CHP Milletvekili Prof. Mehmet Neşşar, dün yaptığı açıklamada şöyle diyor:"Ultrasonu çekmeyen doktor sadece hekimlik andını çiğnememiş, yanlışını bir çocuğa cinsellikle bakacak kadar ileri götürebilmiştir..."Kendini peygamber ilan eden doçent eşi... Apron'da kurban edilen deve... Erkek çocuğun ultrasonunu çekmeyen kadın hekimler... Laik Türkiye'nin nasıl bir "Ortaçağ Arabistanı"na dönüşmekte olduğunun resmidir... AB sürecinde Türkiye'nin demokratlaştığını iddia edenler... Efendim, AB'ye tam üye olmasak bile bu süreçte demokratlaşırız diye kendilerini avutanlar... Bu kişiler iki yıl öncesinde böyle olaylar yaşanıp yaşanmadığını düşünmeli... Türkiye'nin AB gözetiminde Avrupa'ya mı, Arabistan'a mı gittiğini sorgulamalıdır... Türkiye'nin demokratlaşıp demokratlaşmaması, Türkiye'yi üyeliğe almaya hiç niyetli olmayan AB'nin derdi değildir. AB'nin derdi, (laikliğin yok olmasını görmezden gelme pahasına) AKP'yi iktidarda tutmak ve başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye'nin elindekileri almaktır... Türkiye'yi değil, Türkiye'nin elindekileri... Konya'da tesettürlü iki kadın doktor testisleri şişen 17 yaşındaki delikanlının ultrasonunu çekmiyor. Ameliyat geciktiği için gencin bir testisi
- Bilemem efendim, dedi...- Neden, siz bu mezeleri tatmıyor musunuz?- Hayır, ben hiç tatmadım... Biz bunları ancak parasını vererek yiyebiliriz. Geçenlerde yeni açılan Starbucks kahve evinin çalışanlarıyla sohbet ediyorduk...Çok çeşitli kahveler, sandviçler, pastalar satılıyor Starbucks'larda...Sohbet sırasında öğrendik ki... Garsonlar sattıkları tüm ürünleri birkaç kez tatmışlar...Hangi tür kahve ile hangi tür pastanın uyumlu olacağını da biliyorlardı.Personel sürekli eğitimden geçiriliyormuş. Müşterileri de işin içine katmışlar. Onları çeşnici olarak kullanarak Türklerin damak tadına göre sandviçler geliştiriyorlardı.Bendeniz bizim köftecilerin yerini Mcdonald's'ların, kahvehanelerin yerini Gloria veya Starbucks'ların almasından rahatsızım. Artık şu basit işleri kendimiz becerebilelim. İçtiğimiz kahve ya da yediğimiz hamburger başına da dışarıya para ödemeyelim. Ama, önce bu işi onlardan iyi yapmayı öğrenmemiz gerekiyor. Biraz gözümüzü açar kafamızı kullanırsak, adamların yöntemlerini öğrenir, kısa zamanda onları sollarız. Ha gayret... Ankara Kavaklıdere'de Meksika yemekleri yapan bir restoran var: Tapas... İçeride biraz fazla sigara dumanı olmasına rağmen sempatik bir mekân...
- Saklıkent yolu üzerinde, Antalya'nın kuşbakışı göründüğü Doyuran kasabasında... Serik ilçesi Gebiz beldesinin Töngüşlü, Teke ve Yumaklar köylerinde... Kalkan'ın, ormanı ve sahili birarada görebileceğimiz Bezirgan köyünde.. Manavgat'ta, Gazipaşa'da. Katliamı yapanların tamamına yakını Antalya'nın önde gelen AKP'lileri.- Bunca yasa ve korumaya rağmen ormana tecavüz nasıl mümkün oluyor?- Adamlar önce rant sağlayacak ormanlık yerleri gözlerine kestiriyorlar. Ardından Enerji Bakanlığı'na, maden arayacağız, taş ocağı işleteceğiz diyerek izin başvurusunda bulunuyorlar. Bakanlık, görmeden etmeden istenen izni verince de orman katliamı başlıyor. Oysa başvuru yapılan yerlerde ne taş ne de maden var. Nitekim şu ana kadar izin alınan 1250 alanın hemen hiçbirinde maden bulunmadı...- Villalar nasıl dikilecek peki?- Bir süre sonra, burada maden yokmuş, diyerek iş değişikliği isteyecekler. Ortada orman da kalmadığı için istedikleri değişiklik rahatlıkla kabul edilecek ve villalar yükselmeye başlayacak. Acarkent ve Acaristanbul'daki orman cinayetleri, Orman Pakanı Pepe'nin "Silahlı adamlar memurlarımızı içeri sokmuyor" sözüyle gündeme geldi, medyada büyüdü, rezaletin boyutları gözler önüne
AB dışişleri bakanları karar aldı... 8 başlık açılmayacak... 26 madde kapanmayacak... Limanları açıp Rumları adanın tek hâkimi olarak tanımadıkça müzakereler sürüncemede kalacak... Bundan böyle AB'ye girip giremeyeceğimizi değil hep Kıbrıs'ı verip vermeyeceğimizi tartışacağız. Çünkü Tayyip Erdoğan Brüksel'de gafil avlandı. Müzakere tarihi alıyoruz fiyakasıyla Kıbrıs'ın müzakere koşulu yapılmasını kabul etti.Brüksel'deki acemiliği ya Kıbrıs'la ödeyeceğiz ya AB'ye veda etmekle...Bizim "Tezahürat medyası" Erdoğan'ın tarihi hatasını gözden kaçırmak için fedakârca çalışıyor. Geçen hafta AB'ye ne müthiş bir gol attığımızdan söz ediyorlardı.. Şimdi kimisi Yaşar Büyükanıt'ın çıkış yaparak işi bozduğunu anlatıyor, kimisi CHP'yi suçluyor, kimisi müzakereler tamamen bitmedi diyerek seviniyor, kimisi bozgunu Rauf Denktaş'a veya geçmiş iktidarlara yıkmaya çabalıyor...Tren devrilmedi, AB bağları hepten kesmedi diye sevinenler de var... AB enayi mi? Kıbrıs'ı almak için bizimkilere imza attırmışken ve adım adım hedefine ilerlerken neden ilişkiyi koparsın? Golü attık.. Ters köşeye yatırdık... Rumları şaşırttık... Baskın yaptık... Derken golü (hem de 8 tane) yine Türkiye yedi... Aslında şimdi
Devlet ciddiyetine bir başka örnek... Başbakan geçen hafta sonu Afyon'da sözü Finlandiya'nın teklifine getirerek şöyle diyor:"Biz bu teklif üzerinde onlarla bazı sözlü görüşmeler yaptık. Biz bu sözlü görüşmeler için de Çankaya'ya mı soracağız?.. Ama olay yazılı bir metne dönüşeceği zaman, o zaman tabii ki Çankaya'ya da soracağız. Tabii ki o zaman ilgili kurum ve kuruluşlarımızla bunları yazılı olarak görüşeceğiz..."Manzaraya bakınız... Düşünebiliyor musunuz? Hükümetimiz AB ile sözlü görüşüp anlaşmaya varacak. Bunlar üzerinde mutabakat sağlanıp yazılı hale getirileceği zaman Çankaya'ya ve TSK'ya fikrini soracak. Diyelim ki (çok muhtemelen) Çankaya ve TSK sözlü anlaşmayı uygun bulmayacak, Erdoğan'a: "Sen bundan vazgeç" diyecekler... Peki o zaman ne olacak?Erdoğan AB'ye dönüp, "Ne yapalım sizinle bu konularda anlaştık ama bizim Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay kabul etmiyor" diyerek yazılı öneri vermekten vaz mı geçecek... Rezil mi olacak?Ya da Cumhurbaşkanı ve TSK'yı takmadan yoluna devam edecek ki... O zaman da Cumhurbaşkanı ve TSK'ya iş olsun diye danıştığı ortaya çıkacak... Ayrı kepazelik...Böyle komedi olur mu? Böyle ülke yönetilir mi? Devlet organları "bilgi verdin - vermedin"
Hükümetin bakanları bilmiyor. Meclis bilmiyor. Genelkurmay bilmiyor. Cumhurbaşkanlığı bilmiyor... Basın bilmiyor...Dün birçok gazete ve köşe yazarı hâlâ bir liman ve bir havaalanının, Mağusa ve Ercan karşılığında açılacağını yazıyordu.Oysa Finlandiya Başbakanı, Türkiye'nin bir limanını "koşulsuz" olarak açacağını söylüyor...CHP Milletvekili Onur Öymen, Ankara'da AB Büyükelçileriyle konuştuğunu, Türkiye'nin liman açma önerisini "koşulsuz" yaptığını anlatıyordu dün...O kadar ki... Değil Ercan ve Mağusa... AB'den 8 başlığın 6'ya, 4'e indirilmesi gibi küçücük bir talebimiz bile yok...Basınımız "Golü attık", "Ters köşeye yatırdık", "Adamları şaşırttık","Baskın yaptık" gibi tezahüratla yediğimiz golü atılmış gibi gösteriyor. Aynen 2004'te Brüksel'de yaptığı gibi... Türkiye'nin önerileri koşullu mu, koşulsuz mu?Dün konuştuğumuz Ankaralı gazeteci arkadaşlar bu konuda net bir bilgiye sahip değildi.Kıbrıs Rumları, Türk önerisini ayrıntılarıyla biliyordu. Ama Türkiye'de hiç kimse bilmiyordu. Çünkü Türk hükümeti aradan 3 gün geçmesine rağmen "AB'ye ne önerdiğini" hâlâ açıklamıyor. Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nden dün hükümetçe kendilerine bilgi verilmediği açıklandı.Başbakan Erdoğan, Başkan Bush'a
Bolu F Tipi Cezaevi'nde turşu yapmak isteyen mahpusların lahana ve domateslerine, amaç dışı kullanım gerekçesiyle ve 'kantinde turşu var' denilerek el konulmuş...TV sehpası veya çöp kovası olarak kullanılan pet şişeler de amaç dışı kullanım gerekçesiyle alınmış.Bolu F Tipi Cezaevi'nde çeşitli renkteki iç çamaşırlarına el konulmasının gerekçesi şuymuş:"Kırmızı, mahpusların iç çamaşırından bayrak yapması... Yeşil, asker kıyafeti rengi olması, lacivert, gardiyan kıyafetinin rengi olması, bordo ise kırmızıya yakın olması gerekçe gösterilerek yasaklanmıştır." Tabii bunlardan daha vahimi... F tiplerinde "tecrit" uygulamasının hâlâ sürmesi. Avukat Behiç Aşçı dahil, tecridin kaldırılması için mücadele verenlerin seslerinin duyulmaması. Bu böyle mi sürecek? Yarın İnsan Hakları Günü... Türkiye İnsan Hakları Vakfı, tutuklu mektupları ile avukat ifadelerine dayanarak cezaevlerinde uygulanan tuhaf yasakları derlemiş... Mesela: İki limanın Rumlara açılması kararıyla borsa yükseldi. Buna borsa değil borsapulos denir. Bilkent Üniversitesi öğrencisi okurumuz, "Erasmus programı" ile Fransa'ya gitmeye hak kazandı. Vize gerekiyor. Fransa Büyükelçiliği vize için isteklerini sıralıyor:- Babanızın
B planı diye ortaya çıka çıka yeni bir taviz paketi çıktı. Türkiye'nin yeni adımlar önerdiğini Finlandiya Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamalarıyla öğrendik. Ancak bu önerilerin tam çerçevesini öğrenemedik. Bir kısım habere göre Ercan Havaalanı'nın açılmasını şart koşuyorduk. Rumlar bu şartı zaten reddediyordu. Bir kısım haberlere göre ise Türkiye Mağusa'nın açılması karşılığı bir deniz limanını açmayı önermekteydi. Doğrusu Rumlar böyle bir öneriye şapka fırlatırdı. Deniz Baykal şu yorumu yaptı:"Bir liman ve havaalanı açmakla tümünü açmak arasında bir fark yoktur... Limanı açınca Rum yönetimini tanıyorsunuz demektir. Bu karar TBMM'de konuşulmamıştır, ana muhalefet partisi olarak bizim bu konudaki pazarlıklardan haberimiz yoktur... Sanıyorum, ilgili devlet kurumlarının da yoktur..."Avrupa Birliği 2004 yılının nisan ayında izolasyonları kaldırmaya söz vermişti. Biz AB'nin verdiği sözü tutması için bastıracağımız yerde, izolasyonlar kalksın diye sürekli taviz veriyoruz. Hem kendimizi aşağılıyoruz, hem yeni baskılara davetiye çıkarıyoruz. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son günlerde AB'ye sert çıkışlarından taviz hazırlığı içinde olduğunu anlamalıydık. Çünkü ne zaman taviz verecek olsa önce