- Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olmasına Türk - İş olarak siz nasıl bakıyorsunuz?- Henüz hiç kimse adaylığını açıklamamıştır. Şahıslar üzerinden yorum yapma noktasında değilim.- Konuşmanızda, toplumun tümünü kucaklayan, cumhuriyetin temel niteliklerine uygun, emekten yana bir cumhurbaşkanının seçilmesi Türkiye'de gerilimleri azaltır, toplumsal uzlaşmayı sağlar, dediniz. Tayyip Erdoğan sizce böyle biri midir?- Gerginliğin artmaması konusunda herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır.- Tayyip Erdoğan 4 yıldır Başbakan. İcraatını hep birlikte gördük. Sizce kendisi emekten yana biri midir?- Şahıslar üzerinde yorum yapma noktasında değilim.Salih Kılıç, salonu tam terk ediyordu ki, arkadaşımız Fahrettin Fidan:- Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili sorular karşısındaki vücut hareketleriniz gerçekten muhteşemdi, deyince Kılıç'ın yüzü güldü:- Yahu sen benim eski bir futbolcu olduğumu bilmiyorsun galiba! Türk - İş Genel Başkanı Salih Kılıç, 2006 yılını emekçiler açısından değerlendirdiği dünkü basın toplantısında mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, etliye - sütlüye dokunmayan, kimseyi incitmeyen!, laf olsun, torba dolsun cinsinden görüşler dile
- Biz somut olarak (ABD'den) Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ı istedik mi, diye soruyor. Gül'ün soruya yanıtı ve ardından gelen diyalog şöyle oluyor.- İstemez olur muyuz? Interpol tarafından arananlar bunlar.- Peki, Edip Paşa, ABD'li koordinatör Ralston'a bunu açık açık söylemiyor mu?- Söylemez olur mu? Ne görüşmeler oluyor, Neler yapılıyor?- Peki ne cevap veriyorlar?- Gücümüz yetmiyor, diyorlar. Öncelik içerideki ateşte. Bunu öncelik olarak görmüyorlar. Kuvvetlerini parçalayamıyorlar.- Bu açıklamalar sabrımız doldu anlamına mı geliyor?- Bizim sabredecek bir şeyimiz yok. Biz bu sorunu ABD'ye havale etmedik ki......- Ama, ABD bir müttefik olarak Kuzey Irak'ta bizim beklentilerimizi yerine getirmiyor.- Kendilerini henüz hazırlıklı bulmuyorlar. Bağdat'taki durum ortada. Bu niyetlerini hep söylüyor.- Ama niyetten öte gitmiyor.- Evet, bu yüzden de mahcuplar.***Demek ki sonunda ABD'yi mahcup etmeyi başardık... Bu da büyük başarı! Bu arada... Acaba 600 bin kişilik ordu besleyen bir ülkeyi yönetenler, kendi koltuk hesapları yüzünden bu orduyu üç beş militana karşı kullanamadıkları için halklarına karşı mahcup oluyorlar mı? Dünkü Hürriyet'te Fatih Çekirge, Abdullah Gül'le yaptığı
Sahip olmadığımız şeye bakarken bizde hemen "Bu benim olsaydı nasıl olurdu?" düşüncesi doğar ve bu şeyin eksikliğini duyumsatır. Bunun yerine daha sık, "Bu bende olmasaydı nasıl olurdu?" diye sormalıyız. Demek istiyorum ki, sahip olduğumuz şeylere ara sıra onu yitirdikten sonra gözümüze nasıl görüneceğini düşünerek bakmaya çalışmalıyız; üstelik bu her ne olursa olsun: Mülkiyet, sağlık, dostlar, sevgili, kadın, çocuk, at veya köpek... O şeye bu biçimde bakmamızın sonunda onun varlığı bizi eskisinden çok mutlu eder ve ayrıca onu yitirmemek için her türlü önlemi alırız...Bir insanın durumunu mutluluğuna göre değerlendirmek istiyorsak, onu hoşnut edenin değil canını sıkanın ne olduğunu sormak gerekir; çünkü can sıkıntısı ve fiziksel acı ne kadar azsa insan o kadar mutludur.Kendi kendine yetmek, kendi kendisi için her şey olmak ve tüm varlığımı kendimde taşıyorum diyebilmek elbette mutluluğumuz için en yararlı özelliktir... Mutluluğa ulaşmak için zevk ve sefa içinde yaşamaktan daha yanlış bir yol yoktur... İnsan sadece yalnız olabildiği sürece bütünüyle kendisi olur. Yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez. Çünkü, insan ancak yalnız olduğunda özgürdür. Alman filozofu Arthur
"Ateş çemberine çevirdikleri bir ülkenin devlet başkanını alıyorlar, işgalci düzenin kurduğu bir mahkemede yargılıyorlar kendilerine göre ve ipe çekiyorlar; idam ediyorlar. Bu şu demektir: İslam dünyasının kişi düzeyinde de devlet düzeyinde de artık hiçbir dirayeti yoktur. Bu, emperyalizmin İslam dünyasını tamamen eline ve yönetimine aldığını, bütün kaynaklarını sömüreceğini ve işine gelmeyen davranışlar gösterenleri de ya cezalandıracağını ya da yok edeceğini ilan etmektir..."Kuds ül Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdülbari Atwan, Saddam'ın darağacına başı dimdik gittiğini kaydederken bölgedeki müptezelliği vurguluyor:"Bazı Arap hükümetleri, sanki bu adamın bir başka gün öldürülmesi caiz ve mübarek sayılacakmış gibi, idamın Kurban Bayramı'nda infaz edilmesi sebebiyle tepki gösterdi sadece. Çoğu Arap liderin saraylarına kapanması ve içlerinden hiçbirinin ABD korkusu yüzünden tek bir tepki sözcüğü sarf etme cesaretini göstermemesinden dolayı üzülüyoruz. Atwan, Saddam'ın neden asıldığına da güzel açıklıyor:"Saddam'ın hem olumsuz hem de olumlu yönleri vardı. Ancak, olumsuz değil, olumlu yönleri sebebiyle öldürüldü. Bunlar, Arap bütünlüğüne inanması, ümmetin düşmanlarına karşı
"Dinimizde selam verme kısaca 'Esselâmü Aleyküm' veya 'Selâmün Aleyküm' şeklindedir. Kendisine selam verilen kişi de 'Ve aleykümüsselâm' şeklinde karşılık verir. Bunun anlamı 'Allah'ın emniyet ve güveni sizinle olsun' demektir. Müminlerin birbirleriyle karşılaştıklarında selamlaşmaları dinimize göre sünnettir..."Bundan sonrasına dikkat. Özellikle şu cümle:"Kültürümüzde mevcut olan iyi günler, merhaba, günaydın gibi cümlelerle de insanlar birbirleriyle ilgi kurmaktadırlar. Ancak kişinin esenlik ve mutluluk temennisini 'Esselâmü Aleyküm' veya 'Selâmün Aleyküm' şeklinde ifade etmesi en güzel ve sünnete en uygun olanıdır..."Yani... Yakında sokakta, çarşıda, pazarda, işyerlerinde insanların selamlaşmalarına bakarak dine uygun davranıp davranmadıklarını göreceğiz... İyi günler, merhaba, günaydın diye selamlaşanların mümin olmadığını şıp diye anlayacağız..! Ne usta buluş...Prof. Mustafa Çağırıcı başkanlığındaki İstanbul Müftülüğü toplumda yeni bir ayrımcılık ve kamplaşma yaratmak için dâhiyane fikir geliştirmiş. Kutlarız!..* * Bu arada müftülüğe bizden bir katkı, kimi internet sitelerinde usulüne en uygun selamlaşmanın şu olduğu yazılı:- Esselamü aleyküm ve rahmetullah...- Ve
'Biz, egemen bir Arap devletini işgal edip bize hakaret ettiği için liderini devirme hakkını kendimizde görüyoruz. Siz Arapların, kendi sorunlarınızı, kendi çıkarlarınız doğrultusunda çözme yeteneğinizin olmadığını düşünüyoruz. O yüzden bu işi biz üstleniyoruz.''Ghada Karmi, Arapların "rezil olduğunu" yazıyor...Saddam'a yeterli savunma hakkı tanınmadığını, avukatlarının öldürüldüğünü, bunun da Batı için bir utanç olduğunu yazan Karmi, "Saddam Hüseyin acımasız bir diktatördü ama" dedikten sonra ekliyor:"Ne Batı'dan ne Arap dünyasından hiçbir lider sanığın uluslararası mahkemede yargılanması gerektiğini söylemedi. Bu yönde bir baskı da yapmadı. Ne olursa olsun Saddam Hüseyin anayasal bir liderdi.''Yazar ekliyor:"Hiçbir Batılı lider, Saddam Hüseyin'in gördüğüne benzer bir muameleye maruz kalmadı. Araplar bu istisnanın nedenini sorgulamalıdır..."Arap ve İslam dünyası, uğradığı hakaretten utanacağı, işgalci Batı'nın vahşetini kınayacağı yerde ya susuyor ya da "Diktatör öldü" diye sevinç gösterileri yapıyor. Hoş, kendilerini ABD karşısında bu derin haksızlığa karşı ağzını açamayacak kadar köleleştirenlerin yapacağı başka şey de var mı? Soru ülkemizi de kapsıyor... İngiltere'nin Exeter
"Romatoloji ünitemizde hastalarda kullandığımız bir ölçek var; VAS. Aslında çok basit bir sorgulama... Hasta ağrılarına 1 ile 10 arasında bir puan verecek.1 ağrı yok anlamında, 10 dayanılmayacak şiddette ağrısı var anlamında... Bir doktor arkadaşım hastaya anlatmaya çalışıyor:- Teyze, ağrılarına 1'den 10'a kadar bir puan vereceksin. 1 hiç ağrın yok, 10 çok şiddetli ağrın var.. O kadar şiddetli ki, kendini buradan atacaksın, o kadar...Hasta eli çenesinde biraz düşündükten sonra sorar:- Mesela neredennn?* * *Yine bir başka hastada VAS sorguluyoruz. Teyze rakam bilmediği için VAS cetveli üzerinde anlatıyoruz.- Teyze bak burada ağrın yok, burada çok şiddetli ağrın var. Senin ağrın nasıl, elinle gösterir misin?Teyze sinirlenir..- Kızım benim ağrım orada değil, dizlerimdee. * * *70 yaşlarında bayan hasta kızıyla bir muayeneye gelmiş. Muayeneden sonra kızına diyoruz ki:- Teyzenin şikâyetleri kireçlenmeye bağlı... Kilo verecek ve egzersizlerini yapacak.Kızdan yanıt:- Annemde kireçlenme olduğunu anlamıştık doktor hanım. El ve ayak tırnakları bembeyaz oldu kireçten... * * *Hastanın
Merkez Bankası faiz oranları % 13 - 14 seviyesinde iken kredi kartı faiz oranları yıllık % 67 seviyelerinde... Kart faiz oranları, Merkez Bankası faiz oranlarının 5 katını aşıyor... CHP Milletvekili Hasan Ören hükümeti uyarıyor:- Çıkarılan yasaya rağmen bankalar bildiklerini okumaya devam etmektedirler. Halen kişilerin gelirlerine bakılmaksızın binlerce YTL'lik kart limitleri uygulamakta, borcunu ödemeyenlerden alacaklarını kısa zamanda tahsil etmeyerek faiz üzerine faiz bindirmektedirler... Hükümet halkın değil, bankaların hükümeti olduğunu bir kez daha göstermiştir...AB ülkelerinde kart faizleri normal faizlerin yüzde 50 üzerinde. Normal faizin beş katı kart faiz oranına dünyanın hiçbir yerinde rastlamak olası değil.. Bu ateş yakında yine ocakları söndürecek... Kredi kartlarının vatandaş üzerindeki yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla geçen yılın şubat ayında "Banka kartları ve kredi kartları yasası" çıkarılmıştı... Bu yasadan en büyük beklenti kart faizlerinin düşürülmesiydi... Hükümet, Meclis görüşmeleri sırasında kredi kartı faiz oranlarının ilk aşamada yıllık % 35 - 40 düzeyine indirileceği, sonra da makul düzeye çekileceği güvencesini verdi. Aradan 10 ay geçti...