekneye doluşur.Gemi 185 yolcusuyla haziranda yola çıkar... Mustafa Kemal, Mudanya'da gemiye çıkar, gezer, herkese iyi yolculuklar diler. İlk durak Barcelona... Peşinden Marsilya, Le Havre, Amsterdam, Londra, Hamburg, Leningrad vs... 12 ülkede 16 liman ziyaret edilir... Perdede gördük; hemen her limanda binlerce kişi ziyarete koşuyor, gezip görmek için millet birbirini eziyordu.
- Sanıyorum o dönemde siz İstanbul Belediye Başkanı'ydınız; siz de bazı barajlar ve göletler yapmıştınız. Kaça maletmiştiniz onları?Erdoğan, diğer sorular gibi bu sorudan da pek memnun... yanıtlıyor;"2 baraj ve galiba 6 - 7 tane de gölet inşa etmiştik. Yanlış hatırlamıyorsam bunların toplamı 220 milyon dolara mal olmuştu."Erdoğan'dan önceki İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen, dün Başbakan'a kimi mesajlar gönderiyor:- Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul'a iki değil bir tek baraj bile yapmamıştır. Yaptım diyorsa adını versin...- Ya göletler?- Gölet dedikleri gölet değil, ondan çok daha basit bir yapı olan regülatörlerdir. Zaten ihalelerdeki adları da 'Istıranca Dereleri Regülatörleri' şeklindedir.- Demek regülatör yaptı...- Onların tümünün ihalesi, istimlakı, altyapısı, vs. benim döneminde yapılmış, inşaatlarına da benim dönemimde başlanmıştır. Ben belediye başkanlığını kendisine devrettiğimde bu regülatörlerden biri hizmete girmiş, geriye kalanları da yüzde 40 seviyesinde tamamlanmıştı..."Tayyip Bey ne baraj yaptı ne gölet, diyor Nurettin Sözen kısaca... Erdoğan'dan yanıt bekliyor. Fatih Altaylı, önceki gece yayımlanan Teke Tek programında lafı Yuvacık
- Ilgın, Ereğli ve Bor, Türk Şeker'i ayakta tutan fabrikalardır. Satılırlarsa Türk Şeker'in genel mali yapısı kaçınılmaz olarak bozulacağı için kalan 22 fabrika kapanmak zorunda kalacaktır. Bunun ülkeye vereceği ekonomik, sosyal, toplumsal zararlar saymakla bitmez.- Örneğin?- Sadece bu fabrikalarda çalışan 15 bine yakın insan işsiz kalmayacaktır. Varlıkları bunların varlığına bağlı... Pancar üreticisi, hayvan besicisi, nakliyeci, vb. gibi geçimlerini bu sektörden sağlayan yaklaşık 10 milyon insan da açlığa mahkûm olacaktır. Dahası, şeker sanayii yok olacağı için Türkiye, uluslararası suni tatlandırıcı şirketlerinin pazarı haline dönüşecektir... Satış ihaleleri iki kez ertelenmiş... Ama ihaleden vazgeçilmemiş... Uygun fırsat kollanıyormuş yeni satış için... Çevremizde öylesine bir yağma ve talan var ki.. Hangi birini bu sayfalara getireceğimizi şaşırıyoruz... Ülkede para eden ne varsa satmayı... Böylece günü kurtarmayı ve Batı'nın para babalarını memnun etmeyi kafasına koymuş olan iktidardaki kadro son olarak gözüne şeker fabrikalarını... Daha doğrusu toplam 25 fabrikadan sadece kâr eden üçünü; Konya Ilgın, Konya Ereğli ve Niğde Bor fabrikalarını kestirmiş görünüyor. Bu üç
Özlem Çerçioğlu Ege'de Akbük beldesindeki orman cinayetinin bizzat çektiği fotoğraflarını basına dağıttı.Taşocağı açma bahanesiyle alınan ruhsatla yaklaşık 10 dönümlük bir alanda ağaçlar kesilmişti. Fotoğrafta grayderler orman içinde ağaç kesip yol açarken görülüyordu. Kendisine sorduk:- Acaba buradaki faaliyet gerçekten taş çıkarmakla mı ilgili?Özlem Hanım:- Öyle bile olsa ne gerek var, dedi, o bölgede her taraf taş... Taş çıkarmak için ormanı yok etmenin mantığı olabilir mi?Turistik bölge olan Akbük beldesinin Belediye Başkanı İbrahim Şam ve meclis üyeleri, Aydın Valiliği'ne ve Orman Bakanlığı'na yazılar göndermiş, "taşocağı açılmasına" izin verilmemesini istemişler. Yazılar yanıtsız kalmış. Akbük'te şimdi ikinci bir alanın daha taşocağı bahanesiyle tahrip edileceği konuşuluyor.Daha önce de yazdık... Taşocağı bahanesiyle ormanda boş alan açılıyor. Peşinden buralara turistik tesis konduruluyor. Veya kondurulacak. Taşocağı diye tıraşlanan alanların hep deniz gören yerler olması da bunun ispatı... Kırk haramiler tüm ülkede çalışıyor... Maden arama bahanesiyle Ege ve Akdeniz'de ormanların tahrip edildiğini gündeme getiren CHP Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve Aydın Milletvekili